Aslolan isimler değil, zihniyet devrimi.08.11.2015 / Servet AVCI / YENİÇAĞ
"Sen kalk!.. Sen otur!.. Sen tek ayak üzerinde bekle!.. Sen düz koşu yap!.. Sen dinlen!.. "Sen ısın!.."
"O şahıs ilgi sahamızdan çıkmıştır, istediği yerden aday olabilir!.." Veya "Bu şekilde çok bahsedilen isimlerden hiç hoşlanmam, hep o, hep o, başka isim mi yok, bu edepsizliktir!..", "Ben yaptım!..", "Devre dışı bırakırım!..", "İzinsiz televizyonlara çok çıktı, ihraç ederim!..", "İhraç etmeyen disiplin kurulunu da ihraç ederim!.."
Bu sağlıklı bir yönetim tarzı olabilir miydi ve bir siyasî hareket bu tarzdan fayda görebilir miydi? Cevabı tartışmaya açık bir soru değil bu… Çünkü sonuç ortada…
Eğer bu tarzı benimsemişseniz 'yüksek risk' almışsınız demektir… O vakit, başarı da sizindir, başarısızlık da… Hem böyle yapıp, hem de kahredici bir yenilgi sonrasında, rasyonel izahlar yapmak yerine, birkaç gün bekleyip, ardından dağlı, kuşlu, karıncalı, filli, tavşanlı, narenciyeli mesajlarla vaziyeti izaha çalışmak ve "Ya benimsin, ya toprağın" mesajı vermek ne büyük bir trajedi…
*****
Bir anlayışın kodların çözmek ve yıkımı getiren ruh hâlini anlatmak için şu örneklere bir göz gezdirelim:
Behçet Saatçi... Üç dönem MHP'den Fethiye'de belediye başkanlığı yaptı… Sonunda kovuldu… Kovarken "Sen muhalifsin, ondan kovuyoruz" diyemediler… Âdeta fırsat kolladılar… Bu dili konuşamayacağımızı, anlaşamayacağımızı ve birlikte yaşayamayacağımızı anlatmak için hazırlattığı zekâ ürünü Türkçe-Kürtçe afişleri bahane ettiler…
O da gitti Demokrat Parti'den aday oldu ve yeniden belediye başkanı oldu Fethiye'ye… Onu partiden atanların hiç birisinin ama hiç birisinin kendi ilinden veya ilçesinden belediye başkanı seçilemeyeceğini göstere göstere… Sahi var mı o Divan'ın içinde memleketinden belediye başkanı seçilebilecek birisi? Üstelik hepsi dahil!..
*****
Sinan Oğan… Televizyonlara çok çıktı, düzgün temsil etti, bu konuda eksiklik hisseden tabanın gözünde fark meydana getirdi… Birikimi, telaffuzu ve görünümüyle MHP'li olmayanların da dikkatini çekti…
Eh bu hâliyle tehlike arzetmeye başladı!.. Sonra en iyi bilinen yöntem devreye girdi… Bileti kesilecekti ama önce şartlar olgunlaştırılmalıydı… Bir gazeteye sipariş haber yaptırıldı, bel altından vuruldu… Önce aday yapılmadı, sonra da ihraç edildi… Haksız ihraç şimdi mahkemeden döndü!..
Sinan Oğan, hiç kıpırdamasaydı, kürsüleri ve televizyonları kullanmasaydı, geçen dönem Meclis'e gelmiş, bu dönem girememiş ve adını bilmediğimiz silik ama itaatkâr milletvekillerinden birisi olsaydı, sorulan her soruya "Sayın Genel Başkanımızın da buyurduğu" gibi bir cevapla başlasaydı hiç problem yoktu!..
