Magcan Cumabay 1893’te Kazakistan’da doğmuş bir Türk milliyetçisidir. Dünyaya geldiği çağda, ülkesi Rus işgali altında idi. Onun çocukluk yıllarında Rusya’da I. Bolşevik İhtilâli gerçekleşmiş; gençlik zamanında da 1917 Komünist Devrimi olmuştu. Cumabay, işte bu ortamda kendisini yetiştiren, birkaç yabancı dili mükemmel bilen, bir şair, bir fikir adamı, her şeyden öte bir Türk milliyetçisiydi. Türklerin Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar vs. isimleri altında kabile milliyetçiliğiyle değil, birlik içinde, büyük Turan ülküsüyle selâmete çıkacağına inananlardandı.
Rusya’da, I. Bolşevik İhtilâli’nden sonra Kazak Türklerinin bağımsızlığını sağlamak amacıyla bir “Alaş Hareketi” başlatılmıştı (bütün Kazak Türkleri kendilerinin Alaş adlı bir atadan türediklerini sanırlar). Magcan da, Alaş üyelerinden birisiydi. Ancak Rus Çarlığı’nda meşrutî yönetimin feshi ve arkasından çıkan I. Dünya Savaşı bu hürriyet faaliyetlerine set çektiyse de, Türk-Kazak milliyetçileri özellikle 1916 Türkistan Ayaklanması’nda aktif rol oynadılar. İstiklâl ortamının sağladığı ferahlıktan da yararlanan Alaş Orda Partisi, 1917 Ağustosu’nda Kazakistan hükûmetini kurdu. Ama, komünistler iktidara geldikten sonra tam bağımsızlık yanlısı bütün Türkçüler birer birer ortadan kaldırıldı. Bununla beraber, onların da aralarında anlaşmazlıklar doğdu. Turar Rıskulov ve Sultan Galiyev gibiler Sovyet-Rusya’ya hâlâ güvenirlerken, bir kısım Türkçüler de hürriyetin hiçbir ülkenin yardımı olmadan kazanılacağına inanıyorlardı.
Öğrenim hayatı sırasında Kazan’a giden ve buradaki Türk milliyetçileriyle de tanışma imkânı yakalayan Cumabay, Alaş Hareketi içinde de yer aldı. Türkistanlı ve İdil-Urallı aydınların yazı yazdığı pek çok gazete ile dergide şiirler kaleme alan Magcan Cumabay, 1925’e kadar Sovyet-Rus hükûmetiyle mücadelesini sürdürdü. O elbette ki, uzaktaki kardeşleri Türkiye Türklerinin İstiklâl Savaşı’nı da yakından takip ediyordu. Sovyet-Rus İmparatorluğu’ndan kalkıp, Türk Kurtuluş Savaşı’na katılamamıştı fakat, en iyi yaptığı işle, yani şiirle bu mübarek davaya destek vermek amacıyla “Alıstaki Bavrıma” (Uzaktaki Kardeşime) adlı, o müthiş ve anlamlı mısraları yazdı.
Zaten çoktan beridir KGB tarafından izlenen Magcan’ın bu teşebbüsü komünist cânileri daha da kızdırdı. Bundan başka yine bütün Türk dünyasınca bilinen “Türkistan” şiiri de onun sarsılmaz ve tartışılmaz Türkçülüğünün bir dışa vurumuydu. Bu yüzden zindanlara atıldı, sürgünlere gönderildi. Ama bu yiğit Türk milliyetçisi omuzlarındaki ağır baskıya rağmen, hiçbir vakit haklı davasından geri durmadı. Dolayısıyla o ve onun gibilerin hayatı birtakım sahte kahramanlarca örnek alınmalıdır. 45 yaşlarındayken, Stalinin emriyle 1938’de kurşuna dizildi.
UZAKTAKİ KARDEŞİME
Uzakta ağır azap çeken kardeşim!
Solmuş lâleler gibi kuruyan kardeşim
Etrafını sarmış düşman ortasında
Göl gibi gözyaşı döken kardeşim!
Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim!
Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim!
Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman
Diri diri derini soymuş kardeşim!
Ey pirim! Değil miydi Altın Altay
Anamız bizim? Bizlerse birer tay,
Bağrında yürümedik mi serâzat
Yüzümüz değil miydi ışık saçan ay?
Alaca altın aşık atışmadık mı?
Tepişip bir döşekte yatışmadık mı?
Anamız olan Altay’ın ak sütünden
Beraber emip, beraber tadışmadık mı?
Akmadı mı bizim için dupduru bulak,
Şarıldayıp şarıl şarıl dağdan inerek,
Hazırdı uçan kuş, kopan yel gibi
Dilesek bir bir atlar, tıpkı burak!
Altay’ın altın günü nazlanarak
Gelende, sen pars gibi bir er olarak,
Akdeniz, Karadeniz ötelerine
Kardeşim, gittin beni bırakarak!
Ben kaldım yavru balaban, kanat açamam,
Uçsam diye davransam bir türlü uçamam,
Yön bulduran, yol gösteren can kalmadı;
Yavuz düşman koyar mı şimdi beni vurmadan?
Kurşunlar genç yüreğime saplandı,
Günahsız taze kanım su gibi aktı,
Kansız kalıp, kuruyup bayıldım,
Karanlık hapse sıkıca kapattı.
Görmüyorum gece gezdiğimiz ovayı,
Gündüz güneşi, gece gümüş nurlu ayı,
Nazlı nazlı ipek kundaklara sarmalayıp
Bizi büyüten altın anam Altay’ı!
Ey pirim! Ayrıldık mı ulu bütünden?
Dağılıp yılmayan yağan oklardan
Türk’ün pars gibi yüreği varken
Korkak kul mu olduk düşmandan sinen.
Kudretli olmak isteyen Türk’ün canı
Gerçekten hasta mı, bitti mi hali?
Yürekteki ateş söndü mü, kurudu mu?
Damarında kaynayan atalar kanı?
Kardeşim! Sen o yanda, ben bu yanda
Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza
Lâyık mı kul olup durmak? gel gidelim
Altay’a atadan miras Altın tahta.
Mağcan Cumabay