DEVLET ADAMI ve GAFLET

0

Gaflet, bütün insanlar için kötüdür. Fakat devlet adamları için çok daha kötüdür. Hele milli konular üzerinde olursa, o zaman, kötülüğün çokluk derecesini de aşarak korkunç bir hal alır.

Türkiye’nin yakın çağlar tarihi bu cins misallerle doludur. Hele Tanzimat’tan bu yana olan tarihimizi şöyle bir hatırlama, devlet adamlarımızdaki bu korkunç gafletin örnekleri ile bol bol karşılaşmak için yeter.

Tanzimat sonrasının <Osmanlıcılık> ham hayali, devlet adamlarımızda görülen korkunç gafletin en ibret verici örneklerinden biridir.

Son imparatorluğumuzun sınırları içindeki çeşitli soylardan bir <Osmanlı milleti> meydana getirmek fikri, ancak, idaremiz altındaki yabancı milletleri eritmek veya uyutmak siyaseti olmak gerekirdi. Fakat aksine, bu uydurma millet hayali, bizim aydınlarımızı ve dolayısıyla devlet adamlarımızı bir fikri hastalık gibi sarmıştır. Türklüğümüzü reddedip uydurma <Osmanlı milleti> hayaline kapılışımız ve bu korkunç gafleti 1908 sonlarına kadar devam ettirişimiz işte, bunun sonucudur.

Bu korkunç gaflet, cumhuriyetten sonra da devam etmiştir. Ve bugün de hala, çeşitli kademelerdeki devlet adamlarımızın kafalarında yaşamaktadır. Bir çok milli meseleler ve hele Türkçülük ülküsü üzerindeki tutum ve davranışlar, bunun reddedilmez delilleridir.

Milletler, ancak, kendi hayat felsefeleri olan milliyetçiliklerine sarılmak suretiyle, insanlığın üzerinden hiç eksilmeyen büyük kasırgalara göğüs gerebilirler. Türk milletinin, kendi hayat felsefesi olan Türk milliyetçiliğini, yani Türkçülüğünü, kendisi için mutluluğuna götürecek tek ışık olarak kabul etmeye mecbur oluşu da bu sebeptendir. Yani, Türkçülük ışığına sırt çevirmek suretiyle devlet gemisini yürütmemiz asla mümkün değildir. Böyle bir ışıktan yoksun bir geminin, kayalara bindirmesi her zaman mümkündür.

İşte Türkiye, nice yıllardan beri böyle bir gemi durumundadır. Hayat dalgaları arasında gelişi güzel yalpa vurup durmasının sebebi budur. Çünkü geminin, tayfalarından kaptanına kadar birçok hizmetlisi, çok kere, kendilerine yol gösterecek ışıktan, yani Türkçülükten ürkmektedirler.

Bu ürküntü, Türkçülük fikrinin, yurdumuzdaki Türk olmayan vatandaşları kuşkulandıracağı temeline dayandırılmak istenmektedir. Böyle bir düşünce ise; devletin sahibi olan ve Türkiye nüfusunun onda dokuzunu teşkil eden Türklerin, onda bir nispetindekiler için, milli ülkülerinden vazgeçmelerini istemekten başka bir şey değildir.

Türkçülükten ürken ve ona sırt çeviren devlet adamı, bu korkunç gafletini, ince ve başarılı bir siyaset sanacak kadar da fikirsizdir. O, Türkiye vatandaşı oldukları halde, başka soyların şuuruna sahip bulunan ve Türklük davasından ayrı dâvâlar ardında olanların bu ince (!) siyaset ile aramızda eriyip zararsız hâle geleceği hayalindedir. Bu düşüncenin, Osmanlıcılık siyasetini hortlatmak gayreti olacağına onu inandırmak imkânsızdır. Çünkü kafası, 1944’ teki Türkçülük düşmanlığı sırasında ekilen ihanet tohumlarının tortuları ile doludur.

Osmanlıcılık ham hayalini benimseyen ve Türkçülüğü inkar eden devlet adamı, Türkiye’ yi uçurumun kenarına kadar itmişti. Ondan pek farklı olmayan bugünkü davranış bizi nerelere kadar götürür? Bunu da ciddiyetle düşünmek gerekir.

Türkçülük, Türk milletinin ülküsüdür. Bir millet, ülküsünden korktuğu değil ona dört elle sarıldığı takdirde kazanır. Milletin ülküsüne sarılıp yükselmesine ise, üst basamaklardaki devlet adamına düşen vazife büyüktür.

Her toplumun içinde kendinden olmayan ve taşıdığı milli şuur dolayısıyla erimesi de imkansız unsurlar vardır. Devlet adamının vazifesi, onları topluma zarar vermeyecek bir halde tutmaktır.

Bizim devlet adamlarımız da bu doğru yolu seçmek zorundadırlar. Böyle yapmazlar da, bir boş hayal uğruna milli ülküye karşı kalmakta devam ederlerse, bu korkunç gaflet, günün birinde ihanet haline de gelebilir.

Devlet adamlarımız artık gözlerini açmalı, denenmiş ve iflas etmiş hayallere bel bağlamaktan, taundan kaçar gibi, kaçmalıdırlar.

Çağımız, milliyetçilik çağıdır. Yükselmek ancak, milliyetçilik yolundan giden milletlerin hakkıdır. Onun için Türklerin, bütün varlıklarıyla sarılacakları tek fikir, Türk milliyetçiliği, yani Türkçülüktür. Bu gerçeği anlayamayan devlet adamı değil, adam bile sayılamaz.

TÜRKÇÜLÜK ÜZERİNE MAKALELER - NEJDET SANÇAR, DEVLET- TÖRE YAYINEVİ 1976
172-3595

Konuyla ilgili başlıklar