Gönderen Konu: Bir Hun Kenti ve Çin'de kurulan Hun Devletleri  (Okunma sayısı 10499 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı TiginNoyan

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 549
  • Inançu Apa Yargan Tarkan Köl Tigin
    • Steppe History Forum


Türük Oguz begleri bodun eşid: üze teŋri basmasar asra yir telinmeser Türük Bodun iliŋin törügün kim artatı utaçı erti? Türük Bodun ertin, ökün!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2315
  • Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Ynt: Bir Hun Kenti ve Çin'de kurulan Hun Devletleri
« Yanıtla #1 : 27 Eylül 2007 »

Çok ilginç, bir bakın derim: http://www.china.org.cn/english/2004/Apr/92997.htm


İngilizce bilmediğim için, anlayamadım.
İlgili köprüdeki bilgileri Türkçeye çevirebilecek bir arkadaşımız çıkarsa, bu ilgilerden, bizlerde yararlanırız.

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı TiginNoyan

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 549
  • Inançu Apa Yargan Tarkan Köl Tigin
    • Steppe History Forum
Ynt:Bir Hun Kenti ve Çin'de kurulan Hun Devletleri
« Yanıtla #2 : 27 Eylül 2007 »
Benim pek zamânım yok, lâkin kısaca özetleyebilirim ki yazıda Kuzey Çin'de Hunlar'ın kurdukları bir devletin başkentinden sözediyor. Hunlar'ın yapmı oldukları bir kent.

Ayrıca şuralara da bakabilirsiniz:

http://steppes.proboards23.com/index.cgi?board=board04&action=display&thread=1157261880

http://steppes.proboards23.com/index.cgi?board=board04&action=display&thread=1153752711


Türük Oguz begleri bodun eşid: üze teŋri basmasar asra yir telinmeser Türük Bodun iliŋin törügün kim artatı utaçı erti? Türük Bodun ertin, ökün!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Ynt: Bir Hun Kenti ve Çin'de kurulan Hun Devletleri
« Yanıtla #3 : 27 Eylül 2007 »
Türkçe çevirisi...

 Hunların Başkenti, Zamanın Kumları Arasından Yükseliyor

 Daxia Krallığının* başkenti Tongwan , 1000 yıldan fazla bir süredir,  çöl kumlarının altında saklı olarak yatmaktaydı. Bugünkü Şansi Eyaletinin  Jingbian ilçesinde yer alan bu şehir, 419’da Hunların şefi olan Helianbobo tarafından kuruldu. Çin’in kuzey sınırlarındaki bu göçebe kabilelerin, başarısına şahit oldu.

 Yaklaşık 20,000 km2’lik alana uzanan Tongwan, engin Mu Us Çölünün hemen kuzeyindeki Ordos Yaylasının güney kenarındadır ki ikisi de  İç Moğolistan Özerk Bölgesi sınırları içerisindedir. Doğu Batı ekseninde dış kent, iç kent ve yasak kent şeklinde yerleşmiştir.

  Dış kent sıradan insanların evleri içindi. Kamu binaları ve Soyluların konutları iç kentte idi. Yasak kentin içinde ise Helianbobo’nun kendisinin yaşadığı çalışmtığı saray bulunmaktaydı.

 Tarihi kaynaklar, 431 yılından itibaren Tongwan ve çevresinin, 40.000 Hun göçebesi ve Çinli çiftçi nüfusuna ev sahipliği yaptığını belirtmektedir. Fakat şehir, 984 yılından sonra terkedilerek kumların altında yatmaya bırakıldı.

 1996’da şehir, sit alanı olarak devlet tarafından koruma altına alındı. Tongwan Şehrini Koruma Dairesi Yöneticisi olan Gao Zhan:“Yenileme Projesinin bir parçası olarak Yong’an Kulesi tekrar inşa edildi. Helianbobo’nun askeri geçitler yaptırdığı yer burasıydı. Bir sonraki hedefimiz, 31 metre yüksekliğindeki Güneybatıdaki Gözcü Kulesidir.” diye konuştu

 Kuleler, kentsel alandaki yenilik çalışmalarının ilk projeleri olarak görülmektedir. Arkeolojik kazıların temeli olan üçgen yapılar , tek tek binaların bulunduğu kent duvarının yeniden bütünleştirilmesini ve onarımını  amaçlamaktadır. Üçgenleri yinledikten sonra her biri 36 cm uzunluğunda, 20 cm genişliğinde ve 12 cm derinliğindeki açık renkli olan tuğlalar,  kireç ve kumla ölçülen yapışkan beyaz kille ısıtılmıştır. Bunlar Yong’an Kulesininin tabanını sağlamlaştırmak için kullanılmıştır.

  Yıllardır saha çalışmalarında ve üçgen kazılarda bulunmuş, ünlü bir arkeolog olan Dai Yingxin şöyle konuştu: “Tongwan Şehri, kuzeybatıda yükselen güneydoğuda alçalan şekilde toprağın doğal dış hatlarını takip ederek inşa edilmiştir. Bu sayede kuzeyin soğuk rüzgarlarından bir nebze korunması sağlanıyordu. Bu arada şehrin kuzeyindeki nehir, kanal açılarak şehrin sakinleri için bir su kaynağı olmakla birlikte, şehrin çevresinde hendek olarakta kullanılıyordu.”

 Dai ayruca şunu da ekledi: “Şehir duvarı,  yapışan pirinç bulamacı ve susuz kireçle birlikte karıştırılan beyaz kil ve kumdan tabakaların üst üste bindirilmesiyle inşa edilmiştir. Batı tarafı 16’ya 30 cm kalınlığıdaydı. Bu tarz bindirme yapısı kaya duvarları kadar sağlam ve dayanaklı olduğunu kanıtlamıştır.”

 Şansi Devlet Üniversitesinden Prof. Hou Yongjian: “Tongwan şehrinin inşası çöldeki sert bir bölgede Hunların hayatta kalmak için verdiği mücadelelerin bir sembolüdür. Tarihi belgeler, şehrin, çölün bir ucunda taze su kaynaklarının bulunduğu bir yerde kurulduğunu göstermektedir. Tongwan’ın yükselişi ve çöküşü, Tarım ve Hayvancılığın aynı anda yapılmasına dayanmaktadır,  insan hareketlerinin kırılgan ekolojik dengeyi nasıl ters etkilediğinde,  kayıtlarda net bir şekilde geçmektedir.“

 Şehri restore ederken, orijinal antik halinde nasıl gözükeceğine dair araştırmalar yapılırken, Şansi Devlet Üniversitesi ve Japon Yüksek Düzlükleri Ağaçlandırma Kurumu ortaklığında başlatılan bir program, Antik Tongwan şehrini tekrar yeşillendirmeyi amaçlamaktadır. 2002 baharında 2 yıl süren  alanın haritasının çıkarılmasından sonra şehirde ağaçlandırma  üssü kurulması için çalışmaya başlanıldı.  Çalışmanın amaçları, geçtiğimiz Eylül ayında düzenlenen Tongwan Şehrini Koruma Maksadlı Uluslararası Forum’da ortaya konuldu.

 Antik Başkentler Çin Topluluğu Başkanı ve Tongwan Şehri Yeşillendirme Projesine aktif bir katılımcısı olan Zhu Shiguang şöyle konuştu: ” Son yıllardaki Ağaçlandırma çalışmalarında öncelikle antik şehrin etrafındaki kumların, sabit ve yarı sabit kumul tepelerinin sürüklenmiştir. Doğal çevreninde yardımlarıyla, Tongwan Şehrinin nadir bulunan değerleri yani ekolojisi, coğrafyası, arkeoloji ve etnolojisi sebebiyle  çok çok daha fazla insan burayı  ziyaret edecek ve yoğun ilgi gösterecektir.”

 Havadan çekilen fotoğraflar, üçgen kazılar, bütün kent içi ve dışı dekoratif tarzı ile; İç Ovalarda(Feodal Çin’in ana toprakları, Sarı Nehir’in aşağı ve orta kısımları) bulunan başkent şehirlerinden ayrılmaktadır.

 Şansi Arkeoloji Enstitüsünden olan, Kuzey ve Güney Hanedanları Tarihi konusunda uzman bir tarihçi olan Xing Fulai : “  Tongwan Şehrinde çok iyi korunmuş ve günümüze kadar gelmiş olan değişik mimari tasarım özellikleri, ülke içi ve dışından araştırmacıların çok büyük ilgisini çekti.

 Yerel Yönetim, şehrin dünya kültür mirası olarak kabul edilmesi için başvurmaya hazırlanıyor. Tongwan Şehrinin Korunması programı için  tarih belirlenmiştir ve şehiri daha iyi korumak, tarihi kaynakların geliştirmek için daha iyi yoları keşfetmek amacıyla Araştırma çalışmaları,  muntazam bir şekilde sürdürülmektedir.”

 Şansi Eyaleti, Qin Hanedanına(M.Ö 221-206 ) İlk İmparatorunun toprağın altındaki askerleri ile atlarıyla birlikte gömüldüğü müzesiyle, çoktan dünya kültürel mirası listesine girmiştir.

 Şansi Eyaleti Kültürel Kalıntılar Dairesi Yöneticisi Zhang Tinghao şunları belirtti: ” Batı Han Hanedanının(M.Ö 206-M.S 25)  Changan Şehri, Tang Hanedanının Daming Sarayı(618-907) ve Xian’daki Dikilitaşlar Ormanı da dünya mirası listesine girmek için yarışıyorlar. Ancak Tongwan Şehri en şanslı olanıdır. Antik Hunların terkettiği tek başkent şehri olması dolayısıyla Tongwan Şehri binlerce yıl önce esrarengiz bir şekilde kaybolan bu göçebe insanların kaderi hakkında bir ipucudur.”

 Hunlar Şimdi Neredeler ?

 Tongwan şehri alanında duran ziyaretçiler yardımcı olamıyorlar, ama soruyorlar: “Neden? Kuzey Çin’in enginlerinde dörtnala at koşturup kaybolan bu antik insanlar, nereye gittiler ?”.

 Tarihi belgeler ; bu cesur, mert insanların savaşı sürdürdüklerini,  M.Ö 3.yy ile 5.yy’larda devamlı olarak Çin’in kuzeybatısı ve kuzeydoğusu arasında göç ettiklerini gösteriyor. Faaliyetleri sadece İpek Yolu trafiğini tehdit etmekle kalmıyor, Çin’de İç Ovalarda egemenlik kuran feodal hanedanların güvenliğinide sarsıyordu.

 Ülkesini tamamen birleştirdikten sonra, Qin Hanedanı’nın ilk İmparatoru, İmparatorluk Ordusunu Hunlara karşı konuşlandırdı ve sonunda korunmak için ürkütücü gözüken Çin Seddi’ni yaptırdı. Bunu izleyen yıllarda İç Ovalardaki handanlerın durumlarındaki değişikliklerde artış oldu ve bazı Hunlar, Çinlilerin arasında asimile olmaya başladı. Diğerleri Orta Asya’ya ve Avrupa’ya doğru göç ettiler. 6.yy’dan itibaren Hunlar ayrı bir topluluk olarak tamamen tarihten silindiler, diğer topluluklara katıldılar.

 Göçebe Hunlar farklı bir kabile olarak M.Ö 3.yy’da ortaya çıktılar. Diğer komşu kabileleri içlerine alarak hızla genişlediler. Sonuç olarak Kuzey Çin sınırlarında köleliğe dayalı bir idare kurdular.

 Şansi Devlet Üniversitesi’nden Prof. Zhou dediklerine bakılırsa: “İç Ovalarda 300-400 yıl boyunca feodal hanedanlarla hem savaş hem de barış yaptıktan sonra Hunlar, içeriden ve dışarıdan istilaya uğradılar ve köleliğe dayalı imparatorlukları çöktü.”

 İç Moğolistan Üniversitesi’nden Prof. Lin Gan söylediğine göre: “ 89 ve 91 yılları arasında savaşta yenilen Hunlar gruplar Halinde batıya İli, Don ve Volga Nehirlerinin vadilerine doğru ilerlediler.

