PEÇENEKLER, UZLAR VE KUMAN(KIPÇAK)'LAR
PEÇENEKLER, UZLAR VE KUMAN(KIPÇAK)'LAR
Orta Asya'dan batıya Türk göçlerinin son büyük dalgasını (9. 11. asır- lar)
meydana getiren Türk boylanndan ilki, Peçenekler, Gök-Türk hakanlığına dahil
kütlelerden biri idi. îhtimal On-ok'ların (Türgişlerin) bir kısmını teşkil etmek
üzere Isık göl-Balkaş dolaylarında yaşamışlar, Batı Gök-Türk hakanlığının
çözülmesinden (7. yüzyıl ortaları) sonra da, belki Karluk devle- tinin
kuvvetlenmesi üzerine Seyhun nehrine doğru gelişen Oğuz hareketi karşısında Batı
Sibirya'ya çekilmek zorunda kalmışlardır (8. asrın 2. yarısı). Kaşgarlı
Mahmud'da Peçeneklerin bir Oğuz boyu olarak gösterilmesi ' , bu Oğuz-Peçenek
itişmelerini ve komşuluğunu belirtir. Bizans imparatoru K. Porphyrogennetos'a
göre, geriden gelen Oğuz baskısı sonucunda batıya çekilen Peçeneklerden bir
bölük Oğuzların yanında kalmıştır ("Oğuz Peçe nek") ki, Kaşgarlı'daki Oğuz
boyları listesinde yer alan "Peçenek" bunlar olmalıdır.
Çeşitli kaynaklarda "Patzinak" (Bizans), Pecenaci, Pacinacae, Pezengi,
"Bissenus" (Latin), "Peçenyeg" (Rus), "Badzinag" (Ermeni), "Beşenyö" (Ma- car)
adları ile zikredilen Peçenekler, Cim ve Yayık (Emba ve Ural) nehirleri
havalisinde bulundukları 9. asnn ilk yarısında, herhalde baskınlarla, Hazar doğu
ticaret yollarının emniyetini tehlikeye düşürmeleri sebebiyle doğan Hazar-Oğuz
ittifakı baskısına dayanamıyarak, kalabalık kütleler halinde Volga'yı geçip,
yurtlarından çıkardıkları Macarların yerine: Don-Kuban havalisine gelmişlerdi
(860-880 sıralan). Bu, büyük göçün ilk hareketi oldu.
Macarları önlerinden süren Peçenek("Türk Peçenek")'lerin gerisinde Oğuzlar,
onların da gerisinde Kuman(Kıpçak)'lar Karadeniz kuzeyinden ba tıya
yöneliyorlardı. Sibirya'ya doğru daha geride de Kimekler bulunuyordu Peçenek'ler
889-893 yılında Etel-küzü'deki Macarları Karpatlar-Tisa'ya, uzaklaçtırmak
suretiyle, Don nehrinden Dnyeper'in batısına kadar uzanan bozkırlara yayıldılar.
împarator K. Porphyrogennetos tarafından yazılan D Admmistrando İmperio'da.
(948-952'lerde) kaydedildiğine göre, Peçenekler boy halinde idiler: Ertim
(Erdem, Baçbuğ; Bayça, sonra Yavdı), Çor (ba' buğ: Kügel, sonra Küerçi), Yula
(başbuğ: Korkut+an, sonra Kabukşın), Kü hey (başbuğ: îpa, sonra Suru), Karabay
(baçbuğ: Kaydu+m), Tolmaç (ba buğ: Kortan, sonra Boru), Kapan (başbuğ; Yazı),
Çoban (baçbuğ; Bata+n sonra Bula). Aralarından üçü (Ertim, Çor ve Yula) Türkçe
"cesur" manasındaki "Kangar" adı ile zikredilen bu boylar 10. yüzyıl ortalannda,
Karadeniz'e dökülen nehirlerin kıyılarında olmak üzere, şöyle sıralanmışlardı
Çoban (Don), Tolmaç (Don'un denize döküldüğü bölgede), Külbey (Donetz), Çor
(Dnyeper doğusu), Karabay (Dnyeper-Bug arası), Ertim (Dnyes ter), Yula (Prut),
Kapan (açağı Tuna). İlk üçü, Uzlar, Hazarlar, Alanlarla Kırım bölgesi ile temas
halinde; Yula "Türkiye" (Macaristan) ile Kapan Tuna Bulgarları ile sınırdaş
bulunuyorlardı. Boy adlarından bir kısmı eski Türk unvanları (Yula, Çor,
Kapan=Kapgan, Kül, Bey) olup, başbuğ isimleri de daha ziyade renk ifade ederler:
Küerçi= gök, mavi; Kahuşkın = ağaç kabuğu rengi=solgun, sarımsı; Sulu=kül rengi;
Boru=boz; Yazı=esmer (bozkır rengi); Bula=alaca; Yavdı=parlak. Kaynağımızda her
boyun kendi adı ile bitişik şekilde kaydedildiği bu renklerin, her boyun aynı
donlarda (yani boy adının yanında, söylenen renkte) atlara sahip olduğunu
göstermesi mümkün olduğu gibi , boylann ayrı ayrı bayrak renklerini ifade etmesi
da ha muhtemel görülmektedir. 13. asırda boy sayısı 13'e yükselen Peçenek lerde
şahıs adları arasında şunlar vaîdır.Aba, Balçar, Bator, Bıçkılı, Yeke, îl- beğ,
Kure, Karaca, Temir, Teber, Sol. Aynca şu kelimeler Peçeneklere ait kale
adlarıdır: Salma, Saga, Kerbahg. Peçenek kalelerinden diğer dört tanesi- nin adı
henüz çözülememiştir. Bu kelimelerden Peçenek dilinin daha ziyade Kıpçak
Türkçesi tipinde olduğu sonucuna varılmıştır.
Peçenekler, tarihleri süresince, her biri kendi başbuğunun idaresinde olarak
yalnız boy teşkilatı çerçevesinde kalmışlar, bir devlet (II) bütünlüğü düzenine
girmemişler, fakat, savaş ve müdafaa zamanlarında bir arada ve ortak hareket
etmesini bilmişlerdir (Kumanlar ve Uzlar da böyledir).
Peçeneklerin en geniş sınır komşusu Kiyef Rus knezliği idi. 915'de knez îgor
zamanında bu araziye ilk Peçenek akını yapıldı ve Peçeneklerin Rus larla yanyana
yaşadıkları 1036 yılına kadar, 121 sene içinde, 11'i büyük çapta olmak üzere
akınlar tekrarlandı. Rus vakayinamelerine göre Peçenekler Rus kasabalannı
yağmalıyorlar, halkı esir alıp götürüyorlardı. Yıllıklar buna benzer
şikayetlerle dolu olmakla beraber, düşmanlık çok kere Ruslann te-cavüzlerinden
veya Peçenek düşmanlarmı korumağa kalkışmalarından ileri geliyordu. Bazan da
Peçenekler, Rus topraklarına birbirleri ile döğüşen knezler tarafından
çağrılıyorlardı. Igor 944'deki Kınm seferinde de Peç- neklere müracaat etmiçti.
