TURANCILIK
Turancılık, Türkiye'de 60 yıldan beri tartışılan bir konudur. Zaman zaman,
Türklerle akraba milletleri de içine alan bir sistem hâlinde düşünülmekle
beraber bugün "Turancılık" deyince Türkiye'de anlaşılan şey, tarihî mirasları da
dahil olduğu halde bütün Türkleri tek devlet hâlinde birleştirmek ülküsüdür ve
her ülkü gibi nesillere bakan, kan ve can vergisi isteyen, gönüllere heyecan
katan bir inançtır.
Tarihi, savaşları ve fütuhatı dolayısıyla hemen bütün dünyaya antipatik gelen
Türk milletinin yeniden birleşerek şahlanması birçok milleti korkuttuğu için, bu
şahlanış sonunda bazı devletler ortadan kalkacağı veya küçüleceği için, hatta
dünya çapındaki büyük ticaret ortaklıklarının çıkarları baltalanacağı için
Turancılık ülküsü büyük direnişle karşılanmakta, bu direnişin propagandası ve
fikriyatı yapılmakta, bu propaganda Türkiye için de tesirli olmaktadır.
Turancılık ülküsüne karşı Türkiye'deki muhalefet ya bunun Türkiye'yi büyük
tehlikelere atacak bir macera sayılmasından, yahut Türkiye dışındaki Türklerin
de en az bizim kadar (bir bakıma bizden çok) Türk olduklarının bilinmeyişinden,
yahut da bugünkü sınırlarımız içinde 4000 yıldan beri üstüste yığılan etnik
zümreleri ve kültürleri karıştırıp bunlardan şimdiki dili Türkçe olan bir
"halk"ın peydahlandığını kabul etmekten doğmaktadır.
Moskof uşağı oldukları için Turancılığın Rusya'yı devirmesinden korkanların
muhalefetini kaale almıyorum.
Önce, Turancılık bir macera mıdır, onu ele alalım:
Turancılığın macera olduğu hakkındaki düşünce, Birinci Cihan Savaşında Enver
Paşanın Kafkas cephesindeki hareketlerinin başarısızlık ve büyük kayıplarla sona
ermesinden çıkmıştır. Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir
düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılmaz. Enver
Paşanın cesur bir asker, fakat ehliyetsiz bir kumandan olduğu artık herkesçe
bilinmektedir. Bundan başka Enver Paşayı saf bir Turancı saymak da yanlıştır.
İttihatçılar hem Turancı, hem de İslâm birlikçisi idiler. Hem Kafkasya'yı, hem
de Mısır'ı almak istiyorlardı. Bundan başka zamansız Kafkas taarruzu Turancılık
düşüncesiyle değil, müttefikimiz Almanlar üzerindeki yükü hafifletmek amacıyla
yapılmıştı.
Maceracılığa gelince, bu kelime üzerinde iyi ve ciddî düşünmek lâzımdır. Her
maceracılık bir hatâ olmadığı gibi her ihtiyat da tedbirli bir davranış
değildir. İnsanlığın tarihi siyaset, askerlik ve ilim alanındaki maceralarla
doludur. Kristof Kolomb'un batıya giderek Hindistan'a varmak istemesi bir macera
idi. Bir sal ile Atlantiği geçmek de öyledir. Kendi yakın tarihimize bakarsak
Mustafa Kemal Paşanın Samsun'a çıkması da bir maceradır. Birçoklarının buna
katılmayışı yurtsever olmayışlarından değil, başarı ihtimali görmemelerindendi.
Fakat o, iyi hesap yapmasını bildiği için, başkalarının Türkiye'yi batıracak bir
macera diye muhalefet ettikleri teşebbüsünü parlak bir şekilde bitirdi.
Daha eski tarihimizde Babur'un 10.000 kişiyle Hindistan'a dalması, Yavuz'un
30.000 kişiyle çölü geçerek Mısır'a girmesi birer macera değil miydi? Evet,
Napolyon ve Hitler'in Moskova seferleri de macera idi ama onlar başarısızlıkla
bitti diye berikilerin değeri azalır mı?
Yahudilerin artık Arap vatanı olmuş topraklarda İsrail devletini kurması
şaşırtıcı bir macera değil midir?
Tehlikesiz yaşamak isteyenler intihar etsin. Hayat ve kâinat tehlikelerle
doludur. Tehlike fertler için de, milletler için de, topraklar için de vardır.
Korkunç bir deprem birkaç saatte Anadolu'yu suların altına gömebilir. Dünyaya
yakın geçen bir kuyruklu yıldızın boğucu gazları birkaç milleti birden yok
edebilir. Dünyayı yörüngesinden çıkaracak büyüklükte bir göktaşı küremize
çarparak dünyanın kıyametini koparabilir. Birkaç millet birleşerek bir gece
Türkiye'nin üzerine 500 hidrojen bombası fırlattıktan sonra özel giyimle
askerlerini yurdumuza sokabilir.