 Aslında 374’te Don Irmağının doğusunda uzanan Soğd İmparatorluğu’nun çökmesi , Hunların Avrupa’ya geçisindeki engelin kalkmasını sağladı. Bu andan itibaren Hunlar kıtadaki nüfus hareketlerinde ve göçlerinde önemli rol oynadılar. Gotları önlerine katıp kovalayarak, Roma İmparatorluğu’nun((M.Ö 27 – M.S 476) başkenti Roma’nın surlarına ulaştılar. 5.yy’dan itibaren Hun Kağanı Atilla, Tuna nehrinin kıyılarında Avrupa Tarihini derinden etkileyecek olan bir imparatorluk kurdu.”

Sui (581 - 618) ve Tang (618 - 907) hanedanları konusunda uzman bir tarihçi olan Şansi Tarih Müzesinden Wang Shiping şöyle konuştu: “ Atilla’nın kurduğu imparatorluk kısa olmasına rağmen pek çok Hun Avrupa’da kaldı ve araştırmacılar Macarlara Hunların torunları olarak kabul ediyorlar.

 Açık konuşmak gerekirse Macarlar öteki Avrupalılara benzemiyorlar.” Wang’ın fikri hem Pekin Üniversitesi’nde Prof. Qi Sihe hemde Macaristan’ın Eski Çin Büyükelçisi Otto Juhasz  tarafından da dile getirilmişti: “ Buna ilaveten Macarların pek çok halk  şarkıları Şansi’nin kuzeyindeki ve  İç Moğolistan’dakilerle benzer şekilde söylenmektedir. Eski dinlerinden kalma olan pek çok sesler vardır. Macarlar Ortodoks kilisesine sadakatle bağlanmalarına rağmen Çin’in kuzey sınırındaki Sibirya’lı göçebe topluluklardan çıkan şaman adetlerini ve orijinal kıyafetlerini yitirmemişlerdir.”

 Çinli ünlü bir yazar olan ve Son Hun adında bir romanı olan Gao Jianqun şunları belirtti: “ Suona(tahtadan yapılan bir tür boynuz şeklindeki çalgı aleti)  çalmak ve kağıt kesmek  gibi Macar gelenekleri, Kuzey Şansi’de görülen adetlere benzemektedir. Pek çok Macar araştırmacı, Macaristan’ın kuruluşunun, Hunların torunları olmalarıyla yakın bir bağlantısı olduğu görüşünü desteklemektedir.”

 Şansi Tarih Müzesinde Zhang Mingqia ise: “hunlar insan olarak kaybolmuş olsalar da, kültür kodları henüz solmamıştır. Mesela, halk şarkıları Moğol Halk Müziğini zenginleştirmiştir. Ağız kopuzu( Hujia)  antik çağlarda Hunlar tarafından çalınan bir enstrümandı. Günümüzde halen İç Moğolistan ve Doğu Türkistan’da  hatta Moğolistan ve Rusya’da dahi çalınmaktadır.

(China.org.cn, Yazar:Shao Da,  14 Nisan 2004)


Daxia Krallığı*: Hunların Çin'de kurdukları devletlerden biri


23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2315
  • Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
Ynt: Bir Hun Kenti ve Çin'de kurulan Hun Devletleri
« Yanıtla #4 : 27 Eylül 2007 »
Türkçe çevirisi...

 Hunların Başkenti, Zamanın Kumları Arasndan Yükseliyor


Sayın TÜRK-KAN Beğ,
Emek verip Türkçe çevirisini yapmışsınız.
Ellerinize sağlık.

Esenlikler dilerim...

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı ÇEPNİ FİRUZ

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 180
  • TÜRK IRKÇISI
Ynt: Bir Hun Kenti ve Çin'de kurulan Hun Devletleri
« Yanıtla #5 : 27 Eylül 2007 »
Kandaşım Teşekkürler.  Esenlikler dilerim.

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Çin'de kurulan Hun Devletleri I
« Yanıtla #6 : 27 Eylül 2007 »
MERKEZİ ÇİN’DE KURULAN HUN DEVLETLERİ: I
İLK CHAO ( HAN) DEVLETİ (M.S. 304-M.S.329)

Dr. Tilla Deniz BAYKUZU
Mimar Sinan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü

 M.S.  56  yılında  Kuzey  ve  Güney  Olmak  üzere  ikiye  ayrılan  Hunlardan Güney Hunları Çin’e  bağlanmış,  varlıklarını  Çin  topraklarının  kuzeyinde  sürdürmeye  devam etmişlerdir.  Bir  kaç  asır  boyunca  siyasi  başarı  gösteremeyen  Güney  Hunlarına  ait boylar,  M.S. IV. yüzyılın  başlarında  isyan  etmiş,  Çin  başkentlerini  ele  geçirerek  Çin topraklarında  devlet  kurmuşlardır.  Çin  yönetimini  asıl  topraklarını  bırakarak  güneye taşınmaya  zorlayan  bu  bir  buçuk  asırlık  dönemde  Hunlar,  yeniden  tarih  sahnesine çıkmış ve farklı zamanlarda dört ayrı devlet kurmuşlardır. Bu devletlerden biri olan İlk Chao veya Han devletine ait bilgiler Türk tarihinin bugüne kadar karanlıkta kalmış bir dönemini aydınlatması açısından önemlidir.
M.S.179   yılında   Hunlardan   sorumlu   olan   Çinli   general,   merkezin   haberi olmaksızın  Hun  Ch’an-yü’sünü  öldürerek  yerine  Ch’iang  ch’ü  adlı  bir  Hun  liderini getirmişti. Bu emrivaki ile Sağ ve Sol kanat Hunlarının arasında taht kavgaları başlamış ama buna rağmen Ch’iang ch’ü, 188 yılına kadar Hunların başında kalmıştı. Öldüğünde geriye Yü-fu lo (188-195) ve Hu-ch’u-ch’üan (195-216) adlı iki oğul bırakmıştı. Yü-fu lo, 195 yılında ölünce küçük kardeşi Hu-ch’u ch’üan, ch’an-yü olarak tahta geçti, oğlu Liu  Pao  ise  geleceğin  lideri  olarak  kendi  boylarının  başına  getirilmişti.  Doğu  Han Hanedanlığının son büyük generali olan Ts'ao Ts'ao, Hunları beş gruba ayırdığı zaman grup liderlerini Çince “Liu” soyadını alan Tu-ku ailesinden seçmişti. Büyük Hun lideri Motun'un Çin'in hanedanlık ailesinden bir prensesle evlenmesi sonucunda onlarla akrabalık  kuran  Motun  soyunun Tu-ku  ailesi  bundan  böyle  Han  Hanedanlığı  eski imparatorunun  soyadı  olan  Liu  adını  benimsemiş  ve  kullanmıştır1.  Özellikle  Hunların Çin  içine  yerleşmeleri  sırasında  bu  soyadıyla  Çin  tahtına  adaylıklarının  meşruiyetini vurgulamışlardır. İşte Liu Pao bu boydan, yani Tu-ku boyundan gelmekteydi.

 Beş gruba ayrılmakla birlikte Hunlar, Chin-yang' da Feng nehri civarında oturuyorlardı. Liu  Pao  ise bu dönemde Hsüan-shih2’ye yerleştirilen Sol grubu idare ediyordu. Liu Pao, “Sol Bilge Kralı” olarak veliaht yani geleceğin ch’an-yüsü idi. Pao, ünlü Hu-yen ailesinin kızıyla  evlenmişti  ve  Yü-fu  lo’nun  amcası  Ch’ü-pei’in oğlu olan Liu Meng’ın  Hunların Kuzey  Kanadının  başına  geçtiği  yıl  Liu  Pao’ın  ileride  Çin  İktidarını  Ssu-ma  ailesinden alarak bir bağımsız Hun devleti kuracak olan oğlu Liu Yüan-hai doğdu3.

 Tabiiyette  olan  birçok  liderin  veliahtı  gibi  o  da  Çin  sarayında  büyüdü  ve  yetişti. Hocası  Shang-t'anglı  Ts’ui  Yo'dan  tüm Çin  klasiklerini  öğrendi.  Shih-ching4,  İ-ching5, Shu-ching6,'i okur, özellikle Ch'ün-ch'iu7'yu,Tzo-chuan8  'ı ve Sun-tzu 'nın Savaş Sanatı9 adlı ünlü eserini çok severdi.  Büyük tarihi Çin yıllıklarından olan Shih-chih ve Han Shu’yu ezbere, üstelik olaylar hakkında yorum yapabilecek kadar iyi bilirdi.

 Oldukça heybetli bir erkek olan Yüan-hai, usta bir okçuydu ve bu yüzden uzun ve güçlü kollara sahipti. Boyu 1.83 m idi10. 65-70 cm uzunluğundaki sakalında 3 kızıl tel vardı ve bunlar diğerlerinden uzundu.

 Liu Yüan-hai, yetenekleri ve zekasıyla çok küçük yaşta çevresindeki önemli kişileri etkilemeyi  başarmıştı.  Özellikle  Chin  Hanedanının  imparatoru  bu  yetenekli  gençle tanışmak  için  onu  huzuruna  çağırtmış  ve  onunla  sohbet  etmişti.  Liu Yüan,  böylece imparatorun güvenini kazanmıştı.

 266  yılında  Çin  hükümeti,  Hun  bölgelerinde  yeni  düzenlemelere  gitmiş  fakat Hunların  Kuzey  Kanat  lideri  Liu  Meng  bu  müdaheleden  hiç  memnun  kalmamıştı. Bunun  üzerine 271  ve 272  yılında  büyük  bir  isyan  çıkararak  Çin  imparatorunu  telaşa düşürdü. Çin devleti derhal bu tehlikeli girişimi bastırdı ve Liu Meng’ı öldürdü. Onun ölümünden kısa bir süre sonra yani 279 yılında Liu Pao da ölünce oğlu Liu Yüan-hai Sol  Kanat  Komutanı  oldu11.  Birkaç  yıl  sonra  287'de  ise  ''Kuzey  Boyunun  Lideri'' unvanını aldı12. Liu Yüan, Hunların beş grubunun liderleriyle her zaman iyi geçiniyordu. Bu yüzden tüm büyükler ve alimler onun yanına akın etmeye başlamışlardı. 290 yılında Yüan-hai, Hunların Beş Grubunun Baş Kumandanı ilan edildi ve ayrıca “Chien-wei Bölgesi Başkomutanı” da yapılarak bir Çin ünvanı verildi. Başa geçer geçmez gelecek vaadeden  büyük  bir  lider  olduğunu  belli  etmeye  başlayan  Yüan-hai,  dürüst  ve  sadık görevlileri el üstünde tutmuş, onları layık olduğu görevlere getirmiş, cinayet işlenmesini yasaklamış  ve  suçluları  adaletli  bir  şekilde  cezalandırmıştır.  Tüm  bu  davranışları  onu halkın  gözünde  yükseltir.  Böylece  zamanla  Çin  sarayı  tarafından   ''İktidar  Sahibi General'',  ''Beş  Hun  Grubunun  Komutanı''  ve  ''Kuang-Hsiang  Beyi''  unvanlarıyla taltif edilmiştir.

 299 yılında ona bağlı grubun içinden bazılarının isyan ettiği söylentisi ortaya çıktı, saraya şikayet edildiğini duydu. Bu aşağılayıcı durumu gururuna yediremeyen Yüan-hai Chin devletinin topraklarını terkederek aldığı tüm rütbeleri reddetti. Bunun üzerine Yeh şehrinde oturmakta olan ve Ch'eng-tu kralı ünvanını taşıyan ve imparatorun amcası olan Ssu-ma Ying tarafından yeniden ''Kuzeyi Sakinleştirmekle Görevli Komutan'' ve ''BeşHun Grubunun Askeri İşleriyle İlgili Müfettiş” ünvanlarıyla gönlü alındı13.

