I. GÖK-TÜRK HAKANLIĞI
I. GÖK-TÜRK HAKANLIĞI
Gök-Türklerin 6. yüzyılın ilk yansında Altay dağlarının doğu eteklerinde ve
maden istihsal edilen yakın bölgelerde (Yarkent, Kaşgar, Kuça vb.) ananevî
san'atları demircilikle uğraştıklan ve Juan-juan devletine silah imal ettikleri
biliniyor. Fakat o zaman dahi dağınık idiler. Chou-shu (Çin yıllığı, 557-581)'ya
göre, Gök-Türk devletinin kurucusu olan Cho-shu ( Çin yıllığı 557-581) 'ya göre
Gök-Türk devlerinin kurucusu olan Bumun (Çince'de, Tu-men)'ın atası A-hien,
"şad" unvanını taşıyor ("Bilge Şad") ve Bumın'dan hemen önce gelen Tu-wu adlı
başbuğ da Ta Ye-hu ("büyük yabgu") olarak tanınıyordu. Demek ki, Türk kütlesinin
Ju-an-juanlarla bağlılığı daha ziyade "federatif' mahiyette idi. Bumın daha 534
yılında Kuzey (Batı) Tabgaç (Wei) hükümeti ile siyasî münasebet kurmuş, 542'de
akıncılarının başında Huang-ho nehri yakınlarında görünmüş ve 545'de Tabgaç
hükümdannın gönderdiği elçiyi "împaratorluktan nezdimize hey'et geldi,
devletimiz bundan gurur duyar" sözleri ile karşılamıştı. Gök-Türk hanlarından
İşbara, 585'deki konuçmasında Gök-Türk devletinin "50 yıl önce" kurulduğunu
söylemişti ki, bu da 535 tarihine denk düşmektedir.
Ancak Juan-juan devletine karşı bir "Töles" ayaklanmasını bastıran (546)
Bumın'ın, Juan-juan hükümdarı ile eşdeğerde olduğunu göstermek için onun kızı
ile evlenmek arzusunun kabaca reddedilmesi üzerine, Batı Tabgaç prensesi ile
evlenerek vurduğu ağır darbe sonucu Juan-juan devletini çökerttikten (552
başları) sonra, resmen "İl-kagan"' unvanını alması ve böylece, eski büyük Hun
imparatorluğunun başkent bölgesi Ötüken merkez olmak üzere hakanlığı kurması 552
yılında vaki olmuştur.
Devletinin batı kanadının idaresini, kuruluşta birlikte çalıştıklan küçük
kardeşi İstemi (İştemi. Çince'de She-ti-mi)'ye veren Bumın, devleti kurduğu yıl
içinde öldü. "Yabgu" unvanını taşıyan, dolayısiyle Doğu kanadının yüksek
hakimiyetini tanıyan îstemi, Batı'da fetihlerine devam ederken, Ötüken'de
iktidara gelen, Bumın'ın oğlu, K'o-lo (Kara?) ve bunun erken ölümü üzerine hakan
olan, Bumın'ın diğer oğlu, Mıı-kan (Beğ-Han? 553-572) zamanında devlet haşmetli
çağına ulaştı. Heybetli görünüşü, parlak etkili gözleri, kudreti ve sertliği Çin
kaynaklarında belirtilen Mu-kan Kagan, son bir darbe ile ahalisinin bir kısmının
Çin'e (müttefikleri olan Ts'i topraklarına) sığmdığı bilinen, bir kısmının da
Baykal'ın kuzeyine doğru çekildiği anlaşılan Ju-an-juan devletini tarihe mal
ettikten sonra (555) doğuda K'i-tanların ve kuzeyde Kırgızların ülkelerini
Gök-Türk hakimiyetine bağladı; Çin'de Batı Tabgaçlannın yerine geçen Chou
hanedanı (557-581) ile diğer Çinli Ts'i (Ch'i) hanedanını (550-557) baskı altına
aldı; îstemi'nin harekatına karşı Çin'den yardım isteyen Ak Hun-Eftalit
devletine ve Maveraünnehir halkına Çin askerî desteğini önledi. 564'de
Şan-si'deki Ts'i başkenti Tsin-yang'ı muhasara etti ve kızı prenses Açına'yı
Chou imparatoru Wu-ti ile evlendirdi (568). Kaynaklann bildirdiğine göre, geniş
ülkelere ve 100 bin kişilik bir orduya sahip olan Gök-Türk hakanını, Çin
imparatoru akrabalık kurma yolu ile teskin etmiş oluyordu.
