Çuvaşistan
0
Coğrafya ve
Nüfus Yapısı
Çuvaşistan, Rusya Federasyonu içerisinde, Orta İdil üzerinde
genel olarak İdil'in sağ tarafında kurulmuştur. Kuzey ve kuzey batıda Mari Özerk
Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu'nun Gorki bölgesi, doğuda Tataristan, güneyde
Rusya Federasyonu'na bağlı Ulyanovsk bölgesi, güney batıda Mordva Özerk
Cumhuriyeti, batıda ise Federasyonu'na bağlı Arzamas bölgesi'yle çevrilmiştir.
Coğrafyası büyük değildir. Bütün olarak 18.300 km2'dir. Güneyden kuzeye 190 km.,
batından doğuya 160 km.'dir. En dar yeri ise 80 km.'dir. Kesintisiz Türk
coğrafyasının kuzeydeki en batı ucudur ve Ural dağlarının Avrupa yakasında yer
alır. Moskova'ya uzaklığı yaklaşık 600 km.'dir.
Nüfusu
1.453.000'dir. Nüfusun %60'ı (810.200) şehirlerde yaşamaktadır. Km2'ye düşen
insan sayısı bakımından Rusya Federasyonu içinde dördüncü sırayı almaktadır.
Bu ortalama Rusya Federasyonu'nda 8.7 kişidir.Çuvaşistan'da 9 şehir, 8 şehir
tipinde yerleşim alanı, 21 kasaba (kolhoz), 1727 köy bulunmaktadır.
Cumhuriyette 55'ten fazla halktan insan yaşamaktadır. Bu nüfusun %67.8'ini
Çuvaşlar, %26.7'sini Ruslar, %2.7'sini Tatarlar, %1.4'ünü Mordvalar, geri
kalan %1.4'ünü ise diğer halklar oluşturur.
Başlıca şehirler
ve nüfusları şöyledir: Başkent Şupaşkar (Çeboksan)'da 442.000, Şupaşkar'a 10
km. mesafedeki Şini Şupaşkar (Yeni Şubaşkar)'da 121.000, Kanaş'ta 57.000,
Ulatır'da 48.000, Şimirle'de 43.000, Kuslavkka'da 13.000, Sintirvırri'de
11.000, Şirpü'de 11.000, Yedime'de 11.000 kişi yaşamaktadır.
Başkent
Şupaşkar'da yaşayanların %61.6'sını Çuvaşlar, %34.5'ini Ruslar, geri kalan
%3.9'unu da diğer halklar oluşturur.Nüfusun %49.2'si olan 906.900 kişi
Çuvaşistan'da, %51.8'i ise Çuvaşistan'a komşu cumhuriyet ve bölgelerde
yaşamaktadır. Çuvaşistan dışında Çuvaşlar: Tataristan, Başkurdistan, Samara,
Ulyanovsk, Orenburg ve Sibirya'da (Tümen) yaşamaktadırlar.
Çuvaşistan, Rus
düzlüğünün doğusunda, orman ve orman-step kuşağındadır. Büyük bölümü İdil
nehrinin orta yatağının sağ kıyısında Şura ve Sviyaga ırmakları arasında;
küçük bir bölümü ise İdil'in sol kıyısındadır. İdil'in sol kıyısında rakım
yaklaşık 100 metre, sağ kıyısında ise güney batıda 244, güney doğuda ise 239
metredir. Çuvaşistan'ın Şura ırmağı doğusunda kalan kısmına Çuvaş yaylası da
denilir. İdil ve Şura vadileri'nde uzanan kuzey bölümünde birçok su yatağı
vardır. Şura ırmağının batısında ise dalgalı düzlükler uzanır.
Çuvaşistan'dan geçen en büyük nehir İdil'dir.
Çuvaşistan'dan geçen en büyük nehir İdil'dir.
İdil Çuvaşistan'ın
kuzey ve kuzey doğu bölgelerinden geçer. İdil'in 127 km.'lik bölümü
Çuvaşistan topraklarındadır. İdil nehrine Çuvaşistan topraklarında Sura ve
Tsivilsk ırmakları dökülür. Çuvaşistan topraklarından geçen ikinci büyük
ırmak Şura ırmağıdır ve 230 km.'lik bölümü Çuvaşistan topraklarını sular.
Yatağı geniştir. Çuvaşistan'ın güney doğu bölümü Sviyaga ırmağının
kollarıyla sulanır.
Çuvaşistan
topraklarının %50'sinde tarım yapılmaktadır. İdil'in sol kıyısında ormanlar
geniş yer tutar. Bölgede en yoğun ağaç çamdır. Şura ırmağı çevresinde ise
çamın yanında meşe, kayın ve ıhlamur yetişir. İdil boylarında ise genellikle
meşe ormanları vardır. Ormanlık bölgelerde tilki, vaşak, porsuk, kurt, boz
ayı, sığın, sincap gibi hayvanlar; çil horozu gibi kuşlar bulunur. Step
bölgelerinde ise tavşan, bıldırcın, çayır kuşu; ırmak kıyılarındaysa su
samuru, su sıçanı, kunduz gibi hayvanlara, ördek ve kaz gibi kuşlara
rastlanır. Irmak ve göllerde bol miktarda balık vardır.
Çuvaşistan'da
yazları ılık bir kara iklimi hüküm sürer. Kışları uzun ve oldukça soğuktur.
İlkbaharda ısınmaya başlayan hava ancak Haziranda normele döner. Mayısın
ortalarına kadar don olaylarına rastlanır. Yazın ortalama sıcaklık 18-20
°C'dir. Yeşerme süresi 180 gün, yıllık yağış miktarı 485 mm.'dir.
Daha önce Kazan ve Ulyanovsk eyaletlerine bağlı olan Çuvaş coğrafyası, 24 Haziran 1920'de Çuvaş Özerk Bölgesi'ne, 21 Haziran 1925 yılında da Çuvaş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne (ÇASSR) dönüştürüldü. 1992 yılında da Çuvaş Özerk Cumhuriyeti oluşturuldu. Çuvaş Özerk Cumhuriyeti'nin oluşturulmasından sonra Rusya Federasyonu'yla yapılan antlaşmaya göre Uzay araştırmaları, askerî teşkilat, polis teşkilatı, sınır koruması, adalet ve maliye birlikte yönlendirilecek, bunların dışında kalan alanlarda Çuvaşistan bağımsız bir cumhuriyet gibi hareket edebilecektir. 1992 yılında yapılan anayasaya göre Çuvaşistan'ın Rusça ve Çuvaşça olmak üzere iki resmî ve eğitim dili vardır.