 İmparator  Hui-ti'nin otoritesi artık oldukça  zayıflamıştı. Ülkenin her yerinde ayaklanmalar baş gösteriyordu.  Yü  Fu-lo'nun  amcasının  oğlu  olan  Liu  hsüan,  Hun büyüklerini  bir  mecliste  topladı.  Onlara  atalarının  bir  zamanlar  Büyük  Han  Sülalesi kadar   güçlü   olduğunu   fakat   Wei   ve   Chin   Devletleri   zamanına   gelindiğinde bağımsızlıklarının   ve   topraklarının   artık   elden   gitmiş   olduğunu,   Chin   devletinin adaletsizce kendilerini köle olarak kullandıklarını14, ch’an-yü 'lerinin bile artık sıradan halk gibi etkisiz hale getirildiğini söyledi. Artık imparator ailesinin taht mücadeleleriyle birbirlerine girdiğini, bunun  ise bağımsızlıklarını kazanmak ve yeniden eski güçlerine kavuşmak   için   en   büyük   fırsat   olduğunu   belirtti.   Bu   duygusal   konuşma   etkisini göstermekte  gecikmedi  ve  Hun  büyükleri  kendi  aralarında  yaptıkları  bu  gizli  toplantı sonunda  yeni  liderlerini  saptadı.  Liu  Yuan-hai'ı  “ch’an-yü”  seçtiler15.  Bu  sırada  Yeh şehrindeki  görevinin  başında  olan  Yuan-hai'ın  bu  durumdan  haberi  yoktu.  Yüan-hai, ch’an-yü  olduğu  haberini  alınca  farklı  bir  sebep  göstererek  Ssu  Ma-ying'den  ülkesine gitmek  için  izin  istedi  ama  reddedildi.  Bunun  üzerine  Liu  Hsüan,  Hun  liderlerinin  İ-yang 'da toplanmasını istedi. Hun grupları bu toplantının o sıralarda başı bazı prenslerle dertte  olan  Ssu-ma  Ying  için  yapıldığı  söylentisini  yaydılar.  Ying,  bir  taraftan  tahtta gözü olan Chin prensleriyle uğraşırken diğer yanda da Moğol saldırılarından korunmaya çalışıyordu.  Bu  durumda  askeri  olarak  güçlü  olmak  zorunda  olduğunu  biliyor  ve  bu
yüzden de Hunlarla iyi geçinmeye çalışıyordu. Liu Yüan'i ''Muhafız generali'' ve ''Kuzey Şehirleri  Baş  Müfettişi''  yapmıştı.  Bununla  Hunların  desteğini  almayı  amaçlıyordu. Yuan-hai, yardım alma bahanesiyle ülkesine gitmek için müsaade istediği sırada diğer Chin  prensleri  Ssu-ma  Ying'i  köşeye  sıkıştırmışlardı.  Ying,  içinde  bulunduğu  endişe verici  vaziyeti  bertaraf  edebilmek  için  onu  yanında  tutmaya  çalışıyor  ve  yanından uzaklaşmasını istemiyordu.

 Liu Yüan-hai, zor durumda onun yanında olacağına dair Ying'i ikna edince Ying onu  ''Kuzey  Shan-yü''sü,  ''Müşavir  komutan''  ve  ''vezir”  yaptı16.  Böylece  ülkesine gitmesine  izin  verdi.  Sol  Şehrine  gelir  gelmez  Hun  büyükleri  ona  ''Büyük  Chan-yü'' unvanını   verdiler.   Kısa   bir   süre   içerisinde   ona   bağlandıklarını   göstermeye   gelen askerlerin sayısı 50.000 kişi kadar oldu17.

 Bu sırada Wang Chün, 302 yılında Yeh şehrine saldırdı ve şehir düştü18. Ssu-ma Ying,  yapılan saldırılar sonucunda  yenilmişti.  Çareyi  imparatoru  da  yanına  alarak başkent  Lo-yang'a  kaçmakta  bulmuştu. Liu Yüan onun içine düştüğü  bu  durumu duyunca, bu sadık ama güçsüz Çinli'ye acıdı ve ona yardım edeceğine söz verdiği için adamlarına 20.000  kişilik  bir  kuvvetle  Hsien-pi'lere  saldırmalarını  emretti.  Oysa Liuhsüan  ve  diğer  Hun  büyükleri  onun  bu  savaşa  girmesini  uygun  bulmamışlardı.  Chin Devletinin  eskiden,  ataları  Liu  Meng'u  öldürdüklerini,  bağımsızlık  hareketinin  bu yüzden  sekteye  uğradığını,  şuan  onların  taht  için  kardeş  kavgası  içinde  birbirlerine düştüklerini söylediler. Onlara göre bu durum tanrının artık Çinlileri terkedip Hunların yanına geçtiğinin bir işaretiydi ve artık Hunların eski Büyük ch’an-yüsü Hu han-yeh'nin yapmak isteyip de yapamadan yarım bıraktığı işi gerçekleştirmenin zamanı gelmişti19. Bunun  için  Hsien-pi  ve  Wu-huan'larla  işbirliğine  gidilebilirdi.  Eğer  bu  fırsat  geri tepilecek olursa uğursuzluk gelebilirdi. Çünkü tanrının ve halkın iradesine karşı gelmek uğursuzluk getirirdi20. Liu Yüan ise Çinlilerin yardımına gitmesini şöyle açıkladı.

''Chin Devleti zaten artık çok zayıftır ve nasıl olsa kendi kendine yıkılacaktır. Onun bu zayıf durumundan faydalanmak, üzerine saldırarak onu yıkmak halkın gözünde bizi küçük düşürür. Han Hanedanlığının  nesiller  boyunca  yaşaması  faziletli  insanların kalbine  taht  kurmuş  olmasındandır.  Üstelik Han hanedanlığından ötürü biz onlarla kardeşiz, büyük kardeş ölünce yerine küçük kardeşin geçmesi kaçınılmaz bir gelenektir. Biz böylece kendimize Han imparatorunun adını verebiliriz21.''

 O, bu konuşmasıyla hem Çinli halkın gözünde Çin tahtına adaylığının meşruluğunu gösteriyor,  hem  de  sadakatli  bir  davranış  göstererek  her  milletten  ahalinin  güven  ve memnuniyetini  kazanmayı  amaçlıyordu.  Liu  Yüan,  kısa  bir  süre  sonra  P’ing-ch’eng şehrinde  bir  Çin  tipi  saray  inşaa  ettirip  kendisini  “Çin  İmparatoru”  olarak  tanıtmak suretiyle  Çin  seçkin  tabakasının  desteğini  kazanabileceğine  inanıyordu.  Nitekim  onun sarayı zaman içerisinde Çin’in diğer bölgelerinden kaçan memurların da dahil olduğu çok sayıda mülteciyi cezbeden müstahkem bir mevki konumuna gelecekti22.

 Liu  Yüan  öncelikle  başkenti  derhal  Sol  Şehri’ne  nakletti  ve  Hunların  tamamına yakın bir kitle ona itaat ettiler. 304 yılında Güney Şehrinin dışında bir taraça yaptırarak tahta çıktı23. Bu devlete “Han” adını verdi. Hemen akabinde “Han Kralı” ünvanını aldı. Yılın  adını  Yüan-hsi  olarak  değiştirdi.  Tüm  ölmüş  Han  İmparatorları  için  şehrin tanrılarına kurbanlar sundu. Hu-yen ailesinden olan hanımını da ''kraliçe''ilan etti24.

 Liu  Yüan’ın Çinlilerin Han Hanedanlığı  imparatorları  için  kurbanlar  kesmesi, devletin  adını  o  hanedana  ithafen  “Han”  koyması  kendini  ve  Hunları  Çin  asıllı  kabul ettiğinden değil, politik bir taktikti. Çünkü Çin topraklarında hak iddia etmenin yolu Çin nüfusunun oldukça yoğun olduğu bir yerde Çinlileri ikna etmekten geçmekteydi. Eğer Çinli halk ikna edilirse isyanların önü alınmış olur, böylece amaçlarına ulaşmak için en önemli  tehlike  bertaraf  edilirdi.  Zamanı  geldiğinde  ise  tıpkı  ataları  Hu  han-yeh’nin düşündüğü gibi kendi milli devletlerini ilan edebilirlerdi.
 


23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Çin'de kurulan Hun Devletleri II
« Yanıtla #7 : 27 Eylül 2007 »
 Aynı yılın sonuna doğru Chin devletinin Tung-ying beyi olan Teng, bir generalini Liu  Yüan'e  saldırttı  ama  yenildi.  Bunun  üzerine  Teng,  intikam  için  Ping-chou'da bulunan  20.000  Hun  ailesini  başka  yere  göçe  zorladı.  Buna  karşılık  Liu  Yüan,  Liu Yao’ın komutasındaki bir orduyu göndererek T’ai yüan, Hsüan chih, Tun liu, Ch’ang tzu ve Chung-tu’ yu yağmalattı. 305 yılında Teng, bir kez daha generallerini Yuan-hai'ın üzerine sevkettiyse de her seferinde yenildi.

 304  yılı  dokuzuncu  ayda  Çinli  vali  Wang  Chün,  You-chou  bölgesine  saldırıya geçince Liu Yüan, Shih Lo ve Li Hsiung birlikte karşı saldırıya geçtiler, Çin imparatori- çesi Yang Chih yakalandı fakat Çin imparatoru Hui-ti kaçmayı
başardı25.

Aynı yıl kıtlık başgösterdi. Yüan yazlık saraya göç etti26. Bu sıkıntıların yanısıra bir de üstüste yenilgiler de alınınca danışmalarının da tavsiyesiyle durgun devlet politikasının yerine aktif bir politika izlenmesine karar verildi. Ho-tung bölgesi zaptedildi, Pu-fang ve P'ing-yang şehirleri yağmalandı, civar kasabalar tek tek ele geçirildi. Böylelikle bir kez daha erzak sıkıntısına girilmesi engellendi ve ekonomik rahatlama sağlandı.

 307 yılında Liu Yüan, P'ing-chou'un tüm vilayetlerini  ele  geçirdi.  Ordunun  başına yeni kişiler geçirerek orduyu sağlamlaştırma çabalarına girişti. O sıralarda aslında kendine bağlı olan Chi Sang ve Shih Lo isyan etmişlerdi. Yeni topraklar elde etme girişimlerini bir süre erteleyen Liu Yüan isyancılardan oluşan bu çeteyi dizginleme faaliyetlerine girişti. Chi Sang ve Shih Lo 5.ayda Yeh şehrine girerek baştaki yeni görevliyi öldürdüler, sarayı yaktılar. Yeh ve daha güneydeki şehirleri yağmaladılar.  Fakat  daha  sonra  isyancıların lideri olan Wang Mi 10. ayda arkadaşlarıyla ve emrindekilerle teslim oldu.

 10. ayda ''imparator'' unvanını alan Liu Yüan ülkede genel af ilan etti ve hükümet yılını  ''Yung  feng''  yılı  olarak  değiştirdi27.  Oğlu  Liu  Ho  'ya  Büyük  mareşal  ve  Liang Kralı, Liu Huan-lo'ya Halk Nazırı ve Ch 'ien-liu Kralı , Hu yen-İ'ye ise İş nazırı ve Yen- men  Bölgesi  Beyi  unvanlarını  verdi.  Oğullarına  klasik  Hun  unvanları  olan  “Lu”  ve “ch’i” gibi unvanlar vermeyi de ihmal etmedi28. Aile üyelerini akrabalık derecesine göre kral,  bölge  ve  kaza  beyleri  atarken  aileden  olmayan  yetenekli  ve  tecrübeli  kişileri  de değişik görevlerle istihdam etti. Başkent P'ing-yang şehrine nakledildi.

 Burada Fen Irmağında yeşim taşından yapılmış eski bir mühür bulundu. Üzerinde ''Yeni   Olan   Bunu   Korusun''   yazmaktaydı.   Bulanlar sonradan bu yazıya ilaveten ''dalgalar, denizler parlasın'' ibaresini eklemişlerdi. Liu Yüan bu mühürdeki ''dalgalar ve denizler''  kelimelerinin  kendi  adındaki  ''deniz''  yani  “Hai”  kelimesiyle  aynı  olmasını tanrısal bir işaret olarak kabul etti ve hükümet yılını Ho-jui yılı olarak değiştirerek genel af  çıkardı.  Oğulları  Liu  Yü'yü  ''Ch'i  Kralı'',  Liu  lung'u  ise  ''Lu  Kralı''  yaptı29. Ve bu kutsal işaretle Tanrı tarafından da onaylanmanın verdiği coşkuyla topraklarını genişletme faaliyetlerine girişti.