Mu-kan'ın emrindeki kuvvet hakanlığın Doğu kanadının ordusu idi. îs-temi
(552-576) kumandasındaki öteki ordu ise kendi bölgesinde hareket halinde idi.
Kısa zamanda, Altaylar'ın batısını Isık göl ve Tann dağlan'na kadar hakimiyetine
alan îstemi, geniş çapta askerî ve siyasî faaliyetleri neticesinde temas kurduğu
Sasanî imparatorluğu ve Bizans gibi Ortaçağ'ın en büyük iki devletini Gök-Türk
politikası izinde yürütmek suretiyle, Türk hakan lığını bir dünya devleti
payesine yükseltti. Ak Hun-Eftalitler üzerinde yaptığı ilk baskı tecrübesinden
(ihtimal 556 yılı başlarında) sonra, ipek transit ticaretini elinde tutan bu
devlete karşı Sasanî imparatorluğunu tabiî müttefik olarak gören îstemi,
Şehinşah Anüşîrvan Adil ile andlaşma yaptı; bu vesile ile Anüşîrvan ile evlenen
kızı îran sarayına imparatoriçe oldu. Müttefikler tarafından sıkıştırılan Ak
Hun-Eftalit devleti yıkıldı ve toprakları, Ceyhun (Amu-derya) sınır olmak üzere
iki müttefik arasında paylaşıldı (557). Maveraünnehir, Fergana'nın bir kısmı,
Batı Türkistan'ın güneyi, Kaşgar, Hoten vb. Gök-Türklere intikal etti. Bu
suretle îç-Asya kervan yolu üçüncü kere Türklerin eline geçmiş oluyordu.
Ancak Anüçîrvan, bu bölüçmede, zaferdeki cüz'î katkısına nisbetle "arslan"
payını almış olmasına rağmen, pek memnun değildi; Kervan yolu'nun Maveraünnehir
güzergahını da ele geçirmek istiyordu. Bu maksatla, kendi ülkesinden Akdeniz
limanlanna ve Bizans'a yapılmakta olan ipek nakliyatını durdurdu. Böylece hem
ipek ticaretinin ünlü kervancıları olup son taksimde Gök-Türklere bağlanan Sogd
ahalisinin faaliyetini baltalayarak huzursuzluk çıkarmak, hem de Türkleri ipek
transit vergisi gibi yüksek bir gelirden mahrum etmek düçüncesini tatbik
mevkiine koydu. îstemi'nin gönderdiği elçileri hile ile öldürttü. Gök-Türk
fütühatının Talas-Çu sahasından ve Seyhun nehrinin doğusundaki Khoa-lit ülkesi
(Bizans elçisi Zemarkhos'ta: Kolkh. Kholiat) üzerinden Aral-Hazar kuzeyine doğru
ilerlediği bu tarihlerde Iran ile uzlaşma ümidini kesen îstemi Bizans'a döndü ve
İstanbul'a Sogdlu ipek taciri ve diplomat Maniakh başkanlığında bir hey'et
gönderdi (567 sonları). Tarihte bu, Orta Asya 'dan Doğu Roma'ya giden ilk resmî
hey'et idi. îpek meselesi Gök-Türkler kadar, Bizans'ı da ilgilendirdiği için,
hatta daha önceleri Sasanî aracılığından kurtulmak üzere nakliyatını Hind denizi
yoluna teksif etmek maksadı ile Güney Arabistan'daki Himyerî devleti ile
temaslar aramış olan Bizans'ta împarator Justinos II, Türk elçilerini ilgi ile
karşılamış, îstemi'nin gönderdiği "îskitçe" (Türkçe) mektubunu okutmuş ve
Maniakh'ın ağzından teşebbüsün ciddîliğini anlamıştı. Bir ittifak andlaşması
yapmak üzere, umümî vali Zemarkhos başkanlığında bir hey'eti yola çıkardı (569
Ağustos başı). Türk elçileri ile birlikte Karadeniz-Kafkaslar-Hazar Denizi-Aral
gölü arasından Talas yolu ile Tanrı-dağları'ndaki Ak-Dag (Altın-dağ)'da
