NILI: Yahudi ihanetinin dogurdugu istihbarat örgütü
İhanet bu toprakların yabancı olmadığı bir terim. Bu milletin ekmeğini yiyip, sırtından geçinenlerin,
gün gelip aynı sırtı bıçakladığı, bu coğrafya tarihinin ezberinde olan bir durum.
Anadolu'nun kapılarını "Allah Allah" sesleriyle açan bu büyük millet, kendisine ihanet edenleri asla unutmayacak,
ve zamanı geldiğinde maskelerini yırtıp, saraylarını yıkıp "CEHENNEM VADİSİ"ne mesai yaptıracak güçtedir!
Günümüzde belki onları tanıyamıyoruz, hatta bir siyasetçimizin deyişiyle "Önlerinde düğme ilikliyoruz!"
hatta saraylarını biz inşaa ediyoruz-ettiriyoruz!... Bugün belki NILI yok ama ihanet eden çok! Hemde sağ gösterip, sol vurarak.
Çok dayak yedi bu millet kucak açtıklarından. Ama gün gelir, elbet bizimde düşer kafamıza bir "posta güvercini!"
... Ve biz uyanırız bu uzun uykudan!
NİLİ: Yahudi İhanetinin Doğurduğu İstihbarat Örgütü
Yahudiler dünyanın dört bir yanında eziyet gördüklerinde, soykırımlara maruz
kaldıklarında ve sürüldüklerinde daima Türklüğün cihan devleti Osmanlı’ya
sığındılar. 1492’de İspanya’dan sürüldüklerinde Osmanlı’nın merhametli kollarını
açık buldular. 1880’lerde Ruslar yahudileri pogromlarda kırdıklarında İstanbul’a
kaçtılar. Batı ülkelerinde insanca muamelenin bile çok görüldüğü yahudiler,
Osmanlı’da sarayın bazı önemli kademelerine kadar kontrollü olarak
yükseltildiler.
Bir devlet istediklerinde Osmanlı onları dışlamadı ve Makedonya’da bir devlet
edinebileceklerini söyledi. Ama onlar Filistin’de ısrar ettiler. Oysa
Filistin’in demografik yapısı, daha fazla yahudiyi kaldırabilecek durumda
değildi. Ancak onlar, kaçak yollardan Filistin’e yerleştiler, Amerikan ve
İngiliz vatandaşlıkları alarak Osmanlı’nın hukuk sisteminin dışına çıktılar,
rüşvet ve bol para akıtarak Filistin topraklarını el altından satın aldılar.
Yahudilerin küçük bir kısmı, Osmanlı Devleti’yle anlaşarak Filistin
topraklarının kendilerine verilmesini sağlamaya çalıştı. Ama büyük kısmı,
Filistin’i ele geçirebilmek için Osmanlı’nın yıkılması gerektiğine inanıyordu.
Bu amaçla, Filistin’i kendilerine vaat eden emperyalist devletlerle
işbirlikçilik yaptılar. Özellikle, Filistin’de kurdukları casus teşkilatlarıyla
Osmanlı’nın en gizli istihbari bilgilerini İngilizlere sundular.
Osmanlı’yla savaşın sadece bir cephede değil, bütün cephelerde verilmesi
gerektiğine inanan yahudilerden Jabotinsky’nin kurduğu Katır Tugayı,
Çanakkale’de verdiğimiz yüz binlerce şehidimizin vücutlarını parçalayan
silahlar, bombalar ve kurşunlar ile askeri lojistik ihtiyaçları cephe arkasında
düşman kuvvetlerine taşımıştı. Yahudiler, Türkün merhametinin, himayesinin ve
insancıllığının karşılığını ihanetle ve ihanete teşvik etmekle ödediler.
Bir İngiliz vatandaşı olan Lawrence, Arapların Osmanlı’ya ihanet etmelerini
sağladı. Onun yaptığı Osmanlı’ya ihanet değil, bir İngiliz casusu olarak
Osmanlı’yı yıkmak için, tebaayı ihanete teşvik etmekti. Ama NİLİ casusları,
Osmanlı vatandaşlarıydı. Romanya’dan, Rusya’dan, Polonya’dan kovulmuş ve
sürülmüşlerdi; oralarda yaşama şansları kalmadığı için Osmanlı’nın acıyarak
vatandaşlık hakkı verdiği kimselerdi. İşte, Türklüğün, en zor zamanlarında
acıyarak yardım ettiği bu insanların ihanetleri çok acıdır.
