MİLLİ BENLİK
Yirminci asır medeniyeti ve Avrupa milletleri ile temasa gelen insanların
birçoğunda millî benlik hissinin sarsıldığını görüyoruz. Şüphesiz yüksek duygulu
olan her medenî insan Avrupa ve Amerika?nın yüksek ilmini ve ince tekniğini
görünce onlara karşı takdir ve hürmetle karışık bir hayranlık duyar. Fakat
birçokları bu kadarla da kalmayarak onların dinî, siyasî, içtimaî ve iktisadî
ahlâklarına ve bütün insanlık hasletlerine de hayran kalarak kendi milletimizi
ve kendi millî benliğimizi hiçe saymaya başlıyorlar. Bunların içinde derin bir
göğüs geçirerek ?onlar nerde, biz nerde??.. diyenler bulunduğu gibi, kendinden
geçerek ve her şeyi unutarak Avrupa ve Amerikalılara tapınanlar ve birkaç yıl
yabancı memleketlerde kaldıktan sonra, bir vazife almak üzere vatana döndükleri
zaman derin bir inkisara düşenler ve hatta ağlayanlar da vardır.
Bu ileri medeniyetlerin ihtişamı ile gözleri kamaşan ve millî benliklerini
kaybeden insanlara acımamak elimizde değildir. Fakat onlara yalnız acımak da
kâfi değildir.
Eğer, Türk milleti Garpteki milletlerden sefil, perişan, yoksul ve geri ise bu
kabahat ne onda ve ne de bizdedir. Ancak geçmiş zamanlarda bu milleti
zincirleyen ve süründüren haricî ve dahilî siyasetlerde, fenalıklarda ve nihayet
muahedelerde ve münevverlerdedir.
Eğer bugün Avrupa ve Amerikalılara şuursuz bir budala aşkı ile bağlanmıyor da
onların insanlığına hayran yaşıyorsak, bu zavallılığına ve geriliğine
hükmettiğimiz Türk milletini de o seviyeye çıkarmak en büyük insanlıktır.
İyiliklere ve güzelliklere hayran kalarak, zavallıları ve mustaripleri unutan ve
hiçe sayanlar, ancak cılız enerjili ve kısır ruhlu insanlardır. İnsanlığımızda
kuvvetli, soy ve cins isek, millî benliğimizi kaybetmeden, âcizlere ve
miskinlere yakışan hüsranlara ve inkisarlara düşmeden, bu yüksek gördüğümüz
milletlere ve memleketlere doğru hamle yapmak mecburiyetindeyiz.
Halbuki millî gayretlerimiz bu kadar sade ve basit bir acıma hissine ve bir
misyoner sevgisine muhtaç kalacak kadar da düşkün değildir. Davamızda hakikat,
kuvvet ve asalet vardır.
Türk milleti, Avrupa ve Amerika?da bulunmayan birçok cevherlerin, faziletlerin
ve asaletlerin kaynağıdır. Nitekim bugünkü hayatî kudret ve kabiliyetimiz de
Avrupa ve Amerikan kafalarının ve zihniyetlerinin ümidi hilâfındadır. Onlar bize
yıllardan beri öldü ölecek, gömüldü gömülecek diyorlardı. Fakat bugün her
zamandan daha hür ve gür bir sesle bir varız, biz yaşıyoruz ve biz yükseleceğiz
diye haykırabiliyoruz.
Türk milleti de Türk vatanı gibi, iyi tetkik edilmemiş olduğu için onun maddî ve
manevî hazinelerinden habersiz yaşıyor, millet ve memleketimize yabancıların
gözleri ve zihniyetleriyle baktıkça aldanıyoruz.
Irkî asaletimiz, enerjimiz ve insanlık meziyetlerimize dünya milletleri ve
büyükleri hayran kalırken, bizim kendi milletimizi hiçe saymamız ve kendi
kabiliyetlerimizden ümit kesmemiz eğer fena bir kasda makrunsa alçaklık, böyle
bir niyete matuf olmadan inanılmış ise kör gözlü bir budalalıktır.
Dikkat ediniz... Avrupa ve Amerika?nın tabiiyet ve muhaceret hareketlerini
gösteren istatistiklerine bakınız. Orada Suriyeli Araplara Arap yerine sadece
Suriyeli dendiğini göreceksiniz. Çünkü gördükleri insanlarda tarihî bir ırkın
meziyet ve hassalarını bulamamışlar ve o insanlara Arap diyememişlerdir.
Yine birçok yerlerde Rumlar, Ermeniler ve hatta Mısırlılara levanten dendiğini
okuyacaksınız. Bunlara da bir millet namını vermeyi çok görmüşlerdir.
Halbuki bu topraklardan giden, oralardan geçen veya kalan herkese Türk derler.