İstemi'nin huzuruna gelen Bizans elçisinin hatıraları Gök-Türk hayatını ve
kudretini gözler önüne sermesi bakımından pek kıymetli bir vesikadır. îstemi,
Bizans ile işbirliği yaparak Anüçîrvan'ı îpekyolu'nu açmağa zorlamak gayesini
güden siyasetinde başarıya ulaşmış, 571 yılında Sasanî-Bizans çatışması
başlamış; hakimiyetlerini Harezm üzerinden Kafkaslar'ın kuzeyindeki Kuban
ırmağma kadar yaymağa çalıçan ve ayrı ayrı Türk idarecilerin emrinde olmak üzere
ülkeyi 8 bölge halinde ellerinde toplayan Gök-Türkler o sıralarda Azerbaycan'a
da girmişlerdi. Fakat batıya bu Türk ilerleyişi durakladı ve Bizans ile esas
ortak hareketle ilgili müdahale, ancak Anüşîrvan'ın oğlu olup, Gök-Türk
prensesinden doğduğu için "Türk-zade" diye anılan Ormuzd IV (579-590)'un son
yıllannda (588'lerde) yapılabildi. Gecikmenin sebebi, Gök-Türkleri savaşa
iştirak için tazyik eden Bizans'ın gönderdiği elçilerden birı olan Valentinos'u
576'da Aral gölü havalisindeki Türk bölgesinde karşılayan Türk-şad'ın
sözlerinden anlaşılıyor. Bu Türk prensi Bizans'ı, Gök-Türklerin hasımları olan
Avar' 'ları himaye etmekle ve "kılıçlanarak değil, atların ayakları altında
karınca gibi ezilerek öldürülmeyi hakeden" bu kavme barınacak yer vermekle
suçluyorduki, bu doğru idi. Ayrıca Bizans, Azerbaycan üzerinden ilerleyerek
ihtimal Güney Kafkasya'daki Sabar Türkleri ile bağlantı kurmak isteyen Gök-Türk
kuvvetlerinin hızını kesmek maksadiyle, 576'ya doğru oradaki Sabar Türk
kütlesini dağıtmıştı.
İstemi'nin siyasetinin diğer mühim bir neticesi de şu olmuştu: 19 yıl süren
(571-590) Sasanî-Bizans mücadelesinden sonra da iki imparatorluğun arası
düzelmemiş, birbirini takip eden karşılıklı istilalarda nihayet imparator
Herakleios'un Sasanî başkenti Mada'în (Ktesiphon)'e kadar uzanan seferleri
(622-628) Sasanî imparatorluğunun son mecalini de kırmıştı ki, Kur'an'da bile
işaret olunan bu durum İslamiyetin kısa zamanda îran'da hakimiyet kurmasını
kolaylaştırmıştır.
Gök-Türk imparatorluğundaki, îstemi'nin faaliyeti dahil bütün askerî-siyasî
teşebbüslerin, adına yapıldığı hakan Mu-kan 572'de öldü. Devleti muazzam bir
genişliğe ulaştıran bu büyük hükümdarın hatırası Orhun Kitabeleri'nde akisler
bulmuştur: "Dört tarafa ordu sevk edip kavimleri hep itaat altına almış,
başlılara baş eğdirmiş, dizlilere diz çöktürmüş; ileride (doğuda) Kadırgan
dağlarına (Kingan dağları), geride (batıda) Temir Kapıg (=Demirkapı,
Belh-Semerkand yolu üzerinde, 12-20 metre genişlik ve 3 kilometre uzunluğunda)'a
kadar -Türk milletini- hakim kılmış; bu memleketlerde Kök-Türk (kavmi) idi-oksız
oturur olmuş; bilge kagan imiş, alp kagan imiş, buyruk ve beyleri, kavmi (bodun)
hep bilge ve cesur imişler...". Ötüken'de tertiplenen büyük cenaze törenine
husüsî heyetlerle katılan komşu devlet ve kavimler arasında Bizans
imparatorluğunun da bulunmuş olduğu anlaşılmaktadır .
