1917 Bolşevik devriminin dört büyüklerinden biri olan Sultan Galiyev (diğerleri Lenin-Stalin-Troçki) Kazanlı bir Tatar Türk’ü ve Müslüman kökenli bir marksisttir.
Galiyev 13 Temmuz 1882 yılında bugünkü özerk Başkırdistan sınırları içinde Kırımsakal kasabasına bağlı Elimbetova köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini öğretmen olan babasından aldıktan sonra Kazan’daki Tatar Pedagoji Enstitüsü’ne girdi. Sultan Galiyev bu okulu bitirdikten sonra bir süre öğretmenlik yaptı ve daha sonra Ufa Belediye Kütüphanesi’nde çalışmaya başladı. Buradan ayrılan Galiyev çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra 1915′te öğretmenlik mesleğine geri döndü. Bu sırada Bakü’de bulunan Galiyev, Azerbaycan Ulusal Hareketine katıldı.1917 Devrimi esnasında Bakü’de bulunan Galiyev, Müslüman Kongresi Yürütme Komitesi Sekreterliği için çağrılmış olduğu Moskova’ya gitti ve kongrenin bitiminden sonra Kazan’a geçti. Böylece aktif olarak siyasi hayatı başlamış oldu. Sultan Galiyev Kazan’da Müslüman Sosyalist Komitesi’ne katıldı (Muskom). Bu komitenin lideri Molla Nur Vahitov’du ve ileriki günlerde Galiyev’e rehberlik edecekti. Sultan Galiyev, 1917 yılında Rus Komünist Partisi’ne de girdi. Komünist Parti hiyerarşisi içinde en yüksek dereceli Müslüman haline geldi.
1918 yılında Molla Nur Vahitov’un Çek lejyonerleri tarafından öldürülmesi önünün açılmasına sebep olmuştu. Fakat Vahitov’un öldürülmesi S.Galiyev’in mücadelede yalnız kalmasına da sebep oldu. S.Galiyev Komünist Parti içerisinde daha ziyade Müslümanlarla ilgili görevleri üstlenmiştir. Bunlar Merkezi Müslüman Komiserliği üyesi, Müslüman Askeri Kollegiyumu başkanı, Narkomats’ın resmi yayın organı Jizn Natsionalnostey’in editörlüğü idi. Dolayısıyla Komünist Parti içinde sağlam bir yere sahipti ve devrimde en önlerde yer almıştı. 1923′te ilk defa tutuklandığında devrime yaptığı bu hizmetler nedeniyle serbest bırakıldı. Rus Bolşeviklerin iç savaştan başarılı bir şekilde çıkmasından sonra Rus liderler arasında özellikle Lenin’in hastalanmasından sonra egemenlik mücadelesi başladı. Stalin bu mücadeleyi kazanan kişi oldu. Stalin bu mücadele sırasında Sultan Galiyev’i de kendisine rakip olarak görüyordu. İşte bu durum Galiyev’in karşı-devrimci, burjuva milliyetçisi suçlamalarına maruz kalmasına ve 1940′lı yıllarda kurşuna dizilerek öldürülmesine neden oldu. Ölüm tarihi net olarak bilinmemektedir.
FİKİRLERİ :
Türk Dünyasının ve Avrasya tarihinin en büyük düşün ve eylem adamlarından biri de hiç kuşu yok ki Mirseyit Sultan Galiyev, Marksist kurama ve SSCB deneyimine yönelttiği eleştiriler zemininde yepyeni bir ideolojinin mimarı olarak dünya çapında sarsıcı etkileri olan gerçek bir milli olarak Türktü, ekonomik olarak sosyalist bir önderdi.
Sultan Galiyev, Marksist materyalizme alternatif olarak kendisinin enerjetik materyalizm adını verdiği Türkçü bir düşün ortaya koymuştur. Bu düşün materyalist diyalektik tez hususundaki Avrupa egemenliğini yok etmeyi hedeflemektedir. Sultan Galiyev’e göre batıdaki diyalektik anlayış henüz bir kavram olarak ortaya konulmadan çok daha önceden beri doğu halklarında mevcut idi. Bundan dolayıdır ki materyalist düşünce Avrupa bilimine özgü bir unsur değildir.