 Aynı yıl 11. Ayda Shih Lo, Yeh şehrini yağmaladı30. Oğlu Ts'ung'a , eski asi yeni kumandan Wang Mi ile Lo-yang'a saldırı emrini verdi. Chin Devletinin Tung-hai kralı iki generalini onlara engel olmaları için üzerlerine gönderdiyse de başarılı olamadılar. Böylece  Ts'ung   ve ordusu İ-yang'a kadar ilerlediler. Ts'ung artık üstüste gelen başarılarıyla öylesine gururlanmıştı ki artık dikkati elden bırakmıştı. Bu yüzden teslim olmuş gibi yapan bir valinin ani gece baskınıyla ordu büyük yara aldı ve geri dönmek zorunda kaldı.

 Kışın, Liu Yüan, oğlu Ts'ung, generali Wang Mi, evlatlığı Liu Yao ve Liu Ching ile başka kumandanları 50.000 kişilik en seçkin süvarilerden oluşan bir ordu ile yeniden Chin  başkenti  Lo-yang'a  taarruza  gönderdi.  Bu  kuvvetli  süvari  ordusunu  geride  artçı olarak  Hu-yen  İ'nin  piyade  birlikleri  destekliyordu31.  Önce  Sarı  Irmak’ın  doğusunda onları  bekleyen  Chin  İmparatorunun  öncü  birlikleri  bozguna  uğratıldı.  Hun  ordusu şehrin  surlarına  dayandı.  Fakat  Ts'ung  acele  etti  ve  yardımcı  destek  kuvvetlerini beklemeden şehrin Hsi-ming kapısını ablukaya aldı. Chin kuvvetleri ise gece bir başka kapıdan ani bir atakla saldırıya geçti. Dikkatini başka kapıya vermiş olan Hun generali Hu-yen  Ch’ing'i  yakaladı32.  Başı  kesilen  generalin  birlikleri  dağıldı.  Liu  Ts'ung  bunun üzerine  önce  ordusunu  geri  çekti,  daha  sonra  yeniden  harekete  geçerek  Hsüan-yang kapısını  muhasara  altına  aldı.  Aynı  anda  harekete  geçen  Liu  Yao,  Shan-tung  kapısını, Wang Mi ise Kuang-yang kapısına abluka altına aldı. Hun generallerinden Liu Ching ise Ta-hsia kapısından saldırdı. Saldırı tüm hızıyla ve başarıyla devam ederken Liu Ts'ung'un, kendi yerine Hu-yen Lang ve Liu Li adlı generalleri bırakarak kutsal Sung Dağına dua etmeye gitmesi savaşın akışını kötü yönde değiştirdi. Chin ordusu generalleri 3000 kişilik bir  birlikle  Hu-yen Lang'a saldırarak  onu  öldürdüler,  general  Liu  Li  ise  suçlanacağını düşünerek intihar etti. Ts'ung aceleyle geri döndü ama ordu büyük yara almıştı. Wang Mi, bu başarısızlığı devam ettirmemek için geri dönmenin ve asker ile erzak toplayıp ikinci bir saldırı için hazırlık yapmanın daha iyi olacağını ifade etti.

 O sırada Hun başkentinde saray yıldıznamecisi, Liu Yüan'e yıldız kümelerine göre ancak  311  yılında  Lo-yang'ın  alınacağını33 şu anda  Chin  Devleti’nin  hala  kuvvetli olduğunu,  ordu  eğer  geri  dönmezse  büyük  bir  bozguna  uğrayacaklarını  söylüyordu. Bunun üzerine Liu Yüan orduya geri dönmesi için emir verdi34.

 Liu Yüan, karısı Tan Chih ’yı “İmparatoriçe”, oğlu Ho’yu “Veliaht”, diğer oğlu İ’yi “Pei-hai Kralı” ilan etti. 8. Ayda hastalandı. Ölümünün yakınlaştığını anlayan Yüan, ölmeden önce yeni düzenlemeler yaptı. Ts’ung’u “Büyük ch’an-yü” ve “Başbakan” ilan
etti. Çok geçmeden, kurduğu devletin başında ancak altı yıl kalan bu büyük Hun lideri sarayın Kuang chih köşkünde öldü35.

 Liu Yuan-hai öldüğünde son imparatoriçe Tan Wei’36’ den olan oğlu Liu Ho tahta geçti.   Ho’nun   yanındaki   yüksek   rütbeli memurlar bu, şiirden hoşlanan duygusal imparatora çeşitli baskılar yapıyorlardı. Kolaylıkla onu kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeyi  başardılar,  imparatoru  kendi  kardeşleri  aleyhine  kışkırttılar.  Yüan’in diğer   oğulları   olan   Ts’ung, İ, Yü, ve   Lung’a   aynı   anda   saldırılar   düzenlediler. Kardeşlerden  Yü  ve  Lung  öldürüldü  fakat  Ts’ung  bu  duruma  hazırlıklı  olduğu  için saldırıyı  savuşturmayı  bildi.  Üstelik  karşı  atağa  geçerek  Hsi-men  kapısına  saldırdı, saraya  girdi  ve imparator kardeşini sarayın Kuang chih köşkünün batı odasında öldürdü37. Liu Yüan’ın  en  büyük  olan  oğlu  olan  ağabeyi  İ’nin  başa  geçmesini  teklif etti38. İ, çok yaşlı ve yorgun olduğunu ileri sürerek bu teklifi reddetti. Ts’ung buna çok kızmasına rağmen onu yaşlılığından ve çevresinin ısrarından ötürü affetti ve Yung Chia 4.  yılında  39  tahta  çıkarak  genel  af  ilan  etti.  Tahta  çıkış  yılını  Kuang-hsin  yılı  olarak değiştirdi40.  Annesi  Chang  Chih’yı  Ana  İmparatoriçe,  kardeşi  I’yi Veliaht  kardeş ve Büyük Ch’an-yü  ve Pei-hai Kralı, karısı Hu-yen  Chih’yı İmparatoriçe, ve ayrıca oğlu Ts’an ’ı ise Ho-nei Kralı ve Büyük General tayin etti41.

 Sağlam  yapılı,  2  chih’dan  uzun  boylu,  yakışıklı  bir  erkek  olarak  tarif  edilen  Liu Ts’ung daha çocukken bile çalışkan ve akıllıydı. Hatta yaşından büyük aklıyla şaman Chih  chih’yi  şaşkınlığa uğratırdı.  Çince’yi  çok  iyi  öğrenerek  babasının  izinden  giden Ts’ung  henüz  on  dört  yaşındayken  Çin  Klasikleri  ve  Hanedan  Yıllıklarını  okuyarak incelemiş, “Savaş Sanatı” adlı eseri neredeyse ezberlemişti42. Tam on beş hücum taktiği bilmekteydi. Savaşçı kişiliği diğer özelliklerini geride bırakmıştı. Bu yüzden çok küçük yaşlarda  çeşitli  savaş  ve  çatışmalarda  fiilen  görev  almış,  savaş  taktiklerini  uygulama fırsatı elde ederek bu konuda oldukça tecrübe edinmişti. Kardeşlerin küçüğü olmasına rağmen daha babasının sağlığında askeri yetenekleriyle kendini belli etmişti. Babası onu yaşının  küçük  olmasına  bakmadan  bir  çok  sefere  göndermiş,  ona  orduda  yüksek makamlar vermişti.  Babasının ölümünden kısa bir süre önce general ünvanıyla büyük Lo-yang  kuşatmasına  katılarak  yararlılık  göstermiştir.  İyi  bir  asker,  savaşçı  ruhlu  bir lider  olmasına  karşın  zayıflıkları  olan, böbürlenmeyi  seven  ve  çeşitli  zaafları  olan  bir insandı. O da babası gibi iyi bir okçuydu. Kaynaklar onun bu yüzden uzun kollara sahip olduğunu yazar. Usta bir nişancı olan Ts’ung öylesine güçlü bir yapıya sahipti ki yirmi beş kilodan ağır bir yayı gerip kurabiliyordu43.

 Ts’ung ilk iş olarak komutanlarını  Lo-yang’a  karşı  gönderdi.  Lo-yang,  Hun saldırılarından ve yağmalarından sonra artık perişan ve içler acısı bir hale düşmüştü44. Bu  yüzden  Chin  devletinin  yüksek  rütbeli  görevlileri  artık  başkentin  başka  bir  yere naklinde  israr  etmeye  başlamışlardı.  İmparator  çaresiz  bu  teklifi  kabul  etti.  Öncelikle İmparatorun başkentten çıkarılması gerekiyordu. O ve maiyetindekiler sarayda ve şehirde araba  kalmadığı  için  şehri  yaya  terketmek  zorundaydılar.  Oysa  şehir  hırsız  ve  eşkıya dolmuştu.  Henüz  hala  şehrin  ara  sokaklarındayken  bir  hırsız  grubunun  saldırısına uğradıkları için geri dönmüş, kaçma girişimleri başarısızlıkla neticelenmişti45.

 311  yılının  başında  Hun  ordusunun  komutanlarından  olan  Hu-yen  Yen,  27.000 kişilik  bir  orduyla  öncü  olarak  gönderildi.  Sarı  Irmağın  güneyine  kadar  ilerledi  ve  bu sırada yol üzerindeki Chin birliklerini tam on iki kez yenilgiye uğrattı.30.000 kişi öldü.46

Hu-yen Yen, Lo-yang şehri47’nin önce P’ing-ch’ang kapısını, sonra da Hsüan-yang kapısını alarak bütün resmi binaları yaktı. Destek kıtaları henüz yetişemediğinden yağma yapıp  esir  aldıktan  sonra  geri  çekilmek  zorunda  kaldı.  İmparator  kayıkla  Lo  nehrinden kaçmayı denedi fakat Hu yen-Yen kayığı yakarak onun bu girişimini engelledi48.

Bir süre sonra destek  birlikleriyle  birlikte  yeniden  hücuma  geçildi.  Hun  kumandanlarından Wang  Mi  Hsüan-yang  kapısına,  Liu Yao  ise  Hsi-ming kapısına geldiler. Hsi-min kapısında yapılan savaşın sonunda Tung-hai kralı Yüeh, onları yendi. Mi, geri çekilmek  zorunda  kaldı.  Bunun  üzerine  derhal  yeni  kuvvetler  toplamak  için  civar kasabaları  yağma  akınlarına  başladı  Daha  sonra  20.000  kişilik  bir  kuvvetle  Lo  ile birleşti  ve  yağmalarına  devam  etti.  Bu  akınlardan  hemen  sonra  Yao’ın  ordusu  ile buluştu. Şehirde çıkan kıtlıkta insanlar birirlerini yemeye başlamışlardı. Halk bu yüzden şehir  dışına  kaçıyordu.  Boşalan  şehre  yapılan  son  akında  Yao  ve  Mi  sarayın  dış duvarlarını  yıktılar  ve  Hsüan-yang  kapısını  alarak  6.  Ayın  11  günü  Güney  Sarayına girdiler. İmparator Hua Ling Yüan kapısından kaçmayı denedi ama başaramadı. Hunlar onu  esir  alarak  onu  Tuan-man  kapısına  kapattılar.  Prensler,  görevliler  ve  asillerden toplam  30.000  civarında  insan  kadın  erkek  denmeden  öldürüldü.  Şehirde  büyük  bir yağma yapıldı, saray görevlileri yakalandı ve hazine ele geçirildi. İmparator mezarlarına saldırıldı,  imparatorluğa  ait  binalar  yakıldı,  imparatoriçeye  hakaret  edildi  ve  veliaht öldürüldü49.  Savaş  bittikten  sonra  geri  dönerken  imparator  ve  imparatorluğa  ait  altı mühür  Hun  başkenti  P’ing-  yang’a  götürüldü50.  Bu  büyük  zafer  üzerine  Hunlar  yılı değiştirerek Chi-p’ing yılı ilan ettiler. Fakat başkentin stratejik bir bölge olan Lo-yang’a taşınması  teklifi  tüm  avantajlarına  rağmen  dört  bir  yanının  düşmanla  çevrili  olması sebep gösterilerek reddedildi.51

 312  yılının  birinci  ayında  Chin  İmparatoru  Huai-ti,  Hun  başkenti  P’ing-yang’ getirilmişti.   Ona   saygıyla   davranıldı,   “bey”   ünvanı   verildi   ve   Liu   ailesinden   bir prensesle evlendirildi52.

