Orkun Abaçası
GÖK TÜRK YAZISI *
ATSIZ
Gök Türkler çağında Türklerin kendilerine mahsus yazıları vardı. Bu yazıya "Gök
Türk yazısı", yahut bu yazının ilim âlemine ilk defa malûm olan örnekleri Orhun
Irmağı yakınında bulunduğundan, "Orhun yazıları" adı verilir. Orhun yazılarının
en eskileri sekizinci asır başlarına aittir. Halbuki bu yazı daha önceleri de
kullanılıyordu. Gök Türk devleti zamanında ekseriyetle onlara tabi olarak
yaşayan, fakat başlarında ayrı bir kağanları bulunan Kırgızların yaşadığı
yerlerde de bu yazı ile yazılmış bir takım taşlar bulunmuştur. Demek bu yazı
yalnız Gök Türkler tarafından değil, Gök Türklerle çağdaş olan öteki Türkler
tarafından da kullanılmıştır. Gök Türkler tarihe altıncı asırda girdikleri halde
Kırgızlar milattan önceki asırlardan beri tanınmış bir Türk boyudur. Acaba bu
yazı ilk önce hangi Türkler tarafından kullanıldı? Buna kat'î bir cevap
verilemez. Yalnız, Kırgızların yaşadığı yerlerde bulunan taşlar üzerindeki
yazının daha iptidaî ve acemice olmasına, dilinin de Gök Türklere ait
yazılardaki kadar ileri bulunmamasına bakılarak, bu yazının ilk önce Kırgızlar
arasında kullanıldığı, Gök Türklerin onlardan aldıkları bu yazıyı daha çok
olgunlaştırdıkları düşünülebilir.
Bazı bilginlerin bu yazının eski Ârâmî yazısından çıktığını ileri sürüyorlar.
Ârâmî?ler, Sâmî bir millet olup medenî idiler. Bunların yazısı milattan önceki
asırlarda İran?a girmişti. Bu yazıdan birkaç elifbe çıkmıştı. İşte Gök Türk
yazısı da, onlarca, bu elifbelerden biridir. Başka bilginler ise bu yazının eski
Türk damgalarından çıktığını söylüyorlar. Bu elifbedeki bazı harflerin Türklerin
öz malı olduğu muhakkaktır. Yazıyı kısmen başkalarından almış olsalar bile kendi
damgalarından da ona çok şey katmışlardır. Meselâ ok seklinde bir harf vardır ki
"ok" veya "uk" diye okunur. Hiç şüphesiz bu harf eski Türk damgalarından
biridir.
Türk harfleri, kullanıldıkları muhtelif yazıtlarda ufak tefek bazı farklar
gösterir. Fakat bu farklar bir tekâmülün neticesidir. Bu harflerin en mükemmel
örnekleri en son olarak yazılan Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarındandır.
Bunlarda gerek harfler, gerek imlâ en iyi şeklini bulmuştur.
Bu eski Türk yazısı 39 harften mürekkeptir. Beşi sesli, sekizi katışık,
yirmialtısı da sessizdir. Sesli harflerin az, sessizlerin çok olmasının sebebi
şudur: Bu elifbede ekseriyetle sessiz harfler seslileri okutmaktadır. Meselâ "a"
ve "e" sesleri için bir tek işaret vardır. Bunun ne zaman "a" ne zaman "e"'
okunacağını kendisinden önce veya sonra gelen sessiz harf tâyin etmektedir.
Sessiz harflerin coğu için ikişer işaret vardır. Meselâ "b" için iki harf olup
biri kalın, diğeri incedir. Yukarıdaki sesli harf kalın "b" den sonra gelirse "ba"
ince "b" den sonra gelirse "be" okunmaktadır. Böyle muayyen birkaç kaidesi olan
bu elifbe Türkçe?yi ifade eden en mükemmel bir elifbedir. Sesli harflerden biri
"a, e", biri "ı, i", biri "o, u", biri "ö, ü", biri de e ile i arasındaki kapalı
"e" dir. Fakat bu sonuncu harf sonradan bırakılmış ve onun yerine daima " i "
kullanılmıştır. Katışık harfler ise şu sesleri vermektedir:
1- nç;
2- ld, lt;
3- nd, nt;
4- ok, uk, ko, ku;
5- ök, ük, kö, kü;
6- ny, yn;
7- iç;
8- ık, kı.
Sessiz harflerden ç, z, m, ş, p harflerinin birer şekli; b, t, s, d, r, k, g, l,
n, y harflerinin kalın ve ince olmak üzere ikişer şekli vardır. Bir de sağır nun
dediğimiz harf vardır ki bu harf aşağı yukarı "ng" sesini verir. Bundan dolayı
bunu katışık harfler arasında saymak da mümkündür. Bugünkü Türkçe?de kullanılan
c, j, f, v, h harfleri ise eski Türkçe?de yoktur. Bu Türk harfleri muayyen bir
imla ile yazılır. Kelimeleri birbirinden ayırmak için şu ( : ) iki nokta
kullanılır. Bazen iki veya üç kelime bitişik yazıldıktan sonra bu iki nokta
konur. İltibas olmayan yerlerde bazı sesli harfler kullanılmaz. Meselâ t, z, r
harflerinin kalınlarının adı at, az, ar ve incelerinin et, ez, er, olduğu için
hece başlarındaki "a" ve "e" harfleri yazılmaz. "at" yazmak için kalın bir "t",
ve "er" yazmak için ince bir "r" kâfidir.
