TÜRKÇÜ GENÇLERE
Soyunuza, yurdunuza ve devletinize en verimli hizmetin Türkçülük Ülküsü ile
sağlanabileceğine inandığınız için bu yolda yürümekte olan gençlersiniz. İnsan
hayatının en romantik çağlarında, genç ruhları büyüleyen zevk verici, çekici,
şahsi faydalar sağlayıcı bir çok maddi ve manevi imkanlara sırt çevirip, böyle
çetin bir yolda yürümeyi göze almanız, şüphesiz, takdirle karşılanacak bir milli
şuur hareketidir.
Bu yolda yürümeye karar verirken, Türkçülüğün, ona gönül verenler için bir
ateşten gömlek olduğunu elbette biliyordunuz. Bunu örnekler ve tecrübelerle
gördükten sonra da Türkçü kalmanız, muhakkak ki, damarlarınızda dolaşan kanın
büyüklüğünü içten duymanızdandır.
Evet, Türkçülük, son yüzyıllarda çeşitli hadiselerinde ortaya koyduğu gibi
gerçekten, bir ateşten gömlektir. Türk topraklarında Türk Ülküsünü Türk’ler
için böyle bir ıstırap haline getirenler, bu büyük ırkın malum düşmanlarıdır.
Düşmanlığın kaynağı yurdumuzun dışında, onu Türkiye’ye bin bir kalıba
sokmak suretiyle sinsi sinsi yürütmeye çalışanlar ise içimizdedir. Kızılı,
masonu, nurcusu, Kürtçüsü gibileri başta olmak üzere bunların çoğunu
biliyorsunuz. Ancak, bunlarla birlikte bilmeniz gerekli bir grup daha vardır. En
belirsiz ve sinsileri oldukları için, Türklük düşmanlığını en rahat yapabilen bu
grup, son imparatorluğumuzun Türkiye Cumhuriyeti’ne en kötü mirası olan
“imparatorluk artıkları” dır.
Bu düşmanlık, 1938’den sonraki yıllarda, zaman zaman, Türkiye çapındaki
hadiseler şeklinde de görülmüştür. Bunun neticesi olarak, Türkçülük, milli
iradenin apaçık bir şekilde çiğnendiği korkunç yıllarda olduğu gibi, milli irade
yıllarında da karşısında, her zaman salyalı dişler görmüştür.
Türk Ülkü’sünün Türklüğün kaderine hakim olacağı günlere kadar, bunun böyle
sürüp gideceği muhakkaktır. O mutlu güne kadar Türklüğü sadece kanında değil,
kanıyla birlikte ruhunda, vicdanında, kalbinde ve kafasında bulup duyan bütün
Türkler, yani Türkçüler, bu yoldaki mücadelelerine ara vermeden devam
edeceklerdir.
Türkiye’deki bu Türkçülük düşmanlığı, insan mantığını donduracak derecede
korkunç bir hadisedir. Dünyanın hangi ülkesinde o yurdun sahibi milletin
milliyetçiliği, devletin yüksek makamlarında bulunan kimselerin başı çektiği
hareketlerle ezilmeye çalışılmıştır? Bu talihsizliği 1944’te ve 1953’te iki kere
uğrayan ülke, bizim Türkiye’mizdir.
Almanya’da Almancılığın, İngiltere’de İngilizciliğin, Fransa’da Fransızcılığın,
yani o milletlerin milliyetçilerinin, devletlerinin kaderine hakim bulunan
Almanlar, İngilizler ve Fransızlar tarafından ezilmek istenmesi gibi bir
çılgınlık görülmüş müdür?
Hatta bu büyük çaplı cemiyetler bir yana, komünizmin pençesine geçmek gibi bir
büyük felakete uğramamış hangi dünya ülkesinde, o yurdun sahibi milletin
milliyetçiliğine karşı girişilmiş böyle bir hareket gösterilebilir?
Türkiye, dünya üzerinde, bu durumda tek ülkedir. Ve hadiselerin bizi ulaştırması
gereken neticeye göre, Türk Ülküsü’nün Türkiye’nin kaderine hakim fikir olacağı
günlere kadar, bu böyle devem edip gidecektir.
Bunda dolayı bu günkü –ve beklide yarınki– Türkçü nesilleri, büyük
vazifeler beklemektedir. Bunların en mühimlerinden birisi, Türk Ülküsü’nün
Türkçüler için bir ateşten gömlek olmaktan kurtarılmasıdır.
Bunun çok çetin, çok güç bir vazife olduğu muhakkaktır. Ama bu çetinlik ve
güçlük, vazifenin yapılması için bir engel sayılmaz. Çünkü Türk, çetin
engellerle boğuşmak için yaratılmış bir soydur. Onun için siz bugünkü Türkçü
nesiller, soyunuza has bu tarihi güçle, ne bahasına olursa olsun, bu engeli
aşmaya mecbursunuz.
