GENÇ TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR III
Genç Türkçüleri bekleyen ehemmiyetli vazifelerden birisi de teşkilatlanma
işidir.
Genç Türkçüler, bulundukları yurt köşesinde ve ilk fırsatta, Türkçülük
ocakları kurup onun etrafında toplanmalı ve disiplinli bir çalışmaya girerek bu
yolda ilk adımı atmalıdır. Ocaklar kendini duyurup kabul ettirince,
zamanla, birbirleriyle temas sağlayarak, ortak hareketlere girişen büyük bir
kuvvet haline gelebilirler.
Genç Türkçüleri bir araya getirip birbirleriyle görüşüp danışmalarını ve bu
suretle birlikte hareket etmelerini sağlayacak bu ocakların, eldeki imkanlar ve
çevrenin hususiyetlerine göre hazırlanmış sade bir program olmalıdır. Bu sade
programın, hatta kısmen, uygulanması bile bir hizmet sayılabilir.
Bütün işlerde paranın oynadığı rolü unutmamak lazımdır. Genç Türkçüler,
kuracakları ocakların verimli bir çalışma içine girebilmesi için, önce kendi
imkanlarını ele almalı ve ayırabilecekleri paraları, aksatmadan toplamalıdırlar.
Bu mütevazı para, elbette ki, bütün ihtiyaçları karşılayamaz. Bu bakımdan başka
ve daha geniş imkan kapıları aramak gerekir. Bu yolda ilk düşünülecek olan
milliyetçi, vatansever ve iyi niyetli çevre büyükleri olabilir.
Maarifimizin milli ve milliyetçi bir tutumu ve
müfredat programı bulunmamasına ve her seviyedeki mekteplerimizde, Türkçülüğe
karşı fikirlerin adeta cirit oynar halde olmasına rağmen, Tanrı’ya şükürler
olsun ki, memleketimizin dört bir köşesinde, Türkçülük ruhunu kaybetmemiş
binlerce, on binlerce Türk çocuğu yaşamaktadır. İşte henüz kaybolmamış bu Türk
evlatlarının, fikri bir seviyeye çıkartılıp Türk ülküsü ile şuurlu bir hale
getirilmelerinde - kuruldukları takdirde- bu Türkçü ocaklar büyük vazifeler
görebilirler.
Türkçü ocakların genç Türkçüleri, bu hizmeti ve vazifeyi iki şekilde
yapabilirler.
Bunlardan birincisi, bir yer sağlanabildiği takdirde konferanslar, seminerler,
sohbet toplantıları düzenlemek suretiyle olur. Bir umumi toplantı yeri temin
edilemezse, küçük guruplar halinde bir araya gelip, çeşitli meseleleri
disiplinli bir şekilde tartışmak ve mümkün olanları bir neticeye bağlayıp ona
göre hareket etmek de fayda sağlar.
Fikri meselelerle yeteri kadar ilgilenmemiş olan gençleri yetiştirme
yolunda verimli bir usul de, onlarla tek tek alakadar olmaktır. Her genç Türkçü,
bulunduğu yerde, böyle bir veya iki kardeşini ele alıp, bir ders yılı devam
edecek bir programla, onlara milliyetçi eserler okutmak, kendilerine lüzumlu
bilgiler vermek ve telkinler yapmak ve hatta dikkatli tartışmalarla onların
fikri gelişmelerini sağlamak suretiyle, Türkçülük yolunda çok faydalı sonuçlar
elde edilebilir. Bir mektepte on genç Türkçü, bir ders yılı içinde birerden on,
veya ikişerden yirmi arkadaşlarını yetiştirmiş olsalar ve bu yetiştirme işi
ertesi yıl, artık yetiştirici kadroya girebilecek olan bu yeni genç Türkçülerin
de katılmasıyla devam ettirilse, bu tip bir çalışma ile elde edilecek netice
kolayca anlaşılır.
İşte; gerek küçük topluluklar, gerekse ferdi telkinler halinde yapılacak bu
Türkçülüğü yayma çalışmaları ve hizmetleri, kurulacak Türkçü ocaklar vasıtasıyla
sevk ve idare edilmelidir. Kendi çevrelerinde faydalı bir hizmet yuvası haline
gelebilecek ocakların, başka yerlerdeki ocaklarla haberleşmek suretiyle, bu
Türkçü genç teşkilatı, memleket çapında bir hizmet makinesi haline
getirebilmeleri de mümkündür.
Genç Türkçüleri beklemekte olan bir vazife de,
milli kültür eksikliklerini kısa zamanda gidermeye çalışmak ve bu arada, dil ve
imla meselesi üzerine titizlikle eğilmektir.
Milletinin kültüründen kopmuş veya o engin denizin sadece kıyışlarında
dolaşabilen bir Türk gencinin, Türkçü bir genç olarak kabul edilmesi kolay
olmaz.
Bu eksiklik Türkçe’yi konuşup yazmada ve imlada en umumi şekilde kendini
göstermektedir. Düzgün konuşamayan, cümle terkibinde aksaklıklar yapan, her gün
konuşulan kelimeleri söylerken ve yazarken yanlışa düşen gençler, ne kadar yazık
ki çoğunluk halini almışlardır. Yazılardaki imla ve hatta noktalama yanlışları
ve noksanları ise ayrı bir dert durumundadır.
