YİĞİT OLAMAYANLAR
Sömürgeci Avrupa’nın tarihi insanlığın yüz karası soykırımlarla doluyken, her hangi bir ulusa yakışmayacak biçimde, olağanüstü pişkinlikle öne sürülen dayanaksız savlar, Avrupalıların yiğit değil, yiğit olamayan düşman karakterini bir kez daha gündeme getirdi, bu durum tarih boyunca hiç değişmiyor, değişmeyecek de, her gün bunun kanıtını yaşıyoruz, yaşayacağız da, en mert halleri mezarda ki halleri, biliyoruz ve Avrupa Uydurma Birliğine karşı duracağız.
Her zaman horoz olmayı düşlemiş, ama ulusal tarihi boyunca tavukluktan kurtulamayan Fransa! Kurtuluş savaşımızda; tüm Anadolu Türk’lerince değil, bir avuç sivil Türk’ün yabayla ordunuzu kovaladığında ayaklandırdığınız Ermenileri nasıl da bırakıp kaçtığınız, soluğu arkanıza bakmadan Paris’te aldığınız, hala belleklerimizde alayla anımsadığımız bir anıdır. Tarihsel kininizi, eskiden de yaptığınız gibi, Ermenileri kullanarak kusmaktasınız ama inanın bizim siklette değilsiniz. Uyduruk savlarınızı yasalaştırırken; tarih boyunca her coğrafyada soykırım uygulanmış ama yine de 300 milyon kalmış biz Türk’lerin kendi aralarında dayanışma içine giremeyeceği hesabı yaptığınızı, kendinize değil, basın-yayın da dahil olmak üzere içimize yerleştirdiğiniz yerli işbirlikçilerinize güvendiğinizi, iç hainleri beslediğinizi biliyoruz. Ama size yakın tarihi ve 16. yüzyılı anımsatmak, belki kendi gerçeğinizi size kavratır, kuş olmadan uçmaya kalkmazsınız, kaldı ki kuş olsanız bile havada mutlaka bir Türk Kartalına rastlar, tüyünüzü yoldurursunuz.
Osmanlı İmparatorluğunun bölünmesinden ötürü sizin payınıza düşen Kahraman Maraş’a, devşirme beş bin kişilik ordunuzla geldiğinizde, iki bin Ermeni yardakçıyla ne kadar kendinize güvenliydiniz. Oysa Türk Ordusunun değil, Sütçü İmamın kurşunuyla başlayan 850 Anadolu’lu Türk direnişçi işinizi görmeye yetti, üstelik de bir o kadarınızın daha işini görebilirlerdi.
Ulu Türk Mustafa Kemal Atatürk tarafından desteklenen, Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı Aslan Bey’e ait direniş bildirisini anımsarsınız, “ Vatanımız, tek kişi kalana kadar düşmana teslim olmayacaktır, her şey göze alınmıştır”. 31 Ekim 1919 tarihinde Sütçü İmamın çektiği tetikle başlayan direniş, şubatın ikinci haftasında bitmişti, toplam 3,5 ayda işinizi Türk ordusu değil, Anadolu’lu Türk Ulusu bitirdi.
16. yüzyılda yazılan “ Sen ki France (Fransa) vilayetinin kralı olan Francesko’sun ( I. Fransuva)” diye başlayan betiği anımsarsınız. Annelerinizin, Babalarımızdan yardım istemesi, o tarihte hiç onurunuza dokunmuyordu üstelik övünç kaynağınızdı, ama şimdi ağırınıza gidiyor ve tarihsel öç peşindesiniz. Anne düşes Dangolem’in yardım isteğine her Türk gibi Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman da yanıt vermiş, sizi esir alan Alman’ların başı -imparator değil- Şarlken, korkudan elçilerini göndermişti ve yıllık ‘30 bin Duka’ vergi vermeyi kabul etmişti.
Daha geçen yıl Avusturya, tarihte Türkleri gözlemek üzere kurulan kulelerin gözcü görevlilerinin kadrolarını kaldırdı, biliyoruz bizden bu kadar korkuyorsunuz, haklısınız.
Anımsarsanız Baş Öğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü kızdırdığınızda az kalsın çizmeyi giyecekti, hem de Türkiye Cumhuriyeti 15 milyonken, ağır bir savaştan çıkmışken, yorgunken, korkmakta haklısınız, biliyorsunuz, Orta Asya Kartallarının bir tek yaralısı bile, sizin bir çok taburunuza pençesini geçirir hatta çocukları bile.
Bölündüğümüzü sanmayın! Ulusal sorunlar söz konusu olunca, satılık ve hainlerin dışında ki her Türk’ün düşünce ayrımları biter ve birlik içinde ayağa kalkmayı bilir.