Peçenek-Rus mücadeleleri, İtil ve Tuna Bulgarla rına karşı sefer açan, 965'de
Hazar hakanhğını yıkan, Rusların "Büyük îs kender"e benzettikleri, fakat Peçenek
örneğine göre yetiştiği için "bir Peçe nek başbuğu vasfında olan" knez
Svyatoslav zamanında (946-972) kızşçtı. Peçenekler 968'de Kiyefi kuşattılar ve
nihayet Bizans'la savaştan dönen Svya-toslav'ı aşağı Dnyeper'deki kayalıklara
sıkıştırarak mağlüp ve telef ettiler. Knez Vladimir zamanında da (972-1015),
Ruslann Peçenek arazisine nüfüz ederek müstahkem mevkiler kurmağa çalışmaları
yüzünden mücadele şid det kazandı. Peçenekler bu teşebbüslere karşılık verdiler
(992, 996, 1015 yıl larında). O sırada Ruslarla mücadele eden Polonya kralı
Boleslavv I (992-1025) ile de münasebet kurdukları anlaşılan Peçenekler bu
suretle, Hazarlar ve sonraki Kumanlar gibi, Rusların Karadeniz'e inmelerine mani
oldular. Bu da dolayısiyle Bizans menfaatlerine uygun düşüyordu. împa rator K.
Porphyrogennetos eserinde "Peçenek'lerle mutlaka iyi geçinmek gerektiğini"
kaydetmişti.
Peçenek-Bizans dostluğu, Ruslara ve Tuna Bulgarlarına karşı askerî desteğe
ihtiyaç duyan imparator Konstantinos Porphyrogennetos'un güney Kınm'da
Khersones'teki kumandanı aracılığı ile Peçeneklerle temas kurmak istemesi
üzerine, 915'de başlamıştı. Istanbul'dan Peçenek başbuğlarma sık sık elçiler,
hediyeler gönderiliyordu. Iki taraf arasında ticarî faaliyet de canlı idi.
Bizans'dan gelen kumaş, baharat, boya ve Peçenek kadınlarının çok düşkün
oldukları süs eşyası ve mücevherata karşılık balmumu, tutkal, kıymetli deri vb.
satılıyordu.
Fakat Peçenekler doğuda pek huzurlu değildiler. Kendilerini Volga ötesi
yurtlarından çıkaran Uz (Oğuz)'lar batıya doğru ilerliyor ve geldikleri Oka-Sura
çevresinde Peçenek doğu cephesine baskılarını arttınyorlardı. Neticede
Peçeneklerden bir kısım 942-970 arasında Macaristan'a gidip yer leşirken, asıl
kütle yavaş yavaş batıya kaymağa başlamıştı. 11. asrın ilk çeyre ğinde
Peçeneklerin Turla (Dnyester) boyuna ve bugünkü Besarabya'ya indikleri
görülmektedir ki, Karadeniz düzlüklerindeki Peçenek hakimiyetini iyice
zayıflatan bu durumdan yine Ruslar istifade ettiler. Knez Yaroslav, Normanlar,
Slovenler ve Novgorodlularla takviyeli ordusu ile Kiyef civanndaki savaşta
Peçeneklere ağır darbe indirdi (1036). Peçenekler adeta gözden silindi, aradaki
siyasî münasebet kesildi. Diğer taraftan İmparator Basi- leos II
("Bulgarokton")'un Bulgar işini hallettiği 1018 yılından beri Bizans'ın artık
dış yardım isteği kalmadığı için, imparatorlukla Peçenekler arasında "devlet
seviyesi"ndeki temaslar da sona ermiş bulunuyordu. Bu durum Peçenek akınlarım
Balkanlar üzerine çekti (1026, 1035, 1036). Bulgaristan, Makedonya, Trakya
tahrip edildi. Fakat Bizanslı tarihçi Kedrenos (11. asır)'a göre "Dnyeper
nehrinden Pannonia (Batı Macaristan)'ya kadar Tuna'nın kuzey sahasını işgal
etmiş olan" Peçeneklenn bir ara 11 boyunu kendi idaresinde toplamağı başardığı
anlaşılan başbuğ Turak ile hakimiyet davasına kalkan diğer başbuğ Kegen
arasındaki mücadele (1048) ve ikincinin Bizans'a sığınmasımn yol açtığı Trakya
akını felaketle neticelendi. Kegen Hıristiyanlığı kabul etmiş, Turak da savaşta
esir düşerek Hıristiyan olmuştu. Bundan sonra bir yandan Peçenek-Bizans
mücadelesi devam etmekle beraber, diğer taraftan Peçenek kütlelerinin Bizans
sınırları içine (Bulgaristan'a) bekçi olarak yerleştirildiği, birçok Peçeneğin
Bizans ordusunda hizmet aldığı ve bilhassa 1048'den sonra sayıları artan bu
ücretli askerlerin Selçuklulara karşı Anadolu'ya gönderildiği bilinmektedir.
Ancak, bunlardan imparator Konstantinos Monomakhos'un emri ile Üsküdar yakasına
geçirilen 15.000 Peçenek atlısı, Bizans kaynaklanna (Kedrenos, Zonaras) göre,
böyle bir vazifeyi kabul etmeyerek -Boğaziçi'ndeki gemiler kasten kaldrıldığı
için- başbuğ Katalın'ın idaresinde atları üstünde -Boğazı yüzerek Rumeli
sahiline çıkmışlar ve Tuna'ya dönmüşler (1050), daha sonra da 1071 Malazgirt
muharebesinde Bizans ordusundaki bir kısım Peçenek kuvvetleri soydaşları
tarafına geçmişlerdir.
Peçenekleri yukarıdaki iç mücadeleye sürükleyen sebep, gerilerinden gelen, fakat
kendileri de Kuman(Kıpçak)'ların önünden boyuna çekilerek bir kısmı 1048'de
Tuna'yı geçmek zorunda kalan Uzlar karşısında mukavemet edememeleri idi.