*****
Meral Akşener… Kime sorarsanız sorun, suçunu somut olarak bilen yok!.. Onun adından çok bahsedilmesi edepsizlikmiş!.. O kadar… Aslında meseleyi herkes biliyor: Meral Hanım'ın toplumsal karşılığının partiyi yönetenlerin alayından fazla olması… Bütün anketlerde bu çıkıyordu çünkü… Özellikle Cumhurbaşkanı adayı yapılmadı… MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olsaydı, CHP de kendi adayını çıkarsaydı, seçimin birinci turda tamamlanması ve Erdoğan'ın bu turda Cumhurbaşkanı seçilmesi ihtimali sıfırdı sıfır… İkinci tur ise her ihtimale gebe olabilirdi… Muhafazakâr kesimde de karşılığı olan Meral Hanım aday gösterilmeyince, Tayyip Erdoğan rahatladı ve güle oynaya kazandı…
Başına gelecekleri tahmin ettiğinden olsa gerek, muhalifliğe yorulabilecek konuşmalar yapmadığı için ihraç gerekçesi bulunamadı!.. Verebilecekleri en ağır ceza aday yapmamaktı… "Zaten getirisi yok" dendi ve parti sahada en çok sorulan o soruya, "Neden aday yapmadınız?" sorusuna muhatap edildi, Türkiye genelinde bedel ödeyecek sürece sokuldu…
*****
Mansur Yavaş… 2009 seçimlerinde aldığı yüzde 27 oyla Ankara'da MHP tarihinin rekorunu kırdı… Partili partisiz herkes bir sonraki seçimi onun alacağını konuşuyordu… Üç partili yarışta bu çok da zor olmayacaktı Yavaş için… Ankara'yı MHP alsaydı, 2002'den bu yana ilk defa o balkon konuşması yapılamayacaktı…
Çarklar başka türlü dönmeye başladı hemen… Yine aynı korku egemendi… 'Ya bu oylar Mansur Yavaş'ı havaya sokar, aklından başka şeyler geçerse'ye göre kuruldu oyun… Yavaş MYK üyesi olmasına rağmen araya duvarlar örüldü, dışlanmaya çalışıldı… Kötü gidişatı gören ve tedbir alınmasını isteyen iyi niyetli mektubu derhal bahane yapıldı ve düğmeye basıldı…
Bütün bu yapılanlara rağmen 2014 seçimlerinde MHP'den aday olmak istedi… Gazeteciler bu niyeti Genel Başkan'a sorduklarında "O şahıs nereden isterse oradan aday olsun" cevabını aldılar…
CHP'den teklif geldi Mansur Yavaş'a… Başlangıçta gönülsüzdü… Ülkücü arkadaşlarıyla istişare etti… Onların teşvikiyle, tıpkı daha sonra Ekmeleddin İhsanoğlu'yla oluşan 'çatı' fikri gibi modele razı oldu… CHP gibi zor bir partiden aday olmasına rağmen, televizyonlarda ülkücülüğüyle ilgili provokatif sorulara mazisine sahip çıkarak cevap verdi, hep kendisi olarak kaldı… Her dört MHP'li seçmenin üçünün desteğini almasına rağmen belediye bütün Türkiye'nin gözü önünde 'kap-kaç'a kurban gitti…
2011 seçimlerinden önce Tayyip Erdoğan'ın, son seçimlerden önce de CHP'nin milletvekilliği tekliflerini kabul etmeyen Mansur Yavaş, zihinlerinde 'acabalar' dolaşan vasıfsızların vehimleri sonucu dışarıda… Onun toplumdaki şahsî popülaritesini hazmedemeyenler ise koltuklarda… Ya sonuç?
*****
Geçmişe giderek bu örnekleri çoğaltmak mümkün… Bütün dışlananlar için iftira kampanyalarının nasıl devreye girdiğini görmek de… Ne acıdır ki, bizim kendilerinden şüphemiz olmayan insanlar 'yolsuz' ve 'ajan' gibi iftiralara maruz kalabiliyorlar, bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi bünyeye dahil edilebiliyorlardı… Siyasî amaçla birini 'mevsimlik' karalamak bir kültür hâline gelmişti… Elbette bundan sonra da olabilecektir ve öncekilerden anlaşılacağı üzere hiçbir kıymeti yoktur… Zira artık ciddiyeti kalmamış, hangi amaçla yapıldığı herkesçe iyi bilinen ve naftalin kokusunun bile bastıramayacağı eski ve demode bir yöntemdir sözünü ettiğimiz…
Şahsî tespitlerim bunlar… Eksik bildiğimiz, yanıldığımız, ikna edilmemiz gereken yerler olabilir mi? Tabii ki olabilir, insanız sonuçta… Ne de olsa bu konuda 'mutlak' doğrularımız yok, 'şu an'ki doğrularımız var…
Taassubunu 'mutlak doğru' kabul eden ve başka hiçbir şeye tahammül edemeyen, tartışmaktan, istişare etmekten ürken yapı MHP'yi bu akıbete sürükledi… Hep kendi evlâtlarını ve gövdesini yedi… Şimdi önce bütün evlâtlarını, sonra da tabanı toparlayacak ve suyu yatağına akıtacak bir silkinme lâzım… İsimler çok önemli değil, önemli olan zihniyet devrimi… Bu bir 'tercih' değil artık, karşı konulamaz bir 'mecburiyet'…
Kaynak:
Aslolan isimler değil, zihniyet devrimi. / Servet AVCI / YENİÇAĞ