 Liu  Ts’ung  özellikle  Çin  başkenti  Lo-yang’ı  alıp  Chin  Devletine  karşı  büyük  ve ezici bir zafer kazandıktan sonra kendini büyük görmeye başlamış, bu ise onu adaletten ve hoşgörülü lider vasıflarından yavaş yavaş uzaklaştırmıştı.

 Ts’ung’un büyük savaşçı generallerinde Shih Lo ise 311 yılının ikinci ayında Hsin- ts’ai  şehrine  saldırdı,  kralını  öldürdü.  Müteakiben  Hsü-ch’ang  şehrini  de  aldı.  İki  ay sonra  Chin  prenslerinden  biri  olan  Tung-hai  Kralı  Ssu-ma  Yüeh’in  cenaze töreni hazırlıkları  yapılmaktayken  Shih  Lo,  hafif  süvarileriyle  cenaze  alayını  takip   etti. Kalabalığa Ku bölgesinin Ning-ping şehrinde yetişti. Chin askerlerine saldırdı ve yendi, cenaze  alayının  etrafını  sardı.  Cenaze  töreni  için  ülkenin  dört  bir  yanından  gelen soylular ve halktan 100.000 kişi oklanarak öldürüldü. Kurtulan olmadı53.Ölenlerden kırk sekizi  Chin  prensiydi54.Ayrıca; “Sen  yaşarken  tüm  halka  büyük  eziyetler  ettin!  Şimdi ben herkesin intikamını alıyorum!” diyerek tabutu yaktı.

 Girdiği  birçok  savaştan  galibiyetler  alarak  çıkan  Shih  Lo,  Hun  İmparatorunun gözde generallerindendi. Ancak bir diğer başarılı general Wang Mi de başarılarıyla ona rakip  olmaya  başlamıştı.  Bu  iki  general  içlerinden  sürdürdükleri  düşmanlığı  asla  dışa vurmamış,  yüzeyde  hep  iki  dost  olarak  görünmeyi  tercih  etmişlerdi.  Wang  Mi,  Shih Lo’ya  başarısız  bir  suikast  düzenlemiş  ama  Lo,  haberi  yokmuş  gibi  davranmıştı.  311 yılının onuncu ayında Wang Mi’yi bir şölene davet etti ve orada onu öldürdü55. Wang Mi’nin ordusu Shih Lo’nun ordusuna dahil edildi. Böylece Hun generalinin önlenemez yükselişi ivme kazandı.

 Çin’in  iki  başkentinden  biri  ve  imparator  ele  geçirildikten  sonra,  Chin  Devletinin tamamen   ortadan   kaldırılması   için   ikinci   başkenti   olan   Ch’ang–an’ın   da   alınması gerekiyordu. Şehre yapılan saldırıda, şehrin etrafını koruyan kuvvetlerin komutanı Liang- chou generali Pei kuan-ch’un Hun ordusuna teslim oldu. Böylece Hun ordusu Ch’ang-an şehrinin etrafını sardı ve şehri muhasara altına aldı. Bu sırada Chin Devletinin Nan-yang kralı  Mo’nun  gönderdiği  yardım  birlikleri  de  yenildi  ve  büyük  bölümü  Hun  ordusuna teslim oldu.  Bu  başarı üzerine Hun hükümdarı Ts’ung, Liu Yao’a “Araba ve süvariler generali” “Yung-chou Mu”su “Chung-shan kralı” ünvanlarını vererek Ch’ang-an şehrinin yönetimini ona bıraktı. General Wang Mi’yi ise “Büyük general” ilan etti56.

 Chin   Devletinin   bir   süre   önce   Hsien-pi’ler   sorunun   halletmesi   için   Kansu Bölgesine gönderdiği Chang Kui57 adlı ünlü general 312 yılında Ch’ang-an’ı geri almak için  birçok  girişimlerde  bulundu.  İki  ordu  bir  çok  defa  savaştı.  Chin  kuvvetleri  şehri aylarca muhasara altına aldılar. Defalarca yapılan saldırılara karşı koymaya çalışan Liu Yao,  her  seferinde  yenilince  şehir  halkından  kadın  erkek  80.000  kişilik  bir  grubu  da alarak Hun başkentine kaçtı58.

Bu sırada Hun başkentinde Liu Ts’ung  memurları için verdiği yeni yıl töreni şöleninde Chin Devletinin esir İmparatoru Huai’ya uşak elbisesi sayılan lacivert renkli bir elbise giydirmiş ve misafirlerine şarap dağıttırmıştı59. Bu bir çeşit gövde gösterisiydi ve  kendi  emrinde  çalışanlara  kendisi  ve  devletinin,  koskoca  Çin  İmparatorunu  saki yapabilecek  kadar  güçlü  olduğunu  göstermeyi  amaçlamıştı.  Bu, mağlup bir imparator için son derece acımasız ve onur kırıcı bir durumdu. Öyle ki, Hun görevlilerinden bile bazıları gözyaşlarını gizleyemediler. Onların bu üzüntüsü Liu Ts’ung’u çok öfkelendirdi ve bir ay sonra kendisine komplo kurdukları söylentisini sebep göstererek bu görevlileri ve  İmparatoru  öldürttü60.Bu  olay  üzerine  saltanat  yılını Chia P’ing’den Chien Yuan yılına çevirdi61.







23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Çin'de kurulan Hun Devletleri III
« Yanıtla #8 : 27 Eylül 2007 »
 İmparatorun ölüm haberi ile prens Yeh, Batı Chin Hanedanlığının yeni imparatoru ilan edildi ve Ming-ti ( 313-317) adını aldı. Bu, oldukça aciz kalmış bir devletin sadece başsız kalmama çabası sayılabilir. Çünkü Yeh’in tahta geçtiği yer olan Ch’ang-an şehri
o  sıralarda  artık  terkedilmiş,  yıkılmış,  harap  bir  şehir  halindeydi. Öyle ki nüfusu yüz haneye  bile  ulaşmamaktaydı.  Yalnızca  dört  arabanın  kaldığı  şehirde  imparatorluk görevlilerinin  üniformaları  bile  yoktu.  Üstelik  Liu  Yao  komutasındaki  Hun  birlikleri hala zaman zaman buraya saldırıyor ve yağmalayıp  dönüyorlardı. Çinlilerin  ve şehrin perişan durumuna ipek yolu üzerinden ticaret yapmaya gelmiş olan yabancı tüccarlar da şahit oluyorlardı. 1907 yılında Sir Auriel Stein ünlü İpek Yolu keşif gezisine çıkmış ve Tun-huang’ın batısındaki Çin seddinin batı kulesinde bir grup doküman bulmuştur. Bu dokümanlar   farklı   dillerde   yazılmış   mektup   ve   çince   yazılmış   bambu   kalıplardı. Bunların içinde Temmuz 313 tarihli bir Soğdca mektup Hunların Çin başkentini harabe haline getirdiğini açıkca dile getiren sürpriz bir kaynaktır. Bu, Nanai Vandak adında bir
Soğd  tüccarının  hükümdarına  yolladığı  ama  belli  ki  hükümdarın  eline  geçmemiş  bir mektuptur.  Bu  mektup  kağıt  üzerine  mürekkeple  yazılmıştı.  Mektup  41,5cmx25cm, zarfı ise 14cmx9,5cm boyutlarındadır. Şu anda Londra’daki British Kütüphanesi Stein Kolleksiyonunda  bulunan  mektubun  bizim  için  en  büyük  özelliği  Çin  başkenti  Lo-
yang’ın  Hun  saldırılarıyla  içine  düştüğü  durumu  dile  getirmesidir.  Mektubun  tam tercümesi şöyledir:

Nanai Vandak’tan Semerkand’da bulunan Nanaithvar’a;

 Efendim, ben iyiyim. Tun-huang62’daki Armatsach ve Liang-chou63’daki Arsach da iyiler ve benimle çalışması için gönderdiğiniz Ghromsach da benden ayrılırken iyiydi. O Güney Çin’e gitti ve kendisinden hiç haber alamadık. Şu an buraya gelen kimse yok. Son imparator-onlar böyle söylüyorlar-Kai Yüan’den (saray) kıtlık yüzünden çıkamıyor. Saray ve şehir ateşe veridi, saray yakıldı, şehir yerle bir edildi. Artık ne saray ne de Lo- yang64 şehri var! Hunlar Çin65’e  girip  Ch’an-an66’ın  her yerine yayıldılar, geçmişte (dün) imparatorun sadece malı olan Hunlar sizin şehrinizi yağma ettiler. Efendim, biz geride kalan Çinlilerin Çin dışına çıkıp çıkmadıklarını veya diğer ülkelerine (bölgelerine) sığınıp sığınmadıklarını bilmiyoruz .Ve Tun-huang’da Semerkand’dan yüz kadar soylu ile Liang-chou’dan da kırk kişi bulunmakta...Ve efendim, eğer size Çin’in nasıl mahvolduğunu tüm detaylarıyla anlatsaydım, bu çok kederli bir hikaye olurdu ve bundan hiç hoşlanmazdınız. Son......den sonra sizin için Çin’e gönderdiğim casuslardan hiç haber alamadım.Dört sene önce gönderdiğim diğer kişi Artixw-vandak ise Lo-yang’ ulaştığında  tüm  Hintliler  ve  Soğdlular  açlıktan  ölmüştü.  Bunun  üzerine  ben  Tun- huang’a Nasyan’ı yolladım.
67

 314  yılında  Hun  ordusu  artık  Çin  başkentini  ele  geçirmek  için  doğru  ve  uygun zamanın  geldiğine  inanarak  tüm  hazırlıkları  tamamlayıp  harekete  geçti.  Yazın  beşinci ayda  Hun  ordusunun  iki  büyük  komutanı  Liu  Yao  ve  Chao  Jan  başkentin  durumunu öğrenmek ve son dirençlerini de kırmak için Ch’ang-an’a yağma saldırısında bulundular. Akabinde  bir  ay  içinde  de  şehre  yakın  yerlerde  konuşlandılar.  Bir  süre  sonra  tüm Hun ordusu saldırıya geçti. Fakat bazı generallerin yenilerek geri çekilmesi ve dışardan gelen yardım  saldırıları  Hunların  şehri  alma  çabalarını  kırdı.  Bu  yüzden  Yao,  şehre  saldırıyı bırakarak, dış yardımları kesme amacıyla önce Ho-nei valisine Huai’da saldırdı68. Şehri üç çember  içine  alarak  muhasara  etti.  valinin  erzağı  bitti,  zor  duruma  düştü.  Saldırının kesilmesi isteğini iletmesi için karısını gönderdi. Yao bu ahlak dışı tutum karşısında çok öfkelendi ve derhal kadını boğdurarak cesedini şehre geri gönderdi. Son çaresinin de işe yaramadığını görüp dehşete düşen ve çaresizliğini kavrayan Mo, şehrin kapılarını açtırdı. Yao’ın askeri azdı, üstelik beş yüz atlı Hsien-pi askerinin yardıma geldiği haberini almıştı. Bu yüzden gereksiz riske girmedi ve savaşmadan geri döndü69.

 Ch’ang-an’ı alma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Hun orduları ertesi yıl yani 315 de saldırılarını civar şehirlere yöneltti. Çünkü Çin başkenti artık her ne kadar güçsüz düşmüş olsa da Chin devletine ait civar şehirlerden askeri yardım alıyordu. Bu da Hun ordusunun Ch’ang-an’ı almasını engelliyordu. Dolayısıyla öncelikle bu şehirlerin üzerine gidilmeliydi. Yao, Shang-tang şehrine saldırarak sekizinci ayda Liu Kun’u yendi. Ardından Yang-chün adlı şehre saldırmak istediyse de Liu Ts’ung henüz Ch’an-an’ın işinin bitmediğini, öncelikle bu işi halletmek gerektiğini söyleyerek geri çekilme emrini verdi70.

