Gönderen Konu: Uludere kazası'ndan dersler ve sessiz devir..!  (Okunma sayısı 3207 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı YALNIZKURTKARAGÜLLE

  • GÖKBÖRÜ SİNOP
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1345
  • Mekanı Uçmağda!
Nefes nefese geçirdiğimiz 2011 yılının finali de 'şanına yakışır' oldu.

Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ hakkındaki suç duyurusu ve firari Ergenekon sanıklarından Bedrettin Dalan'ın tüm mal varlığına el konulması kararı sonuçları ve artçıları itibariyle çok çok önemli iki adım.
Muhtemeldir ki önümüzdeki günler bu iki konu başlığında ilginç gelişmelere sahne olacak.
'Uludere kazası'nın neden olduğu şok ise hâlâ gündemin demirbaşı.
Bu konudaki perde arkası yaşananlara geçmeden önce çok önemli bir gelişmeyi not edelim.
Dün itibariyle Türkiye'de sivilleşme adına çok önemli bir gelişme yaşandı.

Üstelik sessiz sedasız.
Türkiye'nin dinleme ve istihbarat deyince akla gelen ilk kurumu Genelkurmay GES Komutanlığı tüm ekibi ve teçhizatı ile birlikte MİT'e devredildi.
GES ekibi bugün mesaiye MİT personeli olarak başladı.
Bu devir hem işleyiş hem de sivil-asker ilişkileri açısından tarihi öneme sahip.
Tabii ki atılması gereken daha çok adım var.
Çünkü kurumun devri sistemik dönüşümün bittiği ya da atılan adımların yeterli olduğu anlamına gelmiyor.
Elektronik istihbarat gibi konular uzmanlık isteyen alanlar ve bu alanda yetişmiş personel de sınırlı. Dönüşüm doğru personelle gerçekleşirse bir anlam ifade edecek.

GES'in dinleyemeyeceği hiçbir cihaz yok

Bayrak Garnizonu olarak da bilinen Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı Türkiye'nin en yüksek kapasiteli istihbarat ve dinleme üssü.
MEBS'e bağlı bir Tugay.
Aslında soğuk savaş döneminde ABD tarafından 1950'lerde kurulmaya başlandı. Sonra da TSK'ya devredildi.
Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu ülkeleri üzerinde elektronik izleme yapabilecek sistemlere sahip. Hatta şunu söylemek mümkün; GES'in dinleyemeyeceği, izleyemeyeceği bir iletişim aracı yok.
Üstelik de GES'in elindeki elektronik sistemler ne MİT'te ne Emniyet'te ne de Jandarma'da var.
Uzun yıllar çok gizli kalan, 12 Eylül darbesinin iletişim harekât üssü olması nedeniyle literatüre giren, son olarak da 2008'de GES Komutanı Tugg. Münir Erten'in internete düşen skandal ses kaydıyla daha yakından bildiğimiz bu kurum artık MİT'in Elektronik Teknik İstihbarat birimine bağlı.
Bu devir çok önemli demiştik.
Hatta bu saatten sonra darbe yapmak eskisine oranla daha zor dersek abartı olmaz.
Artık MİT istihbarat konusunda çok daha güçlü olacak.
Fakat şunu da not etmek şart.
Hem TSK'da hem de MİT'te olumlu gelişmeler yaşanıyor. Fakat bunların abartılmaması da şart. Çünkü kişilere bağlı iyileşmeler kurumsal hale gelmediği sürece bir anlam ifade etmiyor.
Ayrıca Hakan Fidan'ın koltuğa oturmasından sonra MİT'in dış istihbaratta ağırlığı arttı. GES'in devriyle dış istihbaratta daha da güçlenecek. Fakat yaşanan 'kaza' ve polemikler bu hedefe ket vurmamalı.
'Uludere kazası'na gelirsek.
Başkentteki uzun toplantılar ve durum değerlendirmelerinden sonra gelinen noktayı şöyle özetlemek mümkün.
35 sivilin hayatını kaybetmesi bir operasyon kazası. Alanın bilgi; daha önce yaşanan olayların tecrübesi ve muhtelif değerlendirmeler sonucu kaçakçılar PKK'lı sanıldı.
Talihsiz olay yaşanmış oldu.
Bu kazadan çıkarılacak dersler de var. Zaten bunlar da ilgili kurumlarda bir yol haritasına çevrildi.
Hem siyaset hem de güvenlik bürokrasisi, bu kaza yüzünden terörle mücadeledeki kararlılığın kırılmasına, kurumlar arasında çatışmaya dönüşmesine müsaade etmeyecek.
Ayrıca valilerin koordinasyonu daha da etkin hale getirilecek. Jandarmanın reorganizasyonu da masada.
Kaçakçılık meselesi başlı başına bir sıkıntı.
Bu konuda radikal düzenlemeler şart. Bugün olmadığında yarın bir gün ya kaçakçı diye PKK'lıların geçişine göz yumulacak ya da PKK'lı diye kaçakçılar vurulacak.
O yüzden terörle birlikte kaçakçılığın bitirilmesi gerekiyor.
MİT terörle mücadelede çok önemli bir kurum. Uludere kazası sebebiyle MİT'in hedef yapılmasına karşı başkentte bir ağız birliği var.
Eğer hata ya da yanlış bir şey varsa düzeltip önümüzdeki dönemde de MİT'in etkin olarak katkı sağlaması sürdürülecek.
Önümüzdeki günlere ilişkin son bir ipucu da BDP ile ilgili verelim.
Acaba bayram değil seyran değil BDP'liler neden 'partimizi kapatacaklar' kampanyasına başladı?


http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/179974-uludere-kazasi-ndan-dersler-ve-sessiz-devir-makalesi.aspx


10 EYLÜL 2022'DE UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!


Dört yanım soru, Tanrı'm
Hepsi en zoru Tanrı'm
Soruların zorundan
Soyumu koru Tanrı'm

Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma
Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma
Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma
Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler
Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler.

