Gönderen Konu: Türkçülük Akımında Din Olgusu Üzerine Aykırı Bir Yaklaşım: Hüseyin Nihâl Atsız  (Okunma sayısı 36744 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
  Atsız Ata hakkında 2010 yılında yayınlanmış bir yüksek lisan tezidir.İlgili arkadaşlar buradan teze ulaşabilirler.Atsız Ata'nın din hakkındaki bazı görüşleri ve romanlarındaki din olgusu işlenmekte.Erk Yurtsever, Altan Deliorman ve geçenlerde kaybettiğimiz rahmetlî Refet Körüklü ile mülâkatlar yapılarak da hazırlanmış.Umarım faydalı olur.

"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı OnTurk209

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 138
  • Ayak bastığmız en küçük taş parçasına kadar...
Kandaşım merakla okumaya devam ediyorum teşekkürler bu güzel paylaşım için...
GEÇMİŞLERİN GECESİNDEN IŞIK ALIRIZ...

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRK  iNKILÂP TARİHİ  ENSTİTÜSÜ


TÜRKÇÜLÜK AKIMINDA DİN OLGUSU ÜZERİNE AYKIRI BİR YAKLAŞIM:
HÜSEYİN NİHÂL ATSIZ ve FİKİRLERİ



Yüksek Lisans Tezi

Ferit Salim SANLI

Ankara-2010

"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
ÖZET
  Hüseyin Nihal Atsız, 12 Ocak 1905 yılında İstanbul‟da doğmuş ve 12 Aralık 1975 yılında vefat etmiştir. Hüseyin Nihal Atsız‟ın yaşadığı yıllar Türk siyasi ve düşünce hayatının önemli değişimlere tanıklık ettiği seneler olmuştur zira Abdülhamit devri iktidarını, İttihat ve Terakki dönemini, Cumhuriyet‟in kuruluşunu, tek parti iktidarını, çok partili hayata geçişi,27 Mayıs ve 12 Mart‟ı bizzat yaşamıştır.
  19.yüzyılın ikinci yarısında filizlenen ve 20.yüzyılın başlarında sistematik bir düşünce haline gelen “Türkçülük” fikrinin 1930‟lu yıllarla birlikte önderi olan Hüseyin Nihal Atsız; oldukça aktivist bir şekilde bu düşüncenin mücadelesini vermiş ve bu fikir uğrunda hüküm giymiştir. Bundan ötürü kendisini “her devrin menkubu(düşkün)” olarak tanıtan Atsız‟ın yazmış olduğu birçok roman, şiir ve muhtelif dergilerde yayınlanmış sayısız makalesi bulunmaktadır.
  “Din” olgusu bağlamında da önemli fikirleri bulunan Atsız‟ın “din” mevhumu, “İslamiyet”, “İslamiyet öncesi Türk inançları”, “dinin siyasal alanda kullanımı”, “din değiştirme”, “laiklik”, “tasavvuf”, “ümmetçilik” gibi konularda kaleme aldığı birçok eser bulunmaktadır.
  Anahtar Kelimeler: Atsız, Türkçülük, din, İslamiyet, laiklik.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
ÖNSÖZ
  “Türkçülük Akımında Din Olgusuna Aykırı Bir Yaklaşım: Hüseyin Nihal Atsız ve Din” konulu bu çalışmada amacım hem Türkçülük hareketinin önemli simalarından ve düşünürlerinden biri olan Atsız‟ın düşüncelerini ortaya koymak hem de kendisinin “din olgusu bağlamındaki fikirlerini incelemek olmuştur. Bu incelemeyi yaparken 19.yüzyılın ikinci yarısında doğan ve etkinliği kısmi olsa da bugün de devam eden Türkçülük düşüncesinin “din” olgusu ölçeğinde ilişkisi ile mukayeseler yapılarak Atsız‟ın konumu daha iyi anlamaya çalışılmıştır.

   Bu çalışmada öncelikle Atsız‟ın yayınlamış olduğu makaleleri ve romanları inceledim. Bu makaleleri incelerken Milli Kütüphane‟den ve Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi‟nden istifade ettim. Türkçülük Hareketi, Atsız‟ın yaşam öyküsü, milliyetçilik teorisi ve Cumhuriyet tarihi ile alakalı birçok eseri, makaleyi okuyarak tezi daha iyi savunmaya çalıştım. Çalışmamda ayrıca hem Atsız‟ın bizzat öğrenciliğini yapmış hem de yakınında bulunmuş birçok kişi ile mülakat yaptım.

   Yaptığım bu araştırmalar ve çalışmalar sonucunda tezi giriş, dört ana bölüm ve sonuç şeklinde yazmaya çalıştım.

   Giriş bölümünde Türk düşünce tarihi ile değerlendirmeler yapmaya çalışırken, Türkçülük düşüncesi tarihinin yazılmasına ilişkin sorunları ele aldım. Daha sonra ise Atsız üzerine niçin bir tez hazırladığımı sunmaya gayret gösterdim.

   Birinci bölümde Atsız‟ın monografisini yazdım ve fikirlerini kısa bir şekilde değerlendirmeye çalıştım. İkinci bölümde ise Atsız‟ın makaleleri ışığında “din” olgusuna bakışını irdelemeye gayret gösterdim. Dönemsel fikir ve üslup farklarına rastladığım için yazı hayatının her on yıllık dönemini farklı ara başlıklar altında incelemeye karar verdim. Üçüncü bölümde Atsız‟ın romanları çerçevesinde “din” olgusuna bakışını incelerken son bölümde Atsız‟ın yaşadığı dönemde ortaya çıkmış ve etkinlik göstermiş çeşitli siyasal ve fikri akımlarının “din” olgusuna bakışını tahlil ederek, Atsız‟ın fikirleriyle mukayeseler yapmaya gayret gösterdim.