Rus yıllıklarında doğrudan doğruya "Tork" (= Türk. Diğer şekilleri:Torky, Toruky
vb.; nadiren Torkmen = Türkmen. Rusça'da "ü" yoktur), Bi zans kaynaklarında ise
kısaca "Uz" diye anılan bu kavim, Oğuzlardan bir kı-sım olup, yukarıda
söylendiği gibi, Peçenekleri Volga-ötesindeki yurtlarından atarak orayı işgal
etmişler (860-870'ler) ve sonra da batıya geçmişlerdi. 985'de knez Vladimir'in
îtil Bulgarlarına karşı açtığı sefere (ihtimal Kiyef knezliği-Oğuz Yabgu devleti
ittifakı neticesi) bazı "Tork" unsurlarının katıldığı Rus vekayinamelerinde
kaydedilmiş ise de, Ruslarla gerçek temas kurmak üzere onların kütle halinde
Kiyef knezliği sınırlarına göçleri, herhalde, 1036'da Peçeneklerin mağlüp olarak
Rusya'da sahneden çekilişlerinden sonra vukübulmuş olmalıdır. Çünkü Rus
kronikinde Torklarla ilgili bu vasıf ta ilk kaydın 1054 yılına ait olduğu
bildirilmektedir.
1048 harekatı asıl Uz kütlesinin Dnyeper bölgesine, Kiyef Rusyasının güneyine
kadar yayıldığını göstermektedir. Fakat Rus knezleri toplanarak kendi
bölgelerinden Uzları uzaklaştırmayı bildiler. 1060 senesindeki ani hücum
karşısında yenilerek batıya çekilen kalabalık Uzlar (Bizans tarihçisi
Attaleiates'e göre 600 bin kişi) 1065'de Bizans ve Bulgar mukavemetini kıra rak
Tuna'yı geçtiler ve Peçeneklerin arkasından, Trakya ve Makedonya'yı
yağmaladılar, Selanik'e, hatta Peloponezos'a kadar ilerlediler. Bu beklen medik
hadise Batı dünyasını merak ve korkuya düşürdü. Ancak bu süratli istila, bir
işgal mahiyetini alamadı. Şiddetli soğuk yüzünden Uzlar arasıda çıkan salgın
hastalıklara, onlardan öç almak isteyen Peçeneklerin hücumları eklendi. Uzlar
kırıldı. Geri kalan bir kısım Uz Macaristan'a akın teşebbüsünde (1068) başarı
elde edemedi. Artık bir kuvvet olmaktan çıkan Uz ka lıntıları Bizans ordusuna
alındılar, kısmen çeşitli bölgelere dağıtıldılar; Gü-ney Rusya'ya dönenler de
Kiyefetrafına yerleştirildiler.
Uz baskısı yüzünden Balkanlara intikal ederek, 1050-1051 yıllarında Bizans'a
karşı şiddetli ve başarılı savaşlar veren Peçenekler749'in kendilerini
toparladıkları görülmektedir. Nitekim Bizans ile şiddetli çatışmaları imparator
Aleksios 1 Kommenos zamanında (1081-1091 yıllarında) da devam etmiş ve herhalde
bu savaşlar, bazı araştırıcılann dikkatini çektiği gibi, Anadolu'nun Selçuklular
tarafından fethini kolaylaştırmıştır. Peçenek başbuğu Çelgil'nüti, yanında Macar
kralı St. Laszlö ve kuvvetleri olduğu halde Lüleburgaz'a kadar ilerledikten
sonra, savaşta yaralanarak ölümü (1086) üzerine Peçenekler, Tatuş'un
başbuğluğunda ve Kumanlarla takviyeli orduları ile Derster (Silistire)'de,
1087'de, İmparator Aleksios kumandasındaki Bizans ordusunu hezimete uğrattılar .
1088-1090 yıllarında devam eden savaşlarda yine imparator idaresindeki Bizans
kuvvetlerini yer yer mağlüp ederek, Filibe ve civarından sonra Edirne'ye ve
Keşan'a kadar Trakya'ya hakim ol-dular, 1090 sonlarında Çekmece'ye yaklaştılar.
Bizans imparatorluğu, tarihinin buhranlı anlarından birini daha yaşıyordu. Çünkü
Peçenekler Anadolu'daki soydaşları ile işbirliğine girişmişlerdi: 10 yıla yakın
bir zamandan beri kuvvetli donanması ile adalardan bazılarını zaptederek Ege
denizine hakim olan, Oğuzlann Çavuldur boyundan, îzmir Beyi Çakan İstanbul'u
zaptetmek üzere Peçenek başbuğları ile temas kurmağa muvaffak olmuştu. Edirne'de
Peçenekler, Ege'de Çakan'ın donanması, Marmara sahillerinde Sel- çuklular
tarafından üç ağızlı Türk kıskacı arasına alınmış olan Bizans'ın 1091
ilkbaharındaki durumu, Fatih'in îstanbul'u fethinden hemen önceki günleri
hatırlatıyordu. Durumun ağırlığı dolayısiyle împarator, Avrupa Hı- ristiyan
dünyasına müracaata başlamış idi ki, bu rica Haçlılann bir an evvel
harekete geçmelerini sağlamıştır. Aleksios Batı'dan zamanında yardım göremedi
ise de imparatorluğunu bu tehlikeden yine Türklerin eliyle kurtarmayı başardı:
Uzların arkasından Balkanlara kadar gelmiş olan Kumanlann Tııgorkan (veya Tugor
Han) ve Bönek (Bonyak) adlı başbuğlan ile anlaşarak onları, Çakan'ın sahillere
yanaşmasını beklemek üzere Meriç nehri kenarında Lebunium (Omurbey mevkiinde)'da
karargah kurmuş olan Peçenek kuvvetleri üzerine saldırttı. 40 bin Kuman
süvarisinin baskınına uğrayan Peçenekler tamamiyle ezildiler (29 Nisan 1091).
Siyasî tarihleri böylece nihayete eren Peçeneklerden arda kalanlar dağıldılar.
Macaristan'a gidenler Peşte çevresinde ve Fertö vilayetinde yerleştirildiler.
Bir kısmı da Uzlar ve Kumanlarla karıştı. Balkanlarda kalanlar daha ziyade
Vardar nehri boyuna iskan edilmişlerdi. Makedonya'daki Megleno-Ulahlan ile Sofya
etrafındaki Şop-Bulgarların Peçenek neslinden oldukları söylenir. Anadolu'da,
Sırbistan, Rusya, Macaristan ve Kafkaslarda bazı yer adları ve halk
efsanelerinde Peçeneklerin hatıraları yaşamaktadır .
Orta Macaristan'da ele geçen meşhur Nagy Szent Miklos hazinesinin al tın kaplan
üzerindeki Gök-Türk yazılı Türkçe kitabelerin Peçeneklere ait olduğu, kitabeleri
okuyan Gy. Nemeth'in tesbiti ile ortaya çıkmıştır. Ayrıca güney Rusya'da
Poltava'da bulunan Perescepine hazinesi de Peçeneklere ait sayılmaktadır.