Orhun veya Gök Türk yazısı esas itibariyle sağdan sola yazılır. Fakat umumiyetle
âbideler dikildiği zaman sağ taraf yukarıya, sol taraf ise aşağıya getirilir.
Meselâ "Türk Edebiyat Tarihi" kelimelerini iki satır halinde yazmak icap etse
şöyle yazılır:
: ıtayibede : krüT
: ihirat
...............................
Böyle yazıldığı zaman birinci satırdan sonraki satırların sağa ve sola yazılması
kat'î değildir. Bazen sağa, bazen sola yazılır. Küçük mezar yazıtlarında ise
hiçbir kaide gözükmüyor. Bazen karmakarışık yazıldığı da vardır.
Gök Türkçe?nin Hususiyetleri
Bugünkü Türkçe?nin anası olan Gök Türkçe?de, bugünkü Türkçe?de olmayan bir takım
hususiyetler vardır. Bu hususiyetler, hem kelimelere, hem eklere aittir. Gök
Türkçe metinleri iyi anlamak için bunları bilmeye lüzum vardır. Bu
hususiyetlerin belli başlıları şunlardır:
1- Gök Türkçe?de "g" ile kelime başlamaz. Bugünkü Türkçede kelime başlarındaki
"g" ler Gök Türkçede "k" dır. Bugünkü "görür" ve "geldi" yerine Gök Türkçede "körür"
ve "kelti" denir.
2- Kelime başında "d" harfi de bulunmaz. "Dört", "düz", "doğu", kelimeleri Gök
Türkçe?de "tört", "tüz", "toğu" dur.
3- Bugünkü Türkçe?de ötreli heceden sonra esreli hece gelmez. Halbuki Gök
Türkçe?de gelebilir. Bugünkü Türkçe?deki "kişi oğlu", "öldü" kelimeleri yerine
Gök Türkçe?de "kişi oğlı", "ölti" denir.
4- Gök Türkçe?de izafet terkiplerini teşkil eden iki ismin sonunda umumiyetle ek
yoktur. "Türk budun", "Türk kağan" bugünkü Türkçeye göre "Türk milleti", "Türk
kağanı" demektir.
5- Gök Türkçe?de "v" harfi olmadığı için bugünkü Türkçe?nin "v" li kelimeleri
hep "b" lidir. "Eb", "bar", "barur" kelimeleri "ev", "var" , "varır"
kelimelerinin karşılığıdır.
6- Bugünkü "olmak" fiili Gök Türkçe?de "bolmak" tır. "Boltı" yahut "boldı"
şimdiki "oldu" ya karşılıktır.
7- Sayı saymak usulü biraz aykırıdır : "On" dan sonra "onbir", "oniki" diye
sayılmaz. Ya "on artukı bir", "on artukı iki" demek, yahut "biryigirmi", "ikiyigirmi"
demek lâzımdır. "Yigirmi" (yani "yirmi") "ikinci on" olduğu için "bir yirmi
demek "ikinci ondan bir" demektir. Bunun gibi, meselâ "36" demek için ya "otuz
artukı altı", yahut "altı kırk" demek icap eder.
8- Bugünkü "li, lı, lü, lu" ekleri yerine "lig, lıg" ekleri vardır. "dizlig", "kağanlıg"
kelimeleri "dizli", "kağanlı" demektir.
9- Mef'ûlübih eki "g, ig, ıg" ekleridir. Kişig, ordug, işig, budung kelimeleri
"kişiyi, orduyu, işi, budunu" demektir.
10- Mef'ûlüileyh eki "ke, ka" dır. "Kağanka" bugünkü Türkçe?ye göre "kağana"
demektir.
11- Gök Türkçe?de mef'ûlüanh yoktur. Onun yerine mef'ûlüfih kullanılır. Meselâ
"anda kisre" "ondan sonra" demektir.
12- Tasrif olunmayan rabıt sigaları biraz başka türlüdür: "Süre", "aşa", "yeyü",
"ölü" kelimeleri bugünkü Türkçeye göre "sürerek", "aşarak", "yiyerek", "ölerek"
demektir. "Kodıp", "koyup" demektir. "Kelipen", "olurıpan" ise yine "gelip",
"oturup", demek olup bugünkü Türkçe?de kullanılmayan bir şekildir.
13. Gök Türkçe?de bugünkü gibi ism-i fâil yoktur. Fakat buna karşılık başka bir
şekil vardır ki sonraları kullanılmamıştır. "Veren" ve "varan" ism-i fâillerinin
Gök Türkçe?deki karşılığı "berigme" ve "barıgma" dır.
14- Bugünkü Türkçe?de bazı "y" ler, Gök Türkçe?de "d" dir. Meselâ "adak", "bod",
"kodıp", "udımadım" kelimeleri "ayak", "boy" (kabile), "koyup", "uyumadım"
demektir.
----------
* Türk Edebiyatı Tarihi- H. Nihal ATSIZ
Birinci basım : Istanbul- 1940
İkinci basım : Istanbul- 1943
TÜRK YAZISI
64-3890