Hangi yaşta bulunursa bulunsun, bu gün her Türkçü, Türklük Ülküsü yolunda
kendisini nelerin beklemekte olduğunu iyice bilmelidir. Sürülmek, işinden olmak,
maddi ve manevi sıkıntılara boğulmak, hürriyetsiz bırakılmak gibi sıkıntılar,
dertler ve belalr, bu yoldaki Türkler için göğüslenmesi gereken hususlardır. Bu
sıkıntılar, dertler ve belalar başkaları için çok ağır, candan bezdirici,
kahredici olabilir. Fakat, uğramakta olduğu haksızlıkların, karşısına dikilen
belaların ana kaynaklarını, sebebini ve manasını bilen Türkçü için bunlar, kahır
değil; aksine kendine tarihi ve ırki vazifesini ihtar eden uyandırıcı
kırbaçlardır ve öyle olması lazımdır.
Hadiseler ve tecrübeler şunu ortaya koymuştur
ki, Türkçü; yürekli, sabırlı ve planlı olmaya mecburdur.
Yürekli olmayan bir genç, Türkçülüğün engelli ve ıstıraplarla dolu yolunda uzun
zaman yürüyemez. Bu hep böyle olmuştur. Ama dökülen dökülmüş, yorulan durmuş,
fakat yürekliler yollarına devam etmişlerdir.
Türkçü sabırlı olmaya da mecburdur. Çünkü bir yandan düşmanlar, diğer taraftan
imkansızlıklar önüne Çin Setti gibi dikildikçe, bu gibi çetin engellerin
aşılabilmesi için sabır, en büyük yardımcıdır.
Plan ise, başarı kapısını açacak anahtardır. En büyük teşekküllerden en küçük
gruplara kadar her Türkçü topluluk, esasları tespit edilmiş bir plan ile hedefe
yürümelidir. Ve imkan bulunursa veya imkanı hazırlayıp, Türkçü kuruluşlar tek
plan üzerinde yürümeye çalışmalıdırlar.
Yine hadiseler göstermiştir ki, Türkçü, Türkçüden başka kimseden yardım
göremez. Bu gerçek genç Türkçüleri iktisadi imkanlara sahip olma fikrine
götürmeli ve hatta bu hırsla doldurmalıdır. Eski nesillerin seslerini büyük
kitlelere duyuramayışlarının en mühim sebeplerinin birinin de bu iktisadi
imkansızlıklar olduğu unutulmamalıdır. Bu günün genç Türkçülerinden bir grubun
bu yolda bir adım atmış olmaları sevindiricidir. Bu ilk adımı başkaları
takip etmeli ve imkanlar hazırlanıp, bu yoldaki teşebbüsler birleştirilip büyük
bir güç meydana getirilmeye çalışılmalıdır.
Türkçülük aynı zamanda bir ahlak yolu olduğu için, genç Türkçüler, Türk Ülküsü
dışında bulunan kişilerle münasebetlerinde ( ve şüphesiz onların ahlak kavramını
hiçe saymaları sebebiyle) çok kere aldanmaktadırlar. Bu yolda devamlı
aldanmaların daha çok sürüp gitmemesi için de birtakım esaslar tespit edilmesi,
karşı cephedekilerin ne gibi oyunlarla neler elde etmek istediklerinin tespiti;
kısacası, düşmanların oyununa gelmemek için tedbir alınması da lazımdır.
Genç Türkçü !
Şu kahpelikler ve kahpeler dünyasında; soyuna
yurduna ve devletine hizmet aşkıyla dolu kalbinle giriştiğin mücadelede en büyük
gücün Tanrı’nın sana müstesna bir bağışı olan damarlarındaki kandır. O kan üç
bin yılı aşkın tarihindeki ölüm meydanlarında kazanılmış eşsiz zaferlerden,
yaşadığın toprakları süsleyen mimari eserlere; minyatür, yazı şiir vesaire gibi
sanat ürünlerinden yiğitlik, azim, fedakarlık, erdem, namus, haysiyet vesaire
gibi en büyük insanlık meziyetlerine kadar bütün büyüklüklerin ve ululukların
temelidir. Türk’ü, eski yüzyıllarda, dünyanın birinci milleti yapmış olan o
kandı. Yarın, o eski şanlı hayatına kavuşturacak da yine o kan olacaktır. Çünkü
o kan ile yapılamayacak iş, erişilemeyecek hedef yoktur.
Türk’ü er meydanlarında yenemeyenler, onu, içinden kemire kemire yok etmek
yoluna sapmışlardır. Son çağlarda, bilhassa Tanzimat sonrası yıllarında
Türk’ü kökünden kopartmak, onu sadece adı ile Türk kalacak hale getirmek için
akla hayale gelmeyen en namert, en sisi oyunlara başvurulmuştur. Bu oyunlara
hala devam etmektedir. Ve ne kadar acı ki, düşmanlar, bunda haylide
başarı kazanmışlardır.
Fakat bu hain emellerine asla ulaşamayacaklardır. Çünkü Türk artık uyanmıştır.
Uyuyan Türklüğün en şuurlu bölümü olan genç Türkçüler hızla çoğalmaktadır.
Bozkurt soylu Bozkurtluğunu ruhunda duymaktadır. Bu ruh, bir gün bütün yurdu
ilahi bir ateş gibi saracak ve Türk Ülküsü, Türk’ün kaderini çizecek hakim fikir
olacaktır.
Bu büyük ve tarihi vazifede en büyük yük senin
omuzlarında olacaktır, genç Türkçü !
Eşsiz soyuna böyle büyük ve kutlu bir hizmet yapabileceğin için ne mutlu sana
!..
183-3951