GENÇ TÜRKÇÜLERE MEKTUPLAR II
Genç Türkçülerin, soylarına karşı bulundukları büyük vazifeyi gereği gibi
yerine getirebilmek için ilk yapacakları iş, Türklük Ülküsü ile ilgili fikri ve
edebi eserlerin en mühimlerini en kısa zamanda elde edip okumalarıdır. Bu,
şüphesiz, gelişigüzel bir okuma değil; meselelerin üzerine eğilerek, düşünerek,
muhakeme ederek ve hatta notlar alarak yapılan bir okuma olacaktır. Çünkü,
Türk Soyunun yaşama felsefesi olan Türkçülüğün ana davalarını, çeşitli
meseleler üzerindeki görüşlerini ve mücadele etmek zorunda bulunduğu iç ve dış
kuvvetleri iyice öğrenmeden, şuurlu bir Türkçü seviyesine çıkılamaz. Bu sebepten,
genç Türkçüler için, hayatları boyunca devam edecekleri şerefli mücadelenin ilk
parolası bu okuma işi olmalıdır.
Türkçü eserlerin okunması tek başına da, gruplar halinde de yapılabilir.
Guruplar halinde okunanlar, fikirler ve meseleler üzerinde tartışma imkanını da
vereceğinden, elbette ki, daha faydalıdır.
Kafalarını Türklük fikir ve şuuru ile dolduracak olan genç Türkçülerin, bu
konuda bilmeleri gereken en mühim husus, Türkçülüğün bütün fikir, inanç ve
düşüncelerin dışında ve üstünde bulunduğudur. Yani Türkçülük, siyasi olan veya
olmayan herhangi bir fikir, inanç veya düşünce ile ne karıştırılabilir, ne de o
yolda bir vasıta; bir basamak gibi kullanılabilir. Türkçülüğü, başka bir gaye
için bir basamak olarak kullanmak, Türk soyunun ülküsüne karşı bir ihanettir.
Ancak bu, elbette ki, Türkçülerin, milli ülkü dışındaki fikirlere veya
teşekküllere karşı tamamen ilgisiz kalmaları ve bilhassa siyasi partilerden uzak
durmaları demek değildir. Türkçülüğü, cemiyet hayatımıza hakim kılmak birinci
vazifemizdir. Bu da, en kısa yoldan ve en verimli şekilde siyasi partiler yolu
ile yapılabileceğine göre, Türkçülerin, bu hedeflerine ulaşabilmek için,
şüphesiz, siyasi partilerle ilgileneceklerdir. Bu ilgi Türkçülerin ya parti
kurmaları, ya da mevcut partilerden Türkçülüğe en iyi hizmet edebilecek bulunanı
- partiye girerek veya girmeyerek – desteklemek suretiyle olabilir. Kadrosunun
üst ve en üst kademeleri tamamen Türkçülerden meydana gelen ve programı da Türk
Ülküsünün ana çizgilerine uygun olarak hazırlanan bir parti, muhakkak ki, bu iş
için en iyi siyasi teşekküldür. Böyle bir parti bulunmadığı takdirde, bütün
kuvvetleri en imkanlı siyasi parti üzerine toplayıp çalışmak yerinde olur.
Bir diğer mesele, yıkıcı propagandaların tesiri altında kalmamaya çalışmaktır.
Yurdumuzda cirit oynayan yıkıcı kuvvetler, propagandalarını tesirli bir
hale getirebilmek için geniş imkanlara sahiptirler. Bu geniş imkanlara,
şaşırtıcı ve yanıltıcı kurnazlıklar da eklenince, menfi propagandaların
tesirlerinin sizlere kadar uzandığı görülmektedir.
Yıkıcı propagandalar, şuurlu Türk evlatlarını elbette ki yoldan çıkaramaz. Ama,
üzülerek kabul etmeye mecburuz ki, kafalarda bir takım tortular
bırakabilmektedir.
Bu propagandaların bir kaçını ele alarak oynana oyunların mahiyetlerini
belirtmek yerinde olur:
Mesela “millet” yerine ısrarla “halk” sözünün kullanılması… Bu ”milleti”
inkar eden komünizmin sinsi bir oyunudur. “Türk Milleti” demeyip “Türk halkı”
demekle elde edilmek istenen netice “millet” fikir ve düşüncesini kafalardan
yavaş yavaş silmeye çalışmaktır. Bir cemiyet, kendisine yapılan devamlı
telkinlerin tesiriyle, mensup bulunduğu topluluğun “millet” değil de bir “halk”
kalabalığı olduğuna inanırsa, elbette ki, millet seviyesinden ve onun mânevi
gücünden uzaklaşıp bir insan yığını haline gelir. Böyle bir insan yığınının,
düşman kuvvetler için çok kolay bir av olacağı şüphesizdir.
“Millet” yerine “Türk halkı” demek yetmiyormuş gibi, bunun yanı
sıra bir de “Türkiye halkı” sözünün kullanılması ise, bir takım
sığıntıları sinsice, vatanımıza ortak çıkarma gibi bir niyet ve gayretin
neticesidir.
