Günümüzdeki soylar zamanın başlangıcından beri değişmeden günümüze kadar gelmiş değiller.
Zamanın başlangıcı, ilk insanların oluşumu ve ayrılmaları bilinmiyor. Bu döneme ilişkin her topluluğun, dinin, inanışın değişik -bazen birbirlerine benzer- tanımlamaları var. Bunlar bilimle bağdaşmadığı için ilgi alanımıza girmiyor.
Bu karanlık dönemden sonra temel olarak belirmeye başlayan ata soylar görülür. Adları, sayıları kesin olarak bilinmese de bu ata soyların varlığı bilinmektedir.
Daha sonra bu ata soyların karışım, etkileşim dönemleri vardır. Bu dönem hakkında da kesin bilgiler olmadığından başlangıç dönemi gibi karanlık saymak doğru olur. Bilim ilerledikçe bu karanlık dönemler de aydınlanacaktır.
En son aydınlanmış, bilimsel verilerle kanıtlanmış dönem gelir. Bu dönemde var olan soylar adlarıyla ve büyük oranda hangilerinin karışım, etkileşim içinde oldukları bilinmektedir.
Bu dönem renklerin, ayrımların belirgin olduğu ama ulaşımın, iletişimin ilerlemesiyle etkileşimlerin, karışımların daha da arttığı dönemdir.
İşte "Soyculuk" düşüncemizin önemi de buradadır. Soyculuk, bu karışımları ve karışımlarla soya ait özelliklerin azalmasını hatta yok olmasını engelleme düşüncesidir.
Geçmişte eriyen, kaybolan soylar gibi olmamak ve sonsuza kadar soyumuza ait üstün özelliklerin bozulmadan kalmasını sağlamak için soyumuza yabancı kan karışmasına karşıyız.