Kuşkusuz sosyalist dünya devrimi için birincil adım sosyolojik ve historik tecrübeyle yanlışlığı kanıtlanmış olan kimi tezlerin ve bu tezler üzerine bina edilmiş sözlerde sosyalist/komünist devinimlerin tarihin çöplüğüne gönderilmesidir. Sultan Galiyev ve Sultan Galiyevci düşünce bunu başarmıştır. Avrupa merkezci sosyalist devinimlerin yenilgisi aslında gerçek sosyalist mücadelenin zaferidir. Sultan Galiyevcilik üzerine kurulan gerçek sosyalist mücadele Ortodoks Marksizmin yenilgisini kendi zaferinin müjdecisi olarak kabul etmektedir. Çünkü Ortodoks Marksizmin proleteryası batıda iktidara gelseydi bile mazlum ulusların kaderinin değişikliği noktasında hiçbir olumlu sonuç doğurmayacağı gibi belki de sözde sosyalizmin yol açtığı yanılsama ile mazlum ulusların sosyalist mücadele istencinide daha doğmadan öldürecekti. Batı proloteryası zaten dünya burjuvazisinin bir uzvu değil midir ? Bu uzvun diğer uzuvları ortadan kaldırması mümkün değildi. Çünkü kendi varlığı da onların varlığına bağlıydı. Dünya burjuvazisinin proleter kanadı olan batı proleteryasının proleter kimliği göreli bir kimlik olup asli özelliği olan sömürgeye ortak olma vasfına giydirilmiş saydam bir kıyafetten başka nedir ki?
Çağdaş insanlığı oluşturan halklar, sayı, toplumsal ve hukuksal açılardan eşit olmayan iki kampa bölünmüş durumdadır. Bu kamplardan birinde insanlığın yalnızca yüzde 20 ile yüzde 30unu oluşturan ve tüm yerküreyi, altında ve üstündeki var olan her türlü ölü ve canlı zenginlikleri ile birlikte ele geçirmiş olan halklar bulunmaktadır. Diğerinde ise, insanlığın beşte dördünü oluşturan ve birinci kampa mensup bulunan halkların, diğer bir değişle efendi halkların ekonomik, siyasal ve kültürel tahakkümü ve köleliği altında inleyen halklar yer almaktadır… diyen Sultan Galiyev gerçek çelişkinin fotoğrafını çekerken aynı zamanda gerçek sosyalizmin yükselmesi gereken sosyal zemini de keşfetmiş olmaktadır. Bu sosyal zeminin mazlum ve mağdur tarafını oluşturan ulusların arasında Türk halklarının konumunun gerçek sosyalist mücadelenin en yaşamsal noktasını oluşturması dünya devrimine giden yolun Türkçü savaşımdan geçtiğini nesnel bir gerçeklik olarak gözler önüne sermektedir.
Türk halkları olmadan dünya devrimini gerçekleştirmek mümkün değildir. Çünkü Türk halkları gerek coğrafi açıdan, gerekse batı ile temasta cephe konumunda bulunmaları bakımından ve hatta sahip oldukları doğal zenginlikler nedeniyle batı kapitalizmin beslenme yollarının üzerinde bulunmaktadır. Batının, Doğuyu sömürmek için kullandığı damarlar Türk topraklarından geçmektedir. Bu damarların kesilmesi için Türkçülük yapmak şarttır.
ULUSAL KİMLİK
Türkler (Anadolu Türkleri) batı emperyalizmine karşı Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde ilk kurtuluş savaşını vermiş ve bunu utkuya taşımış bir halktır. Bu yönüyle de Türkler doğunun öncüsü bir halktır. Binaenaleyh antiemperyalist savaşın baş öğretmeni Türklerdir. Bu tarihsel nesnel gerçeklik de Türkçülüğün mazlum milletler sosyalizmi için kaçınılmazlığını ilan etmektedir.
