MUSTAFA KEMAL ARAP OLSAYDI

MUSTAFA KEMAL ARAP OLSAYDI

MUSTAFA KEMAL ARAP OLSAYDI
Mirza Fetali Ahundov;  
‘’ Dünyada Araplar kadar güzel masal uyduran, Farisiler kadar bu masalı güzel anlatan, Türkler kadar bu masala inanan 2. bir millet yok.’’  der.  
Arzu ederseniz biz de hep birlikte biz de bir hayal kuralım:
‘’Eğer; Mustafa Kemal, Suudi Arabistan’ın çölünde bir Arap Bedevisinin çocuğu olarak  dünya’ya gelmiş olsaydı, Arap topraklarını düşman işgalinden kurtarıp bağımsız bir Arap Devleti kursaydı. Ülke petrollerini Batılı ülkelere peşkeş çekmeyip Arap Milletinin Egemenliği için kullansaydı, Kılık kıyafet devrimini Mekke'de yapıp, fesi, sarığı, fistanı kaldırsaydı, pantolon, ceket, gömlek, şapka giydirseydi, Arap harfleri yerine Latin harfleri getirmiş olsaydı, Arap kadınları cariye pazarında satılmaktan kurtarsaydı, Küçük kızlar ve Erkek Çocukları ile Cinsel İlişkiyi yasaklasaydı, çocuklara bayram armağan edip bu bayramı dünyaya kabul ettirseydi, ‘’Kadına Seçme ve Seçilme Hakkını’’ verseydi, Laik Demokratik hukuk devleti anlayışı çerçevesinde Arap Milletinin Rejim tarafından korunduğu teminatını getirseydi, ‘’Geometri Kitabı’’, ‘’Zabitan ve Kumandan ile Hasbihal Kitabı’’, ‘’Medeni Bilgiler Kitabı’’ ve İstiklal Savaşlarının destansı Tarihini anlatan ‘’Nutuk’’ adlı kitaplarını Arapça yazsaydı bu kitaplar şu an İslam Aleminin manevi değeri çok yüksek başucu eserleri arasında yer alırlardı. Mustafa Kemal’in yazdığı ‘’Gençliğe Hitabı’’ Hz. Muhammed’in ‘’Veda Hutbesi’’ kadar değerli olurdu ve bütün Müslümanlar ‘’Gençliğe Hitabı’’ çerçeveleterek evlerinin başköşesine asarlardı.


MUSTAFA KEMAL ARAP OLSAYDI


Mirza Fetali Ahundov;  
‘’ Dünyada Araplar kadar güzel masal uyduran, Farisiler kadar bu masalı güzel anlatan, Türkler kadar bu masala inanan 2. bir millet yok.’’  der.  
Arzu ederseniz biz de hep birlikte biz de bir hayal kuralım:
‘’Eğer; Mustafa Kemal, Suudi Arabistan’ın çölünde bir Arap Bedevisinin çocuğu olarak  dünya’ya gelmiş olsaydı, Arap topraklarını düşman işgalinden kurtarıp bağımsız bir Arap Devleti kursaydı. Ülke petrollerini Batılı ülkelere peşkeş çekmeyip Arap Milletinin Egemenliği için kullansaydı, Kılık kıyafet devrimini Mekke'de yapıp, fesi, sarığı, fistanı kaldırsaydı, pantolon, ceket, gömlek, şapka giydirseydi, Arap harfleri yerine Latin harfleri getirmiş olsaydı, Arap kadınları cariye pazarında satılmaktan kurtarsaydı, Küçük kızlar ve Erkek Çocukları ile Cinsel İlişkiyi yasaklasaydı, çocuklara bayram armağan edip bu bayramı dünyaya kabul ettirseydi, ‘’Kadına Seçme ve Seçilme Hakkını’’ verseydi, Laik Demokratik hukuk devleti anlayışı çerçevesinde Arap Milletinin Rejim tarafından korunduğu teminatını getirseydi, ‘’Geometri Kitabı’’, ‘’Zabitan ve Kumandan ile Hasbihal Kitabı’’, ‘’Medeni Bilgiler Kitabı’’ ve İstiklal Savaşlarının destansı Tarihini anlatan ‘’Nutuk’’ adlı kitaplarını Arapça yazsaydı bu kitaplar şu an İslam Aleminin manevi değeri çok yüksek başucu eserleri arasında yer alırlardı. Mustafa Kemal’in yazdığı ‘’Gençliğe Hitabı’’ Hz. Muhammed’in ‘’Veda Hutbesi’’ kadar değerli olurdu ve bütün Müslümanlar ‘’Gençliğe Hitabı’’ çerçeveleterek evlerinin başköşesine asarlardı.