   Sonuç bölümünde ise Atsız‟ın din olgusu bağlamındaki düşüncelerinin kısa bir özetini sunduktan sonra Atsız‟ın Türk düşünce ve siyasal hayatına etkisini ortaya koymaya ve fikirlerinin Türkçülük hareketi dairesi içerisinde niçin “aykırı” olduğunu izah etmeye çalıştım.

   Tezi hazırlarken Aristoteles‟in şu veciz ifadesi düsturum olmuştur: “Bir konuyu ele alırken asla o konunun doğasının izin verdiğinden daha fazla bir kesinliğe ulaşma beklentisine girmemek, eğitim görmüş zihnin göstergesidir”.Bundan dolayı sadece anlamaya ve yorumlamaya çalıştığımı ifade edebilirim.

   Tez konumun belirlenmesinde yönlendirmelerde bulunan ve tezin oluşturulmaya başlangıç evresinden bitmesi safhasına kadar yol gösteren danışmanım Prof.Dr.Temuçin Faik Ertan‟a, yine tez konumun belirlenmesinde tavsiyelerde bulunan Yrd.Doç.Dr.İlker Aytürk‟e, milliyetçilik teorileri hususunda kaynak öneren Sn.Tanıl Bora‟ya ve Atsız ile alakalı mülakatlar yaptığım Sn.Altan Deliorman,Prof.Dr.Ahmet Bican Ercilasun,Prof.Dr.Mustafa Kafalı,Sn.Refet Körüklü,Sn.Sami Yavrucuk ve Sn.Erk Yurtsever‟e çok teşekkür ederim.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
ÖNSÖZ……………………………………………………………………...iii
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………...v
KISALTMALAR…………………………………………………………viii
GİRİŞ:……………………………………………………………………….1
BİRİNCİ BÖLÜM
HÜSEYİN NİHAL ATSIZ‟IN HAYAT HİKÂYESİ
ve FİKİRLERİ
1.1 Atsız‟ın Ailesi, Çocukluğu ve Eğitim Hayatı:…………………………...5
1.2 Atsız‟ın Meslek Hayatı…………………………………………………13
1.2.1Atsız‟ın Asistanlık Yılları…………………………………………13
1.2.2 Atsız‟ın Öğretmenlik Yılları………………………………….......16
1.2.3 Irkçılık-Turancılık Davası…………………………………….......18
1.2.4 Atsız‟ın Süleymaniye Kütüphanesi Yılları…………………….....23
1.2.5 Atsız‟ın Son Yılları…………………………………………….....26
1.3 Atsız‟ın Fikirleri Üzerine Kısa Bir Değerlendirme………………....28
1.3.1 Atsız ve Türkçülük……………………………………………28
vi
1.3.2 Atsız ve Turancılık…………………………………………….30
1.3.3 Atsız ve Irkçılık……………………………………………….32
1.3.4 Atsız ve Faşizm……………………………………………….35
1.3.5 Atsız ve Sosyal Darwinizm……………………………………37
1.3.6 Atsız ve Sosyalizm/Komünizm………………………………..39
İKİNCİ BÖLÜM
ATSIZ‟IN MAKALERİNDE ve ESERLERİNDE “DİN” OLGUSU
2.1 30‟lı Yıllardaki Makaleleri ve Eserleri Işığında “Atsız ve Din”………….41
2.2 40‟lı Yıllardaki Makaleleri ve Eserleri Işığında “Atsız ve Din”………….47
2.3 50‟li Yıllardaki Makaleleri ve Eserleri Işığında “Atsız ve Din”………….56
2.4 60‟lı Yıllardaki Makaleleri ve Eserleri Işığında “Atsız ve Din”………….61
2.5 70‟li Yıllardaki Makaleleri ve Eserleri Işığında “Atsız ve Din”………….79
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ATSIZ‟IN ROMANLARINDA “DİN” OLGUSU
3.1 “Bozkurtların Ölümü” Işığında Atsız ve Din……………………………..93
3.2 “Bozkurtlar Diriliyor” Işığında Atsız ve Din……………………………..98
3.3 “Deli Kurt” Işığında “Atsız ve Din”……………………………………..100
3.4 “Ruh Adam” Işığında “Atsız ve Din”……………………………………107
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
20.YÜZYIL TÜRKİYE‟SİNDE FİKRİ ve SİYASİ CEREYANLAR
ve “DİN” OLGUSU
4.1 Türkçülük Akımının İlk Evresi ve “Din” Olgusu…………………………115
vii
4.1.1 Ziya Gökalp ve “Din”…………………………………………………115
4.1.2 “İttihat ve Terakki” ve İlk Dönem Türkçüleri Nazarında “Din”………119
4.2 Atatürk Dönemi Türkiye‟si ve “Din”……………………………………..123
4.3 Anadolucuk ve “Din”……………………………………………………..126
4.4 Ülkücü Hareket ve “Din”…………………………………………………..129
SONUÇ………………………………………………………………………..133
KAYNAKÇA…………………………………………………………………137
EKLER………………………………………………………………………..148
ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………………...154
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
GİRİŞ
  Maurice Duverger‟in belirttiği gibi insanlar nasıl ki geçmişlerinden kurtulamazlarsa, tarihlerinden de kurtulamazlar.1 Bundan ötürü bir toplumun geçmişi bugününü etkileyen önemli amillerden bir tanesidir ve “düşünce” tarihi de bu kapsamda önemlidir. Türk “düşün” tarihi alanına bakıldığı vakit ise birçok problemin mevcut olduğu görülmektedir. Kuşkusuz “modern” dönemde bu durumun ortaya çıkmasında birçok sebep bulunmaktadır. Bu sebeplerden öncelikli olanı Türk fikir hayatında “düşüncenin” gündelik siyaset için bir malzeme üretme odağı işlevini görmesidir. Türk modernleşmesi sürecinde elitler düşünce ile “faydacı” bir ilişki kurmuşlar ve düşünceye bir “ast” rolü tevdi etmişlerdir. Murat Belge bu minvalde Türk toplumunun düşünce ile kurduğu “pragmatik” ilişki neticesinde düşüncenin Türk seçkinlerinin “efendisi” değil “yardımcısı” olabildiğini ifade etmektedir.2 Türk modernleşmesi sürecinde bu durumun somut tezahürü ise günlük siyasetin teoriyi tayin etmesi şeklinde belirmiştir. Siyasi endişeleri gidermesi adına kullanılan teorinin tutarlı olup olmaması önemsenmemiştir zira esas amaç anlık sorunların bir an önce çözüme kavuşturulması olmuştur.3Bu hususta Falih Rıfkı Atay‟ın; “Moskova‟da kitap hayatı, bizde hayat kitabı zorlamıştır. Nazariye ezbercisi değil, hayat ve realite adamlarıyız”4 cümleleri “itiraf” niteliği taşımaktadır. Bundan ötürü nasıl ki günümüzde çağdaş siyasal akımlar gündemde ise, geçmişten söz edildiğinde de insanlar genellikle “entelektüel” kimliklerinden ziyade siyasi kimlikleri ile ön plana çıkmış ve çağdaş siyasi düşünce açısından konumu “tam” olarak belirli olmayan entelektüeller ilgi odağı haline gelememişlerdir.5

