Yazıma; yazışmalık yönetici ve düzenleyicilerinden, konuyu dağıttığım için özür dileyerek başlamak istiyorum.
Türkistan Ordusu Bey,
Macarların 9 boyunun 4'ünün Türk olmasının ve diğerler lafızların iddia edildiğini dile getirmekle ben, Macarların Türk olduğunu değil de Türklerin emmi oğlu olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Ancak kusura bakmayın ki, "Türk Soylu" yazarak yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermişim.
Bu arada şunu da eklemek isterim ki; Moğolların pek akla gelmemesinin nedeni; sonuçta basın-yayında pek yer almamalarıdır, muhakkak. Ancak Macaristan; Attila adıyla, Jobbik Partisi ve Hocalı Soykırımı kararlarıyla son günlerde sıkça akla gelmektedir. Yoksa sanmıyorum ki insanlar, Batı propagandasının şuursuzluğuyla hep Macarlara yönelsin. Nihâyetinde bu kişiler, Türklük bilincini özümsemiş ya da en azından özümsemeye çalışanlardır.
Arbesa Sarantuya Hanım,
İlk olarak şunu belirtmek isterim ki ben o paragrafı kimseyi, bir şeylere inandırmak amacıyla yazmadım. Sadece, benim bildiklerimin düzeltilmesi gerekip gerekmediğini sormuştum.
Sonraki adım olarak dilimin döndüğünce bana yönelttiğiniz soruları yanıtlayayım.
Turancılık, Turancılık ilk belirdiğinde (yani, Fin-Ugor ve Uzakdoğu milletleri gibi Turanî oldukları düşünülen toplumlar) -benim okuduklarımdan aklımda kaldığınca- çevrelerindeki milletlerle kendilerini bir tutmayan, kimlik ve birlik arayışı içerisinde olan Macarların ilk olarak 1890'ların sonunda Orta Asya kökenli kavimlerin birleşmesini savunmalarıyla ortaya çıktı. Bu Panslavizm'e ve Pangermanizm'e bir tepki olmakla birlikte, özellikle 1830-1848 arasındaki Avrupa'daki hareketlilik nedeniyle Macaristan'da yabancı yönetime ve Avusturya Başbakanı Metternich'in sindirme politikasına karşı ulusçu bir ayaklanma ortaya çıkmıştır. (Oral Sander, Siyasî Tarih II ) Bu durumda eğer, Turancılığın ideolojik anlamda çıkış tarihini 1890 olarak varsayarsak 122 yaşında olduğunu söyleyebiliriz.
Turancılığın sistematik bir şekilde neden Türkler arasında ortaya çıkmadığı yönündeki sorunuz oldukça yerinde olmuş. Avrupa'da 1789 Fransız Devrimi'yle birlikte bir ulusçuluk akımı ve 1848 Sanayiî Devrimi'yle de berâber ulus-devlet anlayışı gelişmiştir. Elbette, bu mekanizmaların Asya'ya ulaşması daha sonra olmuştur. Nitekim Avrupa'ya her anlamda yakın ve çok milletli bir yapıya malik olan Osmanlı'da bile en şiddetli darbeler 1829 Edirne Antlaşması sonucunda Rumların bağımsızlık kazanmasıyla başlamıştır. Bu olayın neticesinde hâkimiyetin kaybedilmemesi amacıyla önce Osmanlıcılık ve daha sonra da İslâmcılık politikalarına başvurulmuştur. Türkçülüğün, Osmanlı sınırları dâhilinde vatanın bölünmezliği adına diğer iki akım resmen benimsenmekteyken ortaya çıkışının önü kesilmiştir. Dolasıyla o yıllarda Türkçü bir oluşumun resmen var olması pek mümkün görünmemektedir. Tam anlamıyla sistematik bir Türklük bilinci; daha önce uygulamada olan diğer iki siyasetin bırakılması gerektiği, aksi takdirde vatanın elden gideceği; yani, bıçağın kemiğe dayandığı zaman doğmuştur. Türkiye için söyleyebileceklerim bunlardır. Kafkas ve Orta Asya Türkçülüğü için de konuşmak gerekirse eğer, Acem ve Urusların Türkleri asimile etmeye çalıştığı, sindirdiği, askerî ve siyasî anlamda büyük baskı uyguladığı bir dönemde yine resmiyet kazanması ve geniş bir alana yayılmış olması beklenemez. (Özellikle burada, yanlışım varsa lütfen düzeltiniz.)
