GENÇ TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR -I
(Bu seri yazının devamı ve
tamamlayıcısı niteliğinde olan GENÇ TÜRKÇÜLERE
MEKTUPLAR – II, GENÇ TÜRKÇÜLERE
MEKTUPLAR – III ve GENÇ TÜRKÇÜLERE
MEKTUPLAR – IV adlı makaleler olup, ilk fırsatta Otağa
eklenecektir.)
Türkiye’miz, birçok fikirlerin ve inançların
birbirleriyle kıyasıya çarpıştığı bir meydan haline gelmiş bulunuyor.
Birbirleriyle mücadele eden bu kuvvetler arasında vatanımızın bir parçasını
devletimizden koparmak veya Türkiye’yi bütünü ile en büyük düşmanımızın
pençesine teslim etmek isteyenler bulunduğu gibi, şahsi temeller üzerine
oturtulmuş bir nevi menfaat ortaklıkları şeklindeki, siyasi veya siyasi olmayan,
teşekküllerde vardır. Maddi ve manevi güçleri birbirlerinden bu çeşitli yıkıcı
veya zararlı kuvvetler karşısında ise, Türklüğü ayakta tutacak tek bir fikir
olarak sadece Türkçülük bulunuyor.
Türkçülük, bütün bu yıkıcı ve zararlı kuvvetlere karşı bulunduğu için, o
kuvvetler de - derece derece – Türkçülüğe karşı veya düşmandır. Birisi kendi
kendine, öteki milli irade ile devletin kaderine hakim olmuş iki siyasi
teşekkülün, 1944’te ve 1953’te, Türkçülüğün üzerinden silindir geçirme
teşebbüslerinde bu kuvvetlerin büyük rol oynaması bundandır.
Soyumuza ve devletimize karşı çevrilmiş bulunan bu çeşitli silahlar karşısında,
“Büyük Türklük Ülküsü” nün siz bu günkü
genç ve ateşli çocuklarına büyük vazifeler düşmektedir. Bu vazifeler, sizin,
mensup bulunduğunuz Türk ırkına karşı tabii bir borcunuzdur. Bunu aynı zamanda
bir şeref ve namus borcu da sayabilirsiniz.
Bu vazifeyi tam olarak yapabilmek için, önce karşı kuvvetleri ve onlar
karşısında kendi gücünüzü bilmek şarttır.
Yıkıcı ve zararlı kuvvetlerin hemen hepsinin, sahip bulundukları imkanlar
bakımından, Türkçülükten çok daha güçlü durumda bulundukları muhakkaktır.
Mesela komünistlik… Komünistler, Türkiye’nin nüfusuna göre çok küçük bir
topluluk da olsalar, sırtlarını dayadıkları dış kuvvetler tarafından kendilerine
sağlanan büyük imkanlar, devlet ve milletimizi tehdit eden iç düşmanın en
tehlikelisi durumundadırlar.(1)
Kızılların, bu derece korkunç bir kuvvet haline gelmelerinde, çeyrek yüzyılı
aşan bir zamandan beri, Türkiye’nin kaderine hakim olan siyasi zümrelerin
bilgisizlik, şuursuzluk, ahmaklık ve hatta bazen de ihanet sayılabilecek
davranışlarının rolü büyüktür. Bugün, Türkiye’nin en mühim meselesinin bu kızıl
tehlike olduğunu bir an aklınızdan çıkarmamalısınız.
Sonra Kürtçülük… Cumhuriyetin ilk yıllarında, başka bir devletin
kışkırtmalarının neticesi ve eseri olarak karşımıza çıkan Kürtçülük hareketi,
yakın yıllarda kuzey devinin oyunları arasına girmiş bulunuyor. Günümüzde bir
Doğu Anadolu meselesi şekline büründürülen ve bu haliyle, memleketin doğu
topraklarındaki milyonları tesiri altına almaya çalışan - ve kısmen de alan – bu
ihanet hareketi de, gelişmesine bu hızla devam ettiği takdirde, pek uzak olmayan
bir gelecekte, Türkiye için çok büyük tehlike olacaktır.(2)
Bu arada dini çalışmalar şekline sokulan çeşitli hareketleri de unutmamak
lazım. Çünkü, dinlerine bağlı saf ve temiz Türklere İslamiyet yolunda çalışmalar
şeklinde gösterilmeye çalışılan bu hareketlerde, Türklüğümüze karşı çevrilmiş
zehirli hançerlerden başka şeyler değildir. Bu yolda, çalışanların, milliyeti
inkar etmek ve Türklüğü horlamaya yeltenmek gibi hareketlerinin asıl manasını
anlamak şarttır. Bunları zavallıca ahmaklıklar gibi görmek, asla doğru değildir.
Aslında böyle bir düşünüştür ki, Türklük için bağışlanamaz bir ahmaklık olur.