Daha önce Kazan ve Ulyanovsk eyaletlerine bağlı olan Çuvaş coğrafyası, 24 Haziran 1920'de Çuvaş Özerk Bölgesi'ne, 21 Haziran 1925 yılında da Çuvaş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne (ÇASSR) dönüştürüldü. 1992 yılında da Çuvaş Özerk Cumhuriyeti oluşturuldu. Çuvaş Özerk Cumhuriyeti'nin oluşturulmasından sonra Rusya Federasyonu'yla yapılan antlaşmaya göre Uzay araştırmaları, askerî teşkilat, polis teşkilatı, sınır koruması, adalet ve maliye birlikte yönlendirilecek, bunların dışında kalan alanlarda Çuvaşistan bağımsız bir cumhuriyet gibi hareket edebilecektir. 1992 yılında yapılan anayasaya göre Çuvaşistan'ın Rusça ve Çuvaşça olmak üzere iki resmî ve eğitim dili vardır.
Çuvaşistan
Cumhuriyeti'nde devlet ve politika kurumları oluşturulmuştur. Halk
tarafından seçilen cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı tarafından parlamento
dışından atanan Bakanlar Kurulu ve dar bölge seçimleriyle oluşturulmuş
bir parlamento iş başındadır. Çuvaşistan'ın Anayasası, bayrağı ve arması
mevcuttur. 21 Ocak 1994 yılında seçilen ilk Cumhurbaşkanı N. V. Fedorov
halen görevini yürütmektedir.
Çuvaşistan ekonomisi genellikle tarım ve hayvancılığa dayanır. Bunun yanında kimyasal endüstriler metal mühendisliği, kerestecilik, ağaç işleme, gıda ve diğer hafif endüstriler gelişmiştir. Başlıca kaynaklarını, topraklarının 1/3'ünü kaplayan ormanlar, kireç yatakları, petrol kisti ve taş kömürü oluşturur. Başkent Şupaşkar'da tahıl, alkol üretimi, meyve konsantresi, nişasta üretimi, dericilik, metal endüstrisi, kumaş ve tekstil fabrikaları, kimyasal üretim yapan fabrikalar ve iş makineleri üreten büyük bir fabrika vardır.
Çuvaşistan ekonomisi genellikle tarım ve hayvancılığa dayanır. Bunun yanında kimyasal endüstriler metal mühendisliği, kerestecilik, ağaç işleme, gıda ve diğer hafif endüstriler gelişmiştir. Başlıca kaynaklarını, topraklarının 1/3'ünü kaplayan ormanlar, kireç yatakları, petrol kisti ve taş kömürü oluşturur. Başkent Şupaşkar'da tahıl, alkol üretimi, meyve konsantresi, nişasta üretimi, dericilik, metal endüstrisi, kumaş ve tekstil fabrikaları, kimyasal üretim yapan fabrikalar ve iş makineleri üreten büyük bir fabrika vardır.
Çuvaşistan'ın üçüncü büyük şehri Kanaş, Sibirya'yı Moskova'ya
bağlayan demiryolu üzerindedir. 1936 yılından başlayarak bütün
demiryolu taşımacılığı tamiratını üstlenmiştir. Ağaç endüstrisi
merkezidir. Et üreticiliği, tahıl üretimi ve motor tamirciliği ileri
seviyededir. Devrimden önce kurulan Alatır Çuvaşistan'ın güney
batısındadır. Metal endüstrisi, tahıl üretimi, manifaturacılık ve
dokumacılık gelişmiştir. Önemli bir yerleşim yeri olan Şümerle
gelişmiş bir mobilyacılık merkezidir.
Bugün
itibariyle Rusya Federasyonu'nun içinde bulunduğu ekonomik bunalım
Çuvaşistan'ı da tam anlamıyla etkilemiştir. Fabrikaların hemen
hiçbirisi çalışmamakta ve işçiler ve memurlar uzun süredir maaş
alamamaktadır. Serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde enflasyon
her geçen gün insanları daha da bunaltmaktadır. Özelleştirme
faaliyetleri yürümemektedir. 1984 yılında çıkarılan bir kanunla
Çuvaşistan'da yatırım yapacak yabancı şirketlere üç yıllığına vergi
muafiyeti getirilmesine rağmen bugün yabancı şirket sayısı yok
denilecek kadar azdır.
Başkent Şupaşkar Çuvaşistan'ın kültür ve eğitim merkezidir. Çuvaşistan Devlet Üniversitesi, Pedagoji Enstitüsü, Ziraat Enstitüsü, Ticaret Enstitüsü başkent Şupaşkar'dadır. 1992 yılında kurulan İlimler Akademesi ve Çuvaş Millî Akademisi faaliyetlerini başkentte yürütmektedir. Bunun yanında Çuvaşistan'da tıp eğitimi, iletişim, idarî bilimler, yüksek teknik eğitim ve kültür enstitüleri vardır. Çuvaşistan'da günün belli saatlerinde Çuvaşça yayın yapan "Çuvaş Radyo-Televizyonu", Çuvaşça ve Rusça yayın yapan raydolar ve gazeteler mevcuttur.
Başkent Şupaşkar Çuvaşistan'ın kültür ve eğitim merkezidir. Çuvaşistan Devlet Üniversitesi, Pedagoji Enstitüsü, Ziraat Enstitüsü, Ticaret Enstitüsü başkent Şupaşkar'dadır. 1992 yılında kurulan İlimler Akademesi ve Çuvaş Millî Akademisi faaliyetlerini başkentte yürütmektedir. Bunun yanında Çuvaşistan'da tıp eğitimi, iletişim, idarî bilimler, yüksek teknik eğitim ve kültür enstitüleri vardır. Çuvaşistan'da günün belli saatlerinde Çuvaşça yayın yapan "Çuvaş Radyo-Televizyonu", Çuvaşça ve Rusça yayın yapan raydolar ve gazeteler mevcuttur.
Çuvaşistan'ın en büyük gazeteleri, Çuvaşça yayımlanan "Hıbar"
(Haber) ve Rusça yayımlanan "Sovyetskaya Çuvaşiya"dır. 1906
yılında Tataristan'ın başkenti Kazan'da kurulan "Hıbar" gazetesi
kısa sürede Çuvaş aydınlarını etrafında toplamış ve bazen
kapanıp, bazen açılarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların
yanında aynı anda Çuvaşça ve Rusça yayımlanan "Respublika",
"Çıvaşyen", "Şamrıksen Haşaçi"; Çuvaşça olarak yayımlanan "Tıvan
Atıl", "Yalav" (Bayrak), "Tantış" (Akran) gibi gazete ve
dergiler Çuvaşistan'da faaliyet göstermektedir. Ünlü Çuvaş
Yazarı Boris Çindikov tarafından Moskova'da yayımlanan ve
Çuvaşları tanıtmayı amaçlayan "Lik Çuvaşi" (Çuvaşların Yüzü)
gazeteside Çuvaş kültür hayatına katkı sağlamaktadır.