Çevrimdışı orkun06

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 10
Ynt: Uludere kazası'ndan dersler ve sessiz devir..!
« Yanıtla #1 : 24 Nisan 2012 »
Mahut hadise vuku bulduğunda, belli kesim malum; bunu yapan (yanlış istihbaratı veren) ABD olup,
 kastı ise; bölge halkını Türk askerine karşı top yekun isyana zorlamaktı... dediler.
 Dediler de, bunda acaba  külliyen yanılıyorlar mı? Yoksa, bizim asker niye böyle bir olaya tevessül
etsin di ki? Denilebilir ki, kaçakçılık yapanlar PKK'ye haraç değil, resmen gümrük vergisi veriyorlar.
Sonra, bölgede kimin gerçekten teröre karşı, kimin bizzat terörist olduğu da net belli değil. Duruma göre,
her an, herkes her iki taraftan da görünebilir. Bu durumda belki daha yakin bilgi ve belgeye sahip olanların
şahsi bir inisiyatifi olmuş olabilir... Zira olmamasını izah etmek de güçtür. Öyle ya, değil mi ki sen bölgede
asker ve otoritesin, o halde sana düşünen bunun şu veya bu şekilde sarsılmasını önlemek, buna asla
müsamaha etmemektir. Sebebi malum, zira aksi halde artık gidişatın düğümü çözülür ve kontrolü hepten
kaybederek, bu gün yirmi otuz kişiyi vurmak istemez iken, yarın beş-on bin kişiyi indirmek zorunda kalırsın ki, zaten bunu bekleyen, uman-kışkırtan dış güçler, derhal konuyu Suriye olayına çevirir ve  dünyada çalınıp yayılan haber konusu; BM ve hatta Nato'nun Türkiye'ye müdahelede bulunması; gariban kürtleri kurtarmak  olur.
Partilerinin kapatılmasından çekinenlerin bu gün yaptıkları işe ne demeli?
23 Nisan idi ya, bütün makam sahipleri yerlerini geleceğin idarecisi gençlere, çocuklara terk ettiler ya, Diyarbakırda bulunan BTP il başkanı ise yerine, üzerinde peşmerge veya milis kıyafeti olan bir çocuğa terketmiş, o ise neler söylüyordu neler... Biz de bu durumu şikayet ile, ey Usta, ne diyorsun bu hususta, yoksa Diyar-ı bekir elden mi çıktı; toleransın, müsamahanın bu kadarı fazla olacağına göre... diye sormuştuk. Çünkü o çocuk, bu bayram bize haram, diyor ve ekliyordu; arkadaşlarımın çoğu şimdi içerde...
Sanki polise, askere molotof atan onlar olmamış, külliyen masum imişler gibi, onları düşündüğünü söylerken, bu gün barışa yönelik uygulamalar içinde olacağını söylerken, böylece, esasen, bir Kürt çocuğu  olarak, savaşta olduklarının bilincinde  olduğunu da gösteriyordu; Türk milletine karşı...
Yani, görünüşe bakılırsa, gidişat her an için çığırından çıkarılmaya müsait... Bu gün Suriyede olanlar ve böyle oldğu için Suriye hükümetine yüklenenler, yarın bize karşı her halde tolerans gösterecek değillerdir.
Kaldı ki, geçen hükümetlerin yaptıkları hatalara (bunlara hata demekte de gerçi zorlanıyorum ama) AKP, ilk etapta oy uğruna, katmerli hatalar katmış ve o tehlikeyi yüzde yüz arttırmış bulunmaktadır. Bir millet veya devlet için duçar olunabilecek en berbat durum iç savaşın patlak vermesi olsa gerek.
Bunu önlemek için AKP hükümetinin son müracaat ettiği kişi malum; Barzani peşmergesi. Güya o pkk'ye silah bıraktırabilecek güce sahipmiş; eğer isterse tabii ki ve istemeyeceği de neredeyse kesin. Ne yapacağı ise belli; pkk milislerini kendisine bağlamak. Başka bir şey yapacağını sanmak, mantıklı düşünemeyecek durumca olmayı gerektirir. Öte yandan, gerçi Suriye meselesi biraz sozalmış gibi görünüyor ama, Batı'nın bu işin arkasını bırakacağını sanmıyorum şahsen. Hal böyle olunca, AKP hükümetinin   (Suriye kürdistanına özerklik vereceklerini açıklamış olmalarına rağmen) muhalefti desteklemesinin anlam ve maksadını yeniden düşünmek gerekmez mi?