   Gündelik siyaset açısından “yardımcı” pozisyonda olan “düşünce” devlet merkezli bir fikir hayatının doğmasına da sebebiyet vermiştir.19. yüzyılda “Bu devlet nasıl kurtulur” sorusuna cevap arayan Türk aydınları “devlet için geçerli” çözüm yolları arayışı içerisine girmişlerdir.6 Bundan ötürü Şerif Mardin‟in şu tespiti bu konuda çarpıcı durmaktadır: “Türkiye‟de aydın, ülke konularıyla ilgilenen ve bu sorunları düzeltmeye uğraşan nizam-ı âlemciye verilen addır. Düzeltme işini de Osmanlı‟dan beri genellikle bürokrasi içinde yaptığından; Türk aydını kendini devletin ilerisi için sorumlu gören yöneticilerden biri saymayı sürdürür”7Bu aydın profili, Hilmi Ziya Ülken‟in; “modern araştırmanın derin köklerine kadar inmeye sabredemeyen ve her şeyden önce gücünün ihtiyacına cevap vermek isteyen bürokratik zihniyet”8 tarifine uymaktadır ve Türkçülük hareketinin ilk önderleri de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

   Türk milliyetçiliğinin inşası sürecinde katkıda bulunan aydınların birçoğu da geçen paragraftaki aydın tipolojisine uymaktadırlar. “Bu devlet nasıl kurtulur” sorusuna cevap arayan Türk milliyetçisi aydınlar, iktidarın kaynağına ya da mensubiyet olgusuna yeni bir meşruiyet kazandırma arayışlarını ikinci planda tutmuşlardır. Dolayısıyla Türk milliyetçiliğinin inşası sürecinde öncelik millete değil devlete verilmiştir.9 Kuşkusuz ki “devlet” önceliğinde hareket eden bu aydınlar “bürokratik” zihniyeti temsil etmiş ve Türkiye‟de milliyetçiliğin doğuşu Türk modernleşmesinin ruhu ile uyum içerisinde olmuştur.10 Nihal Atsız ve temsil ettiği Türk milliyetçiliği tarzı bu minvalde önem taşımaktadır zira bürokratik cenah ile problemler yaşayan bu zihniyet belki de Günay Göksü Özdoğan‟ın belirttiği gibi bir karşıt-seçkinciler grubunun siyasal muhalefetini ortaya koymaktadır.11Tezin içerisinde de görüleceği üzere Nihal Atsız‟ın temsil ettiği milliyetçilik tarzı “tehdit” kabul edilecek ve mahkûm olacaktır.

  Atsız12 hem aktivist kişiliği ile hem de yazdığı makaleler, romanlar ve şiirlerle Türk fikir hayatında iz bırakmış bir kişilik olmuştur. Yazdığı romanlar farklı yayınevleri tarafından birçok kez basılmış ve bu romanlar nesillerden nesillere önemli tesirler bırakmıştır. Kendisini “her devrin menkubu(düşkün)”13 olarak nitelendiren Atsız için İbnülemin Mahmud Kemal İnal, “Son Asır Türk Şairleri” adlı eserinde şu cümleyi kullanmıştır: “Zeki ve ateşin bir mizacı olan ve atlıyı atından indirecek şiddetle yazılar yazan Nihal Atsız…”14. Prof.Dr. Mustafa Kafalı ile yapılan mülakatta anlatılan bir anekdot da Atsız‟ın en azından bir cenah üzerinde ne kadar tesiri olduğunun kanıtı niteliğindedir. Mustafa Kafalı bir gün Atsız‟ı ziyarete gider ve kendisi adına arkadaşları ile birlikte bir “armağan” hazırlamak niyetinde olduklarını söyler. Atsız ise kendisinin sade bir memur emeklisi olduğunu ve bundan dolayı kendisine armağan yazılamayacağını ifade eder. Mustafa Kafalı bu sözün üzerine kendisine şu cevabı söyler: “Hocam, Mükremin Halil Yıvanç bugün Türkiye‟de herkesin saygı duyduğu bir bilim adamıdır. Ben sizin hiçbir zaman onun yanına gittiğini görmedim ama onun Süleymaniye Kütüphanesi‟ne sizi ziyaret etmeye geldiğine birçok kez tanık oldum ve size “hoca” diye hitap ettiğini duydum. Bugün bizler üniversitede görevliyiz ama biz de size “hoca” diye hitap ediyoruz. Sizi kütüphane memuru yaptılar ama hocalık unvanınızı alamadılar…” Bu hususta buna benzer onlarca anekdot anlatmak mümkündür ancak burada vurgulanmak istenen Atsız‟ın “etki alanının” önemini belirtmektir.