Çuvaşistan'da Tiyatro oldukça ileri bir düzeydedir. "Çuvaş
Akademi Dram Tiyatrosu", "Şamrıksen Tiyarti", "Opera ve Bale
Tiyarti", "Pukani Tiyatri", "Vırıs Drama Tiyatri" gibi başlıca
tiyatrolarda hergün çeşitli oyunlar
sahnelenmektedir.Çuvaşistan'da 752 halka açık kütüphane, 1113
kulüp, 974 sinema salonu, 11 müze, 3 konser ve flarmoni
orkestrası ve 1 Şarkı ve Dans Akademisi vardır. Çuvaşistan'da
kültür ve sanat eğitimi ileri bir seviyededir. Çeşitli kültür,
sanat ve resim kollejlerinde 12.250 çocuk eğitim almaktadır.
Volga Bulgarları Arap alfabesini kullanmışlardır. Fakat bu dönemden günümüze kalan malzemeler yok denecek kadar azdır. Sadece birtakım mezar taşları günümüze ulaşmıştır.
Türkü ve şarkıların yanısıra hikâye, masal, destan, atasözleri, manzum muamma türlerinde zengin bir halk edebiyatına sahip olan Çuvaşlar'danr günümüze ulaşan ilk yazılı metinler İncil çevirileri, dua kitapları ve Hristiyan azizlerinin hayatlarını anlatan kitaplardır. 19. yüzyılın ilk yarısından başlayarak A. A. Fuchs, V. Sboyev, N. İ. Zolotnitskiy gibi araştırıcılar, Çuvaşlar arasındaki sözlü edebiyat ürünlerinin Çarlık döneminde ortaya çıktığını ve siyasî olaylara paralel olarak geliştiğini tespit ettiler. 1840'ta Fuchs'un "Çuvaş Halk Edebiyatı'ndan Malzemeler" adlı incelemesini sonraki yıllarda N. İ. Polorusov'un yayınladığı "Pülere İln" (Böler Şehri'nin Düşmesi) adlı destan izledi.
Volga Bulgarları Arap alfabesini kullanmışlardır. Fakat bu dönemden günümüze kalan malzemeler yok denecek kadar azdır. Sadece birtakım mezar taşları günümüze ulaşmıştır.
Türkü ve şarkıların yanısıra hikâye, masal, destan, atasözleri, manzum muamma türlerinde zengin bir halk edebiyatına sahip olan Çuvaşlar'danr günümüze ulaşan ilk yazılı metinler İncil çevirileri, dua kitapları ve Hristiyan azizlerinin hayatlarını anlatan kitaplardır. 19. yüzyılın ilk yarısından başlayarak A. A. Fuchs, V. Sboyev, N. İ. Zolotnitskiy gibi araştırıcılar, Çuvaşlar arasındaki sözlü edebiyat ürünlerinin Çarlık döneminde ortaya çıktığını ve siyasî olaylara paralel olarak geliştiğini tespit ettiler. 1840'ta Fuchs'un "Çuvaş Halk Edebiyatı'ndan Malzemeler" adlı incelemesini sonraki yıllarda N. İ. Polorusov'un yayınladığı "Pülere İln" (Böler Şehri'nin Düşmesi) adlı destan izledi.
Macar araştırıcılarından Meszaros da, Macar İlimler
Akademesince yayınlanan "Caulas Nepköltesi Gyujtemeni"
(Çuvaş Halk Edebiyatı) adlı eserinde bu edebiyatın ilginç
örneklerini bir araya topladı.19. yüzyılın ikinci yarısında
V. İ. Lebedev'in Çuvaşlar'ın şiirini ve hayatını anlatan
"Genç Çuvaş Manzumeleri", İ. İvanov'un Çuvaş gelenek ve
göreneklerini ele alan bir çalışması, İ. N. Jurkin'in kırsal
yörelerdeki hayattan ilham alarak yazdığı kısa hikâyelerini
görmekteyiz. M. F. Fedorov'un yazdığı "Arşurri" (Akıl
Ormanı) ise çağdaş Çuvaş edebiyatının başlangıcı sayılır.
1905'de haftalık olarak yayımlamaya başlayan "Hıbar" (Haber)
adlı ilk Çuvaşça gazete, çevresine toplanan genç yazarlarla
iki yıl kadar Çuvaş edebiyatının gelişmesine ve yerleşmesine
yardım etmiştir. Çarlık hükümeti 1907'de gazeteyi kapattı ve
Çuvaşça yayınları yasakladı. Bununla birlikte 1911'de N. V.
Vasiliyev Çuvaşça yedi şiir ve birkaç hikayeden oluşan bir
antoloji, T. Krilov, Yefrimov, Korenkov gibi yazarlar da
kitaplarını yayımladılar.
1917 Ekim Devrimi'nden sonra iktidara gelen Kerensiy beş bin
dolayında Çuvaşça kitabı imha ettirdiyse de kısa bir süre
sonra Hıbar gazetesi yeniden yayımlanmağa başladı. 1918'de
Kazan'da Kanaş (İstişare) gazetesi, 1919'da "Şuranpuş"
(Şafak) gazetesi ve daha başka gazeteler yayımlandı.
Devrim'den sonra yeniden canlanma gösteren Çuvaş
edebiyatında Semen Vasiliyeviç Elker, V. Rzaj, P. Morozov,
M. Sumilov-Uyar v.b. yazarlar ve şairler kalıcı eserler
vermişlerdir. Bunlardan bazıları yabancı dillere de
çevrilmiştir.
Yine Devrim'in ilk yıllarında Kazan'da ilk Çuvaş tiyatrosu kuruldu. Burada Rus ve yabancı eserlerin yanısıra Çuvaş oyun yazarlarının eserleri de sahnelenmiştir.
Yine Devrim'in ilk yıllarında Kazan'da ilk Çuvaş tiyatrosu kuruldu. Burada Rus ve yabancı eserlerin yanısıra Çuvaş oyun yazarlarının eserleri de sahnelenmiştir.
20. yüzyıl Çuvaş şairlerinin en önde gelen ismi Kostantin
İvanov'dur. Çok genç yaşlarda yazdığı "Narspi" (Nevruz
Hanım) adlı destanı Çuvaşlar arasında yaygındır ve birçok
dile de çevrilmiştir.
Çuvaşlar'ın ve Çuvaş Adının Menşei
Çuvaşlar'ın ve Çuvaş Adının Menşei
Çuvaşlar'ın 18. yüzyıla gelinceye kadar bir
alfabelerinin bulunmaması sebebiyle kendileri için "Çuvaş"
adını ne zamandan itibaren kullandıkları hakkında
herhangi bir bilgi yoktur. Bunun için "Çuvaş"
adını diğer kaynaklarda aramamız gerekmektedir.