 315 yılı 9. ayda İmparator Ts’ung, kuzey doğu topraklarındaki büyük generali Shih Lo’ya ok ve yay gönderdi. Ayrıca tüm vali, general, bey ve yüksek rütbeli memurlarını çağırarak toplanmalarını istedi71. Aynı  yıl  komutan  Yao,  kuzey  topraklarını  muhasara  girişiminde  bulundu.  Chin Devletine  gelecek  yardımları  kesmek  için  civardaki  hem  farklı  milletlere  hem  de  Chin Devletine  ait  olan  şehirlere  gözdağı  verme  faaliyetleri  olarak  niteleyebileceğimiz  bu girişimler   kimi   yerde   kolaylıkla   başarıya   ulaşırken   bazı   yerlerde   ise   umulmadık sonuçlar  getiriyordu:  Yao  kuzey  topraklarını  kuşattığı  zaman,  etraftan  atlı  ve  piyade 30.000 kişilik bir ordu yardıma geldiği için geri çekildi ama geri çekilirken azami zarar verebilmek ve direnci kırabilmek için herşeyi yaktı. Yardım birlikleri geri döndüğünde ise kuzey topraklarını tamamen ele geçirdi72.

 Nihayet 316 yılı kış aylarında Liu Yao, Ch’ang–an kentinin dış surlarına saldırdı. Saldırı sonucu dış ve iç şehrin irtibatları kesildi. Bunun doğal bir sonucu olarak şehirde kıtlık çıktı. Yiyecek kıtlığının boyutları öylesine büyüdü ki, bir ölçü pirinç iki ölçü altın karşılığında satılıyordu. İnsanlar önce ölüleri sonra da birbirleri yemeye başlamışlardı73. Şehir  nüfusunun  yarıdan  çoğu  açlıktan  öldü.  Şehirden  çıkış  serbest  bırakıldı.  Sağ kalabilenler şehir dışına kaçtılar. Artık şehir tamamen boşalmıştı. Sadece bin kadar kişi her  türlü  sıkıntıya  direnmeyi  göze  alarak  şehri  terk  etmiyordu.  Bunlar  ünlü  komutan Chang  Kui’in  babası  ve  oğlu  tarafından  gönderilen  ve  şehri  ölene  dek  korumaya  söz vermiş  olan  gönüllülerdi.  Ve  söz  verdikleri  gibi  de  ölene  dek  şehri  terk  etmediler.  İç şehirdeki imparatorluk sarayında dadurum dışardakinden çok farklı değildi:

 İmparator çaresizlikten ağlıyordu. Yanındakilere  halkın  açlığa  düştüğünü,  artık dışardan  da  yardım  gelmediğini,  çok  utandığını ama teslim olmaktan başka çaresi kalmadığını söyledi. Bu bir teslimiyet kararıydı.

Teslimiyet bildirisinin iletilmesi   için   İmparator saray memuru Ts’un Ch’ang görevlendirildi. Ts’un, Hun komutanı Yao’a kararı bildirmeye giderken başka bir görevli; Su  Lin,  kendi  menfaatleri  doğrultusunda  Hun  komutanına  elçi  yerine  oğlunu  gönderdi. Oğlu  Hun  ordusunun  karagahına  giderek  Yao’a  “şehrin  hala  en  az  bir yıllık iaşesinin olduğunu,  bu  yüzden  Hun  saldırılarına  daha  uzun  zaman  dayanabileceğini,  fakat,  eğer babası Su Lin’e “I T’ung” ünvanıyla birlikte 10.000 hanelik bir vilayetin beyliği verilirse Ch’ang-an şehrini teslim edebileceklerini” iletti. Yılların büyük savaşçısı Yao, bunun bir aldatmaca olduğunun derhal farkına vardı. Hiç tereddüt etmeden Su Lin’in oğlunun başını kestirerek cesedi babasına yolladı.

 Ertesi  gün  İmparator  bir  keçi arabasına74 binmiş, yarı çıplak bir halde75,  elinde imparatorluğa ait mühürlerin konulduğu kutuyla birlikte şehrin doğu kapısından çıkarak Hun ordusuna  teslim  oldu  (Bkz.  Resim  11).  Batı  Chin  devletinin  içine  düştüğü  bu  durum  ve imparatorun zavallı hali karşısında vezirlerin bir çoğu göz yaşlarına hakim olamıyorlardı. İmparatorun ona layık olmayan bu keçi arabasında olmasına dayanamayarak yapabilecekleri tek saygı ifadesini gösterdiler ve arabasını eller üzerine alarak taşıdılar.

 İmparator,  tüm  Çin  halkının  onurunun  ayaklar  altına  alınması  demek  olan  bu durum karşısında büyük bir çöküntü ve yeis içindeydi. Koskoca, medeni Çin Devletinin, tarihi  boyunca  küçük  gördüğü  kuzey  kabilelerinden  biri  olan  Hunlara  teslim  olması, başkent  Ch’ang-an’da  bu  duruma  şahit  olan  herkes  tarafından  şaşkınlıkla  izleniyordu. Özellikle  saray  görevlileri  utançtan  ve  üzüntüden  gözyaşlarını  tutamıyorlardı.  Hatta içlerinden  teftiş  orta  entendanı  olan  Chih-lang “Aklım  bunu  kabul  etmiyor!”  diyerek intihar etti.

 Yao, cenaze  arabasını (imparatorun bindiği arabayı) yaktı, imparatorluğa ait mühürleri aldı ve saraya geri döndüler. İki gün sonra İmparator, yanındaki bazı görevlilerle birlikte  Hun  başkenti  P’ing-yang’a  götürüldü.  Başkentte  Ts’ung’un  huzuruna  çıkarıl- dıklarında imparator yardımcılarından biri olan Ch’ü-yün nicedir sakladığı göz yaşlarının akmasına mani olamadı. Bunu gören Ts’ung öfkelenerek onu tutuklattı. Acılarına bir de utanç eklenen Ch’ü intiharı seçti. Ts’ung başta çok öfkelenmiş olmasına rağmen sadakative  onurundan  etkilendiği  için  ölümünden  sonra  onu  “Arabalar  Generali”  ünvanıyla ödüllendirdi.

 Hun  Hükümdarı  Ts’ung,  sarayındaki  devrik  Çin  imparatoruna  “Huai-an  Beyi” ünvanını  verdi.  Savaştaki  başarısından  dolayı  Liu  Yao,  çeşitli  unvanlarla  taltif  edildi. Saltanat  yılı değiştirilerek “Lung Chia yılı”  ilan edildi76. Şehri teslim etmek  isteyen  Su Lin’in sonu ise hem acı hem de onursuz oldu; Ts’ung onu sadakatsizliğinin ve şerefsizliğinin göstergesi olarak herkese ibret olması için pazar yerinde astırdı.

 Ancak çıkan bir isyan sonucunda Hun şehirlerinde on binden fazla insan öldü. Bu isyanın başarısının sebeplerinden biri ve en önemlisi de Hunlara karşı isyancı generali destekleyen Chin halkıydı. Ts’ung, eğer devrik imparator ölürse halkının ondan ümidini keseceğini   ve   artık   bu   isyancı   generallere   destek   vermeyeceklerini   düşünüyordu. Düşüncesi doğrultusunda hareket ederek Çin imparatoru Ming-ti’yi Hun başkenti P’ing- yang’da öldürttü77.

 Ts’ung, Çin karşısında aldığı bu büyük başarılar karşısında kendisini yenilmez bir güç olarak görmeye başlamış, bu gururu ise onun devlet işlerini ikinci plana iterek zevk ve sefahata dalmasına sebep olmuştur.

Babası  Liu  Yüan-hai’ın  bir  Çin  kurumu  olan  “imparator” luğu  kabul  etmesine rağmen  Hun  geleneklerindeki  “ch’an-yü”  lük  sistemini  reddetmemişti78.  Liu  Ts’ung  ise tahta  geçince  kendini  imparator  ilan  etti  ama  “ch’an-yü”  unvanını  ağabeyi  Liu  İ’ye devretti. Böylece Türk tarihinde yüzyıllardır devletin başındaki en yüksek lidere verilen “ch’an-yü” unvanı ilk kez önem kaybetmiş ve sıralamada ikinciliğe düşmüştür. Bu durum Liu Ts’ung’un ne Çin ne de Hun geleneklerine uymayan gerekli gereksiz bir çok kurum kurmasıyla   da   perçinlenerek   özellikle   geleneklerinden   kopmak   istemeyen   Hunların tepkilerine sebep olmuştur. Hun Devlet geleneğinde yer almayan bu kurumların yanısıra Han Devletinde bir başka önemli bir kurum da getirmeye çalışmıştır: Harem

 Ts’ung’un ölümünden önce yani 318 yılında Hun sarayındaki eş sayısının artmasını, kadınlara   düşkünlüğü   bilinen   hükümdarın   yalnızca   bu   zaafiyetine   yormak   doğru olmayacaktır. Son yıllarda ise imparatoriçelik makamında bulunan kadın sayısının yediye kadar çıkmış olmasını ise bu zamana kadar Hun (ve Çin) geleneklerinde bulunmayan bu durumun, harem müessesesinin nasıl işlendiğine dair yetersiz bilgi ve umarsız davranış olarak değerlendirmek gereklidir. Saray kadınlarının sayısının çokluğu bir hükümranlığın kamusal  sergilenişi  olarak  ifade  edilebilir.  Hükümdarın  ordularını  bizzat  yönetmeyi bırakmasıyla  hanedanın  hükümdarlık  gücü  üzerindeki  hak  ve  meşruiyet  iddiası,  saray törenlerinin   şatafatı   ve   hanedanın   cömertliğini   gösteren   anıtlar   vasıtasıyla,   yani imparatorluğun ihtişamı ve yüce gönüllülüğü aracılığıyla daha fazla gösterilir79. Nitekim bu durum bir çok imparatorlukta olduğu gibi çok sonraları Osmanlı imparatorluğunda da
görülmüştür. İşte bu anlayışla Liu Ts’ung da saray kadınlarının sayısını arttırmış, dayısının kızlarıyla  evlenerek  onlara  imparatoriçe  statüsüne  oturtmuş  Ayrıca  her  hanımı  için,  her vesileyle   saraya   eklettirdiği   bina   ve   köşklerin   sayısı   kırkı   bulmuştu. Hükümranlık döneminin  sonuna  doğru  sarayda  imparatoriçe  unvanı  taşıyan  dört,  imparatoriçe  mührü taşıyan yedi kadın vardı80.

Liu Ts’ung öldükten sonra yerine oğlu Liu Ts’an geçti81. Asıl adı Shih Kuang olan Ts’an küçük yaşta okumaya ve askerliğe yeteneği olmasına rağmen başbakanlık yaptığı dönemlerden  itibaren  eğlenceye  oldukça  meyil  göstermeye  başladı.  Yapmaktan  zevk duyduğu  şeyler  arasında  en  başta  saraya  yeni  ve  şaşaalı  bölümler,  köşkler  eklemek geliyordu. Hatta kendi idari çalışma bölümünü tıpkı Kızıl Saray gibi yaptırmıştı.

 Komutanlarından olan kayınbabası Chin Chün82’ün  çoktandır  tahtta  gözü  vardı. Yeni  imparatoru  kendi  menfaatleri  doğrultusunda  ikna  etmek  için  iki  kızını  ustaca kullandı ve yeni yetkileriyle, fikren çatıştığı bir çok komutan ve bürokratı görevlerinden azletti.  Azledilen  görevliler  ise  Ch’ang-an  şehrinde  bulunan  Liu  Yao’a  kaçarak  ona bağlandılar. Sarayda eğlenceye ve içki alemlerine dalan imparator tüm devlet ve askeri işleri  başkumandan  olan  Chin’e  terketmişti.  Bunu  fırsat  bilen  Chin,  nihayet  isyanı başlattı  ve  sarayın  Kuang  Chih  köşkünün  önündeki  köşke  silahlı  ve  zırhlı  asker çıkartarak imparatoru yakalattı ve derhal öldürttü. Liu ailesinden yaşlı genç, kadın erkek demeden  pek  çok  kişiyi  doğu  pazarında  katletti.  Eski  İmparator  Liu  Yüan  ve  Liu Ts’ung’un  kurganlarını  tahrip  ederek  atalar  türbesini  yaktı.  Ruhların  ağlama  sesleri binlerce kilometre uzaklara yayıldı83.