Türkçülüğe gelince: Üzülerek kabul etmeye mecburuz ki, Türkiye’de ki fikirler
boğuşmasında, maddi imkanlar bakımından en zayıf kuvvet Türkçülüktür. Bunun en
büyük sebeplerinden biri, devletimizin kaderini ellerinde bulundurmuş siyasi
kuvvetlerin Türkçülüğe karşı olan tutum ve davranışlarıdır. İlgisizlik ve ihanet
dereceleri arasında yer alabilecek bu tutum ve davranışlardır ki, soyumuzun
yaşama felsefesi ve mutluluk kaynağı olan Türkçülüğü, bugünkü imkansızlıklarla
dolu duruma itmiştir.
Masonluk ve bir takım zümrelerin ortak çıkarları şeklindeki particilik gibi
Türkçülüğe karşı kuvvetleri de yukarıdakilere eklersek, şu netice kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır: Sizler bugünkü fikirler mücadelesinde, maddi silah
bakımından en güçsüz bir ordunun genç çerilerisiniz.
Şu büyük gerçeği daima hatırlamalısınız :
Türkçülük, Türklüğe karşı ve düşman yıkıcı ve zararlı fikir ve inançların hiç
birisinde bulunmayan bir güce sahiptir. Bu güç Türkçülüğün bir ülkü oluşudur.
Halbuki mücadele etmekte ve yenmek zorunda bulunduğumuz karşı kuvvetlerin hiç
birisi ülkü değildir.
Komünizm, kendini maddeye ve mevkiye satanların şerefsizlik ve haysiyetsizlik
yoludur. Kürtçülük, bininci yılına doğru yol almakta bulunan Türkiye’nin yarı
parçasını satmaya çalışan ihanettir. Din çalışmaları şekline sokulan hareketler
de ötekilerden farklı şeyler değildir. İslamiyet’in, Hıristiyan batı dünyasına
karşı tek başına ve yüzyıllarca koruyuculuğunu yapan Türk’ü inkara yeltenmenin,
İslam davası gütmekle ilgisi olabilir mi? Bu İslam’ı koruyan tek kılıcın
parçalanmak istenmesinden başka nedir?
Evet… Komünistlik, Kürtçülük, Arapçılık, nurculuk, masonluk ve diğerleri…
Bunların hangisinde ülkünün o ilahi gücü ülkücülüğün, insanı efsaneler
çağlarının kahramanları haline getirecek o büyük kudreti var?(3)
Ülkücülük kendi varlığını, milli dava içinde eritebilme meziyeti olduğu için,
bir cemiyette mefkurecilerin sayıları, elbette ki, denizlerin kumları kadar çok
olamaz. Hele o cemiyet: Türkiye gibi, yakın yılları, bütün manevi değerlerin en
hayasızca saldırılara uğradığı; milli ülküsü namert eller tarafından kahpece
hançerlenmiş bir memleket olursa…
Fakat şartlar ne olursa olsun, zafer bizim
olacaktır. Çünkü karşımızdaki kuvvetlerin hepsi maddenin, adi çıkarların
esiridir. Menfaat temeli üzerinde yükselen kuvvet, ebedi ve ilahi ülküyü nasıl
yok edebilir?
Sizden önceki nesiller, yıllar boyu süren mücadelelerinde parlak başarılar elde
etmiş değillerdir. Fakat, hiç de elverişli olmayan, hatta zaman zaman korkunç
bir mahiyet alan şartlara rağmen, Türklük düşmanlarının Türklük Ülküsünün
kökünü kazıma emellerini kursaklarında bırakmışlardır. Ancak, vazifemiz, sadece
ülkümüzün kökünü kazıtmamak değildir. Asıl
vazifemiz, Türk Ülküsünü zafere ulaştırmaktır. Yani Türkçülüğü, Türk’ün hayatına
hakim kılarak, soyumuza düşmen bütün fikir maskaralıklarının çanlarına ot
tıkamaktır. Ve şimdi bu vazife, artık, sizlerin omuzlarına yüklenmek üzeredir.
Eski ve yorgun nesillerden devralmak üzere bulunduğunuz bu vazifeyi başarıya
ulaştırmak ve Türkçülük bayrağını Türk göklerinde yükseltmek için neler yapmanız
gerek? İşte burada, bunlar üzerinde, sizlere bazı şeyler söylemek istiyorum.(4)
(1)
Makalenin kaleme alındığı tarihte Türk Milleti’nin başındaki en büyük bela
komünizmdi.
(2)
Türkçü düşünür ve Yazar Nejdet SANÇAR Beğ ta o günlerden, bu günleri görmüştür.
(3)Yazıda
işlenen Ülkücülük deyimi; Türkçülük Ülküsünü kastetmekte olup, bu günkü, malum
sentezci, söylemle hiçbir alakası yoktur. Malum sentezci topluluk bu
güzel ve orijinal deyimi gasp ederek Türkçülük Ülküsü manasından uzaklaştırıp,
yoz ve yapay sentezci ideolojinin tanımı olarak kullanmaya başlamıştır.
(4)Bu
seri yazının devamı ve tamamlayıcısı niteliğinde olan
GENÇ TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR – II, GENÇ
TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR – III ve GENÇ
TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR – IV adlı makaleler olup, ilk fırsatta Otağa
eklenecektir.
184-3142