Avar Hakanlığı
Avar Hakanlığı
Orta Avrupa'da, Frank krallığı ile Bizans imparatorluğu arasında, eski Hun,
Sabar kalıntıları ve Ogur (Bulgar)'lar gibi Türk kütlelerinin desteği ile
kudretli bir devlet kurarak, çeşitli Germen ve özellikle kalabalık îslav
kabilelerini hakimiyetleri altına almak suretiyle 250 sene kadar (558-805)
Avrupa siyasetine yön veren Avarların kimliği meselesi tarihçi ve dilcileri
hayli uğraştıran başlıca konulardan biri olmuştur. Hala da, uzmanların fikir
birliği haline geldikleri bir sonuç ortaya çıkmıştır denemez ise de, Avrupa Avar
(Bizans kaynaklarında: Abares, Abaroi, Latince'de: Awari, Awares, îslav
dillerinde: Abari, Obri vb...) hakanlığı kuruculannın Türklüğü, araştırmalar
ilerledikçe daha da kesinlik kazanmaktadır. Vaktiyle, Moğolistan'daki Ju-an-Juan
devleti (4. yy. başları- 552/555)'nin Gök-Türkler tarafından yıkıldıktan sonra,
tahminen 20 bin kişilik bir kütlenin batıya doğru göçtüğüne dair Bizans
tarihçisi Th. Simokattes(7. yy. 2. çeyreği)'deki bir haber 558'de Bizans'ın doğu
sınırlarından elçi göndererek kendilerine yardım ve yerleşecek arazi verilmesini
rica eden kütle ile, Orta Asya'dan batıya yöneldikleri, daha sonra da Avrupa
içlerine ilerledikleri söylenen bu grup arasında bir bağlantı kurulmasına yol
açmış ve Juan-Juanların umumiyetle ve hatalı olarak "Avar" ve çok defa "Asya
Avarlan" diye anılması (J. Marquart, 1914, Gy. Nemeth, 1930, 0. Franke, 1936, W.
Eberhard, 1947 vb.) bu bağlantı fikrini kuvvetlendirmiş, diğer taraftan
Juan-Juanlar Moğol kabul edildiklerinden, Avrupa Avarlannın da aynı soya mensup
bulunması tabiî sayılmaya başlanmıştır ki, geçen asır sonlarında Moğolistan'da,
Avrupa Avarlarını hatırlatan Var-guni (Bar-guni) adlı bir kabilenin yaşadığının
tesbit edilmesine ilaveten, Macaristan'da Avar çağına ait mezarlardan çıkarılan
insan iskeletlerinin çoğunlukla Mongoloid bulunduğunun beyanı ve üstelik Avar
hakanının adı olan Bayan'ın Moğolca bir kelime oldu-ğu iddiası, bu kanaatı
perçinlemiş gibidir. Fakat gerçekte ta De Guig-nes'den beri (1756) menşe
meselesi ile ilgili, yukarıda adları geçen ve geçmiyen uzmanlardan hiçbiri,
Moğolistan Juna-Juanları ile Avrupa Avarlarının soy ve kültür birliğine sahip
olduklarına dair kesin birşey söyleyememiş ve sadece tahminler ve yorumlarla
yetinmişlerdir. Bunun başkaa sebebi de, hadiselere hem zaman, hem mekan
bakımından en yakın durumda olan Bizans kaynaklarındaki, birbirleri ile
çelişkili görünen, türlü açıklamalara elverişli haberlerdir.
Burada durumu kısaca aydınlatabilmek için şu 3 noktanın belirtilmesi faydalı
olacaktır:
a) Bizans tarihçisi Priskos (5. yy. ortaları) daha Orta Asya'da Juan-Juan
hakimiyetinin çökmesinden 100 sene önce (461-465 hadiseleri, bk. Sabarlar,
Ogurlar), batı Sibirya bölgesinde "Avar" kavminden bahsetmiştir. Diğer bir
kaynak (Zakharias Rhetor, 550 sıraları) da, yine Moğolistan hadiselerinden önce,
batıda bir "Abar" topluluğunu zikretmektedir. Bunlara ilaveten, eski Grek
coğrafyacısı Strabon (M. 1. yy)'un eserinde "Abar-noi"lerin bahis konusu
edildiği, hatta, çok daha eski tarihlerde Grek efsaneleri ile karışık olarak
"Abaris" adının geçtiği bildirilmektedir.
b) Bu kayıtlara göre, bahis konusu Avar (Abar)'ların, M. S. 555'de ta-mamen
yıkılan Moğolistan Juan-Juanları ile bir ilgisi olmıyacağı açıktır.
c) Esasen, dikkate değer ki, Bizans tarihçisi Th. Simokattes (7. yy. 2.
