Tuva Cumhuriyeti
0
Günümüzde Rusya Federasyonu içerisinde özerk bir yapısı bulunan Tuva Cumhuriyeti; 49-45°-53.46° kuzey paralelleri ve 88.49°-98.56° doğu meridyenleri içerisinde yer alır. Güneyinde Moğolistan Cumhuriyeti, Doğusunda Buryat Özerk Cumhuriyeti, Kuzeydoğusunda İrkutsk Oblastı, Kuzeyinde Krasnoyarsk Oblastı ve Hakas Özerk Cumhuriyeti, Batısında Altay Özerk Cumhuriyeti ile sınırlırdır. Ülkenin kuzeyini boydan boya çevreleyen Sayan Dağları; adeta Rusya'yla doğal bir sınır teşkil etmektedir. Bu dağları aşma güçlüğünden dolayı, Sibirya'nın hemen bütün yerlerine ulaşan demiryolu ağı Tuva Cumhuriyeti'ne girememiştir. Ülkenin güneyinde ise Altay Dağları'nın Doğu sınırı olan Tannu-ula sıradağları bulunur.
"Ülke
topraklarının %82'si dağlık, %18'i ise ovalarla kaplıdır. En yüksek silsile
3976 metreyle Möñgün Tayga (Gümüş Orman)'dır". Dağlık bölgelerin büyük
bölümü aynı zamanda ormanlarla kaplıdır.
Ülke nehirlerle kaplıdır. Bu nehirlerden en önemlisi Yenisey'dir. Yenisey, Tuva topraklarından doğan "Beg Hem" ve "Kaa Hem" Irmakları'nın katıştığı yerde "Ulug Hem" (Yenisey) adını alır. Bu nokta, aynı zamanda ülkenin başkenti Kızıl şehrinin kurulu bulunduğu yerdir. Ülkenin Batısında çeşitli derelerin katılmasıyla büyüyen "Hemçik" nehri de Yenisey'e kavuşur. Bu nehirlerin üzeri kış aylarında donar ve yaz aylarında yapılan nehir ulaşımı yapılamaz. Eskiden balık açısından çok zengin olan nehirler son zamanlarda yapılan şuursuz avlanma ve kirlenmeden dolayı bu özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Tuva
toprakları içerisinde irili ufaklı dört yüze yakın göl vardır. Bunlar
içerisinde en büyükleri; Azas, Tere-Höl, Çagatay, Süt-Höl, Hindiktig-Höl,
Noyan-Höl'dür. Bu göllerin çoğunda balık avcılığı yapılmaktadır. Kışın
nehirler gibi göller de donmaktadır.
Sibirya'nın Güneyinde kalan Tuva'da iklim, kuzeydeki kadar olmasa da, oldukça serttir. Ancak; Türkiye'de aşırı soğukla Sibirya'nın eşdeş görülmesi tamamıyla doğru bir kanaat değildir. Sibirya 11 milyon kilometre karelik bir alandır ve yaşanamayacak kadar soğuk bölgeleri olduğu gibi, dört mevsimin görüldüğü bölgeleri de vardır. Tuva dört mevsimin görüldüğü bölgelerden biridir. Ülkede ocak, şubat aylarının ortalama sıcaklığı -25°, -35°dir. Mayıs-Ağustoıs ortalaması ise gündüzleri +20°, +30°dir.
Ülke en fazla
yağışı yaz aylarında alır. Kış mevsimi daha uzun (ekim-nisan), bahar ve güz
çok kısadır. Kar yağışı yoğun değildir. Ovalarda 30 cm., dağlarda 1 m.
yükseklikte yağan kar bütün kış boyu kalır. Soğuğun kaynağı daha çok
ayazdır. Kışın kar fazla yağmadığından dolayı; at, koyun, keçi gibi
hayvanlar karı ayaklarıyla eşeleyerek otlanabilirler. Ülke topraklarında,
Mayıs-Eylül ayları arasında narenciye dışındaki hemen bütün meyve ve sebze
çeşitleri yetişir.
Ülkenin başkenti, 1914 yılında kurulan ve ilk adı Hem Beldiri (İki nehrin katıştığı yer) olan Kızıl şehridir. Kızıl'ın nüfusu 70 binin üzerindedir. Başkentin dışında şehir kabul edilebilecek nüfusa sahip yerleşim alanı yoktur. Büyük kasabalar arasında Güneyde Erzin, Samagaltay; Kuzeyde Turan, Toora-Hem; Batıda Çadana, Şagaanarıg, Kızıl-Majalık, Ak-Dovurak; Merkezde ise Kaa-Hem sayılabilir. Yerleşim alanları ülkenin merkez ve batı bölgelerinde daha yoğundur. Ülke 17 bölgeye (rayon) ayrılmıştır.
170.500 kilometre kara toprağı bulunan (Bu topraklar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ne girildiği yıllarda 200.000 kilometre kare idi.) Cumhuriyetin, nüfusu 1989 sayımına göre 310 bin kişidir. Bunun 200 bin kişisi Tuva Türkleri 100 bin kişisi Ruslar ve geri kalan 10 bin kişi ise çeşitli topluluklardan müteşekkil insanlardır. Moğolistan Cumhuriyeti sınırları içerisinde 30 bin, Çin'in Şincan Özerk Bölgesi'nde ise 5 bin kadar Tuva Türkü'nün yaşadığı tahmin edilmektedir.
Tuva Cumhuriyeti'nde bulunan nüfus yoğunluğunda 1990'lı yıllarda
büyük hareketlilik yaşanmış ve özellikle köylerde yaşayan Rus nüfusu,
ekonomik ve sosyal sebeplerden dolayı, daha kuzeye, Rusya'nın iç
bölgelerine göç etmiştir. Dolayısıyla nüfus oranında Tuvalar lehinde bir
artış olmuştur. Rusya'nın diğer bölgelerinde yaşayan Tuvalar da hesaba
katılırsa, günümüzde Tuva Türkleri'nin nüfusunun 250 binin üzerinde
olduğu söylenebilir.
