ATATÜRKÇÜLÜK MESELESİ-I
Bir fikir veya inanç buhranı içine girmiş bulunan Türkiye’de, cemiyetimizin bir çok temel fikir meseleleri ile birlikte, yakın çağlar tarihimizin, fikir, sanat ve siyaset alanlarında büyük rol oynamış insanları da, ciddi şekilde ele alıp değerlendirme imkanlarını günden güne daha çok kaybeder hale gelmeye başlamışlardır. Bu yüzden yetişmekte olan nesiller, bir yandan Türklüğün ana davalarını, çok kere, ters yönlerden değerlendirmeye mecbur kalmak gibi yanlışlara düşmekte; diğer taraftan da, tarihlerinin insanları hakkında yanlış veya eksik bilgilere sahip olmaktadırlar.
Soyumuzun temel meselelerinden olan Türk ırkçılığı ve Turancılık, yeni nesillerin büyük çoğunluğunun, asıl mahiyetlerinden pek farklı bildikleri büyük davalardır. Namık kemal ve Ziya Gökalp, birbirlerinden çok farklı hükümlerle gözler önüne serilmekte olan büyük kalemlerdir. Sultan Abdulhamid, kuzey ve güney kutupları arasında dolaştırılan bir hakandır.Yakın yıllarda kendisinden en çok söz edilen bir insan olmasına rağmen, Atatürk de, şahsiyeti kesin sınırlar içinde toplanabilmiş bir kimse olmaktan hayli uzaktır.
Bütün bunların sebebi, sadece ilimle fikrin konuşması gereken yerlerde hususi maksatların ve niyetlerin dile getirilmekte olmasıdır. Ve bu böyle devam ettiği müddetçe de, çocuklarımıza, ne milletimizin büyük davalarının gerçek manasını, ne de meziyetlerini ve kusurlarını tam bir tarafsızlıkla ortaya koymak suretiyle, şöhretlerimizin gerçek değerlerini öğretmek mümkündür.
Burada, yakın tarihimizin şöhretlerinden birisini ele alarak, bazı maksatlar için, fikirlerin ve insanların nasıl sömürülmeye çalışıldığını ve yine bazı gerçeklerin nasıl tersine çevrilmek istendiğini göstermeye çalışacağız. Bu şöhret, Gazi Mustafa Kemal’dir.
Mustafa Kemal’i ağızlarından ve kalemlerinden hiç eksik etmeyenlerin bu konuda en çok kullandıkları söz “Atatürkçülük” tür. Onun için, önce şu sorunun cevabını aramak gerekmektedir:
Atatürkçülük Nedir?
Gazi Mustafa Kemal, ne içtimai ve felsefi bir çığır açmış insandı, ne de- mesela Gökalp gibi- büyük bir fikir adamı idi. İnandığı ve gerçekleştirmeye çalıştığı fikirleri bir kitapta toplamış bir kimse de değildi. O halde, son yıllarda her fırsatta öne sürülen Atatürkçülük, acaba, , Gazi Mustafa Kemal’e ait hangi temel fikirlerin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmış veya çıkarılmış bir fikir sistemi olmaktadır?
Bu sorunun cevabını aramadan önce, Atatürkçü olduklarını her zaman tekrarlayan siyasi ve siyaset dışı teşekküllerle, farklı fikir ve inançlara sahip kimselerden bir kısmını şöyle bir ele almak yerinde olur:
Türkiye’de bir çok siyasi parti var. Bu partilere mensup kişilerin pek çoğu, her fırsatta, hem partilerinin, hem de kendilerinin Atatürkçü olduklarını ileri sürerler. Mesela en büyük siyasi teşekkül sayılan A.P. Atatürkçüdür. En büyük muhalefet partisi unvanını kimseye kaptırmayan C.H.P. Atatürkçüdür. Emekçilerin partisi olduğunu iddia eden T.İ.P. Atatürkçüdür.