Adlarının mana ve menşei ile kavmî terkipleri 60 yıldan beri münakaşa
edilegelmekte olan Kumanlar kaynaklarda başka başka isimler altında
zikre-dilmişlerdir. Bu bakımdan bozkırlı Türk toplulukları arasında istisna
teşkil ederler. Onlara Bizanslılar ve Latinler "Kumanos, Kumanoi, Cumanus, Ko-
mani", Ruslar "Polovets", Almanlar ve diğer Batılı milletler "Falben, Falones,
Valani, Valwen, Pallidi", Ermeniler "Khartes", Macarlar "Kun", îslamlar Kıpçak"
(Kıfşak, Khıfçakh) demişlerdir. Ruslar, Almanlar, diğer Batılılar ve Ermeniler
tarafından verilen isimler aslında renk (san, sanmsı, açık san, sa man sarısı)
ifade eder. Adlarının ilk defa geçtiği Rus Kronikinde (1055-1056'lardan hatıra)
Türkmen, Peçenek ve Tork (Uz)'larla aynı cinsten olduklan belirtilen Kumanlar
anlaşıldığına göre buralarda, daha ziyade dış görünüşleri ile tamtılmak
istenmiştir. Gerçekten doğulu, Batılı bütün kavnaklar Kumanların, kumral saçlı
sanşın olduklarında fikir birliği halindedirler.
îbn Hurdadbih (885'lerde)'den itibaren îslam ve sonra Gürcü kaynaklarında geçen
Kıpçak adı Türkçe olarak ("öfkeli, birden kızan") şeklinde açıklanmakta, Kuman
ve Kun adlarının Türk lehçelerinde de "sarımtrak", "solgun" manasına geldiği
bildirilmektedir.
Kuman-Kıpçakların menşeine dair ilk geniş araştırmayı yapmış olan J. Marquart'ın
Kumanlan Uzak Doğu'da Amur nehri dolaylarında yaşadığını ileri sürdüğü "Murqa"
adlı bir Moğol kavminin "Kun" kabilesine bağlama iddiası, onun kaynaktaki bazı
kelimeleri yanlış okuması (Arapça "fırka" sözünü kavim adı sanarak "Murqa")
dolayısiyle kabul edilmemiştir. "Kun" is minin, yine bir Moğol-Tibet karışımı
olan T'u-yü-hun kavim adından kısaltma olabileceğine dair G. Haloun'un düşüncesi
de ikna edici görünmemiştir. Çünkü beyaz ırkın seçkin vasıflannı taşıyan
Kumanlann çehrelerinde ve bedenî yapılannda hiçbir Moğol çizgisi bulunmadıktan
başka, Ku- man-Kıpçak dilinde de Moğolca unsurlara rastlanmamaktadır. Fakat Ku-
manlann ırkî özellikleri bazı araştıncıları, onlarla Arî'ler (Hind-Avrupalılar)
arasında ilgi kurmağa sevk etmiştir. Gerek soy, gerek kültür bakımından Türk'ü
Moğol'dan pek ayıramadıkları bilinen ve aralarında J. Marquart, P. Pelliot, W.
Barthold, D. Rassovsky vb.'nın da bulunduğu Batılı bilginler, Türkler'e ait
saymadıkları Kuman tipinin nihayet Moğol bölgesinde Türkleşmiş bir Hind-Avrupalı
kavimden ileri gelebileceği üzerinde durmuşlardır. Hatta Rus Grum-Grzimajlo
Çin'in kuzeyinde böyle bir topluluğun yaşadığını keşfetmek iddiasında
bulunmuştur. Buna karşılık, M.Ö. 2. yüzyı da Tanrı Dağları'nın kuzey yamaçları
ile Isık Göl dolaylarında oturan ve başbuğları "Kun-mo" veya "Kun-mi" (Kun-beğ,
Kun-bî?) diye anılan Hun soyuna ve kültürüne mensup ve Türklere mahsus bir kurt
efsanesine sahip ve miladdan sonralan da varlıklarını sürdüren Wu-sun (veya
U-sun) kavminin Çin kayıtlarında (Han devri) "kırmızı saçlı (kumral), mavi-yeşil
gözli olduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan îslam kaynaklarından (El-Bîrün 1050
sıraları, Mervezî, 12. asrın ilk çeyreği) anlaşıldığına göre, Orta Asya'da Kun
adlı bir Türk kavmi, 10. yüzyıl başında Kuzey Çin'de kurulan Moğ( K'i-tan
devletinin bilhassa 936'da Çin'de Liao sülalesi olarak bütün kıt'a' ele geçirme
teşebbüsü karşısında, yerlerini terkedip "Sarılar ülkesi" (Şar ya)'ne doğru
çekilmişdir. Bu "Sarı"larla, adları aynı manaya gelen Kunların, menşe bakımından
ilgisi üzerinde durulmuştur:
Mervezî'ye göre, -hiç olmazsa bir kısmı- Aral gölüne kadar çekilmiş olan bu "Sarı"ların ya "Sarı-Uygur"lar(yk. bk. Kan-çou Uygur Devleti)dan olabileceği veya belki dı "Sarı-su" ırmak adında ve Türgiş hakanının başkenti civarındaki (Çu'nun batısı?) îbn Hurdadbih'in bahsettiği "Sarigh" kasabasında hatırası mevcut "Sa Türgiş"lerle birleştirilebileceği düşünülmüştür. Üstelik Kimek ülkesin uzandığı sanılan yol üzerinde Gerdizî'nin (Ulu Kuman?) diye kaydettiği bir bozkır sahası bulunmaktadır. Kun-Kuman-Sarı-Kıpçak meselesine dair son araştırmalara göre durum şöyle görünmektedir: (Kumanların batıya göçünden önce) Orta Asya'da itil-Seyhun-İrtiş arasında Oğuzlar; Tobol, îşim çevresinde Kıpçakla buradan Altaylar'a doğru Kimekler; Isık Göl etrafmda Karluklar bulunuyor daha doğuda Nan-şan bölgesinde (Mervezî'deki Şariya) Sarı-Uygurlar yer alıyordu. Huang-ho dirseği dolaylarında Nesturî (Hıristiyan) Öngüt'ler vardı. îşte bu sıralarda Kunlar da bu civarda bir yerde yaşamakta idiler (Zira Mervezî, ihtimal Örgüt'lerle karıştırarak, Kunlann Hıristiyan olduklarıı söyler). "San"ya gelen Kun(Kuman)'lar beraberlerinde Sarı-Uygurlardan bir kütleyi de sürükleyerek, Cungarya kapısından Türkmen (Karluk) bölgesin oradan da kuzeyde Kıpçaklar sahasına geldiler. Eğer "300 bin çadır halkın;Çin'den çıkarak" Kara-Hanlı ülkesine saldırmak istediklerine, fakat Balasa-gun'a 8 günlük mesafede Kara-Hanlı Togan Han tarafından geri atıldıkları na dair İbn'ül-Esîr'deki haberi bu hadise ile ilgilendirmek mümkün ise, büyük Kun-sarı göçünü Kıpçak topraklarına çeviren sebebin Kara-Hanlı mukavemeti ve karşı taarruzu olduğunu kabul etmek gerekir. Aslında Batı Gök-Türk topluluklarından olan Kıpçak kütlesi, eski Çik'lerin 10. asırdaki devamı olduğu anlaşılan, îrtiş boylanndaki Kimek- lerden îşim-Tobol vadilerinde oturan bir kol idi. Kaşgarlı, Yimek (İmek) kavminden ve bu kavim Kıpçakların büyüğü sayıldığı halde Kıpçaklann kendilerini ayrı tuttuklanndan bahseder. Bundan, Marquart'a göre, o sırada (11. asrın son yarısı) ikili federasyon (Kimek=İki Yimek, 2 tmek) halinde yaşayan Kimeklerde idareciliğin Kıpçak kolunda olduğu anlaşılmaktadır. Bu iktidar değişikliği herhalde asrın başlarında vukua gelmiş ve Kıpçaklar Balkaş'tan İrtiç'e kadar hakim bulundukları sırada güneyden Kun (Kuman) Sarılann gelmesi ile daha da kuvvet kazanarak, bu sefer hep birlikte (ihtimal doğudan K'i-tan baskısı veya daha ziyade yer ve otlak darlığı sebebi ile) Volga üzerinden batıya yönelmişler ve sonra, önlerindeki Uz kütlesinin 1048'de Balkanlar'a çekilmesi üzerine, Güney Rusya sahasına intikal etmişlerdir. Bu suretle Rus kronikinde Kumanlar (Polovtsi) ilk defa 1054 yılında görünürler. Hakimiyetleri Dnyeper'e kadar yayılan bu devirde doğuda "Kıpçak" adı muhafaza edilirken, Batıda, baş tarafta zikrettiğimiz adlarla anılmağa başlamışlardır.