Tuva Türkleri kendilerini "Tıva" olarak adlandırır. "Tuva" kelimesinden hoşlanmazlar. Çünkü o kelimeyi Ruslar kullanmaktadır. Tuvalar'ın menşei hakkında çeşitli görüşler vardır: "Tuva" kelimesinin III-IV asırlarda Çin'in kuzeyinde büyük bir devlet kurmuş olan "Toba-Topa''lardan geldiği, günümüz Tuvaları arasında yaygın olan bir kanaattir. "Topa" Devleti ve kültürü hakkında en kapsamlı araştırmalar Sinoloji Doktoru W. Eberhand tarafından yapılmıştır: "Çin kaynaklarında Tabgaçlar'a "Toba" derler. Bunlar Çinli olmayan, yani yabancı bir kavimdir." Nitekim DLT'de iki Tavgaç kelimesinden biri "Türkler'den bir bölüktür." cümlesiyle açıklanmaktadır. Eberhard, aynı makalede "Toba" Devleti'nin Türk ve Moğol kavimlerinin karışımından müteşekkil 119 kabileden oluştuğunu yazar.
Tuva Türkleri kendilerini "Tıva" olarak adlandırır. "Tuva" kelimesinden hoşlanmazlar. Çünkü o kelimeyi Ruslar kullanmaktadır. Tuvalar'ın menşei hakkında çeşitli görüşler vardır: "Tuva" kelimesinin III-IV asırlarda Çin'in kuzeyinde büyük bir devlet kurmuş olan "Toba-Topa''lardan geldiği, günümüz Tuvaları arasında yaygın olan bir kanaattir. "Topa" Devleti ve kültürü hakkında en kapsamlı araştırmalar Sinoloji Doktoru W. Eberhand tarafından yapılmıştır: "Çin kaynaklarında Tabgaçlar'a "Toba" derler. Bunlar Çinli olmayan, yani yabancı bir kavimdir." Nitekim DLT'de iki Tavgaç kelimesinden biri "Türkler'den bir bölüktür." cümlesiyle açıklanmaktadır. Eberhard, aynı makalede "Toba" Devleti'nin Türk ve Moğol kavimlerinin karışımından müteşekkil 119 kabileden oluştuğunu yazar.
Bugün
"Tuva" (kendilerince "Tıva") olarak bilinen kelimenin 19. asırdan
itibaren yazılı kaynaklarda geçtiğini biliyoruz. Bu kelime dışında
Tuvalar çeşitli kaynaklarda; Soyon, Soyot, Uranhay, Uryanhay, Tuba
kelimeleriyle anlatılmıştır. Aslında bütün bu kavramlar Tuvalar'ın
bir üst kimliğinin adı olarak kabul edilebilir. Günümüzde toplu
olarak bu adla bilinen cumhuriyet insanları çeşitli boylardan,
oymaklardan geldiklerini bilirler. Bu oymaklar çeşitli Uygur,
Kırgız, Türkmen boylarından günümüze ulaşmışlar, ortak ad olarak da
"Tıva" kelimesini kullanmaya başlamışlardır. Bu boyların bazıları
şunlardır:
Bay-kara, Çoodu,
Deleg (Telengit), Doñgak, Hertek, İrgit, Kırgıs, Küjuget, Maadı,
Oorjak, Oyun, Sat, Salçak (Selçuk!), Sayan, Tumat, Toju, Todut;
Uygur, Balıkçı, Kuskun, Höyük, Homuşku, Monguş, Ondar, Hovalıg,
Hoyug, Sang, Oy-ondar, Kara-ondar, Darhat (Tarkat).
Günümüz Tuva Türkleri'nin yaşadığı toprakları üzerinde, tarih boyunca millet veya kavimlerin hakim olduklarını görüyoruz: M.Ö. III-M.S.II. yüzyıllarda Hunlar, II.-V. yüzyıllarda İskitler V.-VIII. yüzyıllarda Köktürkler, VIII.-XVI. yüzyıllarda Uygurlar, IX-XIII. yüzyıllarda bugünkü Hakas ve Kırgızlar'ın ataları olan Yenisey Kırgızları, XIII.-XVI. yüzyıllarda Moğollar, XVII.-XVIII. yüzyıllarda Altın Hanlar-Cungarlar bu topraklarda hüküm sürerler. Aynı bölge 1717-1911 yıllarında Mançurya'nın hakimiyetinde kalır. Tuva tarihinin günümüze ulaşan ve halkın muhayyilesinde yaşayan en önemli hadiselerinden biri 1883-1885 yıllarında cereyan eder.
Günümüz Tuva Türkleri'nin yaşadığı toprakları üzerinde, tarih boyunca millet veya kavimlerin hakim olduklarını görüyoruz: M.Ö. III-M.S.II. yüzyıllarda Hunlar, II.-V. yüzyıllarda İskitler V.-VIII. yüzyıllarda Köktürkler, VIII.-XVI. yüzyıllarda Uygurlar, IX-XIII. yüzyıllarda bugünkü Hakas ve Kırgızlar'ın ataları olan Yenisey Kırgızları, XIII.-XVI. yüzyıllarda Moğollar, XVII.-XVIII. yüzyıllarda Altın Hanlar-Cungarlar bu topraklarda hüküm sürerler. Aynı bölge 1717-1911 yıllarında Mançurya'nın hakimiyetinde kalır. Tuva tarihinin günümüze ulaşan ve halkın muhayyilesinde yaşayan en önemli hadiselerinden biri 1883-1885 yıllarında cereyan eder.