Halbuki bu partilerin belli başlı bir çok ana meselelerinde birbirlerine tamamen karşı fikir ve düşüncelere sahip bulundukları malumdur. Bu karşı oluşun, bazı hallerde, adeta düşmanlık derecesine ulaştığı da bilinmeyen bir şey değildir. Hatta, partilerin birbirleri hakkındaki görüşleri bile, bazen aşırı iddialara veya çok sert hükümlere kadar uzayıp gitmektedir. Kendisini demokrasiye saygılı, kanuncu, hürriyetçi ve halkçı olarak ilan eden A.P., ötekilerine göre kapitalist, kanun çiğneyici, halkı sömüren bir çıkarcılar ve zenginler partisidir. C.H.P., kendi ifadesine göre, kesin sınırı asla çizilememiş bir yerde olan ortanın solunda, karşı iddialara göre ise Moskova yolundadır. A.P. nin de, C.H.P. nin de tam siper karşısında olan M.P., uzak yakın hiçbir ilgisi gösterilemeyecek bir partidir. T.İ.P., kendisine inanmak gerekirse sosyalist, berikilerin görüşüne göre ise Marksist-komünist bir teşekküldür.
Sözün kısası, bu partilerin hepsi fikir, inanç, sistem, görüş gibi bir çok yönlerden birbirlerine taban tabana karşı durmaktadırlar. Buna göre, şu soru kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Birbirlerine, hepsi ötekilerin mezarını kazacak kadar karşı olan bu siyasi teşekküller, nasıl oluyor da, Atatürkçülük denen ve elbette bir takım temel fikirlerden meydana gelmesi gereken fikri sistemde birleşebilmektedirler?
Siyasi olmayan teşekküllere ve derneklere gelince; sayıları pek çok olan bu teşekküllerin, belki bir kaçı bir taraf bırakılırsa, onların geri kalanlarının da hepsi Atatürkçüdür.
Halbuki onlar da, birbirlerine yakın veya uzak gruplara ayrılmışlardır. Bu sebepten, ehemmiyetli bir iç veya dış hadisede, birbirlerini destekleyen veya birbirlerine karşı gruplara ayrılırlar.
Mesela, bir yabancı gemileri bir limanımıza iki gün demirleseler, bu hareket, derneklerin bir kısmına göre bir nezaket ziyareti, bir kısmına göre ise istiklalimize indirilmiş bir darbedir. Bir yabancı memlekette, bir gençlik topluluğunun hayatı felce uğratan aşırı hareketleri, bu derneklerden bir kısmı için dışardan idare edilen ihanet davranışlarıdır. Aynı hadiselerin, birbirine bu derece aykırı yorumlanışı, şüphesiz, derneklerin belli başlı meselelerdeki görüşlerinin ve hareket noktalarının başka başka oluşudur. Ama şu fikirde veya bu inançta birbirlerine ne kadar olurlarsa olsunlar, bu, Atatürkçülükte, hepsini hemen birleşmesine bir engel teşkil etmemektedir.
Şahıslarda da aynı şey görülmekte değil midir? A.P. genel başkanı Demirel Atatürkçüdür! Mustafa Kemal’i on iki yıllık milli şeflik(!) adı verilen keyfi idaresi zamanında asıl kabrine koydurtmayan; üstelik paralardan ve pullardan resmini kaldırtan İsmet İnönü de Atatürkçüdür! Mesela Osman Bölükbaşı Atatürkçüdür. Dr. Azizoğlu Atatürkçüdür. Yeminli Aydın Yalçın Atatürkçüdür. Gazete başyazarları ve fıkracılar da öyledir: Mustafa Kemal’in yazı yazmasını yasakladığı Ahmet Emin yalman Atatürkçüdür. Ahmet Emin’le kıyasıya mücadelesi malum olan Falih Rıfkı Atay Atatürkçüdür. Atatürk devrinde çıkan kanun gereğince, babası Yunus Nadi’nin aldığı Abalıoğlu soyadını kullanmamakta yıllardan beri inat eden Nadir Nadi Atatürkçüdür. İlmi rafa koyup, günlük dünya işleriyle uğraşan gazete makalecisi profesörler Atatürkçüdür. Sözün kısası, Türkiye’de dağ taş Atatürkçüdür. O kadar ki, şimdiye kadar bir biçimine getirip duyurmamış olmalarına rağmen başta Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi büyükler olmak üzere, üçüncü kümeye varıncaya kadar, spor klüplerimizin başkanlarının ve idarecilerinin ve hatta futbolcuların da Atatürkçü olduklarından şüphe edilemez.