Kuman (Kıpçak)'ların, Moğol istilasına kadar 1.5 asırdan fazla bir müddet
Karadeniz kuzeyi bozkırlarını hükümleri altında tutuşlan Rus ve Balkanlar
tarihinde derin izler bırakmıştır. 1055 yılında Pereyaslavl knezi ile bir
anlaşma yapan başbuğ Boluş'tan sonra Kumanlar 1061'de Rusları yendiler ve
1068'de, kendilerinden kaçan bazı Uz ve Peçenek gruplarını hizmete aldığı
gerekçesi ile yine Pereyaslavl'a girerek Rus knezlerinin birleşik ordusunu
perişan ettiler (Alta ırmağı savaşı. Kiyef yanında); Çernigov knezliğine kadar
sokuldular. Kiyef knezi Lehistan'a kaçtı. 1071'de Rostovtsev, Neyatin bölgesine,
1079'da Voin kasabasına, ertesi sene Novgorod sahasına akınlar yapan Kuman
(Kıpçak)'lar, 1080'lerde hakimiyetlerini, Don-Dnyester ağırlık merkezi olmak
üzere, Balkaş gölü-Talas havalisinden Tuna ağzına kadar yaymışlardı. Kafkaslarda
Kuban bölgesini de içine alan bu arazi, kuzeyde Oka-Sura nehirleri boyuna, yani
îtil Bulgarları sınırına uzanıyordu. Doğu Avrupa-Batı Sibirya bozkır
bölgelerinin tamamını teşkil eden Ku- man-Kıpçak sahası o zamandan itibaren
îslam kaynaklarında "Deşt-i Kıpçak" ("Kıpçak-Bozkın") adını almış, Batı
kaynaklarında (îdrîsî, Rubruquis, Plano Carpini vb.) "Comania" (Komanya) diye
anılmıştır. D. Rassovsky'ye göre, Rus, Bulgar, Alan, Burtas (Mordva), Hazar ve
Ulah'lann Kuman tabiiyetinde yaşadıkları bu devirde Kuman-Kıpçak ülkesi 5 kısım
halinde idi: Orta Asya, Yayık-Volga, Don-Donetz, açağı Dnyeper, Tuna. Buralarda
Kuman-Kıpçaklar, herbiri kendi başbuğ("han")larının idaresinde olmak üzere ayrı
bölükler olarak yaşıyorlardı ve 1091'de de Edirne yakınındaki Lebunium savaşında
Bizans'ın müttefikleri, şüphesiz ancak "Tuna" bölüğü mensupları idi. Bu
tarihlerde Altunapa, Sarııhan adlı başbuğlar "Kıpçak Bozkın"nda rol oynayan
başlıca simalardı. Kumanlar 1091'de Macaristan'a, 1092'de Le- histan'a girdiler,
1093'de tekrar Bizans topraklarında göründüler. 1093-1094'de Rus bölgesine
akınları devam etti. Anlaşılıyor ki, maksatlan toprak işgali değildi.
Peçeneklerde de gördüğümüz gibi, bölgede, Hazarlar dahil herhangi bir
bozkır-Türk siyasî topluluğu için geçerli olmak üzere, bozkır ikliminden harice
çıkılmıyor, kendi hayat tarzlarına en uygun arazi- nin muhafazasını, dış
tehlikeden uzak kalmasını sağlamak gayesi ile bozkırlar ötesindeki siyasî
toplulukların daima baskı altında tutulmasına çalışılıyordu.