Buna rağmen, Panslavizm politikasına karşı gelişmiş Usul-ü Cedid hareketi de bir nevî Turancılık sayılabilir ancak doğrudan boyların birleşmesinden ziyâde; öncelikli olarak sosyal konularda yenileşmeyi ve Türk topluluklarının yakınlaşmasını-aynı doğrultuda hareket etmesini, Türk milliyetçiliğinin gelişmesini amaçladı. Üstelik bu akımın da bir miktar İslâmcı tarafı vardı.
Her neyse... Türklerde durum böyleyken Avrupa'nın orta yerinde yer alan, çevresindeki diğer milletlerin eylemlerini ve deneyimlerini gözlemleyebilen Macarlarda Turancılığın daha önce çıkması olasıdır
Şu da unutulmamalıdır ki, güncel anlamda Turancılık "Türk Birliği" olarak algılanmaktadır.
Bu arada, bir Türk için savaşın tanımı; "türlü yollar kullanılarak milletin deşilmesi" olmamalı bence. Şayet başkaları bu kavramı o şekilde tanımlıyorsa bile, bu imgenin Türk dilinin belleğinde üstün değerlere atıfta buluduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
Ayrıca, yeri gelmişken tüm kandaşlarıma bir ricâda bulunmak istiyorum: Halk; yalnız beslenen, soluyan ve dışkılayan vasıfsız insan kütlesi anlamına gelir. Hâliyle Türklere "halk" yakıştırmasının yapılması, pek de hoş olmasa gerek. Bu sözümün şahsınıza karşı olduğunu sanmayınız. Şu sıralar Türkiye'nin içinde buluduğu süreçte, özellikle gazete ve televizyonlarda sık sık "halk" sözünün geçmesiyle bireylerin zihnine bir şeyler yerleştirmeye çalışılıyor. Oyuna gelmeyelim.
Buradan sonra, Türklerin Macarlarla bir takım ilişkilerde buluduğuna dair bir kaç tane alıntı yapacağım.
DTCF'nin çıkarttığı 2007 tarihli bir dergide Macarların Ulusal kimliğinin oluşumuyla ilgili bir yazıda şunlar denmiş:
"Batı dillerinde Macarlar için kullanılan Hungarus, Ungarn, Hungary isimlerinin kökeni de Onogur kavim ismine dayanır.""István Zichy’ye göre Macarlar önceleri bir Türk kavmi iken, daha sonraları Fin-Ugor kavimleri içerisinde eriyerek dil değiştirmiştir (Rédei 1998:30). "
"Macar Türkolog Rásonyi’nin Macarların kökeni ile ilgili görüşleri de ilginçtir: “Tuna Bulgarları’nı, tarihlerinin başlangıcında ve islavlaşmadan önce ne hakla Türk kavimleri arasında sayıyorsak, Macar’ları da aynı hakla Türklerle akraba olarak mütalâa ediyoruz. Hatta daha büyük hakla, zira Macar’ların esas nüvesini Türk’lerle birlikte yabancı İslav değil, belki Türk’lerle en eski çağlardan beri bağı olan Fin-Ugor’lar teşkil eder. Daha basit bir ifade ile, Türkler Macar’ların babası Fin-Ugorlar ise anasıdır.” (Rásonyi 1993:118)."Bir de şunu eklemekte fayda var:
"Osmanlılar ve Macarlar ilk defa karşı karşıya geldiğinde, Macarlık artık Hristiyan Avrupa değerlerinin savunucusu olarak Türklerin karşısına çıkmıştır. Osmanlılarla Macarlar karşı karşıya geldiğinde Avrupalılar Macarları “Hristiyanlığın muhafızı”, “Hristiyan inancının askerleri” olarak kabul etmiş ve bu sıfatlarla nitelemiştir."Her neyse, tamamını okumak isterseniz şuradan ulaşabilirsiniz:
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/920/11474.pdfRusya'daki esir kamplarıyla ilgili bir yazıda, onların bize olan tutumuyla ilgili şu paragrafı da eklemek isterim:
