NEJDET SANÇAR (1910-1975)
Nejdet Sançar öldü demek, Türkçülük cephesi en iyi savaşan tümenini kaybetti
demektir. Bu boşluğu ve ön saflardakilerin yıpranmışlığından doğan açığı ikinci,
üçüncü sırada hedefe doğru yürüyenler dolduracak, yürüyüşe bir an bile ara
verilmeyecektir.
Gerçek insan için hayat , savaştır. Biz bu dünyaya hayvanlar gibi zevketmeye
değil, bir görev yapmaya geldik. Bu görev, dirliğimiz boyunca, son günümüze ve
gücümüze kadar sürecek Türkçülük savaşıdır. Ölenleri toprak ananın kucağına,
tarihin şeref yaprağına, Tanrı'nın esirgenliğine bırakarak Kızılelma'ya doğru
ilerlemek olan Türkçülük savaşı..
Nejdet Sançar böyle öldü. Öldüğü gün, yazı makinesinde, ikinci ve geniş basımını
hazırlamakta olduğu "Tarihte Türk-İtalyan Savaşları"nın bir sayfası takılıydı.
Belki kimsenin bilmediği acılar içinde yaşayan, yoksulluk devirleri geçiren
Nejdet Sançar'ın kaybı benim için bir kardeş kaybından daha ileri, bir ülküdaş
kaybetmenin ızdırabıdır.
Afşın, Nejdet Sançar'a karşı sırayı bozduğu gibi, Sançar da bana karşı sırayı
bozdu. En büyük kanun ölüm sıra diye bir şey dinlemiyor.
İkinci, üçüncü saftakiler ilerdeki yerlerini çabuk alsınlar. Zaman çok azaldı.
Artık yalnız kaldığımız zamanlardaki bazen ciddi ve kederli, bazen şaka ile
karışık konuşmalar bitti. Şimdi ben ona arasıra içimden hitap ediyor, fakat
cevabını alamıyorum.
Şu satırları, 1944 davasında Sançar'ın yaptığı savunmanın son cümlesiyle
bitireyim:
Türk Irkı Sağolsun....
11 Mart 1975, Ötüken
Hüseyin Nihal Atsız
39-3687