DIŞARIDAN GELMEMİŞ OLAN TEK DÜŞÜNCE
Türkçülük düşüncesi, bu fikrin düşmanları veya her şeyle alay etmek
alışkanlığında olan prensipsizler tarafından saldırıya uğrarken, yapılan
sataşmaların başlıcaları şunlar olmuştur:
1-Bunlardan biri ?Türkçülük? kelimesine olan itirazdır. İtirazcılar şöyle
demektedirler: ?Türkçülük de ne demek oluyor? Bunlar Türk mü satıyorlar? Sütçü,
süt alan demek olduğu gibi bunun manası da Türk satan demektir. Böyle saçma bir
düşünce olur mu?? Bu itirazın hiçbir ciddi tarafı olmadığı meydandadır. Çünkü
kelimelerin sonuna gelen ?ci, cı, cü, cu, çi, çı, çü, çu? ekleri, yalnız o
nesnenin satıcılığını göstermez; türlü türlü manalara da gelir. En yaygın ve
geniş anlamı ise sevgi, taraftarlık, mensupluk belirtmesidir. Nitekim
?cumhuriyetçi? ve ?kıralcı? kelimeleri cumhuriyeti ve kıralı satan değil,
tamamen aksine seven, taraftarlık eden demektir. Bunun gibi ?Türkçü? kelimesi de
?Türkü seven?, ?Türke taraftar olan? anlamına gelir.
2-İkinci ve pek olumsuz bir itiraz, Türkçülüğün, memleketteki başka unsurları
gücendireceği fikridir. Bunun da hiçbir tutar yeri olmadığı ortadadır. Dünyanın
hiçbir yerinde, yüzde on gücenecek diye yüzde doksanın kendi düşüncelerini ve
çıkarlarını açıkça ileri sürmekten alıkonmak istemesi görülmüş değildir. Bundan
başka bir memleket, yalnız bir milletindin ve o milletin istek ve çıkarlarına
göre idare olunur. Azınlıklar o ülkede, ancak, asıl sahiplerin milli haklarına
baygı göstermek şartıyla adalet içinde yaşamak hakkına maliktirler ve hiçir
suretle, kendi özel ve milli şartlarını, çıkarlarını ileri süremezler. Hele
memleketin asıl sahiplerinin hak ve çıkarları aleyhinde hiçbir dilekte
bulunamazlar. Bu takdirde vatana ihanet etmiş olurlar.
Türkiye?de, yüzde on gücenecek diye yüzde doksanı Türkçülük yapmakta alıkoymaya
çalışmak, adeta, yüzde onun manevi diktatörlüğünü kurmak demektir. Böyle bir
düşüncenin ahlakla ve kanunla ilgisi yoktur. Hiçbir türlü mantıkta da makbul bir
prensip değildir.
3-Üçüncü ve makul gibi gözüken bir itiraz; Türkçülüğün, bütün dünya Türklerini
ülkü edinmesi bakımından hayli, boş, hatta maceracı ve tehlikeli olması
düşüncesidir. Bu da yanlıştır.
?Hayali? demek, asla gerçekleşmeyecek ve gerçekleşmemiş demekse, Türkçülük
hayali değildir.
Türkçülük, Türklüğün geçmişteki haklarının mirasını istemek bakımından haklı,
meşru ve tarihi bir davadır.
Türkçülüğün istekleri, geçmişte birkaç kere gerçek olduğu için, ?hayal olmamak?
gibi bir dayanağı var demektir.
