NE YAPTIĞINI BİLMEYENLER
Artık "anarşist" diye adlandırılan komünistlerin duruşmaları ilgi çekici bir şekilde sürüp gidiyor. Türkiye'yi yıkmak için kurulup adına "Dev-Genç" denilen teşkilatın başkanı, duruşma sırasında, perişan ruh halini anlatan sözler söyleyip davranışlarının manasız olduğunu kabul etti. 21 Mayısçılardan olduğunu öğrendiğimiz Yusuf Küpeli'de aşağı yukarı aynı şekilde konuştu.
Anlaşılan şu: Bu gençler sosyal hastalıklara karşı aşısız oldukları için kendilerine zerkedilen yabancı emel mikroplarına dayanamayıp hastalanmış, ne yaptığını bilmez kişiler olarak yabancı düşüncelerin aleti haline gelmişlerdir...
Bu dayanıksızlık yalnız genç anarşistlerde değildir. Biraz daha geriye bakınca görülen manzara aynıdır. 27 Mayıs hareketi denen ve sözümona devleti kurtarmak için yapılan ayaklanmanın devlet yönetimine getirdiği 38 kişiden 3 tanesi bugün vatan ihanetinden yargılanmaktadır: kültür ve fikir meselelerinde elifi görse mertek sanan Cemal Madanoğlu, Askeri katip İrfan Solmazer ve eski Piyade Yüzbaşısı Numan Esin.
Yine bu 38 lerden Ebedî Senatör Ahmet Yıldız, karakol ve bankaların basıldığı, dükkanların yağmalandığı, bir polisin ölüp birkaç subayın yaralandığı anarşik 16 Haziran hareketi için "ayaklanma değildir" demişti.
Yine, 38 lerden, MHP üyesi ve eski Jandarma Yüzbaşısı Ahmet Er, seçim propagandası yaptığı sırada Türkiye'ye nizâm-ı Muhammedi'yi getireceklerini söylemişti.
Demek ki Türkiye'yi yönetecek olan 38 kişiden 5 inin fikir yapısı bu idi. O halde zavallı Sultan İbrahim'in suçu ne idi ?
Aynı madalyonun öteki yüzündeki manzara da daha az acıklı değildir: 28 Mayıs günü, Ankara'da öldürülen Ali Balseven'in başına gelen iş yine sosyal hastalıklara karşı aşısız bir güruhun marifetidir: 1948 Maraş doğumlu olup sıkıntılı bir hayat mücadelesinden sonra Ankara Ziraat Fakültesine giren ve gözüpek, katıksız Türkçü bir genç olan Ali Balseven Milliyetçi bir partidir diye MHP ye girip bu partiden, Türkçü olmadığı kesinlikle anlaşıldıktan sonra çıktığı için üstüne çektiği düşmanlıklar sebebiyle ve kahbece öldürülmüştür.
Balseven'i öldürenler bir kere nâmerd insanlardır. Merd olsalardı silahsız bir kişinin üzerine silahlı bir kaç kişiyle saldırmaz, görülecek hesapları varsa onu eşit şartlarda erkekçe vuruşmaya çağırırlardı. Sonra bunlar kuşbeyinli yaratıklardır. Bu davranışın kendilerine bir şey kazandırmayıp çok şey kaybettireceğini, Balseven gibi düşünenlere ise çok şey kazandıracağını düşünememişlerdir. Onlara hatırlatalım: Türkçülük kolay iş değildir.
Geceleyin köşe bekleyip bir kişiye birkaç kişiyle saldırmak gibi rezaletlerin Türkçülükte elbette yeri yoktur. Türkçülük sözünün eri olmak, ettiği yemine sadık kalmak ve yalan söylememektir. Türkçü taviz vermez ve politika yapıyorum zannı ile "biz Yahudi aleyhtarı değiliz; çünkü onlarla hiç savaşmadık" gibi gülünç sözler söylemez. Türkçülük makam hırsı ile bağdaşmaz.
Başkanlık vasıflarından mahrum insanların başkalarını kötüleyerek liderlik davası gütmeleri, hilekâr daltabanların oyuncağı olmaları kadar acıklı durum yoktur. Başkan olacak adamın bütün ömrü dimdik geçmiş olmalı, mazisinde kendisini küçük düşürecek bir zaaf bulunmamalıdır. Vaktiyle kendisini sorguya çekenlere "Hatamı anladım. Beni affetmenizi istirham ederim" diye mektup yazanların liderlik davası Don Kişot cakasından başka bir şey değildir. Böyle liderler ilk seçimde silinmeye mahkumdur.
Yüksek tepelere kartal da çıkar, bazen yılan da çıkar ama kartal yükselerek, yılan sürünerek çıkar.
(Ötüken Dergisi, 17 Haziran 1975)
37-4398