Savaşçı Şairler Gibiydin Enver Bey!Şiir gibi yaşadı, şair savaşçılar gibi vuruştu, ölümü de şiirleştirdi...
Enver Bey'in şehit düştüğü Çeğen Tepesi'nde üzeri ve cepleri aranır. Naaşının üzerinden bir dünya haritası, bir Kur'an-ı Kerim ve birkaç kuruş çıkar.
Bedeninde ise teki kalbinde olmak üzere yedi kurşun vardır...
Onun için maceraperest dediler; parça parçaydık, yetmedi; zerrelerimize ayırmak istiyorlardı, nefes almanın mümkün olmadığı topraklarda teneffüsgahlar aradı; olmadı. Hiç olmazsa Anadolu'da Mustafa Kemal'in verdiği mücadeleyi rahatlattı.
Sarıkamış Harekâtı'nı yapmasaydık, Ruslar soluğu Üsküdar önlerinde alırlardı, müsaade edemezdi, etmedi.
Askerlerine ölmeyi emrettin, öldüler, şehit oldular. Sarıkamış'ın arkasında kalanları Ruslar çırılçıplak yakalamasın diye, çıplak askerlerinle beraber ölüme yürüdün.
Her askerinle sende üşüdün, ayakların donmuştu, zor kurtardılar. Karargâhtan savaşı idare etmek seçeneği varken, cephenin en önünde vuruştun, kaçmak, gitmek imkânı varken; sen bir de dönüp kaçanlara sıktın.
90 bin Mehmetçiği dondurdun dediler, oysa harekâta katılan toplam mevcudumuz 76 bindi. Yine Genelkurmay kaynaklarımıza göre şehit sayımız 23 bin olarak kayıt edilmiş.
Mehmet Niyazi, "Donma olayı Erzurum'un Şenkaya ilçesine bağlı Baldız Köyü'nden Sarıkamış'a hareket eden 25 bin kişilik piyade birliğinde gerçekleşiyor. Bunlardan 10 bininin Sarıkamış'a ulaştığı kesin. Hangi sihirbaz, nasıl bir maharetle kalan 15 bin kişiden 90 bin insanı dondurabiliyor?" sorusunu yöneltiyor ve ekliyor "Bu 15 binin kaçı çarpışmalarda vuruldu, kaçı dondu bilmiyoruz..."
Rusların kaynaklarında kendi kayıpları 34 bin kişi olarak geçiyor. Ruslar gibi bizde kayıp sayımızı azaltmış olabiliriz ama 23 bin şehit, zaten az mı? 23 vatan evladının kaybı bile çoktur benim için; insan için.
90 bin kişi bile kaybetmişsek 9 milyonun selameti içindi; değil ki 90 bin, Enver Bey 900 bin kişi de kurban ederdi, geride kalanların namusları payimal olmasın diye.
Sarıkamış Harekâtı, Çanakkale Savaşı ile beraber, Rus İmparatorluğunun yıkılmasına yol açmıştır. Yoksa İngilizler Çanakkale'den, Ruslar ise Kuzey hattından geçerek Üsküdar önlerine kadar gelebilecekti.
Belki o zaman Kurtuluş Savaşı'na bile lüzum kalmayacaktı; kurtarılacak bir şey kalmayacaktı elde; elden ne gelir; sen yüreğini de koydun el yetmez, hayal ulaşmaz zirvelere, Enver Bey.
Çanakkale'de, tayınsız ekmeklerle öğün geçiren askerimizin fedakârlığı hakkında nutuklar atacaksın, 250 bin şehitle gurur duyacaksın, Sarıkamış'ta benzer şartlara ve 23 bin şehide katliam gibi bakacaksın!
Ki Genelkurmay kaynaklarında Çanakkale deki şehit sayımız 57 bin civarındadır. Keşke daha da az olabilseydi şehitlerimiz. Genelkurmay kayıtlarında tek tek bütün şehitlerimiz künyeleriyle kayıtlıdır.
Enver Bey'in Türkistan Harekâtı olmasaydı, Anadolu'da tutunabilir miydik?
Enver Bey'in arkadaşlarının bir kısmı İran'da, bir kısmı Mısır'da, bir kısmı Hindistan'da, dünyanın dört köşesinde ihtilal aramasalar, Anadolu ihtilalı başarılı olabilir miydi?
Enteresandır Abdülhamitçiler de, Atatürkçüler de sevmezler Enver Beyi.
Trablusgarp gibi kaybedilmiş bir savaşta Enver Bey ne arıyorsa Türkistan Seferinde de onu arıyordu. Enver Bey, kaybedilmiş bir savaşa, Trablusgarp Cephesine neden gittiğini şöyle açıklıyor “…Vazifem bu sefer beni, hiçbir maddi netice alamayacağım bir amaca doğru götürüyor. … Peki, o zaman niye gidiyorum? İslam dünyasının bizden beklediği bir ahlaki görevi yerine getirmek için.”
Enver Bey, masa başında çay kahve içimleri arasında hayaller kurmadı. Askerleri ile beraber vuruşarak şehit düştü.
Türkistan Harekâtı içinde şöyle söyler Enver Bey:
“Uzun zamanlardan beri Türkistan Türklüğü ile Osmanlı Türklüğü arasındaki irtibat kopmuştur. Ben, Osmanlı Ordularının Başkomutanı ve İslam Halifesinin Damadı olarak oraya gelir ve Türkistan’ın bağımsızlığı uğruna ölürsem, bu köprüyü kurmuş oluruz.” Şahadeti de şiirleştirdi. Önce atı vuruldu, alkanlara boyandı, elinde kılıcıyla hücuma devam etti mitralyözlere doğru. Yedinci kurşun kalbine isabet etti, alkanlara boyandı. Bir Kurban Bayramında şehit verdik Enver Beyi. Yanındaki 25 süvariyle beraber.
Şevket Süreyya bu şahadeti şöyle nakleder: "Bir kumandanın, bir başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şahadettir… " Zaten bu sefere şahadet arayışı ile çıkmamış mıydı?
Çeğen Tepesi’nde geceler,
Uzun, yorgun ve yeniktir...
Her bayram sabahı uyurken kuşlar,
Emer hürriyetin parmaklarını bir yılan.
Kızların parmakları inceciktir...
Kızların parmakları inceciktir,
Uzar gider o güzelim saçları;
Daha söylenmemiş Türkülere...
Gözlerine koyu gölgeler indirmiş,
Buhara’nın ağaçları... ...
Şiir gibi yaşadın, şair savaşçılar gibi vuruştun, ölümü de şiirleştirdin...
Derne'de soldan ikinci Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), soldan üçüncü Enver Paşa..
Kaynak : Yrd. Doç Dr. Ayhan ERALP / Gaziantep Üniversitesi Öğretim Görevlisi