  Buna mukabil, Atsız‟ı Türkiye‟nin “Nicolas Chaauvain‟i olarak gören Niyazi Berkes;Nicolas Chauvain‟i “kuru palavracılığı” yüzünden asker arkadaşları tarafından alay konusu olan, Napoleon zamanında kazandığı madalyalarla “zarzurtunu” sürdüren biri olarak tanıtır ve Atsız‟ın zavallının biri olduğunu belirtir.15Atsız ile ilgili yapılan çalışmalar ya da yapılan yorumlar da bu iki farklı algının tesiri altındadır ve oğlu Yağmur Atsız‟ın da belirttiği üzere Atsız‟ın “siyasi ve ilmi” kişiliği adına yapılan çalışmalar oldukça seyrek sayıdadır16Zira Atsız üzerine yapılan değerlendirmeler genellikle “Çok büyük adamdı” yahut “Irkçının tekidir” denklemi üzerinde dönmektedir. Bundan ötürü bu tezde Atsız‟ın “din” olgusuna yaklaşımı değerlendirirken mezkûr denklemin dışına çıkılmaya çalışılarak “önyargısız” ve “önkabulsuz” bir tahlil yapılmaya çalışılacaktır.

1Kurtuluş Kayalı, Türk Düşünce Dünyası‟nın Bunalımı,2.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2002,s.128.
2Murat Belge, “Mustafa Kemal ve Kemalizm”, Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce 2:Kemalizm, ed.Tanıl Bora, Murat Gültekingil,6.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2009,s.42.
3Cemil Koçak, “Namık Kemal”, Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce:1 Cumhuriyet‟e Devreden Düşünce Mirası, Tanzimat ve Meşrutiyet‟in Birikimi, ed.Tanıl Bora, Murat Gültekingil,7.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2006,s.249.
4 Akt. Hande Özkan, “Falih Rıfkı Atay”, Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce 2:Kemalizm, s.67.
5 Kayalı, a.g.e, s.96.
6 Gökhan Çetinsaya, “Kalemiye‟den Mülkiye‟ye Tanzimat Zihniyeti”, Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce:1 Cumhuriyet‟e Devreden Düşünce Mirası, Tanzimat ve Meşrutiyet‟in Birikimi, s.54.Bu durumdan ötürü Gökhan Çetinsaya Şerif Mardin‟in; “19.yüzyıl Türk düşünce tarihinden bahsetmek mümkün değildir. Ancak bir 19.yüzyıl „düşünce sosyolojisinden‟ bahsedebiliriz” hükmüne katıldığını ifade etmektedir. Bkz, a.g.m,s.54.
7 Akt.Ali Gevgili, “Kemalizm ve Bonapartizm”, Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce 2:Kemalizm,s.195.
8 Hilmi Ziya Ülken, Türkiye‟de Çağdaş Düşünce Tarihi, 8.B,Ülken Yayınları, İstanbul,2005,s.35.
9 Birol Akgün-Şaban H.Çalış, “Tanrı Dağı Kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslüman: Türk Milliyetçiliğinin Terkibinde İslamcı Doz”, Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce 4: Milliyetçilik, ed.Tanıl Bora, Murat Gültekingil,3.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2008,s.588.
10 Fethi Açıkel, “Devletin Manevi Şahsiyeti ve Ulusun Pedagojisi”,Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce:4,s.118.
11 Günay Göksu Özdoğan, Turan‟dan „Bozkurt‟a Tek Parti Döneminde Türkçülük(1931-1946),3.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2006,s.199.
12 Hüseyin Nihal Atsız literatürde “Atsız” namı ile anılmaktadır ve kendi imzası da “Atsız” şeklindedir. Bu nedenle tez içerisinde kendisi için “Atsız” ibaresi kullanılacaktır. Bu soyadının anlamı, Göktürkler çağında henüz cemiyete karşı olduğu hizmeti yapamamış ve bir “ad” taşımaya hak kazanamamış gençlere durumuna verilen sıfatıdır. İsmet Tümtürk‟e göre Hüseyin Nihal‟in bu soyadını almasının iki sebebi bulunmaktadır. Birincisi Gök Türk çağına duyduğu hayranlık ikincisi ise soyadı kanunun çıktığı dönemde birçok insanın “değmediği halde” “tantanalı” soyadılar aldığını düşünerek tepki duymasıdır. Bkz, İsmet Tümtürk, “Atsız Hakkında Birkaç Söz”,Türk Ülküsü, yaz. Nihal Atsız, Burhan Yayınevi, İstanbul,1956,s.7.Soyadının “adsız” değil “atsız” olmasının sebebini de Muzaffer Eriş; Türkiye lehçesinde “d” şeklinde söylenen bir sözün Doğu Türk lehçelerinde “t” şeklinde söylenmesine ve Hüseyin Nihal‟in bu biçimi tercih etmesine dayandırmaktadır. Bkz, Muzaffer Eriş, “Atsız‟dan Hatıralar”,Boğaziçi, Aralık 1988,s.7.Yağmur Atsız ise soyadı kanunun çıktığı dönemde Hüseyin Nihal‟in Malatya‟da, kardeşi Nejdet‟in Çanakale‟de ve babalarının İstanbul‟da olmalarından ötürü farklı soyadları aldığını ve bundan ötürü babasının “Yılmaz”, kardeşinin de “Sançar” soyadını aldığını belirtmektedir. Bkz, Y.Atsız, Ömrümün ilk 65 Yılı, Türk Edebiyatı Yayınları, İstanbul,2005,s.63.
13 Y.Atsız, a.g.e, s.99.
14 Atsız, Yolların Sonu,7.B,İrfan Yayınevi, İstanbul,2004,s.6.
15 Berkes, Unutulan Yıllar, 3.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2005s.172. Kurtuluş Kayalı‟ya göre Niyazi Berkes‟in 40‟lı yıllardaki gelişmelere sürekli sorunu vardır. Bkz, Kayalı, a.g.e, s.47.Bundan ötürü Berkes‟in Atsız algısı bu bilgi ışığında değerlendirilmelidir.
16 Y.Atsız, a.g.e, s.221.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
BİRİNCİ BÖLÜM
HÜSEYİN NİHAL ATSIZ‟IN HAYAT HİKÂYESİ
ve FİKİRLERİ
1.1 Atsız‟ın Ailesi, Çocukluğu ve Eğitim Hayatı