çeyreği), Avarlar hakkında "Hakikî Avar" ve "Sahte Avar" diye bir ayırım
yapmıştır. Bu kayıt üzerindeki incelemelerde varılan sonuçlara göre, "Sahte
Avar" denilen kütle, aslında, Batı Türkistan-Kuzey Kafkasya arası ve Don-Til
(Volga) nehirleri dolaylarmdaki Oğur boylarına komşu olarak yaşayan ve Bizans
kaynaklarında (Menandros, 6.yy. sonları) "Avar" adı ile anılan Warkhon(yani Var
ve Hun: Simokattes'te)'lardır ki, Gök-Türkler, Hunlar gibi Y'lı Türk lehçesi
konuşan bu iki Türk grubu önce 350 yılını takiben, bağlı olduklan Juan-Juan
idaresini terkedip, batıya yönelerek, Türkistan-Afganistan-Kuzey Hindistan'da Ak
Hun (Eftalit) devletinin kuruluşuna katılan (bk. Orta-doğu Hunları), sonra da,
Juan-Juanların 458-459 yılında Tabgaç orduları karşısındaki yenilgileri üzerine
yine Moğolistan'daki yabancı hakimiyetinden koparak, Hazar-Aral kuzeyi sahasına
gelen War (Var) ve Hun adlı Türk kabileler birliği idiler ve yaptıkları işe
uygun olarak, batıda topluca Apar (Abar, Avar) diye anılmışlardır.
Demek ki Avrupa Avar hakanlığının kurucularını ve hakim zümresini, Asya
içlerinden gelen ve güney Rusya düzlüklerinde karşılaştıklan Ogur boylan ile
birlikte, aralannda, Gök-Türklerin siyasî genişlemesi dolayısiyle baskı altında
kalarak batıya çekilen bazı Moğol ve Alan gibi îranlı yabancı unsurların da
bulunduğu kalabalık Türk kütleleri teşkil ediyordu (Bundan dolayı Avar
hakanlığında hakim tabakanın kimlikleri hakkında şöyle görüşler ileri
sürülmüştür: Ak Hunlarla yakın ilgileri vardır /J.Marquart, 1914, R. Grousset,
1941, K. Czegledy, 1954, 1969/; Fin-Ugorlarla kanşmış Türklerdir /Gy. Györffy,
1941, D. Csallany, 1958/; Eski Grek kayıtlarında ve Eftalit pa-ralarında "Türk"
diye anılan "Altaylı" bir topluluk olabilir/ H.W. Haussig, 1956/; Daha çok
Ogur-Türk gruplarından meydana gelmiçlerdir/C. A. Ma-cartney, 1944, M.I.
Artamonov, 1962/; Türk-Moğol karışımı / A. Kollautz, 1970).
Esasen Avar hakanlığında mevcudiyeti anlaşılan bazı Türk idarî makamlar yine
Türkçe deyimlerle anıldığı gibi (Tudun, Yugruş, Tarhan, Boyar, Ban vs.
unvanlan), adları tarihe geçmiş Avar devlet adamları şüphesiz Türk menşeli
idiler ; ünlü hakan Nayan'ın adı da Türkçe bir kelimedir.
Avar çağı mezarlarındaki iskeletlerde Mongoloid tipin fazlasiyle baskın olduğu
beyanı da inandırıcı olmaktan uzak görünmektedir. Zira, Avar imparatorluğu nüfuz
sahasına giren bölgelerde (Macaristan, Arnavutluk, Hırvatistan, Çekoslovakya,
Avusturya, güney Almanya) 1970'lere kadar yapılan, Avar çağı ile ilgili
arkeolojik kazılarda çıkarılan insan iskeletlerinde Germen, İslav, Iranlı,
Fin-Ugor gibi türlü tipler arasında Türk tipinin de (braki-sefal) dikkati
çekecek ölçüde olduğu, hatta bazı buluntu yerlerinde, aslî Türk soyunu temsil
eden "Andronovo-tipi"ne bile % 10-15 gibi oldukça yüsekbir nisbette rastlandığı
tesbit edilmiştir.