Mustafa Kemal belki Hz. Muhammed’in yerini almazdı ama ondan sonra gelen en mübarek, en yüce kişi olurdu. Şia’lar için Ayetullah, Ehli Sünnet için Kutb-ul Evliya mertebesinde olurdu. Camilerde İmamlarca, Medreselerde Mollalarca, Tekkelerde Şeyhlerce, Abiler, Ablalarca; (Beklenen 12. İmam Mehdi Aleyhisselam olduğu) ısrarla vurgulanır,  değil Hz. Mustafa Kemal’e Deccal demek, kafir demek en ufak bir dil uzatanın katledilmesine anında fetva verilirdi. Yüceler yücesi Veliyullah Hz. Mustafa Kemal olurdu. Belki de ‘’Kemaliye Mezhebi’’ diye bir Mezhep İmamı olurdu.  Müslümanlar, ‘’Medet Yaa Hz. Mustafa Kemal’’ derlerdi, 
Hz. Mustafa Kemal’in ‘’Dertlere derman olması için’’ mezarını ziyaret eder, mezarında namazlar kılarlardı, adaklar adarlardı, kurbanlar kesilirdi. Ölüm gününe denk gelen (10 Kasım Haftası) her yıl tüm İslam Alemince ‘’Matem Haftası’’ olarak kutlanır, Hafta boyunca; Oruçlar tutulur, Kur’an-ı Kerim Hatimleri inilir, Mevlütler okutulur, Helvalar kavrulur, Yemekler verilirdi.
Hz. Mustafa Kemal’in kabrine Umre Turları düzenlenirdi. Hz. Mustafa Kemal’e ‘’Cenabı Allah'ın Yeryüzündeki Gölgesi’’ denirdi, Cenabı Allah Mübarek Hz. Mustafa Kemal’i gönderdiği için şükür namazları kılınırdı. Hani Mustafa Kemal’in bir gözü kör deniyor ya işte o zaman o kör dedikleri gözü Dünyaya kapalı, diğer gören gözü Ahireti gören olarak yorumlanır mübarekliğinin bir nişanesi olarak insanlığa sunulurdu.’’ 
Kurduğumuz hayal bu kadar. 
Gözlerimizi açıp, şimdi de hayatın ve tarihin gerçekleri görelim:
Mustafa Kemal gibi bir dahi; Araplar için büyük bir kayıp olduğu kadar, Asil Türk Milleti için büyük bir lütuftur. 
Mustafa Kemal’in kendisinin de; ’’Yaratılışımdaki tek fevkaladelik Türk olarak doğmamdır’’ diye belirttiği gibi bu dünya ya Türk olarak gelmiştir. Hem öyle bir geliş ki İngiltere Başbakanı (1916-1922) Lloyd George un  ‘’İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki Türklerden çıktı. Hem de bize karşı. Elden ne gelebilirdi’’ diyecek kadar çaresiz bırakmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu Sultan Murat Hüdavendigar zamanında başlamak üzere, Rumeli'yi Balkanlar'ı ve Avrupa'yı Türkleştirmek için soyunda ve sopunda hiçbir karışım olmayan Türk ailelerinden oluşan özel güçleri Anadolu’dan buralara göndermişlerdir. Bu göçler Oğuz Türkleri, Müslüman Oğuzların Yörük Türkmen boylarından gönderilen aileler teşkil etmektedir.