   Atsız, 12 Ocak 1905 tarihinde İstanbul‟da doğmuştur. Devlet-i Aliye-i Osmaniye tarafından verilen nüfus tezkeresinden, Atsız‟ın ailesinin, “Esir-i Kemal Mahallesi, Cami-i Şerif Sokağı‟ndaki 13 numaralı hanede” ikamet ettiği anlaşılmaktadır.17 Babası, Gümüşhane ilinin Torul ilçesinin Midi Köyünde yaşayan ve Çiftçioğulları ailesine mensup olan Güverte Binbaşısı Mehmed Nail Bey, annesi ise Trabzon‟da ikamet eden ve Kadıoğulları ailesinin bir ferdi olan Fatma Zehra Hanımdır.18 Atsız‟ın annesi olan Fatma Zehra Hanım da asker kökenli bir ailenin çoğudur ve babası Osman Fevzi Bey, Deniz Yarbayıdır.19 Atsız‟ın hem anne tarafının hem de baba tarafının asker kökenli olması, Atsız‟ın çocukluğundan itibaren askerlik mesleğine ilgi duymasına vesile olmuştur.

   Atsız, ilk eğitimine Kadıköy‟de bulunan bir Fransız okulunda başlamıştır. Bu okulda, Latin harfleriyle öğrenim görülmektedir ve Atsız, bu okulda yabancılık hissetmesi hasebiyle ısınamamıştır.20 Bu okulda çıkan bir yangın sonucunda, yine Kadıköy‟de bulunan bir Alman okuluna yazdırılan Atsız, babasının Kızıldeniz‟de görevli bir gambotun süvariliğine tayin edilmesi ve Türk-İtalyan Savaşı dolayısıyla Süveyş‟e sığınması neticesinde, eğitimine Süveyş‟te bulunan bir Fransız Okulu‟nda devam etmek zorunda kalmıştır.21

   Babasının İstanbul‟a dönme kararı almasından ve Kasımpaşa‟ya yerleşmesinden sonra Atsız, Cezayirli Gazi Hasan Paşa adında bir okulda Arap harfleriyle öğrenimine devam etmiştir.22Ancak, Atsız‟ın çocukluk yıllarında sıklıkla yaşadığı göç olgusu, O‟nu bu sefer Kasımpaşa‟dan tekrar Kadıköy‟e sürüklemiştir. Kadıköy‟de bulunan ve özel okul statüsünde bulunan “Osmanlı İttihat Mektebi”‟nde öğrenimine devam eden Atsız, babasının Birinci Dünya Savaşı‟nda kolağası(önyüzbaşı) mertebesiyle katılması dolayısıyla, Kadıköy Sultanisi‟nin rüştiye(ortaokul) bölümünde öğrenim görmeye başlamıştır.23

  Kadıköy Sultanisi‟nden İstanbul Sultanisi‟ne geçen Atsız‟ın, Askeri Tıbbiye‟ye ne zaman girdiği konusunda, yazarlar arasında farklı ifadeler kullanılmaktadır. Adile Ayda ve İsmet Tümtürk‟e göre, Atsız, 1922 yılında İstanbul Sultanisi‟nin 10‟uncu sınıfından sınavla Darülfünun‟a, oradan da imtihanla Askeri Tıbbiye‟ye kabul edilmiştir.24 Osman Fikri Sertkaya ve Ömer Faruk Akün, Atsız‟ın İstanbul Sultanisi‟nden mezun olduktan sonra, imtihanla Askeri Tıbbiye‟ye kabul edildiğini belirtirken25;Sakin Öner, Atsız‟ın orta tahsilini İstanbul Sultanisi‟nde bitirdiğini belirtmekte ama bu mezuniyetten sonra önce Darülfünun‟a sonra Tıbbiye‟ye ve akabinde Askeri Tıbbiye‟ye kaydolduğunu ifade etmektedir.26 Atsız‟ın yazmış olduğu, “Türk Ülküsü” adlı eserin ilk baskısının girişinde bu bilgileri aktaran İsmet Tümtürk‟ün verdiği bilgilerin daha sağlıklı olduğu düşünülebilir zira muhtemelen bu bilgiler Atsız‟ın kontrolünden geçmiştir. Ancak, Cihan Özdemir, o yıllarda üniversiteye girişin, imtihan şartına bağlı olmadığını ve okullar arası geçişin mümkün olmadığını belirtmekte; bundan ötürü Atsız‟ın 1922 yılında lise son sınıfta okumuş ve ondan sonra Tıbbiye‟ye geçiş yapmış olmasının daha mantıklı olduğunu iddia etmektedir.27

   Atsız‟ın, Askeri Tıbbiye yıllarında geçmeden evvel, Tanzimat‟tan beri eğitim alanında süregelen ikililikleri bizzat yaşamış bir Osmanlı vatandaşı olduğu gözlemlenmektedir. Hem misyoner okullarında, hem devlet okullarında eğitim gören Atsız, iki farklı alfabeyle öğrenim görmüştür. Yaşadığı şehrin kozmopolit yapısını da eklenildiğinde bu etmenlerin, Atsız‟ın ruh dünyasında ve fikir sisteminin gelişmesinde kuşkusuz önemli bir rol oynadığı öne sürülebilir.