Rusların Kazan'ı işgal ettiği (1551-1552) dönemlerde yazılan Rus kaynaklarında "Çuvaş" adının geçtiğini görüyoruz. Çuvaş adı Ruslar'ın Kazan'ı işgallerinden önce de bazı kaynaklarda kaydedilmiştir. 1548 yılında Moskova Knezi, Ar nehrinden Vat'ka'ya geçerken Karin Tatarlarına yazdığı yarlıklarda "Çuvaş" adı da geçmektedir. 1526 yılında Alman Gerbenştayn Moskova'yı ikinci ziyaretinde gördüklerini kaleme alır. Onun Latince yazdığı "Moskova Notları" isimli kitabı, 1549 yılında yayımlanmıştır. Bu kitapta Gerbenştayn, Kazan Hanlığı'ndan da bahsetmektedir. Kazan Hanlığı'nın otuz bin askeri içerisinde Çuvaş ve Çeremişler'in en iyi nişancılar olduğunu ve kendilerine has kıyafetlerle dolaştıklarını kaydeder.
Rusların Kazan'ı işgal ettiği (1551-1552) dönemlerde yazılan Rus kaynaklarında "Çuvaş" adının geçtiğini görüyoruz. Çuvaş adı Ruslar'ın Kazan'ı işgallerinden önce de bazı kaynaklarda kaydedilmiştir. 1548 yılında Moskova Knezi, Ar nehrinden Vat'ka'ya geçerken Karin Tatarlarına yazdığı yarlıklarda "Çuvaş" adı da geçmektedir. 1526 yılında Alman Gerbenştayn Moskova'yı ikinci ziyaretinde gördüklerini kaleme alır. Onun Latince yazdığı "Moskova Notları" isimli kitabı, 1549 yılında yayımlanmıştır. Bu kitapta Gerbenştayn, Kazan Hanlığı'ndan da bahsetmektedir. Kazan Hanlığı'nın otuz bin askeri içerisinde Çuvaş ve Çeremişler'in en iyi nişancılar olduğunu ve kendilerine has kıyafetlerle dolaştıklarını kaydeder.
Rus tarihî kaynaklarında 1524 yılında
Çeremişler'le Çuvaşlar'ın İdil boylarında Ruslarla
çarpışmaları anlatılmaktadır.1692 yılında Lıslov
Kazan'da eski bir Tatar belgesi bularak okur ve bu
belgeyi "Skifskaya İstoriya" adlı eserinde kaydeder. Bu
belgede 1508 yılında Tatar bayramı olduğu, Kazan
Hanı'nın bütün tebaasını bayrama davet ettiği ve
Çuvaşların du bu bayrama katıldıkları yazılmaktadır.
1469 yılında Kazan Hanı İbrahim Han, Hanlıkta
yaşayan halkları ve Hanlığın coğrafyasını
kaydettirmiştir. Bu çalışmada Çuvaşlar, Çeremişler,
Mıkşılar, Mişerler ve Tatarlar yukarı halk olarak
kaydedilmiştir. Böylece Çuvaş adı 1469 yılından itibaren
belgelerde karşımıza çıkmaya başlamıştır. 1469 yılından
itibaren resmî belgelerde görülmeğe başlayan Çuvaş adı
bu tarihlerden önce de kullanılmış olmalıdır. Prof. İ.
N. Sminov'un kaydettiğine göre Vat'ka köprüsü yanında "Çuvaş"
adlı dokuz köy vardır. Bugün bu köylerde Ruslar ve
Votyaklar yaşamaktadır. Belli ki burada yaşayan Çuvaşlar
zamanla asimile olmuşlar ya da bölgeden göç etmişlerdir.
1580-1582 yıllarında işgal edilen Sibir
Hanlığı'nın başkentinin yanında Çuvaş adlı bir dağın
varlığından bahsedilmektedir. Hatta Sibir Hanı Küçüm'ün,
savaşı da bu dağdan izlediği kaydedilmektedir. Bu dağ
bugünkü Tobolsk şehri yakınındadır. Kırım'a girişte sol
tarafta Azak Denizinden uzanan koya burada yaşayanlar "Çuvaş"
demektedirler. Kitaplara ise "Sivaş"
şeklinde girmiştir. Bu koyun yakınında, toplanan
vergilerin konulduğu bir yer vardır. Buranın adının da "Çuvaş"
şeklinde olduğu kaydedilmektedir.
Bütün bu yer adlarına bakıldığında "Çuvaş"
adının çok daha eskilere çıktığı anlaşılmaktadır.
Çuvaşların köklerini araştıran N. İ. Aşmarin'e göre "Çivaş"
adı eskiden daha değişik şekillerde söylenmiş olmalıdır.
"Çivaş", yerine "şıvaş",
"şıvaş", "şavas", "Savaş",
"Savaş" gibi. Çeremişler bunun için
Tatarlar'a "Süyas" demektedirler. Şirşilli denizinin
diğer bir adının da "Sivaş" ve
ş'irpü'deki Çuvaş Köyünün "şavaş'" oılması bunun
delilleridir. Çeremişler'in Tatarlar'a "Süyas"
demesinin sebebi ise, bu halkın Tatarlar gelene kadar
bölgeyi bu adla tanımış olmalarındandır. Çeremişler
(Mariler) Kazan Tatarları'na bugün de "Çıvaş"
demektedirler. Tatarlar bu bölgeye 1236 yılından
başlayarak geldiklerine göre, demek ki, Çuvaş adı 1236
yılından önce de kullanılmaktaydı.
922 yılında Bulgar Devleti'ni ziyaret eden Abbasi
elçileri arasında kâtip sıfatıyla bulunan İbn Fadlan
Bulgar ahalisine "Suvas" ya da "Savas"
dendiğini zikreder.
Bu "Suvas" veya "savas" kelimeleri "Suvar" kelimesinden başka bir şey değildir. Kaşgarlı Mahmud'un "Divan ü Lügat-it Türk'te Suvarın diyerek verdiği kelimeler ve hatta bir cümle genellikle z'li kelimelerdir. Türk lehçelerinin bazılarında r(rotasizm) ile kullanılan bazı kelimeler diğerlerinde z(zetasizm) ile kullanılmaktadır. Hatta birtakım kelimeler hem r'li, hem de z'li şekilleriyle aynı lehçe içerisinde de kullanılabilmektedir. Türkiye Türkçesi'ndeki semir- ve semiz; Çuvaş Türkçesi'ndeki yigir ve ikis (ikiz) ve mar (değil)/ ET. emes ve mas (olumsuzluk) şekilleri bu konuyu daha iyi aydınlatacaktır.