Türk topraklarının güvenliği şartları içinde gerçekleştirilen barışlar, çok kere, karşı taraf sözünden dönmediği müddetçe, sürüp gitmekte idi. Bu durum bazan evlenmelerle de sağlamlık kazanıyordu. Bir anlaşmaya göre Tugorkan (veya Togur Han)'ın kızı, Kiyef knezi Svyatopolk ile (1094); sonra Çernigov knezi Oleg, başbuğ Osuluk (Uzluk)'un kızı ile evlendi. Böylece bir ara knezlerin ve ileri gelenlerinin hatunlarmdan çoğunu Kuman prenses ve kızlan teşkil etti. Bununla beraber, Kuman-Rus münasebetleri pek huzurlu değildi. Çünkü knezler kendi aralarındaki mücadelelerde birbirierine karşı Kumanlardan destek sağlamağa çalışıyorlar (mesl. Oleg 1095'de), veya yanlarındaki Kuman başbuğlarının adamlarını, fırsat buldukça, ortadan kaldırı yorlardı. 1096 başlarında Kiyefe gönderilen iki elçi (îtler ve Kıtan) maiyyetleri ile birlikte öldürülmüşlerdi . Hadise bir savaşa yol açtı. Tııgorkan ile başbuğ Küre bazı kasabaları yaktılar, Kiyefi ve civarını yağmaladılar (Mayıs 1096). Fakat knezlerin ittifakı karşısında savaşı kaybettiler, muharebede Tugorkan ile oğlu ölmüşlerdi. îki oğlu Kuman başbuğlarının kızları ile evli Kiyef prensi Vladimir Monomakh daha ciddî davrandı; 1097'de Liyubec kasabasında tertiplediği büyük toplantı ile knezleri uzlaştırmağa, Rus mukavemetini teşkilatlandırmağa girişti ve 1103'de bütün knezlerin başında, Kumanlara karşı büyük bir başarı kazandı. Kumanlar buna kısa fasılalarla şiddetli akınlar halinde cevap verdiler (1105-1111 arasında 4 defa) ki, Rus kroniklerini dolduran bu mücadeleler ilk Rus halk edebiyatını zenginleştirmiştir. V. Monomakh'ın ölümünden sonra knezler arasında münazaalar tekrar alevlendiği zaman Kumanlar bundan faydalanamadılar. Devamlı çarpışmalarla gençlerini ve dirayetli başbuğlannı teker teker kaybeden Kiyef civarı Kuman birliğinde zayıflık emareleri belirmişti. Tuna Kumanlarından bir kısmı Macaristan'a giderek askerlik yapmakta idiler. 12. asrın 2. yarısında Dnyeper Kumanlarının biraz toparlandıkları görüldü. Bunlar Könçek ile Kobyak (Köpek)'in başbuğluğunda Pereyaslavl knezliğine karşı taarruza geçtiler (1177, 1179). Aksu (Bug) civarındakiler Kiyefe doğru akınlar yaptılar, fakat 1184'de knez Svyatoslav idaresindeki şiddetli baskında birleşik Rus kuvvetlerine mağlüp oldular. Rivayete bakılırsa verdikleri 7000 esir arasında 417 bey veya beyoğlu bulunuyordu . Ancak Kumanların mukabelesi de şiddetli oldu: 1185 baharında Novgorod-Seversk knezi İgor kumandasındaki birleşik Rus ordusunu, aşağı Don boyunda Kayalı (bugünkü Kagalnik?) ırmağı kıyısında kuşatarak imha ettiler. Başbuğ Könçek'in idare ettiği bu savaşta prens İgor dahil Rus ordusundaki knezlerin hepsi de yakalanmıştı; esirlere iyi bakılmış, -sonradan kaçmağa muvaffak olan- îgor'un yaralan tedavi edilmişti.
Rus edebiyatının şaheseri olduğu söylenen Rus millî destanı (Slovo o Polkıı
Igoreve)'mn başlıca konusu bu 1185 karşılaşmasıdır. Bu îgor destanın- da seferin
ayrıntıları, tabiat, kahramanlık, üzüntü, İgor'un karısmın feryatları ustalıkla
anlatılmıştır. 1800yılındaki ilk neşrinden zamanımıza kadar Rusya'da defalarca
yayınlanmış ve incelemelere tabi tutulmuş olan metnin sonradan uydurulduğuna
dair iddialar ileri sürülmüş ise de, tarihî hadiseyi aksettirdiğinden şüphe
edilmemektedir ve aynca dil, savaş tekniği, donatım,madencilik vb. bakımlarından
Ruslar üzerine Türk tesirlerini göstermesi itibariyle belge değeri büyüktür.
Don ve Kuban dolaylarındaki Kuman(Kıpçak)'ların da Gürcülerle yakın
münasebetleri olmuş, bu vesile ile Kumanlar Kafkaslar'ın güneyine geçmişlerdir.
Gürcü kıralı Bagratlı David II (1088-1125) Büyük Selçuklu împaratorluğunun en
kudretli çağına tesadüf eden hükümdarlığının başlarında, îslam-Türk baskısına
karşı durabilmek ve mümkün olduğu takdirde Abhaza ülkesini ve baçka Gürcü
bölgelerini Selçuklulardan geri almak için, aralarında yavaş yavaş
hıristiyanlığın yayılmakta olduğu Kıpçaklardan kendine en yakın birlik ile temas
kurarak askerî destek sağlamağa çalışmış; onlardan aldığı yardımlarla güney
yönünde bazı harekatta bulunmuş (1109-1110'da) ve güzelliği ile meşhur bir
Kıpçak prensesi ile evlenmişti. Bu kız, yukarıda adı geçen başbuğ
Saruhan(Charaghan)'ın torunu ve onun yaşlılığı dolayısiyle yerine başbuğluğa
getirilen oğlu Atrak (Atraka)'m kızı idi. Atrak da kralın daveti üzerine kendine
baglı kalabalık kütlelerle (40 bin aile) Gürcistan'a gitti (1118. îlk büyük
göç). Bu Kuman-Kıpçak kütleleri Çoruh, Kür dolaylarını "görülmemiş bir kudret ve
genişlikle canlandırdılar"; Selçuklulara bağ lı Müslüman emîriikleri idarelerine
aldılar ve sayısı 40 bin tahmin edilen bir süvari ordusu ile Şirvan'a,
Azerbaycan'a seferler yaptılar. 1121'de Borçalı çayı havalisini ele geçirdiler.
1123'de aldıkları Tiflis'i Gürcü kırallığı başkenti yaptılar. 1124'de îspir ve
Oltu'ya kadar ileriediler. Şirvan şahlarını vergiye bağlamışlar, Saltuklu,
Sökmenli, Mengücüklü ve Artuklu beyleri ile ve daha sonralan Azerbaycan
Atabeyliği ile devamlı mücadele etmişlerdi Kral Giorgi III (1156-1184) zamanında
Gürcü askerî gücünü meydana getiren Kıpçaklar 1177'de, asî ordu kumandanı îvane
Orbelian'dan, kralı himaye etmek suretiyle başkumandanlığı devralan ünlü başbuğ
Kubasar ile büsbütün hakim duruma geldiler. Devlet adamı Kutlu Arslan gibi
Kıpçak beylerinin idaresinde başlayan -anası tarafından Kıpçak- güzel kraliçe
Thamara (1184-1213) devrinde Gürcü devleti, kuzeyden Kıpçaklar başbuğunun
kardeşi Sevinç idaresinde yeni kütlelerin ülkeye gelmesi ile de (ikinci büyük
göç: "Yeni Kıpçaklar") askerî, siyasî alanda, tarihinin en parlak çağını yaşadı.
Bugün Kür, Çoruh ve Çıldır gölü havalisinde Kıpçak Türkçesine yakın bir dil
konuşan ahalinin, buraya o tarihlerde gelen Kuman-Kıpçak kütleleriyle yakın
ilgisi olduğu, bölge halk edebiyatında bazı motiflerin o devir hatıralarını
taşıdığı bildirilmektedir. Selçuklu çağının tanınmış şahsiyetlerinden,
Azerbaycan Atabeyliği (1146-1225)'nin kurucusu, İl-Deniz de Kafkaslar'dan gelmiş
bir Kıpçak Türkü idi.
Gürcistan'a gelmeleri dolayısiyle Don boylarını belki tamamen, Kuban bölgesini
kısmen boşaltmış olan Kumanlardan Kırım yarımadasında kalan- lar şehiriere
yerleşerek ticaret hayatına atılmış, hatta bazı küçük kasabalar da kurmuşlardır.