   Yaşadığı şehrin ve de okuduğu okulun karma yapısı Atsız‟ı radikalliğe itecektir. Radikal milliyetçilerin genellikle sınır bölgelerinden veya hararetle savundukları grubun ya bir azınlık ya da rakip gruplarla yüz yüze olduğu bölgelerden geldikleri milliyetçilik teorilerinde belirtilen bir husustur. Örneğin Hitler Avusturya‟dan, Napoleon Korsika‟dan gelmiştir. Tezin ilerleyen safhalarında da görüleceği üzere, Türkçülüğün ilk önderlerinin ya Rusya‟dan, ya Makedonya‟dan neşv-ü nema bulması ya da Türkçülüğün siyasi platformda önemli bir aktörü olan Alparslan Türkeş‟in Kıbrıs‟ta doğmuş olması bu bağlamda önemlidir.28
  
   Atsız‟ın ruh dünyasının oluşmasında önemli bir amil olan 1920‟lerin İstanbul‟u hakkında da, o dönem İstanbul‟da yaşamış olan, Niyazi Berkes‟in şu sözleri açıklayıcı olmaktadır:
“Bugünün kuşakları çok şaşacaklar belki o zaman “tramvay pencerelerinden dışarı sarkmayın gibi yazılar hem Fransızca hem Türkçe‟ydi. Yalnız Fransızca olanları bile vardı. Karaköy‟den Şişli‟ye dek içinde hiç Türkçe konuşulmayan ya da bilinmeyen yerler vardı. Fransızca‟dan sonra galiba I.Dünya Savaşı kalıntılarından olana Almanca kitap, lokanta yerleri, bir de Deutsche Oberrealschule adlı Alman Lisesi vardı…”29

   Bu minvalde, hem Atsız‟ın kendisinin hem de oğlu Yağmur Atsız‟ın sözleri bu tezi somutlaştırmaktadır. Atsız, kendi hatıratında, Kurtuluş Savaşı yıllarına atıf yapar ve İstanbul‟da yaşayan azınlıkların “süt dökmüş kedi” gibi değil de tam manasıyla “köpek” gibi olduğunu ileri sürer.30 20.yüzyılda, ırkçılık ideolojisinin Türkiye‟de ne surette bir dereceye kadar da olsa sirayet ettiğini irdeleyen Yağmur Atsız da,1918-1922 arasını idrak edenler arasında bu eğilimi hissetmeyenine rastlamadığını ifade eder.31 Yılmaz Öztuna‟ya göre de, Atsız‟ı ırkçılığa sürükleyen, Türkiye‟deki azınlıkların ırkçılığı olmuştur.32

   Atsız, 1922 yılında Askeri Tıbbiye‟ye kaydolmuştur. Anısında doktorluğa karşı hiçbir isteğinin olmadığını ancak o sıralarda İstanbul‟da Harp Okulu olmadığı için Askeri Tıbbiye‟ye girdiğini ifade eder. Atsız; Tıbbiye‟yi bir ocak olarak niteler ve bu ocakta “şair, politikacı, iş adamı, ihtilalci, hatta bazen doktor bile çıkardı” sözlerini sarf eder.33 Atsız‟ın ifade ettiği gibi Tıbbiye, Osmanlı fikir ve siyasi hayatında önemli rol oynamış olan bir müessesedir. Bundan dolayı, Tıbbiye‟nin Osmanlı fikir ve siyasi hayatına tesir ettiği etkilere göz atmak gerekmektedir.

   19.yüzyılda önemli reformlara sahne olan Osmanlı Devleti‟nde, II. Mahmud döneminde açılan Tıbbiye önemli bir yere sahiptir. Mehmed Ali Paşa tarafından Mısır‟da açılan Tıbbiye‟yi model alarak 1827 yılında açılan Tıbbiye; kurulmuş olan yeni ordunun34 ihtiyaç duyacağı doktorlar yetiştirmek üzere tesis edilmiştir.35 Tıbbiye‟nin, ilk mezunlar arasında sonraları fikir ve politika alanında önemli yer almış kişilerden bahseden Niyazi Berkes, tarihinin ilk evresinde Tıbbiye‟nin doktor yetiştirmekten çok eğitim, düşün ve yönetim alanlarında modern profilde kişiler yetiştirme hizmetini verdiğini söylemektedir.36 Tıbbiye‟de eğitim dili Fransızca olarak başlamış fakat 1873 yılında eğitim dili Türkçe olmuştur. Bunda Kırımlı Aziz Efendi‟nin yeni tıp ve tabiat ilimleri terminolojisini kurma yolunda gösterdiği önemli gayret büyük rol oynamıştır.37

   II. Abdülhamit devrinde rejime karşı ilk tepkiler Tıbbiye ile Harbiye‟de patlak vermiştir. Devletin düştüğü durumdan kaygılanmaktan doğan tatminsizliğin ve aydınlanmanın ilk yuvaları bu yüksekokullar olmuştur. Siyasetle ilgisi olmayan, Fransızca, matematik, fizik, biyoloji, iktisat, tarih, gibi derslerin bu bağlamda öngörülemeyen etkileri olmuştur.38

   Türk siyasi hayatında önemli bir veçheyi teşkil eden İttihat ve Terakki Partisi, 1899 yılında İttihad-ı Osmanî adıyla Askeri Tıbbiye‟nin bahçesinde kurulmuştur39. Bu cemiyetin kurucularından biri olan ve bu okuldan mezun olan Hüseyinzade Ali Bey‟in etkisiyle Tıbbiye, Türkçü fikirlerin aşılanması açısından önemli bir mecra olmuştur.40 Tıbbiye‟deki Türkçü faaliyetlere örnek olarak, kendini açıktan açığa Türk milliyetçisi olarak tanımlayan “Türk Yurdu” dergisinin, İttihat ve Terakki‟nin henüz Osmanlıcılık politikasını savunduğu 1911 yılında, Askeri Tıbbiye öğrencileri tarafında “gizli” bir şekilde sokulması ve öğrenciler tarafından okuyucu bulması gösterilebilir.41 Daha somut bir örnek ise Türk Ocağı‟nın kurulmasında Tıbbiye‟lilerin oynamış olduğu roldür.