Bu "Suvas" veya "savas" kelimeleri "Suvar" kelimesinden başka bir şey değildir. Kaşgarlı Mahmud'un "Divan ü Lügat-it Türk'te Suvarın diyerek verdiği kelimeler ve hatta bir cümle genellikle z'li kelimelerdir. Türk lehçelerinin bazılarında r(rotasizm) ile kullanılan bazı kelimeler diğerlerinde z(zetasizm) ile kullanılmaktadır. Hatta birtakım kelimeler hem r'li, hem de z'li şekilleriyle aynı lehçe içerisinde de kullanılabilmektedir. Türkiye Türkçesi'ndeki semir- ve semiz; Çuvaş Türkçesi'ndeki yigir ve ikis (ikiz) ve mar (değil)/ ET. emes ve mas (olumsuzluk) şekilleri bu konuyu daha iyi aydınlatacaktır.
Bize göre "Suvar" kelimesi de
zetasizmle "Suvaz" şekline dönüşerek
yukarıda verdiğimiz ara şekillerden geçip bugünkü
"Çuvaş" şekline dönüşmüştür. Suvarlar (Sabirler)
İdil-Kama boylarına M.S. I. yüzyılda ulaşmışlardır
M.S.V. yüzyılda Batı Sibirya'dan gelen Sabirler'in
İdil-Ural'a yerleştikleri de tarihî kaynaklarda
kayıtlıdır. Bugün harâbe halinde bulunan "Suvar" şehri
ve "Simbir" (Bugünkü Ulyanovsk) Suvarların (Sabirler)
kurduğu şehirler olmalıdır.
Miladi 305 yılında Kafkaslar'ın kuzeyinden
Anadolu'ya sarkan Sabir (Suvar) Türkleri'nin Kars'tan
girerek Kastamonu'ya kadar ulaştıkları kaydedilmektedir.
İkinci yol olarak da Doğu Anadolu'ya sarkmış olmaları
pek muhtemeldir. Sibir ya da Sibirya adının Sabirler
(Suvarlar)'dan geldiği artık herkesçe kabul
edilmektedir. Son yıllarda Sümerler üzerine yapılan
çalışmalar Sümerlerin Türk olduğu yönündeki görüşleri
pekiştirmiştir. Sabir, Sibir, Subar kelimeleriyle Sümer
kelimesi arasındaki bu benzerlik bir tesadüf olmasa
gerektir.
Sonuç olarak milâdî yıllardan başlayarak İdil-Kama boylarına, Balkanlar'a ve Anadolu'ya yayılan Suvar Türkleri son olarak İdil boylarında Çuvaş adıyla yeniden tarih sahnesine çıkmışlardır.
Çuvaşların ve Çuvaş adının menşei bahsinde geniş olarak özetlediğimiz "Çuvaşlar, Suvar Türkleri'nin bugünkü torunlarıdır" görüşünden hareketle Çuvaş tarihini özetlerken konuya Suvar Türkleri'nden başlamak icap eder.
Sonuç olarak milâdî yıllardan başlayarak İdil-Kama boylarına, Balkanlar'a ve Anadolu'ya yayılan Suvar Türkleri son olarak İdil boylarında Çuvaş adıyla yeniden tarih sahnesine çıkmışlardır.
Çuvaşların ve Çuvaş adının menşei bahsinde geniş olarak özetlediğimiz "Çuvaşlar, Suvar Türkleri'nin bugünkü torunlarıdır" görüşünden hareketle Çuvaş tarihini özetlerken konuya Suvar Türkleri'nden başlamak icap eder.
Merkezî Asya'dan göç ederek M.S. III.
yüzyılda Kuzey Kafkasya'ya ulaşan Bulgarlar,
Suvarlar ve Barsililer burada Farsça konuşan
Sarmat-Alan gruplarıyla aynı coğrafyayı
paylaşmışlar, feodal yapılarını ve devlet düzenini
Kuzey Kafkasya'da geliştirmişlerdir. M.S. III ila
VI. yüzyıllar arasında Bulgar ve Suvarlar'dan kopan
birtakım grupların yeni göçlere maruz kaldıklarını
görüyoruz. Milâdî 305 yılında Sabir Türkleri
Kafkasya'nın kuzeyine geçtiler. Suvarlar'ın M.S.
515-527 yıllarında Anadolu'ya da sarkarak
Kastamonu'ya kadar ilerledikleri tarihî kaynaklarda
kayıtlıdır.
Göktürk Devleti'nin sınırlarının genişleyerek
Kafkasları da içine alması sonucu Bulgar ve Suvarlar
bir süre bu devletin hâkimiyetinde kalmışlardır.
Göktürk Kağanlığı'nın fetret dönemine girmesi
üzerine kurulan Büyük Bulgar Devleti uzun ömürlü
olamamış ve 665 yılından sonra komşu Hazar Hanlığı
tarafından parçalanmıştır. Parçalanan Büyük Bulgar
Devleti'nden kopan bir grup Asparuh önderliğinde
Tuna boylarına ve Balkanlar'a girerek 681 yılında
Tuna Bulgarları Devleti'ni kurdular. Tuna Bulgarları
zamanla Slavlar'la karıştılar ve Boris Han'ın 864'te
Hristiyanlığı resmen kabulüyle de tedricen asimile
olarak tarih sahnesinden silindiler.
Büyük Bulgar Devleti'nin parçalanmasıyla
birlikte VII. yüzyılın sonu ve VIII. yüzyılın
başlarında orta İdil boylarına Bulgar ve Suvarlar'ın
gelmesi bölgede büyük bir nüfus değişimine neden
olmuştur. Esas itibariyle M.S. I. yüzyılda da İdil
ve Kama boylarına yerleştikleri tarihî kaynaklarda
kayıtlıdır. VII. yüzyılın sonlarında orda İdil
boylarında nüfus yapısı şöyledir: M.Ö. beş bin
yıllarından başlayarak bu bölgede yaşayan doğu Fin
grupları (Bugünkü Mari, Mordva ve Udmut halklarının
ataları), M.Ö. V-IV. yüzyıllarda batı Sibirya'nın
güney bölgelerinden gelerek orta İdil boylarına
yerleşen Ugorlar, Kama nehrinin aşağı bölgesine ve
bugünkü Ulyanovsk dolaylarına yerleşen İmenkovetsler
ve M.Ö. VI-III. yüzyıllarda Dinyeper'in orta
bölgesine geçen doğu Slavlar (Bu Slav grupları
Fin-Ugor boylarıyla karışmış olmalıdır.), Hun
göçlerinden sonra bölgede kalan Macar kalıntıları,
Burtaslar'ın bir bölümü, Oğuz dilli Başkırtlar ve
güneyde Hazarlar daha önceki yıllarda konar-göçer
olarak yaşayan Bulgar-Suvar grupları orta İdil
boylarında yerleşik düzene geçmişlerdir. Bulgar ve
Suvar gruplarının büyük bir kısmı İdil'in sol
tarafına, X. yüzyıla doğru Esegel ve Temtüz
Bulgarlarıysa İdil'in sağ tarafına yerleşmişlerdir.