 Böylece  Chin  Chün  kendini  “Hanların  Büyük  Kralı  ve  Başkomutan”  ilan  ederek Doğu  Chin  Devletine  bağlılığını  bildirdi.  Bağımsız  Hun  devletini  yıkarak  devraldığı tüm  mirasıyla  Çinlilere  bağlanmayı  hazmedemeyen  bir  çok  Hun  general  ve  görevli Ch’ang-an’daki  Liu  Yao’a  sığındılar  ve  birlikleriyle  ona  bağlandılar.  Bazı  yüksek görevliler  hayatları  pahasına  da  olsa  imparatorluğun  simgesi  sayılan  Doğu  Sarayını korumak  istediler,  fakat  öldürüldüler.  İsyan  çıktığını  duyan  Liu  Yao,  Ch’ang-an’dan yola  çıktı,  Kızıl  Duvar’a  geldiğinde  Hu  yen-yen  ve  bazı  komutanlar  başkent  P’ing- yang’dan kaçarak ona sığındılar. Bu generallerin birlikleri onun birlikleriyle birleşti ve Yao, onların da desteğiyle Hsin Yüan yılında İmparator ünvanı aldı. Ülke içinde genel af ilan edildi. Fakat af sadece isyancı Chin Chün’ü kapsamadı.

 Yao, ilk iş olarak komutanlarından Liu Ya’yı kuzey topraklarına yolladı. Ya, orada komutan Shih Lo ile birleşti ve ordusunun bir kanadını oluşturdu. Böylece Hun ordusu savaş durumunu aldı. Artık isyanı bastırmak için hazırdılar.

 Bu sırada isyancı Chin Chün, komutanı Pu T’ai’84’yı teslim çağrısı için Liu Yao’a gönderdi.  Teslim  olmak  bir  yana,  Yao,  elçiyi  derhal  Chin  Chün’e  teslim  çağrısını iletmesi için geri yolladı. Pu-T’ai başkente döndü ve Yao’ın isteklerini Chin’a aktardı.Chin,  öfkeyle  Yao’ın  başkentte  yaşayan  annesini  ve  ağabeyini  öldürterek  Yao’a  asla itaat etmeyeceğini böylece gösterdi85.


 



23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
Çin'de kurulan Hun Devletleri IV
« Yanıtla #9 : 28 Eylül 2007 »
Aynı yıl yani 319 yılı 12.ayda86 isyancı  Chin’in sağ ve sol süvari komutanları Chin K’ang ve Ma Ch’ung ile diğer ileri gelenler Chin’i öldürdüler ve aralarından Chin Ming’i lider seçtiler, imparatorluğun altı mührünü Pu T’ai ile Yao’a  gönderdiler. Böylece Yao’ın imparatorluğu bu mühürlerle resmi olarak onanmış oldu.

 Oysa bu, kuzey topraklarında gizliden gizliye imparatorluk üzerine hayaller kuran Shih  Lo’yu  kızdırdı.  Askerlerinin  sayısını çoğaltarak  Chin  ming  üzerine  P’ing-yang’a gönderdi.   Saldırılara   bir   süre   dayanan   Ming’in   birlikleri   yorulduğu   için   kayıplar vermeye  başladı.  Bunun  üzerine  Ming,  Yao’a  adam  göndererek  yardım  istedi.  Yao, derhal iki birliğini yola çıkardıysa da Ming, şehir halkından 15.000 kişiyi de alarak şehri terketti Ch’ang-an’a geldi. Yao, hem şehri terkedip düşmana bıraktığı hem de yardımın gelmesini beklemediği için çok sinirlendi ve onu ve ailesini ölümle cezalandırdı87.

 Yao, Hun  başkenti P’ing-yang’ın artık güvende olmadığı, Shih Lo’nun tehdidi altında olduğuna kanaat getirdi. Öncelikle isyancı Chin’in öldürdüğü annesinin mezarını oradan Su-i şehrine naklettirdi ve anısına Yang Ling Kurganı’nı yaptırdı. Ölmüş baba ve büyük babasına ünvanlar verdi. Bunun üzerinden çok geçmemişti ki Shih Lo, başkente saldırdı ve Hun sarayını yaktı.

 319 yılı ikinci ayda Shih Lo biat etmek istediğini iletmesi için emrindeki Wang- hsiu’yu  Yao’a  gönderdi88.  Fakat  emrindeki  bir  görevli  onu  uyararak  Wang’ın asıl amacının Yao’ın ordusunun durumunu  öğrenmek  için  gönderilen  bir  casus  olduğunu belirtti. Yao, bu durumdan oldukça tedirgin oldu, çünkü ordu o sırada oldukça yorgundu ve çıkacak bir savaşta kaybetme ihtimali oldukça fazla idi. Düşmanın bunu öğrenmesi henüz  kurulmuş  olan  devletin  geleceğini  etkileyecek  kadar  ağır  bir  bedelle  ödenmesi demekti. Bu yüzden Shih Lo’nun elçisi Wang’ı pazarda astırdı.Gerçekten de Yao’ın bu kararı  oldukça  isabetliydi.  Çünkü  Shih  Lo,  P’ing-yang  baskınından  sonra  ülkesine dönmemiş, üstelik Yao’ın en yakın adamını da kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Yao’a saldırmak için casus Wang’dan gelecek olumlu bir haber beklemekteydi. Fakat Wang
bu  planı  gerçekleştirememişti.  Böylece  Shih  Lo  üçüncü  ayda  kuzey  topraklarına  geri döndü. Birkaç ay sonra da burada kendi devletini kurdu.

 Yao,  aynı  yıl  başkenti  Ch’ang-an’a  taşıdı.  Eşi  Yang-chih’ı  imparatoriçe,  oğlu Hsi’yi ise veliaht ilan etti. Diğer oğullarından Hsi’yi Chang-lo şehri Kralı, Ch’an’ı ise T’ai-yüan Kralı yaptı. Yao, altıncı ayda Ch’ang-an kentinin kuzey güney doğrultusunda şehir dışında, inançları gereği Atalar türbesi inşaa ettirdi89.

 Gerçekten de  Liu Yüan-hai  Hun  devletini  kurarken  Çin  topraklarını  yönetme isteğini halkın gözünde meşrulaştırmak için   Hunların Motun zamanında Han Hanedanlığı  ile  evlilik  yoluyla  akrabalık  kurduklarını,  yani  soylarının  Han  soyundan geldiğini vurgulamaya çalışmıştır. Bölgede yaşayan halk genellikle Çinli idi. Ona göre tahtı  ele  geçirmek  için  askeri  başarının  yanısıra  Çinli  halkın  hoşnut  tutulması da elzemdi. Böylece iç huzur sağlanacak ve halk Chin Devletinden geriye kalan varislere destek vermeyecekti. İşte bu siyaset doğrultusunda Liu Yüan, devleti kurar kurmaz Han ataları için türbe yaptırmış, devletin adını eski Han hanedanlığına atfen “Han” koymuş ve  Çinli  halkın  memnuniyetini  kazanmaya  çalışmıştı.  Liu  Yao  ise  artık  bu  siyasetin
amacına ulaştığını, Hunların Çin topraklarında yere sağlam bastığını görmüştü. Bundan sonra artık “kendi ataları” için türbe yapmak ve devletin “Han” olan adını değiştirmek gerektiğine inanmaktaydı. Böylece devlet, büründüğü “Çinli” kimliğinden sıyrılıyor ve millileşiyordu.  Liu  Yao,  bundan  böyle  artık  zamanının  geldiğine  inanarak  devletin kuruluş  aşamasında  takip  ettiği  politikayı  değiştirmeye  başladı90.  Böylece  devletin kimliğinin “Hun” olduğunun altı çizildi.

 Devletin yeni adı için sunulan teklif şöyle idi:

 “Devletin ilk imparatoru Liu Yüan-hai Lu-nu şehri yöneticisiydi. Bu şehir Chung- shan’a bağlıdır. Siz ise P’in-lo da başarı sağladınız. Bu da Chung-shan’dedir. Chung- shan ise Liang Bozkırının bir parçasıdır ki Bu parçaya “Chao” denir. O halde devletin adı Chao olsun!" Yao bu teklifi çok beğendi ve memnuniyetle kabul etti. Şunları ekledi:

“Bizde büyük baş hayvanın kara olanı makbuldür. Öyleyse bayrağımız (tuğumuz) siyah olsun!”dedi.

 Böylece ch’an-yü Motun “Gök” ile, İlk imparator Liu Yüan-hai ise “Tanrı” ile eş tutuldu. Ülke içinde ölüm cezası altındaki tüm cezalara genel af getirildi91.

 Ancak Kuzey Topraklarının güçlü komutanı  Shih  Lo, Liu Yao’ın  başa  geçmesini kabul  etmedi  ve  bütün  orduları ve halkıyla  İlk Chao devletinden ayrılarak kendi topraklarında  Chao  Beyliğini  kurdu.  Batıda  Tibetlilerle  mücadele  eden  Yao,  kısmen  de olsa bu sorunu çözmüştü. Fakat biliyordu ki asıl büyük tehdit unsuru, kuzeyde giderek güçlenmiş  olan  Shih  Lo  idi.  Üstelik  Lo,  Yao  “imparator”  ünvanı  aldığı  zaman  kendini “Chao  Kralı”  ilan  etmişti.  Bu  durum  bu  Hun  liderinin  bir  anlamda  kendini  imparatora rakip  olarak  göstermesiydi.  Lo’nun  tek  eksiği  bir  imparatorun  sahip  olması  gereken imparatorluk mühürleriydi. Yao, batıda Tibetlilerle meşgulken Lo kendi ülkesi içinde yeni kanunlar çıkarıyor, iç düzeni sağlamaya çalışıyor, ekonomiyi düzeltme ve sağlamlaştırma çabalarına girişiyor ve zaman zaman da Yao’ın topraklarına saldırıyordu. 325 yılında Yao artık Lo’ya karşı seferberlik ilan etmenin zamanı geldiğine inandı. Komutanlarından Liu Yo’yı  Lo-yang’da  bulunan  Shih  Lo’nun  komutanı  Shih-sheng  üzerine  yolladı.  Yao’ın generaline yakın bölgelerden katılan 5000 zırhlı asker eşlik ediyordu. Ayrıca bu birliğe bir gecede 10.000 civarında asker de katıldı. Liu Yo, orduyu Men-chin’den idare ediyordu. Bu  arada  ona  destek  olmak  için  Doğu  bölgesi  idarecisi  Hu-yen  Mu,  Hsiao-ming’nin doğusundan yola çıkmıştı92.

 Liu Yo, ilk önce Shih-sheng’a yardım gelecek yerleri kesme amacıyla Lo’nun, Meng Chin93  ve Shih-liang adlı iki sınır garnizonuna birden saldırdı ve ele geçirdi. Bu savaşta Shih Lo’nun 5000 subayını öldürüldü. Bu zaferin ardından  ordu hiç duraksamadan asıl hedef  olan  ve  Chin-yung  şehrinde  bulunan  Shih-sheng’a  saldırıya  geçti,  şehri  kuşatma altına aldı. Fakat bu sırada Shih Lo’nun büyük komutanı Shih Chih-lung kuşatma altında kalan Sheng’e yardım için 40.000 kişilik bir kuvvetle Ch’eng-kao Kuan’dan yola çıkmış bulunuyordu.  Liu Yo, hazırlıklı  bir  şekilde  onu  beklemeye  başladı. İki ordu Lo-yang şehrinin  batısında  karşılaştılar.  Bu  büyük çarpışma sonucunda  Liu Yo, ağır kayıplara uğradı ve bir  müddet önce ele geçirdiği garnizonlardan biri olan Shih-liao garnizonuna geri çekildi. Onu takip ederek peşinden gelen Shih Chih-lung garnizonun çitli hendeğini kuşattı.  Böylece Liu’nun artık kendini savunması imkansız hale gelmişti.  Dışarıyla bağlantısı  tamamen  kesilen  orduda  kıtlık  çıktı. Yiyecek hiç bir şey  bulamayan askerler atlarını kesip yemek zorunda kaldılar. Bu sırada Shih Chih-lung, Liu Yo’ya yardıma gelen Hu-yen Mo’yu da yendi ve bu değerli komutanı öldürdü. Durumun vehameti üzerine Liu Yao,  bizzat  orduları  yöneterek  yardım  için  yola  çıktı.  Bu  arada  Chih-lung,  ordusunu 30.000 kişilik taze güçle kuvvetlendirmişti94.