Bu tarihte
Mançur (Çin) emperyalizmine başkaldıran Tuva kahramanlarının çoğu
kısa sürede yakalanarak idam edilir. Kalan altmış kişi dağlara
çıkarak iki yıl boyunca, koca imparatorluk ordusuya mücadelesine
devam eder. Sonunda büyük bir güç üzerlerine gönderilir. Bugün "Süt
Höl" olarak bilinen yerde kıstırırlar ve yakalanarak işkenceye tabi
tutulurlar. Kafaları vücutlarından koparılır ve Tuva kültüründe
kutsal kabul edilen aşıtlarda sırıkların üzerine geçirilir. Bu olay
Kürşat ve kırk arkadaşının baş kaldırısının asırlar sonra yeniden
tezahürü gibidir. Günümüzde bu altmış kahraman -Tuvalar onlara
"Adnan Durgunnar" (Altmış Firari) veya "Aldan Maadır" (altmış
Bahadır) adını vermiştir- hikayesi gerek, halk muhayyilesinde,
gerekse tarihi kaynaklarda canlılığını korumaktadır.
1914-1921 yıllarında kısmen Ruslar'ın egemenliğinde kalan bölgede, 1917-1921 yılları arasında Çarlık Rusyası ile Bolşevikler'in iktidar mücadelesi görülür.
1914-1921 yıllarında kısmen Ruslar'ın egemenliğinde kalan bölgede, 1917-1921 yılları arasında Çarlık Rusyası ile Bolşevikler'in iktidar mücadelesi görülür.
"1921
yılının 14 Ağustos tarihinde Tıva Arat Respublika (Tuva Halk
Cumhuriyeti) kurulur ve Tuva'nın ilk anayasası kabul edilir.
Anayasanın 1. maddesi "Tuva iç işlerinde serbest, dış işlerinde ise
Rusya'ya danışarak hareket eder." şeklindedir. Bağımsızlığını 1944
yılına kadar devam ettiren Küçük Tuva Cumhuriyeti, 20. asırda
Türkiye Cumhuriyeti'nden sonra en fazla bağımsız kalan Türk
Cumhuriyeti olma özelliğini göstermiştir. Cumhuriyet kurulduktan
sonra devlet başkanlığına Sodnam Balçır seçilir.
Daha bu
yıllarda, Sovyetler Birliği'nin, çeşitli yollarla Tuva'yı
kendilerine bağlamak üzere çalışmalara başladığını görüyoruz.
Şüphesiz bu yollardan en önemlisi: önce Moğolistan'da, çünkü
komünizm Moğolistan'a resmi olarak 1920'li yılların ortalarında
girmiştir, daha sonra Tuva'da gençlerin komünist ideoloji
doğrultusunda eğitilmesi olmuştur. Eğitilen bu gençler, ülkelerinde
yeni açılan okullara öğretmen olarak atanmışlar, kısa süre sonra da
yönetimde söz sahibi olmuşlardır.
1930'lu
yılların sonunda komünist ideolojiyi savunanların ülke yönetimine
tamamen hakim olduklarını görüyoruz. 1921 yılında Tar kurulduğunda:
"Rusya'nın işçi-çiftçi hükümeti Uryanhay (Tuva) Bölgesi'ni kendi
toprakları olarak görmemekte ve onu bu şekilde ilerde de görecek her
hangi bir düşüncesi bulunmamakta" diye kutlama mesajı gönderen
Sovyetler Birliği yönetimi, aradan 23 yıl geçtikten sonra bütün
şartları lehine çevirmiş ve Tuva Hükümeti'nin 17 Ağustos 1944
yılında aldığı "Büyük Sovyet Devleti'nin idaresi altına girme
isteğini" lütfen! kabul etmiştir. 11 Ekim 1944 yılında alınan bu
kararla bağımsız Tar, "Sovyet Muhtar Bölgesi" olmuştur. Sovyetler
Birliği'ne katılmak için en çok çaba sarf edenlerden biri olan
Salçak, Toka Muhtar Bölge'nin başına getirilmiştir. 10 Ekim 1961
yılında Tuva; "Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" ünvanını alır.
1991 yılında Sovyetler'in çöküşüyle Tuva, 28 Ağustos'ta "Tuva
Cumhuriyeti" adını alır. Şerig-ool Oorjak halk tarafından seçilen
ilk cumhurbaşkanı oldu. Aralık 1993'te yapılan seçimlerde, Tuva
Meclisi'ne seçilen 32 parlamenterden, 28 tanesini Tuva kökenli
adaylar kazanır. Tuva dili uzmanı olan Kaadır-ool Biçeldey,
parlamento başkanlığına seçilir.
Tuva'da 21
Ekim 1993 yılında yeni anayasa kabul edilir. Bu yeni anayasanın 1.
maddesi: "Tuva Cumhuriyeti Rusya Federasyonu terkibi içinde
demokratik bir devlettir. Federasyon antlaşmasını bütün Tuva
halkının referandumu gereğince değiştirme, kendini yönetme ve Rusya
Federasyonu'ndan ayrılma hakkına sahiptir." demektedir.
Tuvalar, diğer Sibirya Türk topluluklarında olduğu gibi iki dinlidir. Ancak diğer topluluklar daha çok Hristiyan-Şamanist olduğu halde, Tuvalar Budist-Şamanisttir. Şamanizm, Tuvalar'ın Türk tarihinden gelen ve hâlen korudukları inançlarıdır.
Komünist sistem zamanında Tuva'da hem Budizm, hem de Şamanizm yok edilmeye çalışılmış ve bu bir ölçüde sağlanmıştır. 1928 yılında Tuva'da yirmisekiz tane Budist tapınak varken, 1980'li yılların başında bunlardan hiç biri yoktur. 1931 yılında; 411 erkek, 314 kadın olmak üzere, ehliyetli 725 Şaman vardır. 1990'lı yılların başında bunlardan ancak yedisi hayatta kalmıştır. Komunistler, Şamanların işlerini yapmalarını yasaklamışlar, malzemelerini yakmışlar, yasağa uymayanlara ağır vergiler koymuşlar veya hapse atmışlardır.
