“İslam’ı yobazlardan koruyun, aksi takdirde dünyayı İslâm’dan koruyun.”
Mevlana Celaddin Rûmi
Ünlü düşünür, şair ve mutasavvıf Mevlana Celaddin Rûmi yukarıdaki sözleri bundan 750-800 yıl önce söylemiş. Günümüzü resmediyor adeta.
Yobazlığın, güncel haliyle siyasal dinciliğin, o zamanlarda da, büyük bir tehdit olarak, Müslümanların başına belâ olduğunu anlıyoruz.
Elbette ki yobazlık yalnızca inanca mahsus bir durum değildir. Her fikrin, her ideolojinin yobazı vardır. Bu yobazların dayatmaları karşısında akıl da, bilgi de, görgü de, töre de, çaresiz kalmaktadır.
Yobaz, gerçeklik peşinde değildir. Asla ve kat'a hakikate ulaşmak istemez. Katran karası vicdanına ve karanlık dünyasına vuran her aydınlık, her gerçek onu rahatsız eder.
Kur'an da çok sık tekrar edilen zulüm kavramı köken olarak ışıksızlık, karanlık, gerçeği örtmek, karartarak başkalaştırmak anlamındadır.
Yobazlık deyince elbette akla cehalet gelir, zira cehalet tüm kötülüklerin anasıdır. Yüce Yaradan Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de “Cahillerden yüz çevirin”(Araf-199) buyurmaktadır.
Günümüzde kavramlar birbirine benzediği, iç içe girdiği ve ciddi bir bilgi kirliliğine maruz kaldığı için toplum katmanlarınca bu durum, net olarak ayrıştırılamamakta, öz ve esasında taban tabana zıt kavramlar, şeklen benzer olmasının aldatıcılığıyla, aynı şeyler sanılmaktadır.
Din başka şeydir; dincilik başka şeydir.
Din; Yüce Yaradan tarafından, peygamberlere gönderilen manzumeler bütünüyken, dincilik; insanlar tarafından din sosu konulup, dini motiflerle ambalajlandırılmış ideolojidir.
İlah; güç sahibi, sığınılan, kendisinden istenilen, kendisine yönelinen anlamına gelmektedir. Yüce Yaradan Ulu Tanrı ise kendisi dışında; yönelinen bütün fikir, düşünce, kültür tabularının yıkılmasını ister. Bunun içindir ki Kur'an İllalah kavramını la ilahe diyerek pekiştirmektedir.
Kişioğlu La ilahe derken insan zihninde sosyal, psikolojik yol ve yöntemlerle madden veya manen oluşmuş ön kabul ve ezberleri; akıl, düşünce, vicdan ve fikir dünyasından atmaktadır. Buna tevhit denilir ve tevhidin esası sosyal put olarak tanımlanabilecek kurumsal yapılar da dahil cemaatçilik, tarikatçılık, mezhepçilik, hizipçilik, bölgecilik, aracılık, kutsanmış yer ve zamanlar tevhidi kirleten, bozan ve yok eden kanser tümörlerinin yok edilmesidir. Bunlar aynı zamanda aklın çalışmasını engelledikleri için düşünceyi de yok etmektedir.
Siyasal İslamcılık en çok emperyalist güçler tarafından, iktidarlar eksenli olarak, bir manipülasyon aracı olarak kullanılmaktadır.
Din ideolojileştiğinde aslını, özünü ve esasını kaybederken, ideolojiler dinleştirildiğinde ise küfre, sapkınlığa ve şirke varmaktadır.
Siyasal İslamcılar kendilerini tartışmasız ve kat'i otorite gördüklerinden eleştirilmeye, tartışılmaya, muhalefet edilmeye asla ve asla tahammül edemezler.
Dikkatlice bakıldığında, etraflarına şeklen de olsa hoşgörü ve tevazuyu vaaz eden siyasal dinci otorite makamındaki şahısların tamamının korkunç bir otorite ve ideolojik narsisim hastalığına tutulduklarını gözlemlemek pek de zor değildir.
Bunların dokunulmasına asla rıza göstermedikleri otoritelerine bırakın karşı çıkmayı, itaat etmemek bile suçtur. Bu suçun sonucu kafir ilan edilmek ve şiddete maruz kalmaya kadar gitmektedir.
Bunun içindir ki mal, mülk, şöhret, saygınlık ve şehvet düşkünlüğü gibi vasıflarıyla belirginleşen siyasal İslamcılık; genelde İslam aleminin ve özelde de Türk Milletinin ve devletinin başındaki en büyük bela olmaya devam ederken siyasal İslamcı aktörler uzlaşmaz tavırlarını daha da keskinleştirip, seslerinin ve şiddetlerinin dozunu artırmaktadırlar.
Tekrar etmekten ağzımızda tüy bitmiş olsa da, bunu bütün inananlar anlayana, siyasal İslamcılığın gerçek yüzünü görünceye kadar tekrar etmekte kararlıyız.
Günümüzde İslam aleminin ve Türk Milletinin başına musallat edilmiş en büyük bela ve musibet; SİYASAL İSLAMCILIK denilen bizzat İslam'ı, Kur'an'ı ve peygamberi sömüren; adi, alçak, münafık ve hatta müşrik yapıdır.
Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
TTK