Mu-kan'ın yerine kardeşi T'a-po geçti (572-581). Kudretli hakanlığın yeni
hükümdarı, kendini kutlamak üzere 100 bin top ipek hediye eden Chou imparatoru
ile yine tebrik için çeşitli hediyelerle birlikte başkumandanını göndermek
suretiyle hususî bir itina gösteren Ts'i (Çh'i) imparatoruna "Ogullanm" diye
hitap ediyordu. Bu, bütün Kuzey Çin'in Türk himayesine alındığını göstermekte
idi. Ülkesinin genişliğinden dolayı hakanlığın doğrudan doğruya kendi
idaresindeki kanadını ikiye ayırarak, Doğu'suna, kardeşi K'o-lo'nun oğlu
Şe-tu(İşbara)'yu, Batı'sına da küçük kardeçi Jo-tan'ı "kagan" (küçük kagan)
unvanları ile tayin eden T'a-po, bir Ts'i prensesi ile evlenmek düşüncesine
kapıldı ve ayrıca, Türk topluluğu için zararlı cihetleri önceki devirlerde ileri
görüşlü Türk idarecileri tarafından ortaya konulmuş olan Buda dinini, Budist
misyonerlerin telkinlerine kanarak memlekette himayeye kalktı; bir Budist
tapınağı ve bir Buda heykeli yaptırdı" . Gök-Türk haşmeti zevale yüz tutmuş gibi
idi. T'a-po dış siyasette de yanlış adımlar attı. Ts'iler 577'de Chou hanedanı
tarafından yıkıldığı zaman, oradan kaçarak kendisine sığınan bir Ts'i prensini
"Çin kaganı" ilan etti. Cho-ularla arasının açılmasına sebeb olan bu durum
karşısında, kalabalık bir ordu ile Pekin bölgesine ilerleyen T'a-po, kendisine
yeni bir Çinli prenses vaad edilerek durduruldu (579). Ancak prensesin
verilebilmesi için Chou hükümdarı, "Çin kaganı" Ts'i prensinin kendisine
teslimini istiyordu. Bir av esnasında bu prensin Choular tarafından
kaçırılmasına göz yumulması millet nazarında hakanın itibarını büsbütün
sarstı.Gök-Türk birliği ve kültüründe mühim çatlakların belirdiği bu yıllarda
diğer bir hadise de İstemi'nin ölümü oldu (576).
Resmî unvanı "yabgu" olması gereken fakat ihtimal, Türk "il"inde bir bodunun
(sonraki "On-ok" bodun'u; buradaki "on büyük başbuğ" ona bağlanmıştı)başında
olduğu için kitabelerde ve bir Bizans kaynağında "kagan" diye zikredilen bu
büyük şahsiyetin ölümünü, yukarıda adı geçen Türk-şad'ın sözlerinden
öğreniyoruz. Onu sinirlendiren hususlardan biri de, ölen "ata"sının yas
günlerinde Türklerin Bizans elçileri tarafından rahatsız edilmeleri idi. Yol
hatırası, Gök-Türk hakanlığının batı bölgelerindeki kavimler bakımından mühim
olan elçi Valentinos'a hitaben yapılan ve Bizans'ı suçlayan bu konuşma, ayrıca
Türk fütühatının hem şeklini, hem felsefesini açıklamak itibariyle de değer
taşımaktadır: "Ben, esirlerimiz olan Uar-Huni'lerin hangi yoldan Bizans'a
gitliklerini biliyorum. Dinyeper'in, Meriç'in nerede olduğunu, Tuna'nın nereye
aklıgını da biliyorum. Gün doğusundan gün batısına kadar ülkeler bize diz
çökmüştür. Bize karşı gelmek cesaretini gösteren Alanları, On-Ogurları
görüyorsunuz.Roma'ya da gelecegiz. Gök-Türk sınırlarının Kafkasya'nın kuzeyine
ulaştığını ortaya koyan bu sözlerle Bizans da açıkça tehdit edilmekte idi. Ancak
Türk-şad latife yapmadığını gösterdi. Kınm'da Bizans'a ait ünlü Kerç (Bosporos)
kalesi Türk kuvvetleri tarafından zaptedildiği zaman Doğu Roma elçileri henüz
Gök-Türk topraklannda idiler (576). Bu, Gök-Türk hakanlığının, Mançurya
sınırlanndan Karadeniz'e kadar uzanarak, genişliğinin son noktasına ulaştığı
tarihtir.