Öncelikle bölgede Bulgar-Suvar birliği sağlanmıştır.
IX. yüzyılın sonlarıyla X. yüzyılın başlarında
Bulgar-Suvarların Fin-Ugorlarla bölgedeki diğer
boyları da hakimiyetleri altına alarak İdil
Bulgarları Devleti'ni kurduklarını görüyoruz.
Bulgarlar'ın merkezi Kafkasya'daki yerleşim
yerleri Kuban nehri ve Azak denizi havalisindeki
bozkırlardı. Bulgarlar'dan bir kısmı eski yerleşim
yerlerinde kaldılar. Bulgarlar'ın bu ülkesi Bizans
ve Rus kaynaklarında Kara Bulgarya olarak
adlandırılmıştır. Fakat bu gruplar Macar, Peçenek ve
Kuman dalgaları arasında kaybolup gitmişlerdir.
Bulgar tüccarlarının Hazar ülkesinde, Harezm'de ve
Samanî ülkesinde İslâm tüccarlarıyla temasları,
Harezm tüccarlarının da Bulgar coğrafyasındaki
faaliyetleri neticesinde Bulgar ülkesinde İslam dini
hızla yayılmaya başlamıştır. 900 tarihlerinde
Bulgarlar arasında İslâm dinini kabul edenlerin
çokluğu tarihi kaynaklarda kayıtlıdır.
Nihayet Şelkey oğlu Yıltavar Almış (İlteber Almuş'ın İslâm dinini kabul etmesiyle İdil Bulgarlarının devlet dini İslâmiyet olmuştur. Almış Han 920 tarihlerinde Abbasi Halifesi Muktedir Billah'a İslâmiyeti öğretmek üzere din âlimleri ve mimarlar göndermesi için müracaatta bulunmuş ve ismini Emir Câfer Bin Abdullah olarak değiştirmiştir. Halife Muktedir Billah, bu müracaat üzerine, din adamları ve mimarlardan oluşan bir heyeti 921 yılında göndermiş, bu grup 922 yılının Mayısında Bulgar ülkesine ulaşmıştır. Bulgar ülkesine gelen Abbasi Halifesi'nin elçileri arasında kâtip sıfatıyla bulunan İbn Fadlan, bu seyahati anlatan notlar yazmıştır. Sikkelerden anlaşıldığına göre Emir Câfer'den sonra yerine oğlu Mikâil geçmiş ve ona da Tâlib Bin Ahmet, Mümin Bin Ahmet ve Mümin Bim El-Hasan halef olmuşlardır.
Nihayet Şelkey oğlu Yıltavar Almış (İlteber Almuş'ın İslâm dinini kabul etmesiyle İdil Bulgarlarının devlet dini İslâmiyet olmuştur. Almış Han 920 tarihlerinde Abbasi Halifesi Muktedir Billah'a İslâmiyeti öğretmek üzere din âlimleri ve mimarlar göndermesi için müracaatta bulunmuş ve ismini Emir Câfer Bin Abdullah olarak değiştirmiştir. Halife Muktedir Billah, bu müracaat üzerine, din adamları ve mimarlardan oluşan bir heyeti 921 yılında göndermiş, bu grup 922 yılının Mayısında Bulgar ülkesine ulaşmıştır. Bulgar ülkesine gelen Abbasi Halifesi'nin elçileri arasında kâtip sıfatıyla bulunan İbn Fadlan, bu seyahati anlatan notlar yazmıştır. Sikkelerden anlaşıldığına göre Emir Câfer'den sonra yerine oğlu Mikâil geçmiş ve ona da Tâlib Bin Ahmet, Mümin Bin Ahmet ve Mümin Bim El-Hasan halef olmuşlardır.
Bulgarlar
965 yılında Hazar Hakanlığı yıkılana kadar bu
devlete tabi oldular ve uzun süre Hazarlara
vergi ödediler. Ancak Hazar Hakanlığı
yıkıldıktan sonra müstakil bir devlet hüviyetine
kavuştular. Bağımsız olduktan sonra Rusların
Kiyev Prensliği tarafından rahatsız edilmeye
başlandılar. 964 ve 985 yıllarında Kiyev
Prensliği Bulgar Ülkesi'ni istilâ etti.
Bulgarlar ve Ruslar arasındaki münasebetler
1006'da bir ticaret antlaşmasının yapılmasıyla
iyileşti. Fakat XI. yüzyılın ikinci yarısında
kuzeydeki kürk ticareti Ruslar ve Bulgarlar
arasında devamlı savaşlara neden oldu. Nitekim
Ruslar'dan Vsevolod Hazar denizinden gelen
ticaret yolunu ele geçirmek için bölgedeki
çeşitli kabileler üzerinde hakimiyet kurmak
üzere bölgeye çeşitli seferler düzenlendi.
Vsevolod'un orduları 1183'te Bulgarların büyük
şehri Bulgar (Pilhar)'a yürüdü. 1205'te İdil ve
Kama Bulgarları'na karşı ordular gönderdi.
Ruslarla olan mücadele Moğolların ortaya
çıkışına kadar devam etti.
Moğollar
1224'te Kalka nehrinde Rusları bozguna
uğrattıktan sonra doğuya dönerken Bulgarların
tuzağına düşerek ağır kayıplar verdiler. Bunun
intikamını almak için Batı Han idaresindeki
Moğol ordusu 1236 yılında Bulgarlara
saldırdılar. Bu saldırıda Bulgarlar büyük zayiat
verdiler. Bu yenilgi Bulgarlar'da sonun
başlangıcı oldu. Moğol istilasından sonra Deşt-i
Kıpçak'ta kurulan Altın-Orda döneminde Bulgarlar
bağımsızlıklarını bir süre daha devam
ettirdiler. Bulgarlar Altın-Orda'ya uzun süre
yarlık ödediler. Altın-Orda'yla münasebetlerde
zaman zaman ihtilaflar ortaya çıktı. Bu
ihtilafların sonucunda 1361 yılında Altın-Orda
Hanı Pulat Timur Bulgarlar'ın üzerine yürüyerek
Bulgar şehrini yeniden tahrip etti.