Genç Türkçüler; bu, aslında basit, fakat manaca ehemmiyetli eksiklikleri en kısa
zamanda gidermelidirler. Hem de bunu bir milli şeref meselesi yaparak.
Genç Türkçülerde görülen bir mühim eksiklik de, milliyetçi yayınları yayma
yolunda ciddi ve devamlı bir hareket yapma gayretinden mahrum ve uzak bir halde
bulunmalarıdır.
Türklüğe karşı ve milli varlığımızı yıkıcı fikir ve hareketlere hizmet
yolunda bulunanların, o davaların kitaplarını ve dergilerini nasıl yaymakta
olduklarını sizler de bilmektesiniz. Bu memlekette, bu şekilde yayılma imkanına
en az sahip, Türkçü yayımlardır. Halbuki, tamamen aksi olması gerekli değil
midir?
Genç Türkçüler, devam ededuran bu ihmale de, muhakkak son vernelidirler.
Allah’a şükür ki, bu gün, milliyetçi yayınlar, eski yıllara göre hayli
çoğalmıştır. Kitap veya dergi olarak Türklüğe hizmet yolunda bulunan bütün bu
yayınlar, genç Türkçüler tarafından çevrelerinde ve bilhassa gençlik arasında
hızla yayılmalı ve okunmalıdır.
Yıkıcı fikirlerin önüne çekilecek en sağlam set,
Türkçülük şuurudur. Türkçü kitapların ve dergilerin elden ele gezdiği
yerlerde, ihanet hareketleri sinmeye ve hatta silinmeye mahkumdur.
Onun içindir ki, genç Türkçüler, gönül verdikleri ülkünün her derecedeki
eserlerini çevrelerinde yaymayı günlük ve en tabii hareketleri ve vazifeleri
haline getirmelidirler. Ve bunun, Türkçülüğe yapılacak en büyük ve fakat en
kolay hizmetlerden birisi olduğunu unutmamalıdırlar.
Genç Türkçüler, Türkçülük davasının ana meselelerinde aynı fikirlere sahip
bulunmalıdırlar . Bu da Türkçülüğün ana prensiplerini ve temsil unsurlarını
bilmekle mümkün olabilir.
Türkçülük, Türk soyunun ülküsüdür. Bu
ülkü kısaca: “Bölünmez bir bütün olan Türk
Milletinin kendi ana yurdunda, maddi ve manevi yönlerden en üstün ve en mutlu
bir cemiyet haline gelmesi” diye ifade olunabilir.
Turancılık ve Türk ırkçılığı, bu ülkünün iki temel
unsurudur. Fikir ve edebiyat tarihimizin en büyük kalemleri,
eserlerinde, bu iki temel unsur üzerine eğilmişlerdir. Ziya GÖKALP’ in:
“Türk milleti bir ordu, katılmayan kaçaktır”
veya:
“Türk milleti bir bölünmez bütündür.”
gibi mısraları, bu temel unsurlardan Turancılığın, Türk nesillerinin
dimağlarında ve şuurlarında en kuvvetli izler bırakmış ölmez sözleridir.
Türk ırkçılığına gelince: Bu temel unsur, önce,
Türk soyunun büyüklüğüne ve üstünlüğüne inanmak ve ahlakımız, kahramanlığımız,
mertliğimiz, faziletimiz, askerliğimiz, büyük devlet kurma gücümüz, sanat
dehamız vesaire gibi Tanrı bağışı bu büyük vasıflarımızı koruma ve yaşatma istek
ve vazifemizdir.
Mehmet Emin YURDAKUL’un:
Pençen kadar zekan da
Elinkinden üstündür.
veya
Onun ulu milletinin koyun güden çobanı
Başka ırkın elmas taçlı hakanından uludur.
gibi beyitleri bu inancın örnekleridir.
Türk ırkçılığının ikinci bir prensibi de, bu
vatanda yaşadıkları halde, Türklüğe karşı yabancı davalar gütmekte olan
sinsilere karşı milli varlığımızı koruyucu tedbirler almaktır.
Yine “Türk Milleti” ve “Türk Dili” gibi ana
meselelerde de aynı anlayış içinde olmak gerekir. Millet ve dil kadromuzu şu
şekilde tarif edebiliriz.
Türk milleti:
“Türk kökünden gelenlerle, Türk kökünden gelmiş
olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana gelen topluluktur.”
Türk dili:
“Türk kökünden gelen kelimelerle, Türk milletince
benimsenmiş ve Türk malı olan kelimelerden meydana gelen dildir.”
Ülkülerin ana meselelerinden ayrı görüşlere sahip olanlar, ülkü ordusunun
saflarında gedikler meydana getiriler.
Genç Türkçüler bu gibi temel meselelerde birleşmeli, “bana
göre millet”, “bana
göre dil” gibi çocukça anlayış ve tariflere yönelmekten
kaçınmalıdırlar.
Kaynak:
TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR, DEVLET-TÖRE YAYINEVİ 1976
186-3140