TÜRKÇÜLÜKTE AHLAK
Türkçülüğün tarihi yazmaya kalkarsak, ihtimal ki, Milattan önceki yüzyıllara
kadar gitmeye mecbur kalırız. Fakat çağdaş Türkçülüğe baktığımız zaman, bunun
tarihine kuşbakışı bir göz atmak pek kolaydır.
Türkiye?de ve dışarı Türklerde aşağı yukarı aynı zamanda doğan Türkçülük, eski
çağların Türkçülüğü ile ölçülemeyecek kadar güç şartlar içinde gelişmeye
mecburdur. Fakat, Tanzimat?tan sonra başlayan bu hareket o kadar kuvvetli idi
ki, Şemseddin Sami gibi bir Arnavut milliyetçisini bile tesiri içine almış ve
ona ilmi ve edebi Türkçülük yaptırmıştır. Bu kuvvetli hareket, birçok engellere,
ihanetlere uğramasına rağmen daima ilerlemiş ve bugünkü dereceye varmak için pek
sert savaşlar yapmaya mecbur kalmıştır.
Merhum Ziya Gökalp, Türkçülük fikrinin şimdiye kadar gelen ilk ve son
teşkilatçısıdır. Dağınık fikirleri sistem halinde toplayıp onlara çekidüzen
veren ve Türkçülüğü ilmileştiren odur. Yaşasaydı, belki, bugünkü Türkçülük daha
derlitoplu bir sistem halinde olacak ve pek hızlı yürüyen zamandan gereğince
faydalanabilecekti. Fakat onun erken ölümü ve Türkçülüğü yeni bir ruhla
yoğuracak ikinci bir teşkilatçının henüz gelmeyişi, bugün bu hareketin azçok
aksamasına, hiç değilse geç büyümesine sebep olmaktadır.
Bununla beraber, artık Türkçülüğün gösterişli yürüyüşü başlamış ve inançlı bir
kafile yola çıkmıştır. Bu kafile, göçlüklere ve fırtınalara uğrasa da, eski
büyük Türkçülerin hayatından ve verdikleri derslerden hız ve örnek alarak ülküye
ulaşacaktır. Artık bu, bir ihtimal, bir ümit, bir kanaat veya bir inanç olmaktan
daha ileri bir şeydir. Bu, artık tarihi mukadderattır. Tarihi mukadderatın önüne
ise hiçbir kuvvetin geçemiyeceğini herkes bilir.
Eski Türkçülerin hepsinde ?tabii ki gerçek Türkçülerden bahsediyorum? belki
azçok şahsi kusurlar bulunsa da, ortaklaşa bir meziyet vardır ki, o da, öteki
Türkçüleri, hele kendinden öncekileri inkar etmemek erdemliliğidir. Bu, ahlaki
bir meseledir. Her inanç ahlakla yürüyeceğine göre, Türkçülükte de sağlam bir
ahlakın bulunması birinci şarttır. Zaten, yeryüzünde zafere ulaşmış fikirler,
daima, doğru ve iyi olanlar değil, sağlam ahlaklı taraftarlara sahip
bulunanlardır. En güzel fikri ve prensibi, en şahane ülküyü çürük bir çevreye
sokun; hemen paçavraya döndüğünü, değersiz bir hal aldığını görürsünüz.
Türkçülüğün de, mukadder olan tam zaferine rağmen, daha köklü olabilmesi için,
Türkçülerin ahlakça yüksek insanlar olması lazımdır.
Türkçülük, Türk soyunun ruhunda, kanında, beyninde yaşayan hayat prensiplerinin
fikir haline gelmiş bir şeklidir. Bundan dolayı da ?sıra? ve ?saygı? esaslarını
ihmal edemez. Türkçülerin, daha eski Türkçülere saygı göstermesi, bunun için
şarttır. Sırayı, saygıyı gözetmeden çığırtkanlık edenler, hele daha eskileri
batırarak kendisini yükseltmek hayali ardında koşanlar Türkçü değil, Türk değil,
alelade insan bile olamazlar. Türksoyu, eskiyi inkar eden, kendisine hizmet
etmiş eski insanları küçük gören bir soy olmadığı için,böyle yapanların
Türklüğünden daima şüphe eder.
Bir fikir, uzun uğraşmalardan sonra zafere doğru yürürken, onun zaferinden
faydalanmak isteyen asalaklar her yerde bulunur. Bir Yahudi, ihtikarcı
zekasiyle, nasıl, herhangi bir malın yakında değerleneceğini kestirerek onu
nasıl istif etmeye kalkarsa, bu ülkü asalakları da hangi fikrin zafere doğru
gittiğini dalevaracı zekalariyle anlayarak, onun çığırtkanlığını yapmaya
kalkarlar. Bunlar birdenbire meydana çıkarak ortalığı gürültüye boğarlar,
haykırırlar, ötekini berikini baltalarlar ve ilk önce bazı kimseleri de kendi
samimiyetlerine inandırabilirler. Fakat en adil hakim olan zaman, bunların
maskelerini sonunda indirir. O maskenin altındaki iğrenç yüzün gözlerinde
parlayan adi ihtiraslar, herkes tarafından hemen sezilir.
Bu dalavereciler çıkar ve yükselme yolunda her kalıba girerler: Kimisi yobaz bir
softa olduğu halde, laik bir cumhuriyetçi kesilir. Kimisi, zengin ve hovarda bir
mirasyedi olduğu ve maiyetinde birtakım zavallı işçiler çalıştırarak onların
emeğini sömüren insafsız bir sermayedar olduğu halde, komünistlik taşlar.
Kimisi, menfi ruhlu bir dedikoducu olduğu halde, hükümete dalkavukluk eder.
Kimisi de, kendinden başka bir şey düşünmeyen bir dalavereci veya çirkin
yüzünden Türk olmadığı anlaşılan bir gayrıtürk olduğu halde, Türkçülük rolü
yapar.
Bunların hepsi, Türklük ve Türkçülük için zararlı insanlardır. Türkçülüğün, sert
bir ahlakı vardır. Türkçü kendisini mühimsemez, alçak gönüllüdür, suç yapmışsa
ve yanılmışsa itiraf eder. Geçmişe ve eski değerlere bağlıdır. Eski Türkçüleri
devirerek yükselmeyi düşünmez. Kalbi yalnız milletine hizmet etmek duygusu ile
vurur. Bencillik davasında değildir. Her dinde ve her ahlak prensibinde kötü
olan yalan, iftira gibi küçüklüklerin yanından bile geçmez. Kendisine soykütüğü
uydurmaz ve hele babası veya dedesi şüpheli bir çevreden gelmiş birisi ise, bu
şüpheyi gidermek için kendisini Anadolu?nun koyu Türk çevrelerinden birisine
yamamak teşebbüsüne girişmez. Bilhassa, yıllarca çalışarak Türkçülüğe hizmet
ettikten sonra az veya çok bir manevi mevki kazanmak gibi namuslu ve şerefli bir
yol dururken, bir hamlede yükselmek için eskileri baltalamak gibi çirkin ve
şerefsiz bir harekete başvurmaz. Bunları yapan Türkçü değildir. Bu gibi
insanların Türkçülerin kadrosunda yeri yoktur.
57-3684