Fakat, 1203'de Kiyefi işgal etmelerine ve 1219'da Ruslarla birlikte, kısa bir
müddet için, Galiçya'yı Macarlardan almış olmalanna rağmen, 13. asır başlarında
artık "Deşt-i Kıpçak" bütünlüğünde siyasî kudrete sahip bir Ku-man topluluğu
kalmamış gibidir. Doğudakiler Kıpçak, Kanglı, Yimek, Uran vb. adlar altında
bozkırlarda eski kabile yaşayışı içinde iken Harezmşahlar Devleti ile -bilhassa
Sultan Ala'üddin Tekiş (1172-1200)'e hatun olarak bir prenses verdikten sonra-
temaslarını arttırarak, bu Türk-İslam devletinde askerî vazifeler almışlar,
sınırların genişlemesinde büyük hizmet görmüşler ve sonra Moğollann Orta Doğu'yu
istilasının arifesinde Harezmşahlar im- paratorluğu askerî gücünün hemen
tamamını meydana getirmişlerdir. Fakat bu ordu Moğollar tarafından yok edildi
(1220).
Moğollar karşısında başarısızlık Deşti Kıpçak'ta da görüldü. 13. asır başlanndan
itibaren Rusların adeta yardımcısı durumuna giren Kumanların Kırım çevresindeki
zümreleri, Karadeniz'in büyük ticaret limanı Suğdak ile dolaylarını Anadolu
Selçuklularına terk etmeğe mecbur kalmakla (1226) iktisadî yönden uğradıkları
sarsıntıyı gideremediler. Daha 1223'de, Cebe ile Subatai kumandasındaki iki
Moğol tümenine Ruslarla birlikte mağlüp olan Kuman-Kıpçaklar (Kalka savaçı),
Cengiz'in torunu Batu idaresinde, Deşt-i Kıpçak içlerine ilerleyerek îtil
Bulgaryası'nı çiğneyip geçtikten sonra, bir anda Rus knezlerinin askerî
güçlerini perişan eden Moğol ordusu karşısında tutunamadılar. Don-Donetz
havzasında başbuğ Köten kumandasındaki kuvvetler dağıldı (1239) ve başbuğ,
kurtulabilenlerle Macaristan'a iltica etti. Kuman-Kıpçakların kalabalık bir
kısmı da îtil Bulgaryası'na gitti ve ore da adeta nüfus çoğunluğu kazanarak
Kıpçak Türkçesinin, Bulgar lehçesi ye rine, umumîleşmesine yol açtı. Bütün
Kıpçak Bozkırı Moğol istilasına uğrayıp Altun-ordu devleti kurulduktan (1256)
sonra, "Deşt-i Kıpçak" tabiri da ha uzun müddet kullanılmakla beraber,
Kuman-Kıpçakların artık hiçbir rolü kalmamıştır. Kuman-Kıpçaklar, o sıralarda,
Mısır'da varlıklarını daha iyi ortaya koymuşlardır. 13. yüzyıl başlarından
itibaren dağınıklıklan ve gittikçe daralan imkanları yüzünden hayat şartlarının
zorlaştığını gördüğümüz Ku man-Kıpçaklar, bilhassa kıtlık ve hayvan
hastalıklannın zuhur ettiği yıllarda Kıpçak Bozkırında İslavlar dolayısiyle eski
tarihlerden beri devam edegelen bir geleneğe uyarak, sıhhatli, gürbüz
çocuklarını para karşılığmda başka ve daha müreffeh ülkelere göndermeğe
başlamışlardı. Mısır'da Eyyübî dev leti askerî gücünü yabancılardan sağlamak
durumunda olduğundan, Deşt- Kıpçak'tan ve Kafkaslar'dan getirilen Kıpçak, Oğuz,
Çerkes gençlerini se vinçle kabul ediyor ve onları hususî kışlalarda eğitiyordu.
îşte bu sırada Mı sır'a hayli Kuman-Kıpçak delikanhsının gelerek orduda vazife
aldığı görül mektedir. Nihayet İzzüddin Ay-beg'in 1250'de Eyyübîler yerine
sultan ilaı edilmesi ile kurulan Mısır "Türk Devleti" kısa zamanda Kuman-Kıpçak
unsurunun eline geçti. Bunlardan ihtimal Kıpçak olan Sultan Kotuz'dan son ra,
Sultan Beybars hem kudretli bir asker, hem yüksek devlet adamı bi Kıpçak Türkü
olarak kendini gösterdi (1260-1277). İslam hilafetini ihya et mek, Moğolları
Suriye'den uzaklaştırmak gibi icraatı ile zamanın seçkin bi hükümdarı oldu.
Yerine geçen Sultan Kalavun (1279-1290)801 da bir Kıpçak idi. O da
Moğol-Ermeni-Frank birleşik ordularını yenilgilere uğratan "En büyük îslam
hükümdarı" olarak, anayurdu ile bağlantıyı devam ettirmiş, Altun-ordu ile
dostane münasebetlerde bulunmuş - ve Mısır-Türk Devletindı ilk hükümdar
sülalesinin kurucusu olmuştur. Evlatları, iktidar Çerkes köle menlerine
geçinceye kadar, devleti idare etmişlerdir (1290-1382). Bu devrı içinde devlet
"Türk Devleti" (Ed-Devlet'üt-Türkîya veya Devlet'ül-Etrak) diye anılmış. Mısır
ve Suriye "Türkiye" adını almıştır. Çoğunluğu Arapça konuşan yerli halkın
dışında kalanlar için umumî dil Türkçe ve kültür Türk kültürü idi ki, Çerkes
idaresi devresinde de durum böyle devam ederken ülke Osmanlı Türklerine intikal
etmiştir (1517).
Hindistan'da Delhi Türk sultanlığında 2. hükümdar ailesinin kurucusu olup, daha
ziyade Uluğ Han diye anılan Sultan Balaban (1266-1286) da, gençliğinde Delhi'ye
giderek devlet hizmeti almış Kıpçak büyüklerinden idi.
9.-13. yüzyıllar boyunca Doğu Avrupa-Batı Sibirya bozkırlanna hakim olan
Peçenek-Uz-Kuman(Kıpçak)'lann tarihî rolleri şimdiye kadar saydıklarımızdan
ibaret değildir. Bunların, izleri zamanımıza kadar sürüp gelen başka mühim
hatıraları vardır. Önce, bu Türk boyları Rusların Karadeniz'e inmelerine ve
Balkanlar'a sarkmalarına izin vermemişlerdir. Sonra, Dağıstan havalisi, Terek
boyu ve sair bölgelerin Türkleşmesinde tesirli olmuşlardır. Rus
vakayinamelerinde knezliklere yerleştirilmiş olarak geçen ve adlarının
hatıraları o bölgelerde hala muhafaza edilen Berendi'lerin Peçeneklerden bir
bölük olduğu, Kiyef knezliğinde sınır bekçiliği yaptıklan ileri sürülen
Kara-Kalpaklar'da Peçenek-Uz-Berendi karışımından meydana geldiği bilinmektedir.