Bu durum karşısında, şu sorunun cevabını aramak, artık, bir an önce yerine getirilmesi gerekli bir vazife halini almaktadır: Fikir, düşünce, inanç, meyil, siyasi veya iktisadi görüş ve daha bir çok yönlerden aralarında en küçük bir yakınlık bulunmayan; aksine pek çoğu ülkü, dava, veya menfaat ayrılığı gibi çeşitli ehemmiyetli cihetlerden birbirlerinin karşısında ve hatta bazıları birbirlerinin can düşmanı durumunda görülen o kadar teşekkül, o kadar insan, nasıl oluyor da, Atatürkçülük denen fikirde hemen can kardeşi ve hatta daha da ileri, adeta yapışık kardeşler haline gelebiliyorlar?
Böyle bir netice insan düşüncesine, insan mantığına aykırıdır. Yüz bin kere, milyon kere aykırıdır. Bu imkansız bir neticeyi mümkün kılabilecek ise, olsa olsa bir tek şart düşünülebilir. O da, her cinsten insanı, manevi çatısı altında toplayabilen Atatürkçülüğün, bu günün dünyasında mevcut bütün fikir, inanç ve sistemlerin birbirine karışması veya karıştırılması ile meydana gelmiş bir “çıfıt çorbası” olmasıdır. Böyle bir şeyin kabulü ise, şüphesiz , Gazi Mustafa Kemal’e yapılabilecek hakaretlerin en bayağısı olur.
Buna göre, yıllardan beri gürültüsü yapılmakta olan Atatürkçülük hakkında verilecek hüküm, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Atatürkçülük diye ileri sürülen şey ciddi bir fikir değildir, sadece bir edebiyattır!
Evet… Bu günkü Atatürkçülük gürültüsü sadece bir edebiyattır., hem de, Mustafa Kemal ile hiçbir ilgisi bulunmayan bir edebiyat…
Atatürk’ü gerçekten seven; sevmese de, sahip bulunduğu meziyetler dolayısı ile kendisini takdir eden,; yahut, Türk’ün son kalesinin kurtarıcısı o büyük ordunun başkumandanı bulunduğu için, evet sadece bunun için O’na karşı içinde bir saygı taşıyan bir Türk, bu manasıyla, asla Atatürkçü olamaz. Çünkü Atatürkçülük, sadece , Gazi Mustafa Kemal ile ilgisiz bir fikir değil, aynı zamanda onu, bir takım sinsi ve maksatlı düşünce ve fikirler için bir paravan olarak kullanmaktadır da…
Evet, Atatürkçülük, Gazi Mustafa Kemal’in heybetli varlığını siper yaparak, o siperin arkasından kendi adi çıkarlarını, siyasi ihtiraslarını veya Türklük aleyhindeki melun fikirlerini kolayca, rahatça ve hatta şirretçe söylemenin, yazmanın adından başka bir şey değildir. Öyle olmasaydı, hürriyetçisinden diktacısına, sosyalistinden kapitalistine, solcusundan komünistine, renksizinden Türklük düşmanına kadar o yıllardan beri o kadar kişi Atatürkçülük taslayıp durabilirler miydi?
İşte Atatürkçülük edebiyatında tek gerçek budur.
Acaba adına Atatürkçülük denilebilecek ciddi bir fikir de olamaz mı? İkinci yazıda bu sorunun cevabını vermeye çalışacağım.
TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR, DEVLET- TÖRE YAYINEVİ 1976
178-3252