Sevinmeyin! Türkiye Cumhuriyeti’ndeki sivil toplum örgütlerinin tümü sizden değil, uşaklığa karşı olanlar size de yeter, 7 Acuna da.
Türk milletine, Türk milletinin sivil toplumlarına, Avrupa’da ki Türk milletinin çocuklarına hatta tüm Acunda ki Türklere, kendini Türk kabul edenlere sesleniyoruz! Mezarda ki şehit dedelerimizin torunları olarak, şanlı tarihimize gölge düşürmemek için, Anadolu’nun topraklarını ağlatmamak için, başlangıç olarak, Fransa ile her hangi biçimde ilişkisi olan her malı boykot edelim.
Sevr’i uygulamak isteyen karanlık güçlere karşı ilk adım olarak “Milli Savunma Bakanlığı”mızın adını “Ulusal Savaş Bakanlığı” olarak değiştirmeyi teklif ediyoruz. “Ulusal Savaş Bakanlığı”nın yalnızca ordulardan değil, kültür, ekonomi ve Askeriyeyi kapsamak üzere savaşın her türünden sorumlu olması, yeni stratejiler üretmesi gerekmektedir, Ergenekon’dan çıkıp, Avrupa’da, Amerika’da at koşturan, bu kıtaların göklerinde süzülen atalarımızın torunlarına yakışan budur. Küçücük Anadolu toprağına bizi barındırdığı için minnetlerimizi sunuyoruz ama karındaşlarımız esaret altındayken gevşeklik bize yakışmamaktadır, biz kabuğumuza çekildikçe, son Türk yaşadıkça diğer ulusların rahat durmayacakları, yaramazlık peşinde koşacakları açıktır, öz topraklarımıza –ki Kamçatka’dan Macaristana- sahip olmanın, buna göre Türkiye Cumhuriyetimizi yapılandırmamızın zamanıdır.
Oyak, adı Renault olan konserve kutuları ile olan işbirliğini en kısa zamanda bitirip, Renault yerine kendi özgün arabalarını üretmelidir.
Yalnızca ulaşım değil, her alanda Yurdun üretimin iyiye götürmek için, Türkiye’yi – ki sınırları Kamçatka’dan Macaristana kadardır- doruklara taşımak için üreten ve tüketen ele ele vermelidir.
Dilde arınma hızlandırmalı, Arapça ve Farsça da içinde olmak üzere tüm karışımlardan kurtulunmalıdır.
Türkologların araştırmalarına kaynak ayrılmalı, tarihimizi tüm Acunun Türklerine ulaştırmalıyız.
Türkiye Cumhuriyetinin Üniversitelerinde, Kurum ve Kuruluşlarında Yabancı dil ayrıcalığına ivedilikle son verilmelidir.
Milli Eğitim Bakanlığının ödeneği artırılmalı, gerçek tarih ve Eğitim verilmelidir.
Sağlık Bakanlığının ödeneği artırılmalıdır, verdiği hizmet insanlığa örnek olmalıdır.
Araştırma ve Geliştirme etkinliklerine ayrılan ödenekler artırılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Ulusal politikasını sürdürecek görünürde bağımsız çalışan, güçlü sivil toplum örgütü kurmalı ve Acunun en kritik/stratejik coğrafyalarında bu örgütün şubelerini açmalıdır.
.
.
.
.
Türk Ulusu her şeyin en iyisini EN AZ diğer Uluslar kadar hak etmektedir, bu hakkı tarihinden, şehitlerinden, genlerinden almaktadır. Kısaca her Türk kendi alanında, Yurdumuz için “ daha ne üretmeliyiz”i yaşamalıdır. Atalarımız kendileri için değil bizler için yaşadı, düşünce üretti, bilimi-tekniği geliştirdi, barbar yeryüzüne –sahte tarihte anlatılanın aksine- uygarlık yaydı, şehit oldu, bu durumda bize düşen de Atalarımızın bize bıraktıkları kalıtın (mirasın) benzerini hatta daha da iyisini yapmaktır.
Mantık kullanarak mucizeler başarılamaz, Mustafa Kemal Atatürk mantık kullansaydı, bugün Türkiye Cumhuriyeti mucizesini yaşayamazdık. Türkler mucizelere alışıktır. Bize yakışan da budur. Ve tarihte ve bu gün, her ülke, her ulus, her birey kendine yakışanı yapıyordu, yapmaktadır, yapacaktır.
Yol Gösterici Ulu Türk Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; TARİHİ ÖVÜNÇ DOLU, TERTEMİZ, ŞANLI TÜRK ULUSUNA açtığı / gösterdiği
YOLUMUZ AÇIK OLSUN.