Türkçülüğü ne zaman inançla açıklamaya kalkışsak ve bu çabamızda ne denli özenli davranırsak davranalım sonuçta yinede sakıncalı bir durumla karşılaşmakta, yaptığımız açıklamaları yeni açıklamalarla temize çıkartmak zorunda kalmaktayız.
Bu sıkıntı sadece bizim için geçerli ve bize mahsus değildir.
Tanrı yaradılışın özüne insanı yerleştirmiş ve insanın yüceltilmesi esasına dayalı bir düzen kurmuştur.
Tanrı'nın bu düzenlemesi ta başından beri laik bir yapı içermektedir. Lakin Tanrı adına bir takım işleri yaptığını ileri sürenler din adı verilen inançlar bütününü Tanrı'ya rağmen laik yapıdan uzaklaştırarak bir takım dayatmalarla dogmatik hale getirmişlerdir.
İslam'ın kutsal kitabı Kur'an ve diğer kutsal kitaplar insanların; akıllarını çalıştırmalarını, düşünmelerini, kıyaslamalarını, ibret almalarını yani Tanrı'nın kişioğullarına verdiği; akıl, fikir, irade, zekâ, mantık, his, duygu, düşünce vb gibi değerleri işleterek, çalıştırarak, kullanarak insanlaşmasını yani yücelmesini istemektedir.
Yaratıcı kişioğlunun kendi donatılarıyla bir şeyler yapmasını dilemekte ve istemektedir. Yaratılışta normal olan budur. Lakin bu normal akışa yapılan müdahaleler bir süre sonra Tanrı adına dayatmalar yapanların ortaya koyduğu çarpıklıklarla değerlendirme seçeneklerini değiştirdiğinden çarpıtılmış modeller bir süre sonra toplum tarafından Tanrı istemi gibi algılanmaya başlamaktadır.
Sistemin çarpıtılması ve bu çarpıklığın toplum tarafından din gibi kabul görmesi ve orijinal sanılması temellerin değişmesi demektir ki bu çarpıklık Tanrı'nın, istemlerini gerçekleştirmede insanların izleyecekleri yol ve yöntem olan laikliğin ortadan kaldırılması demektir.
Şayet laiklik işlemiyorsa orada; din, vicdan, düşünce, fikir ve kişisel diğer özgürlüklerden bahsetmek olanaksızdır.
Bu gün gerek Hristiyan dünyada ve gerekse İslam ülkelerinde Tanrı’nın yaratılışın işleyişinde esas aldığı laiklik ya merkezinden kaydırılarak başka uygulamaların adı olmuş ya da kısmen veya tamamen ortadan kaldırılmıştır. İste asıl sorun buradan kaynaklanmaktadır.
İslamiyet dinde zorlamayı yasaklamış, aklı ve iradeyi özgür bırakmıştır. İslam’ın bu uygulaması laikliğin ta kendisidir.
Ama gerek diğer inançlarda ve gerekse de İslam topluluklarında laiklik ya bütünüyle din karşıtlığı ya da din adına dayatma şeklinde yobazlaştırılmıştır.
Şayet laik bir düşünce, bakış açısı ve kabuller yoksa din adına yapılacak bütün açıklamalar gerçeği yansıtmaktan uzak kalacaktır.
İşte biz bu sakıncaları ta başından beri görüp, mahsurlarını yaşayarak deneyim sahibi olmuş kişiler olarak Türkçülüğü dinle izahtan olabildiğince uzak tutmaya çalışmaktayız.
Bizim bu davranışımız çoğu kez dine karşı olduğumuz şeklinde algılanmış ve Türkçülere bu yanlış algıdan kaynaklanan büyük haksızlıklar yapılmış ve hala da yapılmaktadır. Tıpkı sizin yukarıdaki sorunuzla kurduğunuz tuzakta olduğu gibi…
Eğer laiklik bütünüyle devre dışı bırakılacak olursa orada bir dinden ve dindarlıktan bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Bunu açıklamaktan hayâ etmekte, Tanrı’nın istediği laik duruş ve düşünüşe uygun düşmediğini bilmemize rağmen, bizim de kişisel inançlarımızın olduğunu ve birilerinin sandığının aksine Türk Milletinin kahır ekseriyetinin inançlarıyla aynı inançlara sahip olduğumuzu, bir zorunluluk olarak, bir kez daha söylemiş olalım.
Bizim karşı olduğumuz din ve dindarlık değil, dinin siyasallaştırılması, kişilerin din üzerinden hükümranlıklar tesis etmeleri, dinin nüfuz ve maddi kazanım aracı yapılması ve daha da önemlisi Türklüğe karşı etnik azınlıklarca öldürücü bir silaha döndürülmesinedir.
Aklın yer alamadığı, kişi iradesinin tatil edildiği yapıya din diyebilmek olanaksızdır. Kişisel aklın ve iradenin olmadığı bir sistem ancak bilim kurgu filmlerinde uzayda kurulan kolonilerin robotlarına mahsus olabilecekken ne yazık ki insanlar din adına duydukları veya gördükleri şeyleri herhangi bir araştırma ve filtrelemeye tabi tutmaksızın sorgusuzca alarak din baronlarının uzay kolonilerinde ancak robotlara uygulatılabilecek yapıyı insanlara uygulamasına fırsat vermektedirler.
Türk Milliyetçiliği, yani Türkçülük saldırgan, yok edici ve başka milletleri gereksiz gören bir anlayışa sahip değildir.
Türkçülüğün yegâne amacı Türk Milletini maddi, manevi ve duygusal olarak güçlü kılmak ve Türklüğün yaşamsal öneme sahip değerlerini her türlü saldırıya karşı –ki bu saldırıların en şiddetli ve yoğunu din üzerinden, din istismarcılarınca yapılmaktadır- korumak ve kollamaktır.
TTK.