   Yusuf Akçura, Türk Yılı dergisinde, Askeri Tıbbiye öğrencilerinin bir grubun Türk milliyetçiliği hususunda görüşlerini, 11 Mayıs 1911 tarihinde gönderdikleri bir mektupla devrin önde gelen fikir adamlarına başvurduklarını belirtmektedir. 190 Askeri Tıbbiye öğrencisi adına gönderilen bu mektupta, “Donanma Cemiyeti kadar geniş”42 bir cemiyetin kurulmasının elzem olduğu ifade edilmektedir43 Bu mektup Türk Ocakları‟nın kurulmasında tetikleyici bir unsur olmuştur. 3 Temmuz 1912‟de Türk Ocakları, sayıları 231‟i bulan Tıbbiye öğrencileri adına Hüseyin Fikret ve Remzi Osman yedi tane aydını(Mehmet Emin, Ahmet Ferit, Yusuf Akçura, Mehmet Ali Tevfik, Emin Bülent, Fuat Sabit, Ahmet Ağaoğlu) toplantıya çağırmış ve “Türk Ocağı” isimli bir örgütün kurulmasına karar verilmiştir.44

   Atsız, Tıbbiye‟de başarılı bir öğrencilik hayatı geçirmemiştir. Tıbbiye‟nin derslerine hiçbir zaman ısınamadığını ifade eden Atsız bunun sebebini ruhi ve fikri hiçbir hazırlığının olmamasına bağlar.45 Atsız‟ın Tıbbiye yılları bu bakımdan akademik anlamda değil, yaşadığı olaylar bakımından önem kazanır. Yukarıda da belirtildiği üzere, Tıbbiye Osmanlı fikir hayatında önemli bir yere sahiptir ve öğrenciler arasında fikri ve siyasi tartışmalar önemli bir boyutta gerçekleşmektedir. Atsız‟ın okuduğu yıllarda da bu durum mevcudiyetini korumaktadır.

   Atsız‟ın monografisinin yazıldığı eserlere bakıldığında, o yıllarda Tıbbiye‟de komünizm cereyanının ciddi bir şekilde teveccüh gördüğü ve Atsız‟ın bu yıllarda komünizmle mücadeleye başladığı belirtilmektedir.46 Atsız, dönem arkadaşlarından bahsederken, komünizmden mahkûm olmuş olan Hasan Ali Ediz‟in, Sezai Bedrettin‟in ve Türk komünizm tarihinin önemli bir şahsiyeti olan Hikmet Kıvılcım‟ın isimlerini zikretmektedir. Ancak, Atsız hatıratında, o yıllarda komünist öğrencilerle yaşadığı herhangi bir kavgadan bahsetmemekte hatta komünist bir arkadaşının olduğunu bu arkadaşın kendisini tanımlarken “komünist” olduğunu saklamadığını belirtmektedir.47 Atsız‟ın Tıbbiye‟de yaşadığı önemli olaylardan birinin de Ziya Gökalp‟ın cenazesinin kalktığı günü yaşanan bir vaka olduğu ileri sürülmektedir. İsmet Tümtürk‟e göre, Gökalp‟ın tabutu mezara götürülürken milliyetçilik karşıtı kitleler tarafından olay çıkarılmış ve tabutu mezara götüren milliyetçiler tarafından dayak yemişlerdir. Dayak atanlar arasında Atsız da vardır. Bundan ötürü, okul idaresi tarafından kınama cezası verilmiştir.48 Sertkaya‟ya göre ise, Gökalp‟ın cenazesinin yapıldığı günün akşamı, Türk öğrenciler ile diğer öğrenciler arasında çıkan bir kavga sonunda Atsız ağır bir ceza almış ve bu ceza tekrarlandığı takdirde okuldan atılacağı uyarısına maruz kalmıştır.49 Atsız‟ın otobiyografisinde, bu hadiseden bahsedilmemektedir.50

   Atsız‟ın bu yıllarda Türk Ocaklarının faaliyetleri katıldığı da söylenebilir. Türk Ocakları konusunda çalışma yapan Füsun Üstel‟in belirttiğine göre, Yeni Mecmua adlı bir dergide yayınlanan H.Nihal imzalı bir okuyucu mektubu, Türk Ocakları‟nın “ilim ve harsa” ilişkin faaliyetlerini yeterli bulmayarak, İtalya‟da faşistlerin yapmış olduğu faaliyetleri Türkiye‟de Türk Ocakları‟nın yapmasının lazım geldiğini, “irtica ve komünizme” karşı Türk Ocakları‟nın Türklüğü muhafaza etmesi gerektiğini ileri sürmektedir.51 H.Nihal adlı kişinin Atsız olması kuvvetle muhtemeldir çünkü hem ismin özgün yapısı hem de ileri sürdüğü fikirler Atsız‟ın düşünceleri ile uyum içerisindedir.

  
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
Atsız‟ın Askeri Tıbbiye yılları, 3. sınıftayken sona ermektedir. Bu duruma sebep olan olay ise, kendisinden selam isteyen ve aralarında daha önce de bir takım meseleler geçen ve Arap asıllı bir teğmen olan Mesud Süreyya‟a selam vermemesidir.52 Atsız, hatıratında “zülf-i yâre” dokunacağını söyleyerek bu meselenin tafsilatını anlatmamaktadır ama her ne kadar serkeşliğinin ve kadın parmağının okuldan atılışında önemli bir faktör olsa da esas sebebin “ömrünü ziyan ettiği halde vazgeçmediği, asla vazgeçmeyeceği” temel prensipten kaynaklandığını belirtmektedir.53 Burada Atsız‟ın temel prensipten kastının milliyetçilik ya da ırkçılık prensibinin olduğu ve okuldan atılışında esas sebebin Mesud Süreyya ile yaşadığı “selamlaşma” krizinde yattığını işaret ettiği anlaşılmaktadır.