Tuvalar, diğer Sibirya Türk topluluklarında olduğu gibi iki dinlidir. Ancak diğer topluluklar daha çok Hristiyan-Şamanist olduğu halde, Tuvalar Budist-Şamanisttir. Şamanizm, Tuvalar'ın Türk tarihinden gelen ve hâlen korudukları inançlarıdır.
Komünist sistem zamanında Tuva'da hem Budizm, hem de Şamanizm yok edilmeye çalışılmış ve bu bir ölçüde sağlanmıştır. 1928 yılında Tuva'da yirmisekiz tane Budist tapınak varken, 1980'li yılların başında bunlardan hiç biri yoktur. 1931 yılında; 411 erkek, 314 kadın olmak üzere, ehliyetli 725 Şaman vardır. 1990'lı yılların başında bunlardan ancak yedisi hayatta kalmıştır. Komunistler, Şamanların işlerini yapmalarını yasaklamışlar, malzemelerini yakmışlar, yasağa uymayanlara ağır vergiler koymuşlar veya hapse atmışlardır.
Bütün
bunlara rağmen gerek Budizm, gerekse Şamanizm halkın arasında
yaşayarak günümüze ulaşmıştır. 20 Eylül 1992 tarihinde 14.
Dalaylama Tuva Cumhuriyeti'ni ziyaret etmiş ve bayrağını
kutsamıştır. Sovyetler'in çöküşüyle ortaya çıkan hürriyet
ortamında Budist tapınakları yeniden inşa edilmeye başlanmıştır.
Şamanlar bir dernek çatısı altında toplanmış, açtıkları bir
merkezde halkı tedavi etme işlerine yeniden başlamışlardır.
Günümüz Türk dünyasında Budizmi resmi din olarak kabul eden tek Türk topluluğu Tuvalar'dır. Tuva Budizmi, Tibet Lamaizmi'ne dayanan ve Dalaylama'yı -Günümüzde XIV. Dalaylama görev yapmaktadır. Tanrının yeryüzüne gönderdiği olağanüstü güçlere sahip bir kimse olarak kabul eden Budizmdir. Bu inanç sistemi, küçük yaşta tapınaklara (Hüree) alınan çocukların uzun yıllar buralarda yetiştirilerek "lama" olmaları ve daha sonra öğrendiklerini gittikleri yerlerde, tapınaklarda halka anlatmasına dayanır. Lamalar'ın öğrettikleri, kitaplarda yazılı olan ve Buda'nın öğretileri olarak kabul edilen öğütlere dayanır. "Lamaizm Tuva topraklarına XVII. asrın ilk yarısında girmiştir." Lamalar sadece erkeklerden olur, kadınlar lama olamazlar.
Günümüz Türk dünyasında Budizmi resmi din olarak kabul eden tek Türk topluluğu Tuvalar'dır. Tuva Budizmi, Tibet Lamaizmi'ne dayanan ve Dalaylama'yı -Günümüzde XIV. Dalaylama görev yapmaktadır. Tanrının yeryüzüne gönderdiği olağanüstü güçlere sahip bir kimse olarak kabul eden Budizmdir. Bu inanç sistemi, küçük yaşta tapınaklara (Hüree) alınan çocukların uzun yıllar buralarda yetiştirilerek "lama" olmaları ve daha sonra öğrendiklerini gittikleri yerlerde, tapınaklarda halka anlatmasına dayanır. Lamalar'ın öğrettikleri, kitaplarda yazılı olan ve Buda'nın öğretileri olarak kabul edilen öğütlere dayanır. "Lamaizm Tuva topraklarına XVII. asrın ilk yarısında girmiştir." Lamalar sadece erkeklerden olur, kadınlar lama olamazlar.
Tuva'da resmî din olmayan, fakat halkın daha çok inanıp yaşadığı
dinleri ise Şamanizmdir. Şamanizm halk arasında bu adıyla değil
de, eskiden "kam" olan kelimenin Tuva Türkçesi'nde "ham" şekline
dönüşmüş haliyle yaşamaktadır. Şamanlar, doğuştan getirdikleri
yeteneklerini "üstad" Şamanlar yanında geliştirerek yetişirler.
Bu yetenek babadan oğula veya kıza geçtiği gibi, yakınları Şaman
olmayan bir kişi de bu yeteneklere sahip olabilir. Şamanlar'ın
en önemli faaliyetleri hastaları tedavi etmektir. Diğer önemli
görevleri arasında; ölümden sonra yapılan 7. 49. günlerin
ayinleri, doğumdan sonra yapılan törenler, önemli dini, milli
günlerde yapılan kutlamaları yönetmek sayılabilir. Şamanlar
hastalarını; bitkilerden yapılan çeşitli ilaçlarla balık yağı,
çeşitli hayvanların ödleri; sıvazlama, masaj, tutma yollarıyla
tedavi ederler. Fala bakarak insanın geçmişi ve geleceği
hakkında bilgi verebildiklerine inanılır. Törenlerde, "düngür"
dedikleri tefleri eşliğinde, günün anlamına uygun şiirler
okurlar. Bu şiirler; iyilik mutluluk, sağlık dileyen şaman
dualarıdır.
Tuva'da Budizm ve Şamanizmin bir arada yaşamasının, bir insanın hem Budist, hem de Şamanist olabilmesinin birkaç ana sebebi vardır.
Tuva'da Budizm ve Şamanizmin bir arada yaşamasının, bir insanın hem Budist, hem de Şamanist olabilmesinin birkaç ana sebebi vardır.
Bu iki
inanç sisteminin de ana değeri "tabiata karşı saygılı olmak"
esasına dayanır. İnsanın yeryüzünde hayatını devam ettirebilmesi
için ilk şart; tabiatla ve çevresiyle mücadele etmek yerine,
onunla uyum içerisinde, barışık olarak yaşamayı kabullenmesidir.