558 yılında Sabar hakimiyetini yıkıp Kafkaslar'a doğru ilerleyerek, îranlı
Alanları ve Ogur boylarını tabiiyete aldıktan sonra Bizans'a elçi gönderen
Avarlar, yıllık vergi ve kendilerinin yerleşebilecekleri arazi istediler. O
sıralarda bir yandan Balkanlar'da, Dalmaçya'da geniş çapta fütühat ile, bir
yandan da Trakya'yı ansızın istilaya girişen Ogurlara karşı mücadelelerle meşgul
olan împarator Justinianos vergiyi red etmemekle beraber, ülkesine bir Avar
akınını durdurmak maksadıyla aşağı Tuna havzasında, başta Ant'lar olmak üzere
kalabalık îslav kütlelerinden bir set kurmağa çalıştı. Fakat 562'de bu engeli
kolayca parçalayan Avarlar aşağı Tuna'yı işgal ederek Bizans ile sınırdaş
oldular ve Avrupa içlerine kadar akınlara başladılar. împarator Justinos
(565-578)'un vergiyi ödemede tereddüt göstermesi dolayısiyle de, 565'lerden
itibaren Hakan Bayan'ın idaresinde Bizans'ı baskı altına alarak, orta
Karpatlar'a girdiler; Tuna'nın batısındaki Germen kavimlerinden Longobard'larla
anlaşarak Doğu Macaristan'daki Gepid'leri hakimiyetlerine aldılar ve 568'de
Longobardların Kuzey îtalya'ya göçmeleri üzerine de bugünkü Macaristan'ı
tamamiyle işgal ettiler. Böylece Avarlar Orta Avrupa'da büyük bir devlet kurmuş
oluyorlardı. Bundan sonra batıda Frank kıralı Siegebert'i mağlüp ederlerken,
582'lerde güneyde Singidunum (Belgrad) ve Sirmium (Eszek) gibi mühim Bizans
sınır şehir-kalelenni ele geçirmişlerdi. Yukarıdaki fetihleri yapan büyük
teşkilatçı Bayan Hakan'ın 592 yılında îstanbul'a yürümek maksadı ile Çorlu'ya
kadar gelerek Bizans başkentinde korku uyandırdığı tarihte "Don nehrinden Galia
'ya, kıızey İslav bölgelerinden İtalya 'ya kadar fıer tarafAvar askerî faaliyet
sahası haline gelmişti.
Asıl çekirdeğini Türk unsur teşkil etmekle birlikte çeşitli İslav ve Germen
kabilelerinden toplanan kalabalık yardımcı kıtaların desteklediği ordusu ile
bilhassa başlıca pazar şehirlerini ve ticaret yollannı daima elde ve emniyet içinde tutmağa gayret ettiği anlaşılan Avar hakanlığının, Avrupa'da 200
yıl kadar süren hakimiyeti devrinde mühim askerî teçebbüsleri Istanbul
kuşatmalarıdır. Sasanîlerle anlaşarak yapılan ve Imparator Herakleios
(610-641)'u başkenti terkedip Kartaca'ya gitmeyi düçündürecek kadar baskılı olan
ilk muhasara (617 veya 619)'dan sonra, ikinci harekat, yine Sasanî imparatorluğu
ile ortaklaça gerçekleştirilmişti (626). İran-Bizans savaşlarının şiddet
kazandığı ve Şehinçah Husrev II (590-628)'nin bütün el-Cezire, Filistin ve
Suriye'yi ele geçirdiği bu yıllarda Doğu Karadeniz sahillerinde bulunan
imparator Herakleios, Hazar Türklerinden askeri yardım sağlamak üzere Tiflis'e
giderken, Şahrvaraz kumandasındaki İran ordusu bütün Anadolu'yu geçerek
Boğaziçi'ne ulaştığı zaman, Bulgar kuvvetleri ile takviyeli Avar ordusu da
Balkanlar'ı ve Trakya'yı aşarak Istanbul suriarı önüne gelmiş bulunuyordu.
Gerçek kuşatma Avar ordusu tarafından yapılmakta idi (626, Temmuz-Ağustos).
Patrik Sergios ile patricius Bonos tarafından müdafaa edilen başkentte büyük
heyecan uyandıran bu harekat tarihî hatıralar bırakmıştır. Bizans'ta kurtuluşu
anmak üzere "bayram" ilan edilen gün ("Büyük Perhiz'in 5. haftasındaki Cumartesi
günü) kiliselerde ayinler şeklinde yüzyıllarca devam etmiş ve "Akathistos"
ilahisinin bu Avar kuşatması ile ilgili olduğu anlaşılmıştır. Kuçatma 626
donanmasızlık yüzünden başanya ulaşmamış ve Avar ordusunun sonuç alamadan,
müşkül şartlar altında çekilmek zorunda kalması hakanlığın nüfüz ve itibarını
kaybederek zayıflamasına yol açmıştır. Yardımcı kuvvetler dağılmış ve bilhassa
hakanın 630'da ölümünden sonra, tabi kütleler, Bizans'ın da teşvik ve desteği
ile baş kaldırmış, uzun mücadeleler neticesinde Balkanlar Bulgarlara geçmek
üzere elden çıkmış, Tuna-Sava bölgesi Hırvat-Sloven gibi Islav kabilelerine,
Bohemya sahası da Çeklerin atalarına terkedilmiştir. Bu suretle bir hasım
devletler çemberi içine alınan ve iktisadî imkanlannı kaybeden Avar hakanlığı 8.
asır boyunca gittikçe kuvvetten düştü ve 791'den itibaren 15 yıl aralıksız devam
eden -ve amansız bir din muharebesi yapan- Frank imparatorluğunun (Ka-rolus
Magnus=Şarlman zamanı: 768-814) hücumları (Orta Macaristan'daki Avar başkent
müstahkem mevkii 796'da Pepin tarafından zaptedilmişti) sonunda tamamen ortadan
kalktı (805). Parçalanan Avar gruplan Doğu Macaristan ve Balkanlar'a dağıldı,
kısa zamanda Hıristiyanlaşarak yerli kalabalık içinde eridi.
