SENİN SEVİYEN BU MU?
Sen Üniversiteli misin? Öyleyse kafan olgunlaşmış, duyguların ölçülenmiş,
bütün varlığınla bir şahsiyet, bir vatandaş olmuşsun demektir. Üniversiteli,
aydın adayı demektir. Bütün mevkilerin yarınki adayı demektir. Hatta şimdiden
aydın demektir.
Üniversiteli her şeyden önce yüksek öğrenime ulaşmış bir insan olarak hoş gören,
hakkı tanıyan, vicdan taşıyan insan demektir. Biliyorsun ki vicdan diye
içimizdeki doğruluk, insaf ve acıma duygusuna derler.
Üniversiteli seçkin bir yurttaş, en azından seçkin yurttaş adayıdır. İlk görevi
didinip çalışmak, bir baltaya sap olmak, milletin kendisine verdiklerini
ödeyerek tüketici olmaktan çıkıp yaratıcı olmak durumuna girmektir. Şüphesiz
senin de eğlenmeye, dinlenmeye, sevmeye, öfkelenmeye, hicvetmeye hakkın vardır.
Fakat sen bunların hepsini efendice yapmaya mecbursun. Eğlencen hamal gibi,
dinlenmen hayvan gibi, sevmen külhani gibi olamaz. Öfkelenip hicvettiğin zaman
bile asaletini korumakla görevlisin. Hicvin ve öfken Çeşme meydanıvari oldu mu
sana Üniversiteli değil, sadece "seviyesiz" denir.
Türkiye bir aşın hürriyetler ülkesidir. Onu kötüye kullanmamak bir seviye
meselesidir. Hazinenin içinde olup çalmamak, silâh yığınları üstünde oturup adan
vurmamak, yetkilere sahip olup hak yememek sadece seviye meselesidir.
Sen, bu fazlasıyla verilen hürriyetlerin kötüye kullanmazsan seviyeli olduğunu
ispat etmişsin demektir. Hürriyeti kullanmanın dozunu kaçırmak hiç de iyiye
alâmet değildir. Dozu kaçırılan hürriyet başkalarını rahatsız etmemektir. Eden,
ilk önce medenî insan vasfından yoksun demektir. Sen medeni misin? Üniversiteye
kadar geldiğine göre öyle olman lazım. Medeniysen hoş görecek, beğenmediğin
fikirlere ve insanlara katlanacaksın. Biz toplu halde yaşayanlar hoşlanmadığımız
pek çok şeye katlanmaya mecburuz. Meselâ senin o devrik cümleli konuşman, o
gürültülü ve sırıtkan konuşman, kadın gibi sakız çiğnemen, hatta suratın,
yürüyüşün, kılığın, kıyafetin ve her şeyin de benim hoşuma gitmiyor. Hoşuma
gitmiyor değil iğreniyorum. Fakat katlanıyorum. Yalnız duygularıma tutsak olsam,
bu tiksinmeyle seni hemen öldürmem lazım. Fakat duygularımla değil, kafamla
hareket ediyor ve senin de günün birinde adam olacağını umuyorum.
Üniversitelisin, değil mi? öyleyse hoş görecek ve terbiyeli olacaksın. Terbiyeli
insanın tiksinmesi bile terbiyesizin sevgisinden daha güzeldir. Oysa ki sen
beğendiğine ıslık çalıyor, beğenmediğine yuh çekiyorsun. Bu, medenî ve
terbiyeli, hele kültürlü insanın değil, terbiyesiz ve gerinin işidir.
Herkesi beğenmeye mecbur değilsin. Kimse de değildir. Fakat her duygusunu hemen
açığa vurmak küçük çocukların kârıdır. Küçük çocuk ilkel bir yaratıktır. Bu
davranış onda hoş kaçar. Fakat yirmisini aşmışlarda iğrenç olur.
İnsan terbiyesi, aile terbiyesi, meslek terbiyesi, millî terbiye diye kavramlar
vardır. Bizim millî terbiyemizde yaşça ve mevkice büyük olanlara karşı terbiyeli
davranmak şarttır, vazifedir.
Başbakanı sevmeyebilirsin. Düşman da olabilirsin. Nefret de edebilirsin.
Bunların hepsi senin hakkındır. Üstün hürriyetler ülkesi olan Türkiye'de bunlara
kimse bir şey diyemez. Fakat meslek, aile insanlık ve millî terbiyenin, okuluna
konuk gelen birisine yuh çekersen sana sadece seviyesiz denir. Bu seviyesizlik
medenî insanların değil, palikaryaların işidir.
Evet, sen bir seviyesizsin. Aldatılmış, kandırılmış, satın alınmış bir
seviyesiz. Seni satın almak için cebine birkaç para koymaya bile lüzum yok. O
kadar zavallı, o kadar pespaye bir seviyesizsin. Niçin yuh çektiğini bile
açıklayamayacak kadar zekâdan mahrum bir seviyesiz.
Seni sosyalistler kandırdı değil mi, zavallı? Kapitalizmi temsil eden bir şahsa
yuh çekersen vatan görevi yapmış olacağına inandırıldın değil mi? Bütün kültürün
ve bilgin Moskova'ya satılık bir iki uşağın gazete ilanındaki herzelerini okuya
okuya hem bilgin,
hem yurtsever, hem de sosyalist olduğunu sandın, değil mi?
Gerçekte ise sen sadece gülünç bir zavallısın. Gülünç ve iğrenç bir zavallı...
Bak, sana bundan 30-40 yıl öncesine ait bir olayı anlatayım da kendinin kim
olduğunu ve seviyeni iyi öğren:
Bundan 30-40 yıl önce Burdur valisi genç bir köylü tarafından öldürülmüştü. Vali
tarafından işinden çıkarılmasını haksız bulan ve işe alınma müracaatı reddedilen
köylü öldürme kararını verdiği zaman valiye bir dilekçe yazdı ve olayı
anlattıktan sonra dilekçesini: "Muhterem Vali Bey, bana yaptığınız haksızlıktan
dolayı sizi öldürmeye karar verdim. Bundan dolayı beni affediniz" diye bitirdi.
Sonra verdiği dilekçe vali tarafından okunduktan sonra hem onu, hem de kendisini
öldürdü . Şu Burdurlu köylünün cinayeti bile güzelleştiren asaletiyle senin gibi
bir Üniversitelinin öfkesini iğrençleştiren yuh çekme arasındaki seviye farkını
anlıyor musun? Ondaki yiğitlik ve sendeki ödleklik...
Tiksiniyorsan, başbakanı vatana zararlı buluyorsan ona düşmanlığım erkekçe
göster. Bu erkeklik, Burdurlu köylü gibi yiğitçe tabanca çekerek yapılır. Bin
kişinin arasına saklanıp yuh çekmekle değil, anladın mı komünist uşağı!...
41-4539