Mustafa Kemal’in Anne ve Babası da bu Oğuz Türklerinden olup; Zübeyde Hanım'ın soyu Yörük'tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği'nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar'da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, "Konyarlar" ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır. Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir. Zübeyde'nin babası Sofizade Seyfullah Ağa, Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857′de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım'dır. (Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.40-46 - Göksel, Burhan; Atatürk'ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma, Kültür Bak. Yay., Ank.1994, s.7)
Babası Ali Rıza Efendi de Kocacık nahiyesinde dünyaya geldi. Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendiye Alüş Efendi derlerdi. Kocacık nahiyesi tamamen Türk'tü. Burada yerleşenlerin tamamı Aydın ve Konya yöresinden gelen Yörük Türkmenlerdir. Tanrıdağı ve Karagöz olduğu il yazıcı defterinde kayıtlı bulunmaktadır. Keza yine belgelerde Aktan ve Naldöken Yörüklerinde buralarda bulunduğu yazılmaktadır. Fetihnamelerde, buralardaki Konya Türklerine hudut gazileri ünvanı verildiği yazılmaktadır. Bu Türklere Miri, Yörülen Türkmenleri denilmekteydi.
Mustafa Kemal; savaşın, ihanetin, ızdırabın içerisindeki bir dünyada büyümüş ama asla çaresizlik ve umutsuzluk duygularına kapılmamıştır. Mustafa Kemal’in dediği gibi ‘’Damarlarındaki Asil Türk Kanı’’ devleti ve milleti için mücadele etmesi gerektiği hissini vermiştir. Asker olmuştur, Yemen, Trablusgarp, Çanakkale, Dumlupınar gibi Türk Milletinin varoluş savaşı verdiği bir çok Cepheden cepheye koşmuş, bazen yaralanmış, bazen hastalanmıştır ama asla vazgeçmemiştir. 
Tüm bu savaşlar arasında 23 Nisan 1920 de ‘’TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’’ ni kurarak Türk Milleti’ne milli kimliğini kazandırmıştır. 
Arap olmadığı için belki; Hazreti,  Kutb-ul Evliya, Ayetullah veya Şeyh olmadı ama, ilk zamanlarında asil  zamanla teb’a durumuna düştüğü Osmanlı İmparatorluğunu işgal eden emperyalist devletleri Büyük Taarruz ile kovalarak ‘’Türkiye Cumhuriyetini kuran halk’a Türk Milleti denir’’ dediği asil Türk Milleti ile Bağımsız, Laik, Çağdaş ‘’TÜRKİYE CUMHURİYETİ’’ni kurmuştur. Tanrı nasip eder, ömrüm vefa ederse; Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya'yı Türkiye hudutları içine katacağım Türk Milleti Mustafa Kemal’e ‘’ATATÜRK’’ diyerek kendilerine ‘’Başbuğ’’, Türk Devletine ‘’Cumhurbaşkanı’’ seçmişlerdir ve 19.9.1337 Hicri kabul tarih ve 153 kanun sırasına kaydıyla ‘’Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Gazilik ünvanı ita ve rütbei müşiri tevcih olunur’’ diyerek Gazi’lik ile onurlandırmıştır.
Artık asil Türk Milletinin Büyük Başbuğuydu. O; Mustafa Kemal ATATÜRK’tü. Asil Türk Milleti O’nu, bir insana bu dünyada nasip olacak en yüce şerefe layık görmüştü.
10 Kasım 1938 tarihli "Ulus "Gazetesi" nin manşeti de şu şekilde atılmıştı:
 "Atatürk Başkumandan; Başbuğlar yetiştirilmezler, onlar Başbuğ hasletleriyle doğarlar!"
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK;  Türk Milletinin egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi olan Cumhuriyet rejiminden yanaydı. Tek adam rejimi olan diktatörlüğe, başkanlığa, padişahlığa karşı idi. Türk Milletinin teb’a değil özgür bir millet olmasından yanaydı.
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK ve Türkiye Büyük Millet Meclisi; Türkiye Cumhuriyeti’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine topyekün kalkınma hamlesi başlatmış, kimsenin ihtimal dahi vermediği Ankara’nın çorak dağlarına genç Türk botanik öğrencileri ile destansı ormanın çalışmalarını azimle gerçekleştirmiş ve bu gün Başkente nefes aldıran Dev Ormanı Ankara’ya hediye etmiştir.  ‘’10 yılda’’ dünya ya dudak ısırtacak mucizeler gerçekleştirmiştir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkararak; Osmanlı Devletinde ‘’Etrak-ı Türk’’ dedikleri Türk Milletinden; Öğretmen, Doçent, Profösör, Dekan, Rektör, Doktor, Mühendis, San’atkar, Müzisyen, Ressam, Edebiyatçı, Din Adamı, Şair, Siyasetçi, Veteriner, Gazeteci, Pilot, Bankacı, Sanayiici, Esnaf vs. akla gelebilecek insanlık için faydalı her dalda dahi yetiştirmiştir.