Bununla beraber, Avar tesiri Avrupa'da devamlı olmuş görünmektedir. Hırvatların
en büyük askerî-idarî unvanlarından olan "Ban" (Gök-Türkçe Baga, Avar dilinde
Bagan. Ayrıca Bulgarlarda, Macarlarda mevcut) Boyar ve Yugruş gibi,
Yunanistan'da Navarino (=Pylos, aslı Avarino) ve Arnavutluk'ta Antivari (=Bar,
eskiden Civitas Avarorum) şehirlerinin adlan da onlann hatıralarından izlerdir.
Aynca Macaristan'da ortaya çıkarılan Avar çağı arkeolojik eserleri (dökme
aletler ve üzerlerinde hayvan mücadele tasvirleri ve grifonlar bulunan at koşum
takımları) Orta Asya'da gelişen Türk sanatının (hayvan üslübu) Avrupa'daki
örnekleri kabul edilmekte ve bu üslübun izleri Meroving' ler devrinde Fransa'da
da görülmektedir. Arnavutluk'taki Prostovats altun hazinesi Avar'lara ait olduğu
gibi, arkeolojik araştırmalar Avar Türk sanatının Germen ve îslav sanatları
üzerindeki tesirini ortaya koymuştur. Orta Macaristan'ın Nagy Szent Miklos
mevkiinde 1799'da ele geçmiş olup hangi Türk kavmine ait bulunduğu hala münakaşa
edilen, üzerleri Türkçe kitabeli 23 parça altun kaptan müteşekkil ünlü hazinenin
Avar çağından kaldığı da ileri sürülmüştür .
Avar hakanlığının özellikle îslav kavimleri üzerinde büyük tesiri olduğu
anlaşılıyor. 4. yüzyıla kadar Germen Got'ların, daha sonra Hun imparatorluğuna
bağlı olarak Türklerin hakimiyetine giren îslav topluluklann tarihi o zamandan
itibaren aşağı yukan "Türk tarihinin bir parçası" durumuna girmiştir. Kalabalık
îslav kütlelerinin çeşitli Doğu Avrupa bölgelerine ve Balkanlar'a dağılması
hadisesi daha çok Avarlar devrinde vukua gelmiş ve bu büyük ölçüdeki göçler
"Avar hakanlığınca ihtiyaç duyulan toprak mahsüllerini elde etmek için onlara
tarım işleri, aynı zamanda, sınır bekçiliği yaptırmak maksadı ile Avar idaresi
tarafından hazırlanmış ve tatbik edilmiştir. Bu suretle türlü İslav kabileleri
bugünkü Çekoslavakya'ya, Elbe nehri boyuna, Dalmaçya kıyılarına, Balkanlar'a
sevk edilmişlerdir. 750 sıralarında Atina çevresinde "Avar" denilen İslavlardan
bahsedilmekte, aynı devirlerde Hırvatları Adriatik sahiline götüren başbuğların
şu adları sıralanmaktadır: Kiıliik, Lobel (Alp-el?), Kösenci (Koşuncu), Buga,
Tugay "9. Pannonia (Batı Macaristan) ve Morva İslavlarının başında, İslavlaşmış
Avar beylerinin bulunduğu ileri sürülmekte, diğer taraftan Germen kabilelerinin
Çek memleketindeki yurtlanndan ayrılmalannın, savaş kabiliyetleri pek zayıf olan
İslavlar yüzünden değil, Avar başbuğlarının baskısı sonucu vukua geldiği ve bu
hadisenin Doğu Almanya'da meydana çıkan Avar sanatı ile ilgili eserlerde de
doğrulandığı bildirilmektedir. Böylece, 584'de piskopos Suri-yeli Johannes'in
ifadesi ile "Eskiden ormanlardan dışarı çıkmağa cesaret edemezken, Avarlar
sayesinde savaşa alışan ve altun, gümüş, at sürüsü sahibi olan İslavların
sistemli göçürülmeleri yolu ile günümüz Orta ve Doğu Avrupa etnik haritasının
Avar hakanlığı tarafından çizildiği anlaşılmaktadır. Bugün Kafkaslar'da yaşayan
Avar zümresinin de onların torunları olduğu kabul edilir.
85-4244