Saygı duyulması gereken bu unsurlar insanın en yakın
çevresinden, evrenin sonsuzluğuna kadar uzanır. Yaratılmış her
şey, şu veya bu şekilde insanın hayatını etkiler. Güneş;
ışığıyla aydınlık, ısısıyla canlılara hayat verir. Ay; gecenin
karanlığını yok eder. Dokuz kat gökyüzünün her katında iyi
insanların ruhları ve büyüklük derecesine göre tanrılar yaşar.
Yeryüzü
bütün canlıların yaşadığı yerdir. Toprağa karşı saygılı
olunmalıdır ve eşelenmemelidir. Her türlü otlar, çiçekler
toprağın üzerindedir. Bu canlılara zarar vermemek, bu canlıları
kökünden sökmemek için Tuva insanı ucu yukarı kalkık çizmeler
giyer. Dağlar, ormanlar Tuva insanının hayatını devam
ettirmesinde önemli bir yere sahip olan tüy yabani hayvanların
evidir. Bu yüzden onlara saygılı olunmalıdır. Yediğimiz bütün
yiyecekleri tabiattan alırız. Karşılığında şükranlarımızı ifade
etmenin yolu, bu yiyeceklerden bir kısmını, özellikle temizliğin
ve saflığın sembolü olan ak sütü, tabiata ikram etmektir. Bunun
için yeni kaynatılmış sütün üzerinden dokuz gözlü ağaç kaşıkla
(tos karak) çevreye bir miktar saçılır.
Şamanizmde insanın ruhunun olduğuna inanılır. Hayatında günah
işleyenlerin ruhu karadır ve insan öldükten sonra bu ruh yer
altına gider. Ölen iyi insanların ak ruhu göğe yükselir. Gökte
derecelerine göre sıralanmış tanrıların yanında yaşar. Ölen
insan herhangi bir canlı olarak tekrar dirilebilir. Bu yüzden
yeryüzündekiki bitkilerin veya hayvanların bir insan olma
ihtimalı vardır. Tuva'da ak sakallıdan dinlediğimiz bir geleneği
de burada belirtmeliyiz: Tuva'lar eskiden ölen insanları ak bir
beze sararak çevredeki en yüksek kayanın üzerine koyarlarmış.
Kaya üzerine konan cesedin yanına bir müddet sonra kuzgunlar
konmaya başlarmış.
Kuzgunlar cesedi yerlerse o insanın ak ruhu olduğuna ve ruhunun
göğe yükseldiğine inanılırmış. Eğer kuzgunlar cesedi yemezlerse
o insanın kara ruhlu olduğuna ve ruhunun yer altına gittiğine
inanılırmış. Bildiğimiz kadarıyla; Türk tarihinde ölen insanlar
sevdiği eşyaları ve hatta atlarıyla birlikte mezar kazılarak
gömülmekteydi. Tuva'ların yukarıda bahsettiğimiz geleneğine
benzer ölü defnetme, Kızılderili filmlerinde sıkça
karşılaştığımız bir vakadır.
Tuva Türkçesi, çeşitli Türkologların sınıflamalarında "d" grubu olarak adlandırılır. Bu adlandırma Eski Türkçe'de bulunan "d" sesinin Tuva Türkçesi'nde korunmasından kaynaklanmaktadır. Bu yönüyle Tuva Türkçesi'nin yaşayan Türk lehçeleri arasında Eski Türkçe'ye en yakın dil olduğu söylenebilir. Moğollar'ın yüzyıllar boyunca Tuva topraklarına hakim olmalarından dolayı, yaşayan diğer bütün Türk lehçelerinden daha fazla Moğolca kelime, Tuva Türkçesine girmiştir. Moğolca kökenli kelime oranının Tuva Türkçesi'nde %30'un üzerinde olduğu sanılmaktadır. Moğolca ve Türkçe'nin tarihte aynı dil ailesinin iki kolu olduğu düşünülürse, bu oranı biraz aşağılara çekmek mümkün olur. 20. asırda Tuvalar'ın hayatı Ruslar'la birlikte olduğundan, özellikle teknik terimlerde, Rusça'nın büyük etkisi görülür. Buna karşılık Müslüman Türk topluluklarında rastladığımız Arapça ve Farsça etkisi, Tuva Türkçesi'nde yok denecek kadar azdır. Dini terimler daha çok Tibet ve Moğol kökenlidir.
Tuva Türkçesi, çeşitli Türkologların sınıflamalarında "d" grubu olarak adlandırılır. Bu adlandırma Eski Türkçe'de bulunan "d" sesinin Tuva Türkçesi'nde korunmasından kaynaklanmaktadır. Bu yönüyle Tuva Türkçesi'nin yaşayan Türk lehçeleri arasında Eski Türkçe'ye en yakın dil olduğu söylenebilir. Moğollar'ın yüzyıllar boyunca Tuva topraklarına hakim olmalarından dolayı, yaşayan diğer bütün Türk lehçelerinden daha fazla Moğolca kelime, Tuva Türkçesine girmiştir. Moğolca kökenli kelime oranının Tuva Türkçesi'nde %30'un üzerinde olduğu sanılmaktadır. Moğolca ve Türkçe'nin tarihte aynı dil ailesinin iki kolu olduğu düşünülürse, bu oranı biraz aşağılara çekmek mümkün olur. 20. asırda Tuvalar'ın hayatı Ruslar'la birlikte olduğundan, özellikle teknik terimlerde, Rusça'nın büyük etkisi görülür. Buna karşılık Müslüman Türk topluluklarında rastladığımız Arapça ve Farsça etkisi, Tuva Türkçesi'nde yok denecek kadar azdır. Dini terimler daha çok Tibet ve Moğol kökenlidir.
Tuvalarla bin yılı aşkın bir ayrılığımızın olduğu
düşünülürse dilde farklılıkların bulunması normaldir.