NİLİ Örgütü’nü kuran Aaronson Ailesi, Romanya’daki yahudi soykırımından kaçmış
ve 1882 yılında Osmanlı’ya sığınmıştı. Aaronsonlar, daha sonra gizli yollardan
Filistin’e geçtiler ve bir Araptan yüksek fiyatla satın alarak “Zihron Ya’akov”
adını verdikleri topraklara yerleştiler. Bu arada sadık vatandaşlar gibi
davranarak Osmanlı’nın merhametinden de istifade ettiler. Canlarını Osmanlı
askerleri koruyordu ve ne zaman Araplar veya bedeviler tarafından bir saldırıya
uğrasalar Osmanlı zaptiyesine başvuruyorlardı.
Filistin’de Osmanlı’nın koruması altında bir botanik mühendisi olarak çalışan
Aharon Aaronson, İsrail devletinin kurulması için Osmanlı’nın yıkılması
gerektiğine inananlardandı. Amerikan ve İngiliz makamlarıyla ilişkiye geçmiş ve
Filistin’i işgal etmeleri için onlara yardımcı olabileceklerini söylemişti. Aynı
dönemde, sonradan siyonist hareketin önderi olacak Haim Weizmann ise, İngiltere
ordusu için patlayıcılar üretiyordu. Aharon Aaronson, Weizmann sayesinde üst
düzey İngiliz yöneticilerine ulaştı ve onları meşhur Balfour Deklerasyonu’nu
yayınlamaya ikna etti. Bu deklerasyon otuz yıl sonra İsrail devletinin
kurulmasının yolunu açmıştır.
Aaronsonlar ve Feinbergler, NİLİ öncesinde, Gideonim adında bir haberalma örgütü
kurmuşlardı. 1914’ten sonra, Gideonim’in uzantısı niteliğinde faaliyete başlayan
NİLİ, Aharon Aaronson’un adamlarından Avshalom Feinberg ve kız kardeşi Sarah
Aaronson tarafından, 400 kişilik bir istihbarat örgütü olarak Filistin içinde
kuruldu. Bu tarihten sonra Aharon Aaronson ise, İngilizlerin Mısır’daki
karargâhında istihbarat subayı olarak görev aldı.
Daha sonra İsrail Cumhurbaşkanı olan Haim Herzog, Aaronson Ailesi’nin hikayesini
anlatırken, “Osmanlı topraklarında gezen Sarah Aaronson’un sözde Ermeni
soykırımına şahit olduğunu ve Türklerin bir gün kendilerini de böyle
katledeceklerine emin olduğu için ihanet şebekesi NİLİ’yi kurmaya karar
verdiğini” kaydeder. Atasözümüzde de söylendiği gibi, “Bozacının şahidi
şıracıdır”. Damarlarındaki Türk düşmanlığı o seviyeye gelmiştir ki, tarihi
gerçeklerin yalan olduğunu ispat ettiği sözde Ermeni Soykırımı iftirasını dahi,
kendi emelleri için propaganda malzemesi yapmaya utanmamışlardır.
1915 yılının Mart ayından Ekim ayına kadar Filistin’i bir çekirge baskını
vurmuştu. Hasat yapılamıyordu. Osmanlı Devleti, çekirgelerle mücadele için
botanik mühendisi Aharon Aaronson’un bilgisine başvurdu. O da, bunun
karşılığında casusluk suçlamasıyla tutuklanmış olan Avshalom Feinberg’in serbest
bırakılmasını ve laboratuarında çalışanların bütün Filistin’de serbest seyahat
hakkına sahip olmasını istedi. Elde ettiği ayrıcalıklar vasıtasıyla topladığı
bilgiler İngilizler’in Filistin’i işgalinde kullanıldı. Aharon’un Filistin’in
Hayfa şehri yakınlarında bulunan Atlit Köyü’nde kurduğu botanik laboratuarı
göstermelik olarak Amerikalılara satıldı ve böylece illegal çalışmalar için
Amerikan koruması da sağlanmış oldu. Bu laboratuar NİLİ’nin karargâhı olarak
kullanılıyordu.
NİLİ casuslarının hiçbiri dindar yahudi değildi. Onlar bağımsız bir İsrail
hayali için her türlü günahı işlemeye hazır insanlardı. Sarah Aaronson’un
istihbarat örgütü, Türk Ordusu’ndaki bazı karaktersiz askerlerden ve gizli
dönmelerden bilgi sızdırmak için çalışan büyük bir fahişe ağına sahipti. Kendisi
de üst düzey askerlerle birlikte oluyor ve onlardan bilgi sızdırıyordu. Dördüncü
Ordu Kumandanı Cemal Paşa’ya kadar yaklaşan bu kadın, sözde İstanbullu bir
yahudi ile evliydi. Hatta bu göstermelik evlilik bahanesiyle İstanbul’da bir
buçuk yıl kalmış, casusluk faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu Türkçe’yi öğrenmiş
ve üst düzey yönetim erkânının zaaflarını araştırmıştı.
