Yedinci Ateş Suyu: Dincilik ve Sahte Din Anlayışı.
Yedinci Ateş Suyu: Dincilik ve Sahte Din Anlayışı.
Din, toplumsal yaşamda önemli ve gerekli sosyal bir kurumdur. Toplumları etkileme ve özellikle bireyleri yönlendirme etkisine sahiptir.
Ancak, din siyasal bir amaç gütmeye ve iktidar mücadelesi vermeye kalkınca, toplumsal sorunlara da yol açabilmektedir.
Kuşkusuz, bunu dinin kendisi değil, din adına hareket ettiğini iddia edenler yapmaktadır. Dindar ile dinciyi iyi ayırt etmek gerekir. Dindar ile kimsenin bir sorunu olamaz.
Din üzerinden siyaset ve ticaret yapanlar, dinsel değerleri ve inanan insanları sömürmekte, sorunlara yanlış teşhislerin konulmasına yol açmaktadır.
Din konusu, kendisi için farklı çıkarları olan başka ülkelerin de ilgi alanına girer.
Örneğin, emperyalizmin sahte şeyh, mezhep ve tarikatlar oluşturması yeni bir uygulama değildir. Afganistan ve Arabistan’da şeyh kılıklı Amerikan ve İngiliz ajanları yüzyıldır faaliyetlerine devam ediyorlar.
Din, toplumsal yaşamda önemli ve gerekli sosyal bir kurumdur. Toplumları etkileme ve özellikle bireyleri yönlendirme etkisine sahiptir. Ancak, din siyasal bir amaç gütmeye ve iktidar mücadelesi vermeye kalkınca, toplumsal sorunlara da yol açabilmektedir. Kuşkusuz, bunu dinin kendisi değil, din adına hareket ettiğini iddia edenler yapmaktadır. Dindar ile dinciyi iyi ayırt etmek gerekir. Dindar ile kimsenin bir sorunu olamaz.
Din üzerinden siyaset ve ticaret yapanlar, dinsel değerleri ve inanan insanları sömürmekte, sorunlara yanlış teşhislerin konulmasına yol açmaktadır.
Din konusu, kendisi için farklı çıkarları olan başka ülkelerin de ilgi alanına girer. Örneğin, emperyalizmin sahte şeyh, mezhep ve tarikatlar oluşturması yeni bir uygulama değildir. Afganistan ve Arabistan’da şeyh kılıklı Amerikan ve İngiliz ajanları yüzyıldır faaliyetlerine devam ediyorlar.
Bunu İslam’a iyilik için mi yapıyorlar?
Bunlarla hem din anlayışı değişir, din saptırılır hem de yeni dinsel akımlarla bölücülüğe yol açılarak toplumsal çözülme sağlanır.
İnsanlar gerçek sorunlar üzerinde düşünmekten alı konulur. Hatta ülkeler işgal edilir.
Cezayir’de 1840 yılında egemen olan dinsel güç, Ticani tarikatı ve şeyhi de Muhammed Es Sağir’dir. O sırada Fransa tarafından Cezayir’e gönderilen ajan Monsieur Rosch, Müslümanlığı kabul etmiş görünerek önce Es Sağir ile işbirliği içinde, yerel İslam ulemasına başvurmuş ve arkasından Mısır’ın ünlü El Ezher medresesinin ve en sonunda da Mekke ulemasına başvurarak onlara yönelttiği “İslami itikada halel gelmeden, geçici süre, Hıristiyanlara boyun eğmek caiz midir” sorusuna karşı “elcevap: caizdir” yanıtını almıştır.
Hıristiyanlara geçici tutsaklık yüz yılı aşmıştır.
“ABD ile işbirliği yapmadan başka ülkelerde okullar açamayız” diyen yerli şeyhler de bu bağlamda değerlendirilebilir.
Dinciler aracılığıyla farklı kültürel anlayışlar sanki “İslam buymuş gibi” topluma dayatılmaktadır. Müslüman olmak ile Araplaşmak hâlâ birbirinden ayrılamadı. Yıllardır başörtüsü ve İmam Hatip Liseleri üzerinden kıyametler koparılmaktadır. Körüklenen bunun gibi yapay sorunlar, adeta bir “sis bombası” etkisi yaratarak, asıl sorunlarımızın görünmesi engelleniyor.
Dinsizleştirmecilik de bir ateş suyu haline gelmektedir. Din, toplumsal yapıyı ayakta tutan sosyal yapıştırıcılardan biridir. Birçok kültür kodu dinsel değerlere ilişiktir ve din toplumsal ve bireysel birçok işlev görür. Din, manevi olduğu kadar stratejik de bir güçtür. Onu dışlar ya da ilgisiz kalırsanız başkaları ilgilenir ve size karşı kullanır. Yanınızda olması gereken bir gücü karşınıza almış olursunuz. Oysa, bir kısım laiklik savunucularının bilerek ya da bilmeyerek, işi ileri götürüp laiklik savunusu değil, dinsizleştirmecilik yaptığı görülmeye başladı.Öncelikle laiklik, dinin olmadığı bir yerde anlamsızdır. Laiklik din ile birlikte vardır. Laiklik bir barış antlaşmasıdır. Yeni ayrışmalara meydan vermemesi gerekir.
Böylesi kişiler, laiklikle hiçbir sorunu olmayan dindar kişileri dinci saflara itmektedirler.
Din ve dinsel alanda önemli kavram ya da simgeler alaya alınmakta, küçük düşürülmekte ve önemsizleştirilmektedir. Edebiyatta, sinema ve “bir kısım” medyada din adamlarımız küçük hesaplar peşinde koşan, çağdışı, yobaz ve aşağılık bir çok niteliği kendinde toplayan karakterler olarak sunulmaktadır. Anadolu’da taşlayarak öldürme (recm) hiç olmadığı halde “vurun kahpeye” sahnelerini sık sık izlemek zorunda kalınır.
Öte yandan engizisyon ve endüljans süreçlerinden geçen Batı toplumlarında din adamları medya ve sanatta adeta evliya olarak sunulmaktadır. İslam’daki dinsel simgeleri aşağılamak laiklikle açıklanamaz. Olsa olsa din düşmanlığı özellikle de İslam düşmanlığıdır.
Laikliğin karşı olduğu din değil, yobazlıktır.
Laikliği savunanların bu savunuya devam etmekle birlikte son tahlilde bu toplumun Müslüman bir toplum olduğunu unutmamaları gerekiyor.
Modernleşme adına Batılı davranışlar beklemek kimsenin hakkı değildir, doğru da değildir.
Toplumu yönettiği/yönlendirdiği iddiasında olanların öncelikleri iyi belirlemesi gerekir.
Ülkeye yönelik “görünen ve açık bir emperyalist tehdit” hatta saldırı varken, tarafların incir çekirdeğini doldurmayacak konuları bir tarafa bırakmaları gerekir.
Bu durum evleri yanarken yorgan kavgasına tutuşan karı-kocanın durumuna benzemeye başladı.
Laiklik mücadelesinde kimilerinin geldiği nokta burasıdır.
Kaynak:
http://forum.hunturk.net/index.php?topic=2262.msg13771#msg13771
Bu yazının hazırlanmasında ;Yrd. Doç. Dr. İkram ÇINAR 'ın "Mankurtlaşma Süreci" adlı eserinden faydalanılmıştır.
337-2064