Gönderen Konu: TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?  (Okunma sayısı 21468 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Atsızcı Türk

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 302
Ynt: TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #30 : 10 Nisan 2013 »
TDK'' nın bu konuda hassas  davranıp gerekli olan ne gibi işlem varsa  yapması gerekmektedir.Ancak bizlerde kendimize düşen vazifeleri yapmamız gerekir. Örneğin  Osmanlı; Arapça, Farsça ve Türk'çeden üretilen yapay dil olan Osmanlıcanın, Anadoluda Türkmenler tarafından hiç kullanılmadığı ve Türkmenlerin Türk'çeyi koruduklari aşikardır. Dil yozlaşması büyük Metropollerde kendini açıkça belli etmektedir. Ama Anadolunun yerli halkı Öz Türk'çesini hala muhafaza etmektedir. Herşey bizle başlar bizle biter. Unutulmaması gereken kendi dillerini unutan Milletler, Tarihin derinliklerinde kaybolmuşlardır.TTK     çepni

İyi hoş, güzel konuşuyorsun da, biraz da kendin dikkat etsen diyorum hani. Senin iletini okuyan çocuklara nasıl örnek olduğunu hesaba katıyor musun. Bazı kelimeleri doğru bile yazsan yazma tarzın kötü. Örneğin "TDK "nın" yazman gibi. "TDK'nın" yazsan daha güzel örnek olmaz mısın gelecek nesillere.

Madem saraylarda kullanılan Osmanlı Türkçesini beğenmiyorsun. Niye öz Türkçesi varken Arapça kökenli kelimeleri seçiyorsun. Örneğin "aşikȃrdır" yerine "ortadadır", "muhafaza etmektedir" yerine "korur, yaşatır" diyebilirdin.

Türkçemizde kişi adıllarını "ile, için, gibi, kadar" ilgeçleriyle bağlarken adıllar iyelik eki alır:

benimle (doğru) - benle (yanlış)
bizimle (doğru) - bizle (yanlış)
benim gibi (doğru) - ben gibi (yanlış)

"Metropollerde" kelimesini büyük harfle yazmanın hikmetini de anlayamıyorum, ama neyse!

Anlaşılan o metropoller seni de etkşlemiş.

Bu konuyu Hüseyin Nihal Atsız da Bozulan Türkçe yazısında ele almıştır:

Bozulan Türkçe[/color][/size]
(Hüseyin Nihal ATSIZ)

Türkiye’de milli ülkünün hükümetler eliyle yok edilmesinden ve milli eğitimin başına uzun yıllar kozmopolit unsurların gelmesinden sonra kültürün bütün alanlarında olduğu gibi “dil” de de bir yozlaşmanın ve soysuzlaşmanın başladığı bilinen, görülen bir gerçektir.

Türkçeyi Türkleştirmekle, Türkçeleştiriyoruz diye bozmanın birbirine karıştırıldığı zamanımızda, ortada görülen manzara aklın, mantığın ve bilginin safdışı edilmesidir.

Halk P artisi hükümetleri zamanında okullardan Türkçe dilbilgisi (gramer)nin yıllarca kaldırılması neticesinde doğru Türkçe yazamayan birkaç nesil türediği gibi, Türkçeyi Türkçeleştirmek bahanesiyle yapılan bozmaların sonucu da ortaya dil diye gülünç bir ucube çıkarması olmuştur.

Türkçeyi yanlış kullanma hastalığı, bir zamanlar, Mareşel Fevzi Çakmak’ın Genel Kurmay Başkanlığı sırasında askerlik terimlerini makul ve mantıklı bir anlayışla, bilgi ile Türkçeleştiren orduya da bulaşmıştır.

Bunun en belirli örneği rütbe adlarında görülmektedir.Eskiden “piyade yüzbaşısı”, ”piyade binbaşısı,”topçu albayı” denirken ve şüphesiz doğrusu da bu iken şimdi “piyade yüzbaşı”, piyade binbaşı “, topçu albay “ denilmektedir. ”Piyade” ve “topçu” kelimeleri hem isim hem de sıfat olduğu için, diyelimki bu rütbe isimlerinde sıfat olarak ele alınmış ve “piyade yüzbaşı” diyerek sıfatı tamlaması (= sıfat terkibi) vücuda getirilmiştir. Fakat “istihkam”, “muharebe”, “tank”, “güverte”, “makine”, “hava” gibi sıfat tarafı olmayıp yalnız isim olan kelimelerle rütbeler bir araya gelince ortaya “makine albay”, “hava general” gibi Türkçenin kurallarına ve selikasına asla uymayan, yanlış ve acayip terkipler ortaya çıkmaktadır.

Bu yanlışın tevil tarafı, gerekçesi yoktur. Kısaltmak için yapıldığı da söylenemez. Kutlu bir varlık olan dil, kısaltmak, zamandan kazanmak için bozulamaz.

Bugünkü Türkçede iki isim yan yana gelip toplu bir mana belirttiği zaman ya ikisi ya da en aşağı biri takı alır: Türk cumhuriyeti, Türk bayrağı, evin kapısı, ulusun gözbebeği gibi. Bunların Türk cumhuriyet, Türk bayrak, ev kapı, ulusun gözbebek haline getirilmesi nasıl bir facia ise tank albay, güverte binbaşı da aynı şeydir.

İki isim yan yana geldiği halde ikisi de takı almazsa birinci isim, sıfat sıfat olarak kullanılmış demektir. “Demir kapı”, ”gümüş kutu” terkipleri kullanılış bakımından “büyük yapı” veya “ küçük kutu” terkiplerinden farklı değildir.