Türkçülükle dünya devrimi arasındaki yaşamsal bağın düşünsel yansıması olarak kabul edilmesi gerekli bir diğer noktada Türk halklarının ulusal kimlik ve bilinçten sıyrılarak/soyutlanarak sosyalist devrimci bir mücadeleye kanalize edilemeyeceği konusudur. En basit ifadeyle söylemek gerekirse Türk halklarına; Bırak ulusal kimliğini, sadece proloter vasfınla devrimci savaşımda öne geç! denilemez. Ama Türklere hiç denilemez.
Çünkü Türkler tarihteki rollerinin farkındadırlar. Ve Türkler günümüz dünyasında da kendileri olmadan mazlum halkların batı esaretinden kurtulma imkanlarının olmadığını da görmektedirler. Bu tezlerimiz kimilerine bencil bir ulusal övünç gibi gelebilir. Oysa bu yaklaşım hem doğru değildir hem de Türklük karşıtlığı zeminine düşerek batı emperyalizmine dolaylı olarak omuz vermekten başka bir sonuç doğurmayacaktır. Türklersiz bir antiemperyalist savaş mümkün değildir demek, aynı zamanda mazlum doğulu halklar olmadan Türklerin anti emperyalist savaştaki öncü ve önder kimliğimin anlamsızlığını da içermektedir. Çünkü doğulu mazlum halkların desteği olmadan tek başlarına Türk halklarının batı emperyalizmiyle başa çıkabilmeleri imkansız olmasa bile çok zordur. Zoru başararak ulaşılacak bir zafer de kalıcı olmama riskiyle karşı karşıyadır.
Bu bağlamda kabul etmek istemeyenlerin yüzüne çarpalım ki, Sultan Galiyevin Türkçülüğü ve Turancılığı pragmatist bir Türkçülük ve Turancılık değildir. Yani Sultan Galiyev, Türkleri enternasyonal sosyalist savaşa kanalize etmek ve böylece onların militarist, ekonomik, stratejik ve hatta historik konumlarından yararlanmak için konjektürel yada içtenlikten yoksun ve tümüyle faydacı bir sözde Türkçülüğün öznesi yahut kuramcısı değildir.
Değildir çünkü; Türkleri/Türk halklarını birleştirme uğraşısı sadece insan yığınlarını bir noktaya doğru yönlendirme ve onların oluşturacağı sinerjiyi enternasyonalist savaşta kullanma kolaycılığıyla hareket etmemiştir. O, Türkleri yığınsal olarak bir araya getirme uğraşısının ötesinde kültürel bir birlik içinde çalışmıştır. Bütün Türk halklarının birbirleri içinde erimeleri/asimile olmaları ve böylece tek bir ULUSAL TÜRK KİMLİĞİ oluşturmaları gerektiğini savunmuştur.
Gaspıralıdan aldığı; dilde, işte ve fikirde birlik ideali, Sultan Galiyevin kültürel Türkçülüğünün omurgasını oluşturmaktadır.
Sultan Galiyev Türkçüdür; Sosyalizme yönelişini Milletine duyduğu büyük sevgiye bağlayacak kadar Türkçüdür.
Onun gibi yüzyıllardır Rus egemenliği ve sömürüsü altında yaşayan bir halkın evladının Türkçü olmaması mümkün müdür? Rus sömürüsüne karşı Türk/Tatar ulusçuluğuna ve Rus egemenliğine karşı da mensubu bulunduğu halkın onlarla eşit hale gelebilmesi için sosyalizme yönelmesi göstermektedir ki içinde bulunduğu özgün koşullar onun dünya tarihinin en büyük düşün ve eylem adamlarından biri olarak doğmasındaki doğal koşullardır. Yani Sultan Galiyevin ulusçuluğu ve sosyalistliği tümüyle zorunlu/doğal bir sonuçtur.
Alıntıdır.
Esenlikle.