Bunlardan bir kısmının sonraları Ceyhun ağzına giderek bugünkü Kara-Kalpakları
teşkil etmiş oldukları anlaşılmaktadır. Bugün Romanya'da, açık sarı saçları ve
mavi gözleri ile etraftaki topluluklardan ayrılan Çango'ların da Kumanlardan
indikleri kuvvetle ileri sürülmektedir.
1223 Kalka savaşından sonra Moldavya'daki Kumanların başbuğu Borç Han'a bağlı
kütleler, o zaman "Cumania" denilen bu bölgede (Kuzeydoğu Romanya)
Hıristiyanlığı kabul edip kendileri için piskoposluk kurulmuş (1233), 1239
yenilgisi üzerine Köten idaresinde Macaristan'a göçenler Tuna-Tisa arasına
yerleştirilmişlerdir. Buradaki yer adlan onların hatıralarıdır (Kis-Kunsag,
Nagy-Kunsag= Küçük ve Büyük Kumanlar; Debrecen-DoJu Macaristan'da büyük
üniversite yhn-Kartsag şehri vb.). Macar dilinde mevcut Türkçe sözlerin "orta
tabakası" Kuman-Kıpçakça'ya aittir.
Vaktiyle Avarlann îslavları teşkilatlandırması gibi, Peçenek ve Kuman
idarecilerinin de Balkanlar'da benzer büyük hizmetleri görülmüştür. 1185-1237
yılları arasında Tuna'nın güney bölgesinde kalabalık halde yaşayan Kumanların,
Bizans'a karşı Bulgar istiklal mücadelelerinde (1185-1195) başlıca rolü
oynadıkları anlaşılmaktadır. Mücadeleyi kazanarak 2. Bulgar devletinin başına
geçen ve Ulahların (sonraki Romenlerin) teşkilatlanması tarihinde yeri olan Çar
Asen(l 187-1196)'in Kuman menşeinden geldiği, ayrıca daha sonraki Bulgar
hükümdarlarından bir kısmının Kuman olduğu belirtilmiştir. Bizans-îznik
împaratoru J. Vatatzes (1222-1254), Moğollann önünden çekilen Kumanlardan çoğunu
-toprak karşılığı askerî hizmet yü kümlülüğü ile- Trakya'da, Makedonya'da ve
batı Anadolu'da iskan etmiştir.
Peçeneklerin, Uzların ve Kuman-Kıpçakların doğu Tuna çevresindeki etnik ve
siyasî durumun teşekkülündeki tesirleri de ziyadesiyle dikkat çekicidir. Halen
Romanya'da yaşayan ve ana dilleri Türkçe olan Gagauzların 13. yüzyılda oraya
giden Selçuklularla ilgili oldukları iddia edilmiş ise de, bunlann daha ziyade
Hıristiyanlaşmış bir Uz kütlesi olması ihtimali üzerinde durulmaktadır.
Romanya'da bazı Türkçe yer adları (Teleorman, Dereh- lui (vadi), Turlui
(tuı\u=tuz\u),Arges, Baragan, Cumana, Peçineaga, Carais- nan vb.) ile Romen
dilinde mevcut Türkçe kelimelerden çoğu o devrin hatı ralarıdır. Aynı bölgede
1330'larda teşekkül ettiği bilinen ilk Romen devletinin de Kuman-Kıpçak unsuruna
dayanan bir başbuğ ailesi tarafmdan kurul- duğu görülmektedir. Kurucusu
Tok-temir oğlu Basar-aba idi (basmak fıilınden basar-t-aba).(=apa, Türkçe unvan)
eki ile yapılan adlar Oğuzlarda (Ay-aba, Boz-aba) ve Doğu ve Orta Avrupa ve
Mısır Kıpçak-Kuman çevrelerinde (Altın-aba, Tomuz-aba, It-aba, Arslan-aba vb.)
yaygındır. Romanya'nın kuzeyindeki Basarabya bölgesi de aynı adı taşır. Basar,
Baseroğul tarzında isimlendirmeler Deşt-i Kıpçak'taki Moğollarda da görülüyorsa
da, kelime aslen Türkçe olduktan başka, Moğol hakimiyeti devrinde Türkçe
konuşulduğu ve halkın büyük çoğunluğunu Türklerin teşkil ettiği dikkate
alınırsa, "Türkleşmiş Moğollardan olduğuna ihtimal verilen Basaraba Türk
kültürünü temsil ettiği anlaşılır. 15.-16. yüzyıllardaki Romen devlet
büyüklerinin halis Türkçe olan adları Akbaş, Akkuş, Bozdogan, Bilik, Berendey,
Barak, Bars, Beğbars, Buga, Belçir, Kara, Kızıl, Kazan, Şişman, Temirtaş, Tok,
Ötemiş vb...819'de bu görüşü desteklemektedir.
14. yüzyılın 2. yansında, Dobruca'da kurulan "devlef'i de, Kuman Türklerine
bağlamak mümkün görünüyor. Bir yandan Bulgar, bir yandan Bizans iktidarlarının
zayıf düştüğü bu devirde, Bizans imparatoriçesi Anna tarafından yardımına
müracaat edilen (1346'da) açağı Tuna bölgesi mahallî başbuğlanndan Balika
(Türkçe, balık'dan)'nın oğlu Dobrotiç (Dobruca, bundan geliyor) 1354'lerden
itibaren -sonra kendi adıyla anılacak olan- bölgenin ha-kimi olarak, 1385 yılına
kadar Balkanlar ve Karadeniz'de mühim siyasî rol oynamıştır. Bakır paraları ele
geçmiş olan oğlu îvanko zamanında (14. asır sonlarına doğru) bir aralık Romen
tabiiyetine girdiği sanılan bu küçük Türk "Dobruca Devleti"nin topraklan 1417'de
Osmanlılara intikal etmiştir.
O tarihlerde Asya içlerinden Macaristan'a kadar yayılan bütün Türklerin
konuştuğu ve ilim dünyasında "Kıpçak lehçesi" (Batıda "Lingua Coma- nesca") diye
anılan Kuman dilinin belki en mühim hatırası 1303 yılında Kırım'da İtalyan,
Alman misyoner-tacirleri tarafından hazırlanan ve "Codex Cumanicus" adı ile
tanınan Kumanca-Latince-Farsça ve Kumanca-Almanca lügat (ve gramer) kitabıdır
ki, Kumanların Hıristiyanlık devri ile ilgili olmakla beraber, Türk dilinin
seçkin yadigarlarından biri kabul edilmektedir.
87-16220