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK’ün hiç bir yerli veya yabancı bankada gizli veya açık şahsi hesabı olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin İlim ve Teknoloji ile Kalkınacağını bildiğinden ‘’İstikbal Göklerdedir’’ diyerek Teyyare Fabrikası kurmuş, ‘’Yurtta Sulh, Cicanda Sul’’ parolası ile Komşu Ülkelerle iyi ilişkiler kurarak ‘’Sento Paktı’’, ‘’Cento Paktı’’ kurmuş, mazlum milletlerin özgürlük umudu olmuştur. Hindistan’ı Bağımsızlığa kavuşturan Mahatma Gandhi ‘’Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrıyı İngiliz zannederdik’’ demiştir.
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK; Kominizm, Faşizm ve Kapitalizme düşmandı. Sivas Kongresi'nden hemen sonra, Amerikalı General Harbord'a verilen 27 Eylül 1919 tarihli muhtırada, Milli Harekat'ın amacını anlatmış ve komünizmle ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir: "Bolşeviklere gelince, bizim memleketimizde bu doktrinin hiçbir şekilde bir yeri olamaz. Dinimiz, adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir. Türkiye'de ne büyük kapitalistler, ne de milyonlarca zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan zirai bir problemimiz yoktur. Son olarak, sosyal bakımdan dini prensiplerimiz bolşevizmi benimsemekten bizi uzak tutmaktadır." 
(Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, IV.1917-1938, Ankara, 1964, s.78)
"Türkiye hiçbir zaman bolşevik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümeti'nin ilk amacı halka özgürlük ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu kadar sivil halka da iyi bakmaktır." 
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 3, s. 99)
‘’Türk aleminin en büyük düşmanı komünizmdir, her görüldüğü yerde ezilmelidir!..’’ 
(Eskişehir 1926 Faruk Şükrü Yersel’e verdiği röportaj)  diyerek Türkiye’de Komünizmi yasaklamıştır.
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK; Masonluğa ve masonlara da düşmandı. Mason Locaları için kendisinden izin isteyen masonları ‘’Yıl:11 Ocak 1953  Atatürk: Peki bir şey soracağım, bana cevap veriniz. Siz Avrupa’dan hangi locaya bağlısınız ve bağlı bulunduğunuzun ismi nedir ?  Masonlar: Biz Cenova’ya bağlıyız ve Başkanımız Barca Mişon’dur. demişlerdir. Bunun üzerine Mustafa Kemal hiddetle bağırarak; Haydi defolun buradan, Cehennem olun gidin, Yahudi uşakları. Ben ve Türk Milleti sizlere uşak mı olacağız.  Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edilecek mahkemede hepiniz birer birer yargılanır ve asılırsınız. Haydi defolun karşımdan. (İbrahim Arvas – Tarihi Hakikatler Yargıçoğlu Matbaası - Ankara 1964)’’ diye kovalayarak Türkiye’de Masonluğu yasaklamıştır. 
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK;  ‘’Türkçülük öyle şerefli bir bayraktır ki: onu vatanın her köşesinde durmadan dalgalandırmak her Türk’ün ilk ve milli vazifesidir.’’ Diyecek şekilde inançlı bir Türkçüydü.
Türkiye'de ilk olarak 1924 yılında başlayan antropolojik çalışmaların mimarı olan Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK, "Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi"ni kurdurmuştur. Meksika'lara kadar bilim adamı gönderip, acaba Türkler'in atalarıyla ilgili bir belge bulunabilir mi diye düşünüp; bu konuda, her türlü ipucunu önemseyerek, araştırmalar yaptırmıştır. 
"Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir." 