Bütün bu ihtimaller var diye uyuşuk uyuşuk oturup yalnız fabrika kurmak, futbol
maçlarını seyrederek bağırmak, defile ve güzellik müsabakaları yapmak,
üniversitelerde bir takım bayağıların eserlerini tahlili etmekle mi vakit
geçireceğiz? Bunlarla millet yaşamaz. Millet bir hayvan sürüsü değildir. Millet,
millî bir hedef ister. Ancak o hedefi gördüğü zaman sürü olmaktan çıkıp
insanlaşır, bencil olmaktan kurtulup fedakârlaşır.
Bizim için en kutlu hedef Turancılıktır. Eskiden nasıl bir idiysek yine
birleşeceğiz diye kendisini bir ülküye adamaktan daha kutlu ne olabilir? Bütün
Türleri birleştirmek hakkımız ve görevimizdir. Bizden zorla koparılanı geri
almak adaleti yerine getirmektir. Turancılık bir büyüklük düşüncesidir. Büyüklük
düşüncesi asil bir düşüncedir.
Turancılığı, bütün Türleri yalnız kültür alanında birleştirmek diye anlamak boş
ve yanlıştır. Sosyal bir kanundur ki kültür birliği ancak siyâsî birlik sonunda
doğar. Türk'e düşman milletlerin hakimiyetindeki Türkleri kültürde birleştirmeye
imkân var mı? Yabancı millet buna izin verir mi? Sovyetler Birliği'nde alfabesi
ayrılmış, yerli lehçesi edebî dil hâline getirilmiş Kazak, Kırgız, Özbek,
Türkmen, Tatar ve Başkurt'u hangi kuvvetle, hangi metodla tek kültür içinde
bizimle birleştirebilirsin? O kadar gücün varsa zaten ordularını yürütüp o
ülkeleri kurtarmak elinde demektir. Ondan sonra kültür birliği için kurultayını
toplar, aksi hâlde kültür birliğini hiçbir zaman kuramazsın.
Bugün Türkler arasındaki kültür birliği ancak gönül birliği, tek millet olmak
şuuru, biraz da dil birliği halinde yaşamaktadır. Fakat bu gidişle 50 yıl sonra
diller ayrılacaktır. O zaman ne olacak? Onlar artık başka millet oldu diyerek
miskin bir tevekkülle bu oldu bittiyi kabul mü edeceğiz, yoksa eski yurtları ve
soyumuzun koparılmış parçalarını kurtarmak için, savaş da dahil, her şeyi göze
mi alacağız? Elbette göze alacağız. Şüphesiz zamanı kollamak, hesapları iyi
yapmak şartı ile...
Siyâsî sınırlar dışındaki Türklerle uğraşmak macera ise Türk uçakları Kıbrıs'a
neden saldırdı? Hatta Amerikan donanması engel olmasaydı Kıbrıs'a neden
çıkılacaktı? Batı Trakya Türkleriyle, Kerkük Türkleriyle, neden bu kadar
ilgileniliyor? Dün "Hatay"dı. Bugün "Kıbrıs", yarın "Batı Trakya" ve "kerkük",
öbür gün "Azerbaycan" ve daha ötesi... Bu, budur. Kimse başını kuma sokmasın.
Turancılığa muhalefetin bir türlüsü de Türkiye dışındaki Türklerden habersiz
olmanın sonucudur. Daha pek yakında bir bilgin kişinin, bir toplantıda
gençlerden birine "Hunlar da mı Türk" diye sorduğunu anlattılar. Hunlar'ın Türk,
hatta kısmen Oğuzların ataları olduğunu bilmeden yaşayan bilgine ne denir? Meğer
o, millî tarihi Malazgird Zaferi'yle başlıyor sanırmış. Hayırlı uykular deyip
geçelim...
Bir de Türk soyundan gelmemenin verdiği gayrı millî şuurla Anadolu'yu bir
bardak, içindeki milleti bir kokteyl, Türkleri de bu kokteyle en son katılan
içki saymak gibi hezeyan var ki taraftarları birtakım ruh hastalarından
ibarettir.
Tarihimizi Malazgird'le veya İznik şehrinin alınmasıyla başlatanlara sormalı:
İznik'i başkent yapanlar veya Malazgird savaşını kazananlar daha önce ne idiler?
Nerede idiler? Onbirinci Yüzyıl tarihin ışıldakları altındaki bir asırdır. O
adamların nerede ve ne olduklarını gözler önüne derhal serer.Böylece de Türk
Devletleri denen nesnenin birbirini kovalayan Türk hanedanları olduğu, aslında
bir tek devlet olup fetret zamanlarında ikiye, üçe bölündüğü ve bunun Tanrıkut'a
kadar gerilere doğru uzandığı ortaya çıkar.
Turancılık ülküsü gibi milleti hızlandırıcı, ahlâka ve erdeme dayalı kutlu bir
ülküyü yermek için ya damarlarındaki kanı yabancı hissetmek, ya komünist yani
vatan haini, yahut da millî tarihi Malazgird'den başlatacak kadar cahil ve
budala olmak lâzımdır.
45-4000