Farklılıklar, cümle yapısı veya eklerden ziyade, ses
değişmeleriyle ortaya çıkmıştır. Buna rağmen, ilk
söylendiğinde anlaşılan binlerce kelime Türkiye Türkçesiyle
ortaktır. Bunlardan ilk aklımıza gelen birkaç kelime: ak,
al-, arı, at, baş, başka, beg, bel, beş, bilek, bir, dağ,
demir, dolu, dört, düş, dür-, inek, kara, karış, kulak,
kes-, keski, kurt, süt vb...Bunun dışında binlerce kelime de
sadece birses değişimiyle farklılaşmıştır. Bu tür kelimeler
sadece İstanbul ağzını bilen biri için yadırganabilir, fakat
Anadolu ağızlarını bilenlerce bir çırpıda anlaşılan
kelimelerdir: aar (ağır), ool(oğul), daş(taş), dus(tuz),
bus(pus), dilgi(tilki), dis(diz) vb...
Bütün bunlara rağmen Tuva Türkçesi'nin; Çuvaş ve Saha
lehçelerinden sonra Türkiye Türkçesi'ne en uzak Türk lehçesi
olduğunu söyleyebiliriz.Tuva Türkleri son zamanlara kadar,
kendi yazılı dil ve edebiyatlarını 20. yüzyıldan
başlatıyorlardı. Sovyetler çöktükten sonra, Tuvalı
araştırmacılar eski Türk yazılı abidelerine en çok
kendilerinin sahip çıkması gerektiği inancına vardırlar. Bu
amaçla Köktürk bengü taşlarının okunuşunun yüzüncü yılı
münasebetiyle, 1993 yılında büyük bir kurultay düzenlediler.
Orhun abideleri Tuva Türkçesi'ne aktarılarak
"Kültegin-Burungu Türk Bijiktin Turaskaaldarı"
(Kültigin-Eski Türk Yazılı Abideleri) adıyla 1993 yılında,
Kızılda basılmıştır.
Bilim adamları Eski Türkçeyle, Tuva Türkçesi arasındaki
münasebeti daha fazla incelemeye başladılar. "Tuva'da, diğer
Türk dilli cumhuriyetler gibi, orta dereceli ve yüksek
okulların programlarına 'Orhon-Yenisey bengü taşları' adlı
dersi koymak, okuma ve öğretim kitapları bastırmak bir
gereklilik haline geldi."
1920'li yıllarda kendi alfabesi bulunmayan Tuva Türkleri;
Moğol, kısmen de Rus alfabesini kullanmıştır. Tuva
Cumhuriyeti'nde alfabe 1930 yılında Türkiye Türkçesi'nin
alfabesi örnek alınarak hazırlandı. Latin kökenli Tuva
harflerinin kullanıldığı bu alfabe, bağımsız Tuva
Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği'ne teslim olmadan önce Kiril
alfabesine teslim oldu. 1941 yılında kabul edilen bir
kanunla Kiril alfabesine geçiş kararı alındı. Günümüzde bu
alfabe kullanılmakla beraber, yeniden Latin kökenli alfabeye
dönüş de Tuva aydınları arasında tartışılmaktadır.
Tuva sözü edebiyatı yüzyıllardır halkın hayatının bir
parçası olarak süregelmiştir. Bu edebiyatta en büyük yeri
şüphesiz kahramanlık destanları alır. Mısra başı kafiyeli ve
bir müzik enstrümanı eşliğinde söylenen bu destanların çoğu
derlenerek basılmıştır. 1930'lu yıllarda başlayan yazılı
edebiyat geleneği büyük ölçüde komünist ideolojinin
etkisinde kalmıştır. Yine de Tuva Türkleri'nin hayatı,
yazılan bu hikaye, roman ve tiyatro eserlerinde kendine yer
bulur. Avcılık ve hayvancılık, toplum hayatını en önemli iki
uğraş alanı olarak, edebi eserlerde geniş olarak işlenir.
1990'lı yıllarda komunist ideolojinin ortadan kalkması,
milliyetçiliğin yaygınlaşması ve bağımsızlık özlemleriyle
birlikte edebi eserlerin muhtevaları da yeni hareketlere
yönelmiş, toplumun komünist sistemce yok edilmeye çalışılan
değerleri ön plana çıkmaya başlamıştır.
Tuva Edebiyatçıları arasında; Salçak Toka, Monguş Kenin
Lopsan, Kızıl Enik Kudaji, Viktor Kök-Ool, Salim Sürün-Ool,
Stepan Sang-Ool, Yuri Künzegeş, Oleg Suvakpit, Ekatarina
Tanova akla gelen ilk isimler olarak sayılabilir.
Tuva Türkleri'nin hayatı, diğer Türk boylarında olduğu gibi XX. asra kadar hayvancılık ve avcılık üzerineydi. XIX. asrın sonlarında yoğun olarak başlayan Rus göçü bu hayatlarında büyük ölçüde değişikliğe sebep oldu. Ruslar 1884 yılında, ülkenin kuzeyinde bulunan Turan Kasabası'nı, 1914 yılında Başkent Kızıl'ı kurdular. İlk göçerlerin daha çok deri ticareti ve ağaç işleriyle uğraştıklarını görüyoruz. Göçer Tuva Türkleri'nin yerleşik hayata yoğun olarak Stalin zamanında geçtikleri görülür.
Tuva Türkleri'nin hayatı, diğer Türk boylarında olduğu gibi XX. asra kadar hayvancılık ve avcılık üzerineydi. XIX. asrın sonlarında yoğun olarak başlayan Rus göçü bu hayatlarında büyük ölçüde değişikliğe sebep oldu. Ruslar 1884 yılında, ülkenin kuzeyinde bulunan Turan Kasabası'nı, 1914 yılında Başkent Kızıl'ı kurdular. İlk göçerlerin daha çok deri ticareti ve ağaç işleriyle uğraştıklarını görüyoruz. Göçer Tuva Türkleri'nin yerleşik hayata yoğun olarak Stalin zamanında geçtikleri görülür.