Geçmiş zamanlarda biz kendi kendimizi Osmanlı diye avutur ve milliyetimizi hiçe
sayarken de onlar bize Türk derlerdi. Nitekim Japon çocuklarına da her yerde
Japon derler.
Biz Türküz. Tarihimize ve en yakın mazimize dayanarak Türküz der ve bundan haklı
bir iftihar duyarız.
En uzak köşelerde, Cenubî Amerika sahillerinden uzak şehirlerde yaşayan Türkler
vardır. Onlar her yerde millî benliklerine uygun işler bularak asil, temiz ve
dürüst olarak yaşarlar. Fakat başka milletlerden birçoğu, aynı memleketlerde
ekseriya zabıta vukuat listelerini dolduran unsurlardır. En dürüstleri de umumî
evler ve müesseseler işletmekle meşguldürler. İşte bu vaziyetleri gören ve bilen
ecnebiler onlara kendi milletlerinin isimlerini vermemişler ve daha doğrusu
tarihî bir ırk olarak kabul edememişlerdir.
Şu halde bu milleti, en uzaktakilerden en yakın milletlere kadar herkes tanır.
Temas fırsatına nail olanlar ise, daima millî benliğinin ve asaletlerinin
hayranı kalmışlardır. O kadar asil bir milletiz ki, insanların en çok
vahşileştiği bir sahne olan muharebe meydanlarında bile insanlığımızı kaybetmez
ve kendimizi karşımızda cephe tutan düşmanlara da sevdiririz.
Bir millet, tarihî, iktisadî ve siyasî birçok düşmanlıklar, fenalıklar ve
idaresizlikler yüzünden yoksul düşmüş ve geri kalmış bulunabilir. O milletin
bunu gören, duyan ve acıyan evlâtlarına düşen birinci vazife, bu asaleti
çamurlardan ve sefaletlerden kurtarıp çıkarmaya ve yükseltmeye çalışmaktır. Bu
da ancak millî benliğimize ve millî enerjimize inanmakla olur.
Millî benliğe inanmak, Türk milletinin mukaddes haklarına, faziletlerine,
kabiliyetlerine, cevherine ve asaletlerine inanmak demektir.
Buna iman edenler, memleketimizin ilmini ve tekniğini yükseltecek büyük
muvaffakiyetler için çalışır ve insanlıklarını gösterebilirler. Fakat milletini
tanımadan, ona kabiliyetsizlik ve iptidaîlik izafe ederek çıktığı kabuğu
beğenmeyen ve yabancıların reklâmını yapmakla geçinen soysuz dejenereler, hiçbir
millete intisabı olmayan vatansızlardır. Bunlara biz de levanten der geçeriz.
Milletimiz, ne fedakârlıkta, ne milletseverlikte, ne yaratıcılıkta ve ne de
müminlikte hiçbir milletten geri değil ve hatta ileridir.
Türk milleti hiçbir şeyi kendi felsefesi ve kendi düşüncesiyle tartmadan
körükörüne kabul etmez. Ancak yaygaralı yavelerle cemiyeti karıştıran ve
bulandıran bezirgân ruhlu milletlerden değildir. Onda büyük ve çelik Türk sükûnu
ve kuvveti vardır.
İtaati, kör bir tapınma değildir. Kendinden büyüklere karşı duyduğu tavazuun
sâkin bir ifadesidir. Türk milleti en yüksek izzetinefse maliktir. Muvaffak
olmak için didinmekten ve yaşamak için ölmekten çekinmez. Asrî ilimler ve
vasıtalarla onu techiz ettiğimiz gün, en büyük istikbale namzettir.
Bundan gafil olanlar, siyasî dedikodulara karışmadığı için onu duygusuz,
reaksiyonsuz, geri ve iptidaî bir millet sanan ve yabancı milletlerin yaygarası
ile gözleri kamaşan insanlar, tarih okumuyorlarsa en yakın maziye baksınlar. Dün
sultanlara taptığı zannolunan bu millet, millî mevcudiyetini tehlikede görünce
bir kumandanın emri altına girmiş, hayatını ortaya atarak istiklâlini ve
istikbalini kazanmıştır.
Dün tembelliğinden bahsolunan bu millet, kendine göre en ağır vergileri ödeyen
millettir.
Bu hakikatların sebebini anlamak, bu anlaşılmaz hadiseleri izah etmek için Türk
köylerine sokulmak; köy kahvelerinde ve onların karşısında imtihan olmak,
onların ihtiyaçlarına cevap vermek için çalışmak lâzımdır. Kısa söyleyelim: Türk
benliği ile karşılaşmak ve kaynaşmak lâzımdır.
Millî benliğimize inanalım. Milletimize tapalım.
30-3810