1391 yılında
Timur'un Altın-Orda Hanı Toktamış (1376-1395)'a
karşı yaptığı seferde Bulgar ülkesi bir kez daha
tahrip edildi. Nitekim Timur'a mağlup olan
Toktamış Han yanındaki kuvvetleriyle
Bulgaristan'a gitmek zorunda kaldı. Bulgar
Şehri'nin 1399 yılında Ruslar tarafından tahrip
edildiğini görüyoruz. 1399'dan sonra Bulgarlar
bir daha toparlanamadılar ve dağıldılar. Halktan
bir kısmı Kama nehrinin kuzeyindeki Kazan nehri
boyunca yerleşerek burayı Türkleştirdiler. 1437
yılında kurulan Kazan Hanlığı'nın esas nüfusunu
Bulgarlar, Moğol-Kıpçaklar ve diğer yerli
halklar teşkil etmekteydi.
1240'lı yıllarda kurulan Altın-Orda Deşt-i Kıpçak'ta, İrtiş'ten başlayarak Tuna boylarına uzanan Kıpçak arazisini, Kuzey Kafkas'ı, Kırım'ı, İdil'deki Bulgaristan'ı, Urallar'ı ve Harezm'i hâkimiyeti altına almıştır. Deşt-i Kıpçak'ta doğu Kıpçaklar göçebe, Batı Kıpçaklar ise yarı göçebe olarak yaşamaktaydılar.
1240'lı yıllarda kurulan Altın-Orda Deşt-i Kıpçak'ta, İrtiş'ten başlayarak Tuna boylarına uzanan Kıpçak arazisini, Kuzey Kafkas'ı, Kırım'ı, İdil'deki Bulgaristan'ı, Urallar'ı ve Harezm'i hâkimiyeti altına almıştır. Deşt-i Kıpçak'ta doğu Kıpçaklar göçebe, Batı Kıpçaklar ise yarı göçebe olarak yaşamaktaydılar.
Kıpçaklar
doğu Avrupa'ya XI. yüzyılda ulaşmışlardır. İşte
Altın-Orda'nın esas askeri gücünü bu Kıpçaklar
teşkil etmişlerdir. Moğol-Tatarlar Altın-Orda'da
batı Kıpçakları'yla birleşerek milli
karakterlerini kaybetmişlerdir. (15) XIV.
yüzyılın birinci yarısında batı Kıpçakları
kendilerine Tatar demeye başlamışlardır.
Altın-Orda'da Tatarca devlet dili, İslâmiyet de
devlet dini olmuştur. Altın-Orda'nın
kurulmasından sonra İdil'deki Bulgar coğrafyası
Altın-Orda'yı besleyen temel yerleşim alanı,
Bulgar Şehri de Altın-Orda'nın başşehri
olmuştur. Bulgar'da 1330 yıllarına kadar
Altın-Orda sikkeleri çıkarılmıştır.
Başkentin Saray'a taşınmasıyla Bulgar şehri XIV. yüzyılın ikinci yarısına kadar Altın-Orda Hanları'nın yazları geçirdikleri mesire yerleri olarak kullanılmıştır. Kıpçaklar İdil Bulgaristan'ına XI-XIII. yüzyıllar arasında ulaşmışlar ve Bulgar ordusunda görev yapmışlardır. Ancak Altın-Orda'nın kurulmasından sonra Kıpçaklar kalabalık gruplar halinde İdil boylarına akın etmişlerdir. Fakat XIII-XIV. yüzyıllarda Kıpçaklar Bulgar bürokrasisinde kendilerine fazla yer bulamamışlardır. Bunu bölgede ortaya çıkarılan mezar taşlarından da açık olarak görmek mümkündür. Bu dönemden günümüze kalan iki yüz mezar taşının %90'ı Bulgarca (bugünkü Çuvaşça, rotisizm)'yla, geri kalan %10'u ise Kıpçakça (bugünkü Tatarca, zetasizim)'yla yazılmıştır.
Başkentin Saray'a taşınmasıyla Bulgar şehri XIV. yüzyılın ikinci yarısına kadar Altın-Orda Hanları'nın yazları geçirdikleri mesire yerleri olarak kullanılmıştır. Kıpçaklar İdil Bulgaristan'ına XI-XIII. yüzyıllar arasında ulaşmışlar ve Bulgar ordusunda görev yapmışlardır. Ancak Altın-Orda'nın kurulmasından sonra Kıpçaklar kalabalık gruplar halinde İdil boylarına akın etmişlerdir. Fakat XIII-XIV. yüzyıllarda Kıpçaklar Bulgar bürokrasisinde kendilerine fazla yer bulamamışlardır. Bunu bölgede ortaya çıkarılan mezar taşlarından da açık olarak görmek mümkündür. Bu dönemden günümüze kalan iki yüz mezar taşının %90'ı Bulgarca (bugünkü Çuvaşça, rotisizm)'yla, geri kalan %10'u ise Kıpçakça (bugünkü Tatarca, zetasizim)'yla yazılmıştır.
Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz Pulat
Timur, Timur ve Rus baskınlarında Bulgar
Çuvaşlar Çulman-İdil'in sol tarafına geçmiş,
bazılarıysa İdil boyundaki bugünkü
Çuvaşistan'ın merkezi bölgelerine ve
kuzeyine, İdil'in sağındaki halk ise şimdiki
Ulyanovs (Simbir) bölgesinden bugünkü
Tataristan'ın güney bölgelerine, bugünkü
Çuvaşistan'ın güney ve güney doğu
bölgelerinden Sive ırmağının aşağı
bölgelerine ve kuzey doğusuna geçerek
yerleşmişlerdir. XV. yüzyılın başlarında
Moğol-Tatarlar bütün Bulgar-Çuvaşların
5/4'ünü hâkimiyetleri altına almışlardır.
XV. yüzyılın birinci yarısında
yıkılan Altın-Orda yerine Kazan Hanlığı'nın
kurulmasından sonra Kıpçak-Tatarlar orda
İdil boylarına yeniden kalabalık gruplarla
gelmeye başlamışlardır. Kazan Hanlığı'nı
kuran Uluğ Muhammet Han Kazan'a Tatarların
üç bin kişilik ordusunu da getirmiştir.
Bunun sonucunda Altın-Orda'nın merkezinden,
Azak çevresinden, Astarhan'dan, Kırım'dan
Kazan'a yoğun Tatar göçleri başlamıştır.
Bölgedeki Fin-Ugor boylarını ve
Bulgar-Çuvaşları hâkimiyetine alan Kazan
Hanlığı gelişmesini tamamlamıştır.
