TARZINIZ BİRAZ DAHA YUMUŞAK VE EĞİTİCİ OLAMAZ MI?
Ne varmış tarzda yani?
Daha yumuşak olunmasını istediğinize bakılırsa, sanırım siz Türkçü Otağı hümanist forumlarla karıştırdınız.
Türkçülerin, eğilip-bükülecek, eveleyip-geveleyecek bir tarafları olmadığından haliyle, tarzları bazılarına sert geliyor.
Eğiticilik konusuna gelince.. Bu, yapılan şeyin içeriğine göre değişir.
Çocukların eğitimi başka, gençlerin ki başka, yetişkinlerinki daha başka şekilde olabilir.
Bunu meslekler için de, farklı mücadele metotlarını benimsemiş, fikir grupları için de düşünebilirsiniz.
Türkçü fikir ve yapılanmanın eğitim anlayışını, Mevlevi dergahlarının hümanizmince olmasını, beklemiyorsunuzdur sanırım?
Bu ülke insanının Anadolu tarihi binlerce yıla dayalıdır. İçimizde elbetteki gayriTürk insanlarda vardır. Ama biz de onların içerisindeyiz.
Kimse mevlanayı getirip önderimiz yapalım demiyor. Onun dergahına girelim de demiyor. Ama ne olursa olsun bu topraklarda yaşamış bir insandır. Bizim kültürümüzün içerisinde yeri de vardır.
Bu topraklarda yaşadı diye Nazım Hikmet'e de mi sahip çıkıp, saygı duymamız icap ediyor şimdi?
Bu mantıktan hareket ederseniz, sahip çıkmamız gerekenler içerisine Fettoş da girer, Ali Kemal de girer, Damat Ferit de girer, Şeyh’ül İslam Mustafa Sabri de girer ki, sizin-bizim sahip çıkmamıza gerek yok bunlar için, birileri adlarına vakıflar, cemiyetler kurarak, onur listelerinin en başına koyarak, fahri başkanlıklar ve doktora unvanları vererek, gereğinden çok, sahip çıkıyorlar zaten.
Müsaade edin de burada bari kozmopolit zihniyetin kırıntıları olmasın.
Türkçülerin ne işi olur beynelmilelci Mevlana'yla?
Mevlana'ya zaten gereğinden çok sahip çıkıp, dergahlarının eşiklerini öpenler var.
Hadi biz de size katıldık diyelim. Annemize, babamıza ne diyeceğiz. Siz üyeleri atabiliyorsunuz. Biz de anne babamızımı atacağız ebeveynlikten. Komşularımızı mahalleden mi atacağız. Arkadaşlarımızı sınıftan, işyerinden mi atacağız.
Bakın burada iyi bir noktaya temas etmişsiniz ama, ters mantıkla etmişsiniz bunu da.
Daha kendi evinize, ailenize söz geçiremiyor, onlara Türkçülüğün gereklerini kabul ettiremiyorsanız, başkalarına bir şey anlatmaktan vazgeçmelisiniz.
Kimsenin annesini, babasını, kardeşini dışlamasını istemeyiz ama, kabul etmek lazım ki bu mücadele duygusal ve akrabalık güdüleriyle yürüyecek türden bir şey değildir.
Gerektiğinde, Türklüğün geleceği bakımından, en yakınlarınız size engel oluyor, önünüzü kesiyorsa, hiç tereddüt etmeksizin, onları da geçmek zorundasınız.
Aksi takdirde inanmış olduğunuz dava lafta kalır.
Bu işin arkadaş, komşu, akraba vs. gözetecek tarafı yok.
Ya tam inanmış olarak, yalnız başınıza bile kalmaktan çekinmeyecek bir iradeyle yürürsünüz; ya da kalabalıklar içerisinde, zamanın modası olan, bana necilikle yaşayıp(!) gidersiniz.
Bunun üçüncü bir şıkkı ve orta yolu yok!
Ya tam varsınız Türkçülük Ülküsü için, ya da yok ve karşısındasınızdır.
Bitaraflar da, kozmopolitler de, nemelazımcılar da, umarsız ve duyarsızlar da, son tahlilde, Türkçülüğün karşısında demektir.
Şimdi siz bırakın Mevlana'yı, Yunus'u, kırıcılığı, sertliği de bir karar verin!
Türkçü mücadelenin çamurlu, dikenli, engelli, tuzaklar ve ihanetlerle dolu çileli yolunda yürümeye var mısınız, yok musunuz?
Siz bunun cevabını, varım diyerek verdiğinizde, bizi anlayacak ve tereddütlerden arınacak; şayet yokum dediğinizde de, zaten siz yolunuza, biz yolumuza devam edip giderek, ne sizin bizimle, ne de bizim sizinle, işimiz olmayacaktır.
Mesele bundan ibaret ve tercih de gayet kolaydır.
Bilmem anlatabildim mi? Sayın Mevlana sevgi, kardeşlik ve hoşgörü önericisi arkadaş!!!