Genç Türkçüler bu oyuna düşmemelidir.
Sonra “emperyalizm” sözünün hileli şekilde kullanılışı.
Bu, bir yandan komünizmin karşısındaki en büyük siyasi kuvvete devamlı olarak
saldırıp dikkatleri orada toplamak suretiyle Moskof emperyalizminin üstüne bir
kızıl şal örtmek; diğer taraftan da Türkçülüğün “Esir Türkler” davasını
bir emperyalistlik olarak göstermek şekillerinde yapılmaktadır.
Amerikan emperyalizmi ve bununla at başı yürütülen Vietnam gürültüsünde,
Amerikan emperyalizminden bin kat daha korkunç ve üstelik de Türk Soyunun
milyonlarını hedef almış Moskof sömürücülüğünü unutturma oyunun yeri büyüktür.
Fakat bu konuda, bizler için daha mühim olan Türkçülüğün “Tutsak Türkler”
davasının emperyalistlik olarak gösterilmesi maskaralığıdır.
Emperyalizm, bir milletin, başka milletlerin toprakları üzerindeki hak
iddiası, yani o memleketleri istilasıdır. Mesela Rusya’nın Türkistan’ı, Kırım’ı,
Azerbaycan’ı pençesine geçirmiş bulunması emperyalistliktir. Tarihin en eski
çağlarından beri bir Türk ülkesi olan Doğu Türkistan’daki korkunç kızıl Çin
hakimiyeti bir emperyalistliktir. Türkçülüğün “tutsak Türkler” davası ise, kendi
öz yurtlarında düşmanların esiri olarak yaşayan milyonlarca Türk’ün hürriyet ve
istiklallerini isteme davasıdır. Yani bu dava, emperyalizme karşı bir
harekettir. Emperyalizm düşmanlığı emperyalistlik olabilir mi?
Genç Türkçülerin, üzerine dikkatle eğilmeleri lazım gelen meselelerden birisi de
adına “Öz Türkçecilik!” denilen dil hareketidir.
Bu dil hareketinin nasıl bir Moskofçu oyun olduğu artık gün gibi ortaya
çıkmıştır. Bunu büyük kalabalık belki layıkıyla kavrayamaz ama genç Türkçüler
iyice bilmelidir.
“Öz Türkçecilik!” denilen hareketin hedefi: Türkçe’yi Türkçe olmaktan
çıkarmaktır. Bununla elde edilmek istenen netice ise; bir yandan milletimizi
büyük milli kültüründen koparmak, diğer taraftan ise Türkleri birbirleriyle
anlaşamaz hale düşürmektir. Radyo gibi büyük bir telkin vasıtasından da
faydalanarak yayılma imkanını günden güne artıran bu yıkıcı hareket, büyük çapta
olmasa da, genç Türkçüler arasında da tesirini göstermektedir. Yazılarınızda yer
alan bazı uydurma kelimeler bunu gösteriyor.
Genç Türkçüler; ders kitaplarında bulunduğu için yıllarca sınıflarda söyleyip
konuşmak, bu yetmiyormuş gibi gazete ve dergilerde okumak ve Allah’ın günü
radyoda dinlemek zorunda kaldıkları bu kelimeleri, şüphesiz, bir alışkanlık
neticesi olarak kullanmaktadırlar. Ama ne olursa olsun, yine de
kullanmamalıdırlar. Konuşurken dillerine gem vurmada biraz zorluk çekseler bile,
yazarken kalemlerine mutlaka hükmetmelidirler.
Bir Türkçünün “koşul”lu, “olanak”lı, “sorun”lu, “zorun”lu, “yapıt”lı cümleler
kaleme alması asla kabul edilemez. Bu zevksiz ve üstelik kasıtlı uydurmaları
gazetelerin ve dergilerin fikir sapıklarına bırakmak lazımdır.
Ve bir Türkçü, ne kadar genç ve tecrübesiz olursa olsun, o seviyedeki
yaratıklarla aynı safta gözükmemelidir.
Ve sonra sade bu zevksiz uydurmaları değil, aslında Türkçe oldukları halde,
dilimizi bozmak isteyenler tarafından kasten yanlış manalarda kullanılan ”ozan”
gibi, “ulus” gibi kelimeleri de o yakışıksız manalarda kullanmamalıdırlar.
Dil çok ehemmiyetli bir konudur. Onu kaybetmek millet için ölümdür. Türk’ü
savaş alanlarında alt edemeyenlerin torunları, bu gün, dilimizi bozmak suretiyle
zafer kazanmak hevesinde ve yolundadırlar. İşte “Öz Türkçecilik!”, bu tuzağın
adıdır. Türk’ü, dilini kaybettirmek suretiyle manevi ölüme yoludur.
Böyle bir tuzağa düşmemesi gerekenlerin başında, elbette, Türkçüler
bulunmalıdır.
Kaynak:
TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR, DEVLET-TÖRE YAYINEVİ 1976
185-2870