İdil boylarındaki Mişer Tatarlarının bir boyu, yazılı kaynaklarda ifade edildiğine göre XV-XVI. yüzyıllarda Meşçeri'de hüküm süren Kasım Hanlığı'nda yaşayan Fin-Ugorlar'ın bir bölümüdür. (Meşçerler'in büyük bölümü Ruslaşmıştır.) ve Altın-Orda'dan gelen Kıpçak-Tatarlar'la karışarak Tatarlaşmışlardır.
İdil boylarındaki Mişer Tatarlarının bir boyu, yazılı kaynaklarda ifade edildiğine göre XV-XVI. yüzyıllarda Meşçeri'de hüküm süren Kasım Hanlığı'nda yaşayan Fin-Ugorlar'ın bir bölümüdür. (Meşçerler'in büyük bölümü Ruslaşmıştır.) ve Altın-Orda'dan gelen Kıpçak-Tatarlar'la karışarak Tatarlaşmışlardır.
Bugünkü Çuvaşların millî kimliklerini
kazanmasındaki ilk merhale İdil Bulgar
Devleti dönemidir. Bu dönemde bölgede
yaşayan çeşitli Fin-Ugor kavimlerinin
Bulgar-Suvarlar'la karışarak asimile
olduklarını görüyoruz. Bulgar Devleti'nin
daha ziyade şehirlerde yaşayan halkı
müslüman olmuş, kırsal alanda ve köylerde
yaşayan halkın çoğunluğu ise eski
inançlarını devam ettirmişlerdir. Fakat bu
Şamanizm İslâm'ın tesiriyle değişerek
İslâm'a yakınlaşmıştır. Tek Tanrı inancının
yerleşmesi, cennet, cehennem, helâl, haram,
kader, şeytan, peygamber ve günah gibi
kavramlar İslâm'ın tesiriyle Çuvaş
Şamanizmi'ne girmiştir. Bu müslüman olmayan
ahaliyle Bulgar Devleti'nin çeşitli
mücadeleleri olmuştur. İslâmiyeti kabul eden
Bulgarların çoğunluğu zamanla Kıpçaklara
karışarak Tatarlaşmışlardır. Kazan Hanlığı
döneminde de dinî baskıların artması
sonucunda Müslüman olmayan Çuvaşlar yeniden
Fin-Ugor boylarıyla bir araya gelmişlerdir.
Bu Çuvaşların millî kimlik kazanmasında
ikinci merhaledir.
Kazan Hanlığı'nda yaşadıkları dönemde Çuvaşlar dinî baskılara karşı devamlı mücadele etmişler ve 1546 yılında ayaklanarak Rus askerlerini yardıma çağırmışlardır. Rus silahlı askerlerinin yardımıyla Çuvaş coğrafyasını Han'ın askerlerinden kurtarmışlardır.
1551 yılında Çuvaşlar Ruslarla barış yaparak onların hâkimiyetine girmişlerdir. Bu barış münasebetiyle IV. İvan onlara altın mührünü vermiştir. 1552 yılında Çuvaşlar Kazan'ın kuşatılması sırasında Ruslar'a yardım etmişlerdir.
Kazan Hanlığı'nda yaşadıkları dönemde Çuvaşlar dinî baskılara karşı devamlı mücadele etmişler ve 1546 yılında ayaklanarak Rus askerlerini yardıma çağırmışlardır. Rus silahlı askerlerinin yardımıyla Çuvaş coğrafyasını Han'ın askerlerinden kurtarmışlardır.
1551 yılında Çuvaşlar Ruslarla barış yaparak onların hâkimiyetine girmişlerdir. Bu barış münasebetiyle IV. İvan onlara altın mührünü vermiştir. 1552 yılında Çuvaşlar Kazan'ın kuşatılması sırasında Ruslar'a yardım etmişlerdir.
Çarlık Rusyası'yla birleşen
Çuvaşlar bu sefer de zorla
Hristiyanlaştırılmak ve Ruslaştırılmak
politikalarıyla karşılaştılar. Rusya
hâkimiyetinde yaşadıkları 445 yıl içinde
bu konuda çeşitli baskılara maruz
bırakıldılar. Fakat şunu açıklıkla ifade
etmek gerekir ki Rusların İdil-Ural'ı
parçalama siyaseti Çuvaşlar'ın daha
geniş bir coğrafyaya sahip olmalarını da
beraberinde getirmiştir. Kazan Hanlığı
döneminde nüfusunun 5/4'ünü,
topraklarının 10/9'unu kaybeden
Çuvaşlar, Rus hâkimiyetinde nüfuslarını
on kat, coğrafyalarlını ise üç kat
artırmışlardır. Rus hâkimiyeti
Çuvaşların Tatarlaşma sürecini durdurmuş
fakat Ruslaşma sürecini başlatmıştır.
Çuvaşların Hristiyanlaştırılması ve
Ruslaştırılması politikaları neticesinde
Rusya bölgeye Çuvaşça bilen misyonerler
göndermiştir. Bu misyonerler Çuvaşça
üzerine bir takım çalışmalar
başlatmışlardır.
Bu çalışmalar bazan çok şiddetli
olmuş ve ayaklanmalara kadar varmıştır.
XIX-XX. yüzyıllarda Çuvaşlar
Sovyetler'in doğu bölgelerine,
Sibirya'ya ve Uzak Doğu'ya
gönderilmişlerdir. Bütün bu çalışmalar
sonucunda Çuvaşlar
Hristiyanlaşmışlardır. Fakat Ruslaşmanın
başarılı olduğu söylenemez.
1920'de kurulan Çuvaş Muhatar
Bölgesi, 1925 yılında Çuvaş Muhtar
Cumhuriyeti'ne dönüştürüldü. Sovyet
döneminde Ruslaştırma politikalarının
yanında bir de gençleri ateizme yöneltme
çalışmaları hız kazanmıştır. Ruslaştırma
çalışmalarının bir devamı olarak Çuvaşça
dışlanmış ve Çuvaşistanın resmi dili
Rusça olarak anayasaya sokulmuştur.
Ancak 1985'te başlayan dışa açılma ve
yeniden yapılanma sürecinde
Çuvaşistan'da yeniden ana dile, millî
kültüre dönüş ve bağımsızlık
mücadelelerinin başladığını görüyoruz.
1991 yılında çıkarılan bir kanunla
"Çuvaş Özerk Cumhuriyeti'nin resmi ve
eğitim dili Rusça'dır." ibaresi "Çuvaş
Özerk Cumhuriyeti'nin resmi ve eğitim
dili Rusça ve Çuvaşça'dır." şeklinde
değiştirilmiştir. Bu değişiklikler
sonucu bugün Çuvaşistan'da Çuvaşça
eğitim yapan okullar açılmaya başlanmış
ve Çuvaşların ana dile ve millî kültüre
dönüş faaliyetleri hızlanmıştır
100-5235