Çağrı Bey kandaşımızın açtığı bu tartışma, giderek daha değerli fikirlerle dolduruluyor. Son olarak Afşar Beyi, bir bölümünü Türker Alkan'dan aldığı değerli bir yazı göndermiş tartışma adresine...
Müsaadenizle, kendi fikirlerimi de aktarayım;
ABD'nin güdümünde bulunan Batı medeniyeti, dünyayı, tamamıyla kendisine bağlı bir tüketim toplumu hâline getirmeye çalışıyor. Bir dönemin fetihlere dayalı emperyalizmi artık kabuk değiştirdi. Çünkü askeri harcamaların giderek büyümesi, bir ülkenin işgal edilmesini ve işgal altında tutulmasını giderek zorlaştırıyor. Bu seçenek, yani işgal etme ve zor kullanma seçeneği, artık son çare olarak başvurulan bir yöntem.
Ancak batının bir ülkeyi hegemonyası altına alması için, çok daha ucuz ve kolay yollar da var. Mesela sömürge hâline getirilecek ülkeyi borçlandırmak, ve böylece yönetmek gibi. Ne acıdır ki, Türkiye giderek böyle bir ülke olma yolundadır. Atalarımızın da dediği gibi, "Borç alan, talimat alır."
Tıpkı, AKP hükümetinin talimat aldığı gibi…
Ancak, borçla yönetmenin, kendine göre zorlukları da var. Çünkü o ülkenin halkının, her an, "Borcum ne kadar olursa olsun, yeter ki başım dik olsun" diyerek, iktidardaki iş birlikçi hükümeti devirme riski bulunur. Ayrıca, o ülkenin insanlarının, amerikan, ya da batı mallarına fazla ilgi göstermemesi gibi bir risk de vardır. İşte bu noktada, misyonerlik ve Afşar Beyi'nin de belirttiği gibi misyonerliğin ikiz kardeşi olan kültürel emperyalizm devreye girer.
Devam edelim;
Şimdi elimde ATO (Ankara Ticaret Odası)'nın yaptığı bir çalışma var. ATO'nun çalışmaları her zaman güvenilir olmuyor. Ancak bu çalışmanın güvenilir olduğuna ilişkin değerli bilim adamlarının yorumları var. Çalışmaya göre tüketim mallarına ilişkin her 6 bin 500 us&'lık ithalat rakamı, Türkiye'de bir kişiyi işsiz bırakıyor.
Peki, bu durum kimin çıkarınadır?
1) Batılı emperyalistlerin çıkarınadır: Çünkü Türkiye'nin ithal edeceği tüketim mallarının ancak 100 – 200 dolarlık kısmı Çin gibi (Yine emperyalist olan) ancak batı medeniyetinin parçası olmayan ülkelere gidiyor. Geri kalanı ABD ve yandaşı Batı ülkelerinin kasasına gidiyor.
2) Batılı emperyalistlerin çıkarınadır: Çünkü Türkiye'de işsizliğin artması, ülkedeki iş gücünün ucuzlamasına ve iş güvenliğine ilişkin sosyal hakların (Sendikal haklar gibi) azalmasına neden olur. Böylece kendi ülkelerinde pahalı olan üretimi, sömürgelerinde rahatlıkla yapabilirler. Türkiye'de üretilecek bir otomobil lastiği, elbette ki Almanya'da üretilenden daha ucuza gelir. Çünkü Türkiye’de çok sayıda işsiz dolaşmaktadır.
BATI’NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; AB ülkeleri, devamlı Türkiye’nin etnik bölünmesi, fikir hürriyeti adı altında bölücülüğün teşvik edilmesi gibi konularla ilgileniyor. Ancak;
1) Türkiye, Avrupa’nın en yüksek iş kazası oranına sahip olan ülkesidir. Ancak başta sosyalistler olmak üzere, kimse Türkiye ile yürütülen müzakerelerde, bu konuyu dile getirmiyor. Çünkü iş güvenliğini artırmak için bir takım yatırımlar yapmak gerekir ki, bu durum üretilen mamulün, fiyatını artırır. Varsın bir Türk işçisinin kolu kopsun!..
2) Türkiye Avrupa’nın en çok çocuk işçi çalıştıran ülkesidir. Ancak AB ülkelerinden bu durumun düzeltilmesine ilişkin tek bir baskı, Türk tarafına gelmemektedir. Varsın Türk çocukları, okuyacakları, oyun oynayacakları yerde, köle gibi çalıştırılsınlar!.. Bu durum batılı yatırımcıların işine gelmektedir.
Bu örnekleri uzatmak, sayfalar dolusu örnek vermek mümkün. Konuyu uzatmamak için, daha fazla örnek vermiyorum. Ancak aynı sosyalistler, ne bileyim; mesela Leyla Zana’nın tırnağı kırıldığı zaman ortalığı birbirine katabiliyorlar; neden bu kadına tırnak cilası vermiyorsunuz diye…
Şimdi bir ülke halkının, her an isyan ederek, bu ve benzeri durumları değiştirme riski bulunur. Bu riski en aza indirmek için, yapılacak şeyler basittir:
1) Sömürge ülkenin halkını, Batı hayranı yapalım; Böylece o halk, Batı mallarını kullansın, hem para kazanalım, hem de o ülkedeki işsizliği artırarak, yine para kazanalım.
2) Sömürge ülkenin halkını cahil bırakalım; Çünkü cahil halkı yönetmek çok kolaydır. Sömüreceğimiz ülkedeki iktidar sahipleri, bir yandan yetim hakkı yerken bir yandan da “Allah, peygamber” edebiyatı yaparak halkı kandırsınlar. Yöneticiler bir yandan ülkeyi parçalarken, bir yandan da zaten güvenli bölgelere çekilen teröristlerin kullanmadıkları sığınakları bombalayarak. (ABD’nin uygun gördüğü hedeflere) oy toplasınlar. Aklı başında seçmen bu oyunlara gelmez. Cahil halk ise kolay kandırılır.
3) Kültürel emperyalizm uygulayalım, misyonerlik yapalım: Böylece yöre halkını, iyice köklerinden ayıralım. Kökü zayıflamış bir ağacı sökmek, daha kolaydır.
İşte değerli kandaşlarım, Türkiye’de yapılan aynen budur. Hepinize saygılar sunarım…
Tanrı Türk’ü korusun!..