"II. Dünya Savaşından çok önce I. Dünya Savaşı yıllarında Ruslar tarafından tutsak düşürülüp Sibirya’ya sürülen Osmanlı Türk askerleri örneğinde de grup dayanışması davranışlarını gözlemlemek mümkündür. Nitekim, Ziya Yergök (2005: 160) hatıratlarında Türklerin Krasnoyarsk civarındaki esir kampına ulaştırıldığında, orada bulunan esir Macar askerlerinin kendilerine ilk günlerden itibaren “soydaş diye” sahip çıktığını ve birçok konuda yardımcı olduğunu ve kolaylık sağlamaya çalıştığını anlatmıştır. Osmanlı Türk askerlerinin esarette kaldıkları Sibirya’da kendilerine Rusya Türklerinden Sibirya Tatarlarının çok büyük yardımının dokunduğunu yine Z. Yergök’ün (2005: 167, 175-177) anılarından öğrenebilmekteyiz."https://www.hunturk.net/forum/index.php?topic=1600.msg9357#msg9357Bir de Deli Kurt'tan bir bölümü işaret etmek isterim:
"Semendire haziran sonunda kuşatıldı. Bu Sırb'ın bir akçalık bile değeri yoktu , ama sağlam kalenin ardında bütün ordusunu toplamış olduğu için dayanıyordu. Yoksa Sırp Sındığı'nda , Kosova'da yaptığı gibi meydan savaşına çıksa bir iki saatte işi bitirilir , ordusu yok edilirdi. Zaten şu Rumeli'deki milletler arasında dayanıklı hangisi vardı ki ?.. Ama Macar'a gelince iş değişiyordu. Hele atlısı pek yaman , gözü pek oluyordu. Bu yüzden değil midir ki , şairin biri Macarlar için :
Kafirde yiğit varsa eğer sade Macardır ,
Hem kendi yavuz , hem atı eşkin ve acardır.
demişti. Doğrusu Türkle Macar çarpıştığı zaman savaş savaşa benziyor , tadına doyum olmuyordu. Onun için Osmanlı ordusundaki sipahilerle akıncıların çoğu kale duvarları dibinde oyalanmaktan ise Macaristan'a yönelip şöyle bir erce vuruşmayı cana minnet biliyorlardı."Ben sanmıyorum ki, Türk ırkının -özellikle- savaş becerisini yücelten Atsız; Türklükle ilgisi olmayanın da ercesine savaştığını söylemez.
Son olarak yine Atsız'ın bir şiirini size sunarak yazının alıntılama faslını bitiyorum:
KARDEŞ KAHRAMAN MACARLAR
Akıttılar yine kara toprak üstüne
Kahraman Macarlar şanlı Turan kanını!
Yazdılar yeniden Tarihe en şerefli,
Yiğitlik Destanını!
Yurt için ölümdür, en güzeli ölümün,
Ölümler yaşatır bir ırkın vahtanını.
Arpad'ın Milleti elbet öldürülemez,
Verse de bin canını!
Bataklık Milleti Moskof sürülerine!
Gösterdi Macarlar Turanlılık şanını!
Binlerce öldüler... Ölmek yenilmek değil,
Yüceltmektir Şanını!Bu şiiri, buraya yazışmalığın bünyesinden aktardım.
http://hunturk.net/siir/11/kardes-kahraman-macarlarBir de, bu oluşuma göz atmanızı öneririm:
http://kurultaj.com/Yazıyı sonlandırırken belirtmeliyim ki, ben bunları Macarların %44.4 oranında Türk olduğunu ispat etmek için yazmadım. Benim söylemek istediğim, Türkler ve Macarlar arasında tarihten -özellikle Avrupa Hun Devleti'nden- gelen yadsınamaz bir bağlantı olduğudur ki yine, bu kuram benim ortaya attığım bir şey değildir.
Sonuçta; benim yaşım az, bilgim az, görüp geçirmişliğim de az.
Sürç-i lîsan ettiysek affola.