İstemi'den sonra yerine geçen oğlu Tardıı (576-603) cesareti ve savaşçılığı ile
babasına benzemekte idi ise de, siyasî ihtirası yüzünden, T'a-po zamanında
açılmış olan ayrılık çizgisini büsbütün derinleştirdi. Çinliler, onun bu
zaafından faydalandılar: Önce, hakanlık Doğu kanadnın kendine verilmemiş
olmasından küskün olan Ta-lo-pien(Mu-kan'ın oğlu)'in Tardu'nun yanına gitmesini
telkin ettiler. Halbuki Mu-kan bile bu oğlunu tahta aday göstermemiş idi, çünkü
annesi asîl (yani Türk soyundan) değildi. Hakan T'a-po da 581'de ölürken, kendi
oğlu yerine onun hakan olmasını istediği halde, Devlet Meclisi (Toy) bunu kabul
etmemiş ve sonunda K'o-lo'nun oğlu İşbara (Çince'de, Şa-po-lüe) hakanlığa
getirilmiştir.
Çin, Gök-Türkler arasındaki bu anlaşmazlığı körüklemeğe devam ediyordu.
Ta-lo-pien Batı Yabgusu Tardu'nun yanında, Doğu'daki yeni hakan ile mücadeleye
giriştiği sırada, İşbara da o tarihte, Chou'lar'ın yerine iktidara gelen Sui
hanedanı(581-618)'ndan kendi ailesinin intikammı almak isteyen karısı, Chou
prensesi Ts'ien-kin'in telkinlerine kapılarak, Çin'e kuvvet sevkediyor; Sui
imparatoru Wen-ti (Yang Chien. 581-604) de eskiden beri Çin şehirlerinde
ticaretle uğraşan ve dostluk ilişkileri çerçevesinde imtiyazlara sahip 10 bin
kadar Türk'ü Çin'den uzaklaştırıyordu. Buna karşı Işbara'nın ordusu ile Çin'e
girmesi, Çin entrikasının kesifleşmesine yol açtı. Wen-ti yabgu Tardu'ya altın
kurt başlı bir sancak göndererek onu Gök-Türk hakanı olarak tanıdığını bildirdi
.Ihtirası alevlenen Tardu, Çin'e karşı ortak hareket teklif eden İşbara'nın
isteğini önce reddetti ve îşbara, Gök-Türkleri gayet iyi tanıdığı anlaşılan
diplomat-general Ç'ang-sun Şeng ile mücadele etmek ve bu Çinlinin Türk
kumandanları arasına soktuğu nifak ile uğraşmak mecburiyetinde kalırken, Tardu,
hakanlığın Doğu kanadının yüksek hakimiyetini tanımadığını ilan etti (582).
Böylece, 350 yıldan beri ilk defa Çin'de siyasî birliği kurarak sonraki kudretli
T'ang sülalesine siyasî yönden basamak vazifesini görmüş olan Sui sülalesi
iktidannın başladığı yıllarda, Gök-Türk hakanlığı resmen ikiye bölünmüş oldu.
71-2200