Bazı kitaplarda koçtaş'ın bir sembol ve isim olarak Ortaasya'dan Anadoluya taşındığına dair bilgilere rastladım.
Hatta köyün büyükleri köy camisinin duvarında bulunan koç başı kabartmalı büyükçe bir taşın devlet tarafında köyden alınıp müzeye götürüldüğünü söylüyorlar.
O taş hala müzedeymiş.
Koçtaş hakkında bilgi verirseniz sevinirim.
Koç ve koç sözcüğü ile türetilen sözcüklerin günümüzde anlamlandırıldığı bazı alanlardan, söz gelişi Türkmen el sanatları, çeşitli yapı bezemeleri, mezar taşları gibi unsurlar hakkında sanal ağda birçok bilgi var. Bunlar arasında başta Prof. Dr.
Abdülhaluk Çay ve Dr.
Mustafa Aksoy'un çalışmaları veya bunlara dayanılarak yazılan, görsellerle desteklenmiş bazı yazılar oldukça bilgilendirici ama bunları barındıran ağ elleri, bir takım soytarılıklardan uzak salt bilgi içeren yerler oldukları için izlenme oranları da ne yazık ki çok düşük kalmış.
Sorunuza yanıt olarak erişilebilir durumdaki bu yerlerden alıntı yapmak yerine elimdeki bazı kaynaklardan edinebildiğim bilgileri aktarayım. Bunlardan birisi olan Azerbaycanlı Prof. Dr.
Fuzuli Bayat'ın ‘'
Oğuz Destan Dünyası'' adlı eseri, fazla bilimsel bir dille yazılmasına karşın (en azından bana göre) yine de aydınlatıcıdır. Bu eserin 62, 85, 105, 119, 120, 169. Sayfaları okunursa en eski çağlardan beri ‘’
koç’’un maddi anlamının yanı sıra Türklere özel bazı dini ve ulusal anlamları olduğu da görülebilir. Türk söylencelerinde ‘’
Ülker’’ yıldızının simgelerinden birisi de; inek, boğa ve Kam şekillerinin yanı sıra ‘’
Koç’’tur bu durum farklı kavramları zamanla tek bir anlayışta kaynaştıran eski göksel inançlardan kaynaklanmaktadır ve bütün durumlarda
Ülkerin boynuzlu hayvanlarla (boğa, öküz, koç) temsil edildiği görülür. Kırgızlar, Ülker yıldızına ‘’Arkar’’ da derler. Arkarın bir anlamı da ‘'
Taş-Koç''demektir.
''Koç''un bir yer adı olarak Ortaasya'daki eski kullanımlarından birisi de Alper Tunga'nın üs olarak kullandığı yerlerden olan Issık gölün batısındaki
Koçungar-başı'dır. (bugünkü
Koçkar yaylası) Bir değerbilirlik eseri olarak geçmişteki anılarına, söylencelerine ve tarihine içgüdüsel olarak sahip çıkan atalarımız yerleştikleri her yere bu değerlere uygun, coğrafyanın özelliklerini yansıtan ama kendi toplumsal gerçeklerini de ifade eden adlar vermişlerdir, Koç-Ağaç, Koç-Ağıl, Koç-Dağı, Koç-Deresi, Koçak-Pınarı, Koç-Hisar..... gibi.
Koç-Taş olarak merhum Sümer'de rastladığım bir kayıtta o zamanlar Sivas sancağına bağlı olan Zile(Koç-Taş) kazasına yerleşmiş İğdir boyundan bir topluluğa dairdir.
Atalarımızın bu değerbilirliğine karşılık, gerek durumdan vazife çıkaran bazı aymazlar, gerek art niyetli, Urartucu, ermenici, kürtçü bir takım soysuzlar bu yerlerin çoğunun adını bilir bilmez değiştirmişler ve milletimizin bir bölümüyle geçmişi arasındaki köprüleri atmayı başarmışlardır. Söz gelimi Sivas'ın Türkyenice'si Akoluk, Tunceli'nin Türkkaravenk'i Aşağıbudak, Çorum'un HamallıTürk'ü Beyyurdu, Ordu'nun Ergentürk'ü Eskiergen, Gümüşhane'nin Türünk'ü Bindal, Tokat'ın
Eftalit'i Salkavak, Elâzığ'ın Hazar'ı Plâjköy (en ağırıma gidenlerden birisi de bu), Erzincan'ın Hunlar'ı Beşkaya, Muş'taki Şaman Taşlıyayla, Urfa'daki Şaman Uzgören oluvermiş, ihtimaldir bunları yapan bazıları da iyi bir iş yaptıklarını sanmışlardır. İletinize geç yanıt verdiğim için kusura bakmayın, gerek yaşam koşulları, gerek canı sıkılan her itin köpeğin yerli yersiz ürmesi bazen geçici bir durgunluk yaratabiliyor. TTK.