Coğrafya isimlerinde ikisi de takı almayan isimler “ isim terkibi” olmak halini kaybedip kaynaşmışlar, tek kelime haline gelmişler, “birleşik isim” olmuşlardır: Kadıköy, Göztepe, Tınaztepe, Adatepe gibi…

Türkçeyi yabancı ve gereksiz kelimelerde temizlerken güdülecek prensip önce Türkiye Türkçesinden, sonra öteki Türkçelerden kelime almak olmadığı taktirde Türkçenin kurallarına, kanunlarına, dil zevkine uymak şartıyla kelime türetmekti.

Acemler böyle yapıyorlar. Son zamanlarda imparotiçe veya kraliçe karşılığı olarak “Ferah Diba” için kullandıkları “şehbanu” kelimesi bunlardan biridir.Farsçanın zevkine uygundur. İlk işitende anlar.Bizde ise böyle dil zevki gibi noktalara aldıran yok. “İnkılap” yerine uydurulan “devrim” ile “hayat” yerine uydurulan “yaşantı” hiç şüphesiz Türkçeyi hiç bilmeyen cehele-i fecerenin kariha-i sabihasından çıkmıştır. Türkistan Türkçesinde “inkılap” karşılığı zaten mevcut olan “özgeriş” kelimesi alınsaydı, “başka” demek olan “özge” den çıktığı, “başkalaştırmak” manasına gelen “özgermek”ten yapılmış olduğu için hem doğru türetilmiş olacak, hem de hiç olmazsa eski edebiyatı bilenler tarafından hiç yadırganmadan kabul edilecekti?

Bunun gibi “hayat” kelimesinin Türkçesi olarak zaten eski metinlerde bulunan “dirlik” kabul olunsaydı “yaşantı” ya hiç lüzum kalmayacak, “hayat”ı atmak isteyenlerin elinede mantikı bir koz vermiş olacaktı.

Böyle yapılmadı. Şimdi herkes dili istediği gibi kullanıyor. Bu, istediği gibi kullanma yalnız şahışlara münhasır kalmayıp resmi dairelere de giriyor. İş yalnız kelime uydurmakla kalsa iyi. Türkçenin yapısı, dilbilgisi de bozuluyor ve Milli Eğitim Bakanlığı, Yemliha’yı kıskandıracak tatlı bir uyku ile uyumasına devam ediyor.

Eski Kültür Müsteşarı Adnan Ötüken’in “Türk Dili İçin Mücadele” başlığı altında yayınladığı iki broşür, bu facianın durdurulması için atılmış ilk adım sayılabilir. Adnan Ötüken bu memlekete bir Milli kütüphane kazandırmış olan şahsiyettir. Bu bakımdan hizmeti büyüktür. Türklüğe hizmetinin en büyük delili ise kültür müsteşarlığı sırasında solcuların ona “kültür düşmanı kültür müsteşarı”lakabını takmalarıdır. Hiç şüphesi uydurma ve iğrenç “tilcik”lerle, “tüm”lerle”, “ya da”larla konuşan kültür maskaraları Adnan Ötüken’in kültürünü ve milli kütüre hizmetini anlayamazlar, anlasalar da satılmış oldukları merkezlerin direktifi dolayısıyla kabul edemezlerdi.

Türkçenin bugünkü acıklı durumu karşısında çok şey yazılabilirse de burada, yayılmak istidadı gösteren bir tanesini işaret ederek geçeceğim ve söylenecek başka şeyleri ileriye bırakacağım.

Türkçenin bir kaidesi şudur:

Şahıs zamirleri “ile”, “gibi”, “için”, “kadar”, kelimeleriyle birleştikleri zaman genetif haline geçerler. Yani “benle” yerine “benimle” dendiği gibi “ben gibi” yerine “benim gibi” demek icab eder.

Yeni nesillerin benimle,seninle,onunla yerine benle, senle, onla diye konuşması Hristiyan azınlıkların Türkçesine benzemekte ve insanı Türkçeden iğrendirmektedir. Gençlere bir ders olmak üzere burada bir kaidenin listesini veriyorum.

YANLIŞ    DOĞRU

BENLE    BENİMLE
SENLE    SENİNLE
ONLA    ONUNLA
BİZLE    BİZİMLE
SİZLE    SİZİNLE
BEN GİBİ    BENİM GİBİ
SEN GİBİ    SENİN GİBİ
O GİBİ    ONUN GİBİ
BİZ GİBİ    BİZİM GİBİ
SİZ GİBİ    SİZİN GİBİ
BEN KADAR    BENİM KADAR
SEN KADAR    SENİN KADAR
O KADAR    ONUN KADAR
BİZ KADAR    BİZİM KADAR
SİZ KADAR    SİZİN KADAR
BEN İÇİN    BENİM İÇİN
SEN İÇİN    SENİN İÇİN
O İÇİN    ONUN İÇİN
BİZ İÇİN    BİZİM İÇİN
SİZ İÇİN    SİZİN İÇİN

Zamirin sonuna çoğul takısı gelince bu kaide yürümüyor: Onlarla, onla gibi, onlar kadar, onlar için. İşaret sıfatlarında da bu kaide yürürlükte değildir: O kadar, bu kadar, şu kadar, o gibi, bu gibi, şu gibi…

Türkçe yazan gençlerin bu kaideye dikkat etmelerini, konuşurken de böyle konuşmalarını kendilerinden rica ederim.

Ötüken, 30 Ekim 1968, Sayı: 11