Büyük milli ülkülerin hiçbirisi, gerçekleşmesi kolay işlerden değildir. Fakat
hepsi birer birer gerçek olmaktadır. Hindistan ve İndonezya kaç yüzyıl sonra
milli dileklerine kavuştular? Otuz yıl önce yalnız birkaç aydının kafasındaki
hayal olan İndonezya bağımsızlığı nasıl gerçekleşti? Sekiz yüzyıllık bir
tutsaklıktan, hatta dilini kaybettikten sonra, İrlandalılar, nasıl kurtulup,
kitaplarda kalan milli dillerini diriltmeye koyuldular? Ya hele, dilleriyle
anavatanlarını da kaybedip dünyanın her tarafına dağılan Yahudiler, 2000 yıl
sonra Filistin?de milli devletlerini kurup milli dillerini milli yazıları ile
yazmaya başlamadılar mı? Bütün bunların yanında Türkçülük ülküsü ne kadar
yumuşaktır?
Türkçülüğün, maceracı olduğu hakkındaki iddia da hiçbir tarihi olaya
dayanmamaktadır. Türkçülük, şimdiye kadar iş başına gelmiş değildir ki, maceracı
olduğu denenmiş olsun. Sınırdışı ırkdaşlarını düşünmek, onların bizimle
birleşmesini veya hiç olmazsa bağımsız olmasını istemek ise hiçbir zaman
maceracılık değildir. Dünyanın bütün milletleri, hatta pek yeni devlet kuranları
bile ilki iş olarak sınırdışı ırkdaşlarımızı düşünmek ve hele insan hakları
beyannamesinden sonra, onların da insan haklarından faydalanması için
teşebbüslere girişmekle yükümlüyüz. Soydaşlarımızı, sistemli bir şekilde yok
edenlere savaşa hazırlanmak maceracılık değildir. Milletimizin ve insanlığın en
kutlu hakları uğrunda Kore savaşına katılmak nasıl maceracılık değilse;
Türklüğün, insanlığın, medeniyetin, mukaddesatın düşmanı olan Moskoflarla
hesaplaşmayı düşünmek de öylece maceracılık değildir. Kore?de nasıl Türkiye
savunulduysa, kendi sınırlarımızda da Türkiye, Türklük ve bütün insanlık
korunacaktır.
4-Solcular tarafından yapılan bir itiraz da, Türkçülüğün dışardan gelme bir
fikir olduğudur. Güya bunu Almanlar icad ederek Türkiye?ye sokmuşlar?
Türkçülüğün ırkçılık ilkesi de, Hitler Almanyasının ırkçılığından alınma imiş!
Yalnız Yahudilere karşı güdülen Alman ırkçılığı ile, her millete karşı bir
korunma ilkesi olarak ileri sürülen Türk ırkçılığı arasında bir bağlantı
bulunmadığı ve Türk ırkçılığının Alman ırkçılığından çok eski olduğu belgelerle
meydandadır. Bir milli ülkünün, yabancı bir millet tarafından Türklere
aşılandığı yolundaki bu itiraz, üzerinde durmaya değmeyecek kadar çürüktür.
*********************************************************
Gerçekte ise, bugün, Türkiye?de fikir akımları arasında yerli ve mili olan tek
fikir Türkçülüktür. Faydalı veya zararlı olsun, ötekilerin hepsi dışardan
gelmiştir: Komünizm, bize, Rusya?dan aktarılmış ve bir vatan ihaneti halini
almıştır. Milletlerarası Yahudi aleti olan Masonluk, Balkanlar yolu ile
Türkiye?ye girmiştir. Bugün itibarda olan demokrasinin vatanı İngiltere, sonra
Fransa?dır. Epey taraftarı bulunan iktisadi liberalizm ve devletçilik de yabancı
köklüdür. Bir zamanlar gazetelerde ve Meclis içinde taraftarları görülen Faşizm,
İtalya ve Almanya?da doğmuştur. Hatta bugün Türklerce benimsenip milli bir hale
gelmiş bulunan müslümanlık bile aslında Türk köklü değildir.
Türk köklü tek fikir, tek ülkü yalnız Türkçülüktür. Bu bakımdan da milli
şuurumuzun gelişmesi nisbetinde büyüyecek, güçlenecek ve atılışlar yapacaktır.
11-3241