 Yao’ın  ordusunun  öncü  birlikleri  komutanı  Liu  Hei,  Shih  Chih-lung’un  generali Shih-ts’ung’u Pa-t’e pan denilen yerde   hezimete uğrattı. Liu Yao, Chin-ku’da konuşlandı. Gece orduda sebepsiz bir panik yaşandı, ordu dağıldı,  kalan kuvvetler derhal Min ch’ih’ya geri çekildi. Yao, burada henüz konuşlanmıştı ki, Liu Yo ve 80 en iyi  subayının  Chih-lung  tarafından  yakalanıp  öldürüldüğü,  16.000  askerin  Shih  Chih- lung’a  bağlandığı  haberini  aldı.  Bu  değerli  subaylarının  başına  gelenler  onu  öylesine üzmüştü  ki  beyaz  matem  elbisesini  giydi  ve  gözyaşlarını  kimseye  göstermemek  için şehir dışına çıktı. Bir hafta boyunca onlar için  yas tuttu ve ağladı. Bu sırada bir gece yine  panik  çıktı,  askerler  dağıldı.  Orduyu  yeniden  toparlamak  artık  mümkün  değildi. Böylece hiç savaş yapılmadan Ch’ang-an şehrine; başkente geri dönüldü95.

 Yao, bu yolculuğunda hastalanmıştı. Ülkesine sağ salim geri döndüğü için ölüm cezasının dışındaki bütün suçları kapsayan büyük bir af çıkardı.

 Shih Chih-lung, Shih Lo’nun emriyle beraberinde 40.000 kişilik bir kuvvetle Chih- kuan’ın  batısından  Liu  Yao’a  saldırmak  için  yola  çıktı.  Sarı  Irmak’ın  doğusunda  kalan elliden  fazla  yerleşim  yerini  alarak  P’u-pan  şehrine  girdi.  Bu  çok  tehlikeli  gelişme sonunda Liu Yao bizzat karşı koymak istedi ancak Tibetli düşmanları olan Chang chün ve Yang nan-ti’nin şehri boş buldukları anda Ch’ang-an’a saldıracaklarından çekiniyordu. Bu yüzden   Ho-chien   kralını   Ch’in-chou   bölgesindeki   Tibet   gruplarını   dağıtma   işiyle görevlendirdi. Kendisi de kuzey topraklarındaki asıl tehlike üzerine gitmeye karar verdi. Shih  Chih-lung,  bu  haberi  duyunca  korktu  ve  ordusuyla  birlikte  geri  çekildi.  Yao,  onu takip etti ve Kao-hou önlerinde yakaladı. Yapılan büyük muharebe sonunda Chih-lung’un ordusu büyük bir yenilgiye uğradı. Yao, onun generallerinden olan Shih Tan’i yakaladı ve öldürdü. Bu savaşın sonunda İlk Chao Devleti 200 li genişliğinde toprakları ele geçirdi ve çok  büyük  bir  yağma  elde  etti.  Bu  sırada  Shih  Chih-lung,  Ch’ao-ke’ya  kaçmıştı.  Yao, kazandığı zaferin ardından Ta-yang’dan yola çıktı ve Chin-yung şehrinde Shih Sheng’a saldırdı.  Shih  lo  ile  mücadelesinde  peşpeşe  kazandığı  zaferler  Yao’ı  çok  mutlu  etmişti. Bundan dolayı artık asker üzerinde gerekli denetimleri yapmıyor, sevdiği veziriyle içki ve kumar alemlerinde eğlenmeye  bakıyordu. Çevresindekiler onu uyarmaya çalıştılar fakat boşunaydı; o, hiçbir uyarıya kulak asmadığı gibi uyarıda bulunanları da cezalandırıyordu.

 Aniden  çıkan  rüzgar,  öylesine  şiddetliydi  ki  ağaçları  yerinden  söktü,  sis,  ortalığı gözgözü  görmez  bir  hale  getirdi.  Bu  belitiler  belki  de  Gök  tanrının  kızgınlığının  bir ifadesiydi.

 Yao, vezirleriyle  eğlence içindeyken Shih Chih-lung, Shih-men’i işgal  etmişti. Shih Lo, büyük bir ordu toplamaktaydı; at ve silah sayısını arttırıyordu. Derken Lo’nun Sarı At Geçidini tuttuğu haberi geldi. Lo’nun öncü birlikleri aniden Lo Nehri beylerine saldırıya  geçtiler.  Bu  beylerin  aralarındaki  Chieh  Hunlarından  olanlar  saf  değiştirip kendilerinden olan Shih Lo’ya katıldılar. İşte bu beklenmedik gelişme savaşın dengesini Yao aleyhine değiştirdi. Derhal karşı atağa geçerek Chin-yung şehrini muhasara altına aldı. Lo Nehrinin batısında, Kuzey batı doğrultusunda on li’lik bir bölgeyi ele geçirse de ibre  artık  tersine  çalışıyordu.  Gençliğinden  beri  düşkün  olduğu,  yaşlandıkça  dozunu arttırdığı içki onun bu zorlu savaş anlarında vazgeçemediği en büyük yıkıcı güç oldu. O büyük savaşın yapılacağı gün yine çok içkiliydi. Genellikle savaşlarda bindiği doru atı96 sebepsiz bir şekilde aniden ayağını burktu ve o da başka bir ata binmek zorunda kaldı Yola çıkarken birkaç kadeh daha içti. Savaş meydanında Hsi-yang kapısı önlerinde el işaretleriyle orduyu idare etmeye kalkışınca düşman tarafından farkedildi ve müteakiben ordusu kaçınılmaz olarak büyük kayıplara uğradı. Yao, sarhoş bir şekilde geri çekilmeye çalışırken atı tökezleyince yere düştü. Bu düşüş sadece onun değil İlk Chao devletinin de düşüşüydü.

 Sayısı  ondan  fazla  yara  alan  Yao  yakalandı  ve  Lo’nun  huzuruna  götürülürken Lo’nun komutanlarından olan Shih sheng’e:“Shih Sheng! Ch’ung Men’deki zaferimizi unuttun mu?” diyerek eskiden dirsek dirseğe savaştığı insanlarla bugün boğaz boğaza geldiklerini  ifade  etmeye  çalıştı.  Bunun  üzerine  Lo  ona;  “Bugün  olanlar  Gök’ün isteğidir!”   dedi.   Böylece   artık   “kut”un   kendisine   devredildiğini,   devletin   başına kendisinin geçmesini Tanrının istediğini vurguladı.

 Bir süre sonra Yao’ın yaraları kötüleşti. Yao’a mümkün olduğunca iyi davranmaya gayret eden Lo, onu imparator arabasına bindirerek en iyi hekimlerden olan Li yung’a tedavi olmaya gönderdi.

 Bir gün, Pei yuan şehrinde yaşlı bir adam onunla görüşmek için yetkililerden izin aldı. Bu ihtiyar elinde bir içki kadehi taşıyordu. Ve Yao’ın huzuruna çıkarak: “Bukuk97 kral!  Geçidin98    sağında  imparator  ünvanı  aldınız.  O  zamanlar  çok  önemliydiniz. Sınırlarınızı  ve  topraklarınızı  korudunuz.  Ama  ordunuzu  iyi  kullanamadınız  ve  Lo- yang’da yenildiniz. Bu kötü talih Gök’ün isteğidir. İşte size bu büyük ayrılma için özel bir kadeh!” dedi. Yao ona çok kızdı ve azarladı. Lo bunu duyunca:“Ülkesini kaybeden bir adamın yaşlı bir kişiyi azarlamak için yeterince hakkı vardır!” dedi.

 Bir süre sonra  Lo, Yao’ı  Hsiang  Kuo  şehri civarındaki  Yung  Feng  adlı  küçük  bir şehre  yolladı.  Orada  rahat  ikamet  etmesi  için  herşeyi  yaptı  hatta  ona  birkaç  cariye  bile verdi.  Fakat  herşeye  rağmen  askerleriyle  onu  sıkı  bir  gözetim altında  tutmayı  da  ihmal etmiyordu. Yao’ın generallerinden Liu Yo ve Liu Chen’ın atlı olarak, en iyi elbiselerini giymiş kadın ve erkekten oluşan grubun ise yaya olarak onu ziyaret etmelerine izin verildi. Şerefine bir ziyafet düzenlenmişti. Yao o gece onlarla bazen sohbet etti, bazen de başına gelen bu olayın sebeplerinden bahsetti. Gece sonunda grup ondan ayrıldı ve geri döndü. Lo, İlk Chao Devletinin veliahtı olan Hsi’ye yazılı bir buyruk göndererek derhal teslim olmasını emretti. Yao ise oğluna:“Büyük vezirlerinin yardımıyla ulusun sunağını99  koru! Bil ki benim  düşüncelerimde  hiçbir  değişiklik  yoktur!”  diyerek  oğluna  devleti  sonuna kadar  korumasını,  bunun  için  ona  yardımcı  olacak  değerli  adamların  yanında  olduğu mesajını vermeye çalıştı. Bunu duyan Lo çok öfkelendi ve onu öldürttü100.(328)

 Bu arada İlk Chao Devletinin bürokrat ve subayları, Liu Yin’e Yao’ın ölümünden dolayı  ordunun  birlik  ve  bütünlük  duyguları  içine  girdiğini,  bu  yüzden  bu  fırsatı kaçırmadan  yeniden  saldırıya  geçilmesi  gerektiğini  söylediler.  Yin,  bu  teklife  çok sinirlendi ve bu teklifle gelen bazı görevlileri ölümle cezalandırdı. Başlarına aynı şeyin geleceğinden  çekinen  yüzlerce  görevli  kaçarak  civardaki  başka  liderlere  sığındılar. Bölgede büyük isyanlar başladı. İlk Chao Devletinin yıkılmakta olmasından faydalanmak isteyenler 10.000 kadar asker toplayarak Ch’ang-an şehrine saldırdı ve Lo’ya elçi gönderdiler. Lo, Shih sheng’ı   göndererek Lo-yang’ın halkını teslim aldı. Ying, onbinlerce kişiden oluşan bir kuvvet topladı ise de Shih sheng, Ch’ang-an, Lung-tung, Wu-tu,  An-ting,  Hsin-p’ing, Pei-ti,  Fu-feng  ve  Shih-p’ing  bölgelerinin  beylerinden topladığı kuvvetlerle Ying’e karşı koydu. Ying, Chung-chiao’da konuşlandı. Fakat Shih Lo, Sheng’a Shih-chih-lung’u 20.000 kişilik bir birlikle yardıma gönderdi. Savaş İ ch’ü adlı yerde oldu. Ying’in ordusu yenildi. 5000 kişi öldürüldü. Ying kaçmayı başardıysa da  kısa  bir  süre  sonra  yakalandı.  Shih  Chih-lung  Ying’i  ve  onun  maiyetinde  görevli 3000 kişiyi katletti.

 Müteakiben  İlk  Chao  Devletinin  subay  ve  memurları  ile  geçidin  doğusundaki göçebeleri    ve    Ch’in-yung’daki    Büyük    ulusun    9000    kişilik    halkını    Hsiang- kuo’yagötürdüler. Ayrıca onların kral ve beyleri ile  Beş Bölgenin  Tu-ku kabilesinden
5000 kişi’yi Lo-yang’a yerleştirdiler ( 329)101.

 Böylece İlk Chao Devleti tarih içinde yer aldığı görevi bitirdi. Artık fikir ayrılığına düştükleri 318 yılından beri Chao Krallığı adını    alarak Çin topraklarında kuvvetlenmeye  başlayan  başka  bir  Hun  kabilesi  aynı  adla  Chao  Devletini  devam ettirecekti. Tarihçiler bu devlete Sonraki Chao ya da II. Chao Devleti adını verirler.
23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!