Ak keçe çadırlarında (Ögler) yaşayıp; koyun,
sığır, keçi, yılkı sürüleriyle göçerlik yapan Tuvalar,
Stalin'in kurdurduğu, tek odalı ağaç evlerine daha çok
1940-50'li yıllarda yerleştiler. Bu değişim konusunda
birçok Tuva Türkü'nden duyduğum: "Kapısız keçe
çadırlarımızda hırsızlık olmuyordu, iki kapılı; üç, dört
kilitli ağaç evlerimizde, bu kilitler kırılarak
hırsızlık yapılıyor." cümlesi bu yüzyıldaki değişimin
bir özeti gibidir. Kurulan köylerle birlikte
hayvancılık, devlet çiftlikleri olan Kolhoz ve
Solhozlara kaymıştır. Bir yandan da ağaç ve maden
işletmeleri geliştirilmiş, kurulan küçük köyler
kasabalara dönüşmeye başlamıştır. Bu kasabalara küçük
uçakların inebileceği hava meydanları inşa edilmiş,
böylece kara yoluyla gidilemeyen yerlere uçakla gidilir
olmuştur. Tuva topraklarında bolca bulunan; taş kömürü,
kobalt, demir, asbest, altın yatakları verimsiz de olsa
işletilmeye başlanmıştır. Demir yolunun bulunmaması,
maden işletmeciliğinin önünde bir engel olarak bugün de
durmaktadır. Sovyetler'in çöküşüyle birlikte, Tuva
Türkleri büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmıştır.
Mesela, Ak-dovurak (Aktoprak) Tuva'nın Batısında,
yaklaşık 12 bin nüfusu barındıran bir kasaba idi.
Kasabaların çoğunluğu Rus olan nüfusu geçimini, Tuva'nın
en büyük maden işletmesi olan asbest fabrikasında
çalışarak sağlıyordu. Burada üretilen asbest, daha çok
Çin'e olmak üzere, dış ülkelere ihraç ediliyordu.
Sovyetler çöktüğünde fabrikanın bakımı yapılamadığı
gibi, üretilen mallar da, o sırada asbestin kanser
yapıcı özellikler taşıdığı ortaya çıkmıştı, ihraç
edilemez oldu. Ürettikleri malı satamayan işçiler
maaşlarını alamamaya başladılar. 1993 kışında, merkezi
sistemle ısıtılan kasabanın (su ısıtma sistemi de
teknoloji eskiliğinden çalışamaz duruma gelmişti) bütün
evlerinin suları dondu ve insanlar aylarca susuz kaldı.
Su olmayan yerde hayat da yoktu. Nitekim burada bulunan
Rus nüfusunun büyük çoğunluğu Rusya'nın iç bölgelerine
göç ettiler.
Esasen diğer işletmelerin hemen hepsi de benzer
akibete uğradı. Yıllarca peşinden koştukları ideoloji
yok olunca insanlar ne yapacaklarını şaşırdılar.
Üstelik, serbest ticaret yapmak, ne Tuvalılar'ın kendi
kültürlerinde vardı, ne de komunist sistem onlara
ticareti öğretmişti. Küçük ticaret merkezleri açanlar
daha çok Ruslar oldu. Bu gelişmeler, komünist sistemin
getirdiği en önemli unsur olna alkolizmi, inanılmaz
dereceye ulaştırdı. Tuvalılar'ın yapabileceği
hayvancılık da, makinelerin yetersizliği yüzünden,
gerekli otların toplanamaması sebebiyle geriledi. "Bugün
Tuva Cumhuriyeti bütçesinin %90'ını merkezi yönetimden
karşılamaktadır.
Cumhuriyete ithal edilen mallar, ihraç edilenin 3,
3.5 katı kadardır." Bütün bunlar; Tuva'nın çok geniş
topraklarının, ormanlarının, maden yataklarının,
akarsularının, hayvan beslemeye elverişli otlaklarının,
gereği gibi işletilmemesi veya kullanılmaması sebebiyle,
Tuva nüfusunu beslemeye, şimdilik, yetmediğinin bir
göstergesidir. Tuva'da hayatın zorluğundan kurtulmak
yine Tuva insanının çabasıyla mümkün olacaktır. Nitekim
Tuva hükûmeti; serbest teşebbüsü geliştirmek, eğitimde
kaliteyi arttırmak, dış ülkelerle temasa geçmek
yolundaki çabalarına devam etmektedir.
Kendi kültür ve inançlarına son derece bağlı olan Tuvalar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin çökmesinden önce de birçok vatanseveri komünist sisteme kurban vermiştir. 1930'lu yılların sonu ile 1940'lı yıllar ve 1950'li yılların başında, idarenin tamamıyla komünistlerin elinde olmasından dolayı milliyetçiler; "eski sistem yanlıları", "Japon işbirlikçisi", "ispiyoncu", "zenginlerin ve din adamlarının taraftarı" "halk düşmanı" gibi çeşitli suçlamalarla idam edilmişler veya ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardır.
Kendi kültür ve inançlarına son derece bağlı olan Tuvalar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin çökmesinden önce de birçok vatanseveri komünist sisteme kurban vermiştir. 1930'lu yılların sonu ile 1940'lı yıllar ve 1950'li yılların başında, idarenin tamamıyla komünistlerin elinde olmasından dolayı milliyetçiler; "eski sistem yanlıları", "Japon işbirlikçisi", "ispiyoncu", "zenginlerin ve din adamlarının taraftarı" "halk düşmanı" gibi çeşitli suçlamalarla idam edilmişler veya ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardır.