NİLİ casusları dindar olmamakla birlikte, ihanet örgütünün ismi Eski Ahit’ten
alınmıştı. NİLİ’nin adı, Eski Ahit’teki “İsrail’in Kurtarıcısı Yalan Söylemez”
anlamına gelen bir ayetin baş harflerinden oluşuyordu. Fakat NİLİ casusları, bu
ayetin aksine, hayatlarını yalan üzerine kurmuşlardı. Sarah Aaronson, Cemal
Paşa’nın karargâhına kadar girip çıkarken sadık bir Osmanlı vatandaşı rolü
oynuyordu. Avshalom Feinberg, kendisini Arap ve Müslümanların bir dostu gibi
gösteriyordu. O kadar ki, saf Araplar ona “Şeyh Selim” lakabını takmışlardı. Bir
diğer NİLİ casusu Naaman Belkind, Türk Ordusu’nda bir müddet teknisyen olarak
çalışmıştı ve bazı subaylarla ahbap olabilecek kadar samimi olmuştu.
Osmanlı Devleti için Çanakkale neyi ifade ediyorsa, Gazze de onu ifade ediyordu;
bundan dolayı ordumuz var gücüyle direniyordu. İngiliz Ordusu, Osmanlı’nın
Gazze’de kurduğu savunma hattını geçmeyi iki defa denemiş ve ikisinde de
başarısız olmuştu. Aharon Aaronson, “botanik araştırmalar” kılıfı altında
Filistin’in su kuyularının haritasını çıkarmıştı. Eğer Aaronson’un sağladığı su
kuyuları haritası olmasaydı, İngiliz Generali Allenby, Gazze cephesini
atlayarak, çölden direk Birüssebi’ye geçmeyi asla göze alamazdı. Allenby, savaşı
bu kritik bilgiler sayesinde kazandığını çok iyi biliyordu. Bu sebeple savaş
sonrasında yaptığı konuşmasında, NİLİ ve Aaronson Ailesi’nin katkılarını
unutmayacak ve onlar olmasaydı bu kadar cesur bir savaşın verilemeyeceğini
anlatacaktı.
Monegan adında küçük bir istihbarat gemisi İskenderiye ile Atlit sahilleri
arasında mekik dokuyor; NİLİ’nin topladığı bilgiler İngilizlere verilirken,
İngilizlerin ve diaspora yahudilerinin gönderdiği altınlar NİLİ ajanları
aracılığıyla Filistin’deki yahudilere dağıtılıyordu. Alman denizaltıları devreye
girince, İngilizler posta güvercini kullanmaya karar verdiler. Ancak,
güvercinlerle kurulan haberleşme sistemi, kısa zamanda hainlerin yer aldığı bu
casus şebekesini ele verdi.
Osmanlı’ya ihanet eden yahudilerin ve yahudilerin elinde uçkur kuklası olan
hainlerin sonları hiç iyi olmadı. 1917 Eylülü’nde NİLİ’nin casusluk
faaliyetlerinin farkına varan Osmanlı Ordu İstihbaratı, bu ihanet şebekesini
deşifre etti. Yakalanan Sarah Aaronson sorgulamasında hiçbir bilgi vermedi ve
sonunda intihar ederek ihanetinin bedelini ödedi. Yosef Lishansky ve Naaman
Belkind 16 Aralık 1917 günü idam edildiler. Aharon Aaronson 1919 yılında bir
uçak kazasında hayatını kaybetti. Avshalom Feinberg ise, o hep aldatıp durduğu
bedeviler tarafından çölde layık olduğu şekilde öldürüldü. Osmanlı Devleti
yıkıldıktan sonra da, geride kalan sadık Türk Evlatları, Arap dünyasının dört
bir yanında iz sürerek bu hainlerin birçoğunu avladılar.
Tarih hainlerden intikamını alsa da, ihanetler üzerine kurulmuş İsrail devleti,
kurucu hainlerini hiçbir zaman unutmadı. İsrailli araştırmacılar tarafından,
NİLİ casuslarının mezarları birer birer bulundu ve kutsandı. İsrail Gazze’ye
1967 yılında girerken, hedefinde çölde öldüğü bilinen Avshalom Feinberg’in
mezarını bulmak da vardı; buldular ve mezarını Kudüs’teki Askeri Hertzl
Mezarlığı’na askeri törenle aktardılar. Bugün NİLİ ismi, İsrail’de kız
çocuklarına halen verilen kutsal bir isme dönüşmüştür. Gideonim ise, MOSSAD’ın
altında bir yapı olarak faaliyetlerine devam etti. Gideonim, Aaronsonlara
yakışır şekilde, Arapların da içine sızdı. Kendilerini Müslüman Arap olarak
tanıtan yahudi erkekleri, Arap kızlarıyla evlendiler, çoluk çocuk sahibi oldular
ve Filistin’in sırlarını İsrail’e sızdırmaya devam ettiler. İhanet, adeta
genetik olarak, nesilden nesile aktarılarak bugüne kadar devam etti