BİZİM GÜNÜMÜZ
Türkçülük büyük bir ülküdür. Bütün ülküler gibi büyük bir inanç gücüne
dayanmakta ve bir toplum davranışı olduğu için de bütün toplum davranışı olduğu
için de bütün toplum davranışları gibi sosyal kanunların etkisi altında
bulunmaktır.
Bu ülkü, büyük Türk milletinin şuurunda ve şuuraltında yüzyıllardır yaşamakta
olan büyüklük düşüncesinin bir görünüşü, Türk soyundaki özelliklerin bir
belirtisidir.
Türkçülük , geçmişte geleceğe doğru uzanan bir duygu-düşünce vetiresi olduğu
için onu şu veya bu kasıtla tefsir etmek, yermek veya ona saldırmak boşunadır.
Bir ağacın çiçek açıp yemiş vermesinin nasıl önüne geçilemezse, Türk milletinin
içinde bir gün Türkçülük ülküsünün tam zaferi sağlamasına da öylece engel
olunamaz. Ağacı yemiş vermekten alıkoymanın yolu onu kökünden kesip devirmek
olduğu gibi Türk milletinde Türkçülük ülküsünün önüne geçmenin tek çaresi de
Türklüğü yeryüzünden kaldırmaktır.
Türkiye'nin içinde ve dışında bütün Türk dünyasında Türkçülük ülküsü her zaman
bir kor halinda yanmaktadır.Bunun bütün Türklüğü saracağı zaman elbette bir gün
gelecektir. Bugün Türkçülük o kadar güçlü değilse bunun sebepleri memleketin
durumunda, aydınların yozlaşmasında, siyasilerin değersizliğindedir.
Partizanlığın din haline geldiği, Nurculuk ve Moskofçuluk gibi geri ve hain
akımların alabildiğine ortaya döküldüğü bir ortamda zaten başka birşey
beklenemez. Türkçülüğün korkunç birşey olduğunu propaganda ile dört bucağa
yayanlar, bunu radyo ve basınla tekrarlatanlar Nurculuğa ve Moskofçuluğa zemin
hazırladıklarını idrak edememişlerdir. Daima bir fikre sarılmaya mecbur olan
"kişi oğlu" normal ülküsünün kapısı kendisine kapatılınca işte böyle anormale
gider; bundan da şüphesiz Türkiye zarar görür.
"3 Mayıs" günü Türkçülerin tarşhte ilk defa görülen bir davranışlarıdır.
Türkçüğün düşünceden harakete geçmesidir.
"Bir gösteriden ne çıkar? Bu da anılmaya değer mi?" diye düşünenler bulunabilir.
Bugünün kanunları himayesinde, anayasaya ve her türlü hürriyetlere dayanarak
nümayiş yapmak kolaydır. Nitekim dünya şimdi ucuz kahramanlarla dolup taşıyor.
Fakat Türkiye'de koyu bir istibdadın hüküm sürdüğü, "Kanun'un beş telli bir saz"
olduğu çağlarda, polisin insanları tevkif ederek keyfi istediği kadar alıkoymak
yetkisine sahip olduğu yıllarda bunu yapmak, yapabilmek gerçekten bir yürek ve
inanç meselesidir.
3 Mayıs 1944 günü Ankara'daki Yüksek Öğrenim gençleriyle bunlara katılan liseler
ve halktan toplanan birkaç bin kişilik bir grup, komünistlerle onların
koruyucusu olan o zamanki Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel aleyhinde
bağırarak bir yürüyüş yaptılar ve üzerlerine yürütülen atlı ve motosikletli
polislerle çarpışarak zorla dağıtıldıktan sonra yüzlercesi tevkif edildiler.
3 Mayıs büyük ızdırapların başlangıcı ve kaynağı olan bir gün olduğu halde bir
dönüm noktası, bir benimsenmiş gündür. O günkü yürüyüş "daimi başarı ve zafer"
ninnileriyle uyumuş, uyuşturulmuş olan milleti ve Meclisi dehşetle uyandırmış,
bu uyanıklık daha sonra gördüğümüz şuurlu antikomünist hareketlere yol açmıştır.
3 Mayıs, bir kabustan silkiniştir. Daha sonraki yayınların da belgeleriyle
ortaya koyduğu gibi komünistler bazı bakan ve mebuslardan himaye görerek, bazı
satılmış kalemlerin teşviki ile harekette idiler.
Köy Enstitüleriyle, liselere sokulan öğretmenlerle, üniversitedeki sabıkalı
profesörlerle Türkiye'yi bir marksist ihtilale hazırlıyorlardı. Bütün bunları
önleyen şey, 3 Mayıs 1944 günü birkaç bin meçhul gencin yaptığı sert yürüyüş
olmuştur.
Bundan dolayıdır ki 3 Mayıs bizim günümüzdür. 3 Mayıs bir ruhtur. Bu günkü parti
dincilikleri, Nurculuk ve Moskofçuluk safsataları geçerek ve ortada yalnız 3
Mayıs yürüyüşünü yapan Türkçüler kalacaktır.
BU YÜRÜYÜŞ DEVAM EDİYOR. TÜRK ORDULARI ATA RUHLARININ DOLAŞTIĞI ALTAY VE TANRI
DAĞLARI ETEKLERİNDE GEÇİT RESMİ YAPINCAYA KADAR DEVAM EDECEKTİR.
8-4539