Bu ağır cezalardan dolayı 1980'li yılların
sonuna kadar nisbeten bastırılan milliyetçi
düşünceler ve bağımsızlık hareketleri; Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ndeki gelişmelere
parelel olarak yeniden ortaya çıkmıştır. 1989
yılının 12 Ekim'inde Tuf (Tuva'nın Ulusçu
Frontuzu-Tuva'nın Milliyetçi Cephesi)'u kurmak için
bir toplantı yapılır. Bu toplantıda Tuf'un
programının hazırlanması, tüzüğünü planlaması ve
kuruluş toplantısının yapılması kararları alınır. 18
Şubat 1990'da bu toplandı gerçekleşir. Başkanlığa
daha sonra yapılacak seçimlerde milletvekili olan ve
parlamento başkanlığına seçilen Kaadır-ool Biçeldey
getirilir. Tuva'nın Milliyetçi Cephesi 1992 yılının
18 Ocak'ında yaptığı toplantıda ıdını "Bot-doğunnaan
Tıva'nın Ulusçu Namı=Bağımsız Tuva'nın Milliyetçi
Partisi" olarak değiştirdi ve Kalin-ool Küjüget
başkanlığa getirildi. Bu parti etrafında toplanan
Tuva milliyetçilerinden Sergey Bayır, İgor İrgit,
Vaçeslav Salçak, Mergen Ayan-Ool, Andrey Şumov,
Çısınmaa Bayındı, Segey Tumat Tuva'nın bağımsızlığı
için çaba sarf eden aydınlar olarak ilk akla
gelenler.
11 Mart 1990 tarihinde alınan kararla "Tuvaca"
Tuva Cumhuriyeti'nin devlet dili olarak kabul
edildi. Bu tarihten sonra okullarda eğitim ve
öğretim dili olarak "Tuvaca" daha çok yer almaya
başladı.
1993
yılında kabul edilen yeni anayasa, Rusya
Federasyonu'ndan ayrılarak bağımsız bir cumhuriyet
olma hakkını Tuva halkına verdi.Tuva'da %70 nüfus
çoğunluğuna sahip Tuva halkının bağımsızlık yolunda
ilerlemesi daha çok ekonomik olarak kendine yeterli
hale gelmesine bağlı görünmektedir.
Devlet düzeyinde ilk temas; 1994 yılının Temmuz ayında, Tuva Cumhurbaşkanı Şerig-Ool Oorjak'ın bir heyetle birlikte Türkiye'yi ziyaretiyle gerçekleşmiştir. Tuva heyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından kabul edilmiş ve gerekli ilgi gösterilmiştir. Tuva Cumhurbaşkanı, ülkesine döndüğünde bir basın toplantısı düzenleyerek basın toplantısında bizzat bulundum- "Geleceğimiz Türkiye'de öğrenim gören gençlerimize bağlı" demiştir.
Devlet düzeyinde ilk temas; 1994 yılının Temmuz ayında, Tuva Cumhurbaşkanı Şerig-Ool Oorjak'ın bir heyetle birlikte Türkiye'yi ziyaretiyle gerçekleşmiştir. Tuva heyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından kabul edilmiş ve gerekli ilgi gösterilmiştir. Tuva Cumhurbaşkanı, ülkesine döndüğünde bir basın toplantısı düzenleyerek basın toplantısında bizzat bulundum- "Geleceğimiz Türkiye'de öğrenim gören gençlerimize bağlı" demiştir.
Önceki
yapılan, Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk
Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayları'na katılan,
çoğu Tuva parlamentosu üyesi heyetler, son iki
kurultaya (96, 97) katılamamıştır. Bu durum
Tuva'daki hayat şartlarının her geçen gün
zorlaşmasından kaynaklanmaktadır.
Günümüzde kendi anayasası, bayrağı, cumhurbaşkanı, parlamentosu, hükümeti, milli marşı bulunan Tuva Cumhuriyeti'nin tam bağımsızlığının önünde bir tek engel vardır: Ekonomik olarak kendi kendine yeterli olmamak. Belki de tarihinin en zor dönemecinden geçmekte olan Tuvalı kardeşlerimize Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Rusya'yı gözardı ederek yardım elini uzatması oldukça zor görünmektedir.
Günümüzde kendi anayasası, bayrağı, cumhurbaşkanı, parlamentosu, hükümeti, milli marşı bulunan Tuva Cumhuriyeti'nin tam bağımsızlığının önünde bir tek engel vardır: Ekonomik olarak kendi kendine yeterli olmamak. Belki de tarihinin en zor dönemecinden geçmekte olan Tuvalı kardeşlerimize Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Rusya'yı gözardı ederek yardım elini uzatması oldukça zor görünmektedir.
Burada görev,
dünyanın her yanına ulaşmış olan cesur iş
adamlarına düşmektedir. Deri işlemeciliği,
mobilya, fırıncılık, zirai aletler konularında
Tuvalı iş adamlarıyla işbirliğine gidilebilir.
Tuva'da bulunan işlemeye müsait taşlardan
yapılan küçük heykelcikler, dünyanın her yerinde
alıcı bulabilir. Bu taşları işlemek, onlardan
çeşitli hayvan heykelcikleri ortaya çıkarmak,
Tuvalı sanatçıların en iyi yaptığı işlerden
biri. Bu heykelcikler, öyle sanıyoruz ki,
Türkiye'de de çok beğenilir ve kolayca
pazarlanabilir. Yeraltı zenginlikleri ve canlı
hayvan alımı konusunda, ulaşım güçlüğünden
dolayı, işbirliğine gitmek biraz daha zor
görünmekte.
Türk Hava
Yolları'nın Sibirya'nın merkezi yerlerine sefer
düzenlemesi oradaki Türk Topluluklarıyla
münasebetimizin daha kısa sürede kurulmasına
yardımcı olacaktır. Bu yerler Krasnoyark,
Novasibirsk, Barnaul gibi şehirlerden biri
olabilir. Sadece Kızıl'da bulunan Türk Koleji
değil, diğer yerlerdeki Türk lise veya
kolejleriyle de işbirliği yapılarak, oradaki
insanlarla hangi konularda ticaret
yapılabileceği öğrenilebilir.
99-7439