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK; Okumayı çok severdi. Okuduğu kitaplarda önemli gördüğü yerlerin altını çizerek (d) ‘’Dikkat’’ ve (ö) ‘’Önemli’’ diyerek notlar düşerdi. Resmi kayıtlara göre okuduğu kitap sayısı (3.997) ‘’Üç bin dokuz yüz doksan yedi’’ dir. Okuduğu ama kayda geçmeyen çok sayı da eser olduğu da bilinmektedir. Öyle ki cephede savaşırken bile bulduğu her fırsatta kitap okuduğu beraberindeki subayların tuttuğu hatıratlardan bilinmektedir. Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün okumayı sevdiği kadar yazmayı da sevdiği görülmektedir.  19 mayıs 1919 dan başlayarak ‘’İSTİKLAL SAVAŞI’’ nı kaleme aldığı büyük eseri ‘’Nutuk’’ tan başka, ‘’Arıburun Muharebe Raporu’’, ‘’Karsbad Hatıraları’’, ‘’Geometri’’, ‘’Medeni Bilgiler’’, ‘’Bölüğün Muharebe Eğitimi’’, ‘’Takımın Muharebe Eğitimi’’, ‘’Taktik Tatbikat Gezisi’’, ‘’Taktik Meselelerin Çözümü’’, ‘’Cumali Ordugahı’’, ‘’Zabit ve Kumandan İle Hasbıhal’’, ‘’Hatıra Defterleri’’, Her biri tarihi vesika niteliğindeki ‘’Mektupları’’ olmak üzere Kitaplar yazarak hem Türk Milletinin hem insanlığın tarihine kalemiyle de ışık olmuştur.
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK; Laik bir düşünceye sahipti ama çevresindekilerin kendisine ‘’Sen dünyanın en büyük insanısın’’ diye iltifatlarına karşı çıkarak ‘’ Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed'’dir diyecek kadar, ‘’ Japonya’da yaşayan Müslümanların ibadetlerini yapmaları için bir camiye ihtiyaç olur. Japon kültüründe çok farklı derecelerde Budizm mezhepsel ayrışımının yanında diğer pek çok inanç sahibinin olması da bir gerçektir. Bu nedenle Tokyo’da bir caminin yapılması girişimi başlar; öncelikle bu istek Japon Kralından gelir. Tokyo’ya cami yapılmasını isteyen Kral, önce en makul ‘dost’ niteliğindeki devlet olarak Türkiye’yi düşünür… Türkiye’nin ‘dost’ olarak algılanmasının tarihi sebepleri vardır. (Ertuğrul Firkateyn’in hikâyesi.) Başbuğ  Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Japon Büyükelçisi Torijori Yamada‘ya nasıl bir cevap verdiği hep merak konusu olur. Torijori Yamada’yı karşılayan Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK, büyük elçiye şunları söyler; “Daha savaştan yeni çıktık, ülkem çok fakir, borç harç içindeyiz, devlet parasıyla cami yaptıramam, ancak bu camiyi ben kendi maaşımdan biriktirdiğim paramla yaptırırım” der ve kimseye duyurmadan Tokyo’da Müslümanların ibadetlerini yapmaları için kendi maaşı ile sessiz sedasız bir camii yaptıracak kadar, Diyanet İşleri Başkanlığı'na talimat vererek 1926'da 'Kur'an'ı çağın icablarına göre yeniden tefsir edebilecek bir alim aradı. Sonunda Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a yazdırılan bu tefsiri bizzat kendisi takip edecek kadar inançlı ve samimi dindar bir Müslümandı. Elmalı Hamdi Yazır’a hazırlatılan bu tefsir günümüzde de önde gelen İslam alimleri tarafından da hala en güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir.
Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK; Yaşamı süresince İslam Dinine saygıda kusur etmemiş elinden geldiğince de İslam Dinine faydalı olmaya çalışmıştır.  Cumhuriyet, Laiklik ve Türkçülük düşüncesinden en ufak bir taviz vermemiştir. Son nefesine kadar her fırsatta, her yerde gururla tekrarladığı en önemli parolası ‘’NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..’’ olmuştur.
Biz Türk Milletinin de parolası olmalıdır ve parolamızdır da.


‘’NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..’’


Adil ÖZTÜRK


354-1751
Dosya Tipi: image/jpg
İndirilen Dosya:mustafa-kemal-arap-olsaydi.jpg İndirme: 1
MD5 Hash:0dbecdb67137a37e153c2131f742b4ba

Konuyla ilgili başlıklar