   Askeri Tıbbiye‟den atılışı, Atsız‟ı oldukça üzmüştür. Doktorluğa karşı hiçbir zaman sevgi ve ilgi duymadığını ancak Askeri Tıbbiye‟li olmanın bambaşka bir duygu olduğu ifade eder ve Askeri Tıbbiye‟den ayrılışının hatırasından hiçbir zaman çıkmadığını belirtir.54

   Bu olaydan sonra, üç ay kadar vekil öğretmen olarak Kabataş Lisesi‟nde çalışan Atsız, daha sonra Deniz Yollarında kâtip yardımcısı olarak görev yapmıştır.551926 yılında, Türk Ocağında “Kızılelma” adlı bir odanın açılmasına öncülük etmiş ve ocak üyesi olmayan gençlere Türkçü fikirlerin aşılanması yolunda faaliyet göstermiştir.56Ancak, yaptığı bu işlerden tatmin olmayan Atsız, kendisini Türk tarihi okumalarına vermiş ve de “Türkiyat Mecmuası‟nda” yayınlanmak üzere yazdığı “Anadolu‟da Türklere Ait Yer İsimleri” adlı makale57 bir anda Atsız‟ın kaderini değiştirmiştir. Bu makale, Türkiyat Mecmuasında yayınlanmış ve bu mecmuanın editörü konumunda olan Fuat Köprülü‟nün dikkatini çekmiştir. Atsız‟ı evine davet eden Fuat Köprülü, kendisine Edebiyat Fakültesi‟ne girmeyi teklif etmiştir.58 Tekrar öğrenciliğe dönmenin maddi anlamda kendisini zorlayacağını düşünen Atsız, daha sonra hem Edebiyat Fakülte‟sine hem de yatılı olan Yüksek Muallim Mektebi‟ne kayıt olarak bu sorunu çözmüştür.59

   Okula kayıt olduktan sonra tecil isteği kabul edilmeyen Atsız, Taşkışla‟da askerliğini yaptıktan sonra okula geri dönmüş ve “Edirneli Nazmi” adlı divan şairinin üzerinde yaptığı inceleme ile 1930 yılında mezun olmuştur. Atsız‟ın sınıf arkadaşları arasında, “Tahsin Banguoğlu, Ziya Karamuk, Orhan Şaik Gökyay,Pertev Naili Boratav,Nihat Sami Banarlı” gibi daha sonraları Türk siyasi ve düşün hayatında önemli yer alacak isimler bulunmaktadır.60

17 Cihan Özdemir, Atsız Bey, Hüseyin Nihal Atsız‟ın Hayatı, Fikirleri ve Romanları Üzerine Bir İnceleme, Ötüken Yayınları, İstanbul,2007,s.10.
18 Sakin Öner, Hüseyin Nihal Atsız, Toker Yayınları, İstanbul,1977,s.9.
19 Osman Fikri Sertkaya, “Hüseyin Nihal Atsız, Hayatı ve Eserleri”, Atsız Armağanı, Ötüken Yayınları, İstanbul,1976,s.I.
20 a.g.e,s.IV. Osman Fikri Sertkaya‟nın naklettiğine göre, bu okulda bir gün kendisinden üç dört yaş büyük bir Rum çocuğu, Atsız‟ın kafasını duvara vurmuş ve Atsız‟ın kafasında kanlar akması üzerine bu çocuk suçu, İstavri adında başka bir Rum çocuğuna atmıştır. Bunun üzerine İstavri okul yönetiminden ceza almış ve bu haksızlık, Atsız‟ın ruhunda fırtınalar uyandırmıştır. Bkz, a.g.e,s.II. Bu anekdot, Atsız‟ın monografisini yazan başka eserlerde geçmemektedir.
21 Öner, a.g.e,s.9. Hem Sakin Öner hem de Osman Fikri Sertkaya,Atsız‟ın Süveyş sokaklarında, İtalyan çocukları ile yaptığı kavgalardan bahseder ve bu kavgaları, Atsız‟ın milliyetçi mücadelesinin ilk örneği olarak belirtirler.Bkz,Öner,a.g.e,s.10; Sertkaya,a.g.e,s.IV.
22 Sertkaya,a.g.e,s.IV.
23 a.g.e,s.IV.
24 Adile Ayda, Atsız‟dan Adile Ayda‟ya Mektuplar, Ankara 1988,s.11;İsmet Tümtürk, “Atsız Hakkında Birkaç Söz”,Türk Ülküsü, s.9.
25Sertkaya,a.g.e,s.V; Ömer Faruk Akün, “Hüseyin Nihal Atsız” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi,C.IV,Ankara,1981,s.87.
26 Öner, a.g.e,s.10.
27 Özdemir, a.g.e,s.12.
28Hugh Poulton, Silindir Şapka, Bozkurt ve Hilal: Türk Ulusçuluğu ve Türkiye Cumhuriyeti, çev. Yavuz Alogan, Sarmal Yayınevi, İstanbul,1998,s.18.
29 Niyazi Berkes, Unutulan Yıllar, s.64.
30Hüseyin Nihal Atsız, Çanakkaleye Yürüyüş&Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri,3.B,İrfan Yayınları, İstanbul,2003,s.240. Atsız, “Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri” adını verdiği hatıratı 1959 yılında, Necip Fazıl Kısakürek‟in yayınlamakta olduğu “Büyük Doğu” adlı dergide yazmıştır!
31 Yağmur Atsız, a.g.e, s.22.
32 Yılmaz Öztuna, “Atsız‟ın Ardından”,Boğaziçi, Aralık 1985,s.23.
33 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri,s.180.
34 1826 yılında II.Mahmud tarafından kapatılan Yeniçeri Ocağı yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni bir ordu kurulmuştur.
35 Bernard Lewis, Modern Türkiye‟nin Doğuşu, çev. Boğaç Babür Tuna,3.B,Arkadaş Yayınları, Ankara,2008,s.118.
36Niyazi Berkes, Türkiye‟de Çağdaşlaşma,12.B,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,2008,s.234.
37 Hilmi Ziya Ülken, a.g.e,s.30.
38 Berkes,a.g.e,s.367.
39 Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki,5.B,İmge Yayınları, Ankara,2009,s.49.
40 Günay Göksu Özdoğan, Turan‟dan „Bozkurt‟a…, s.225.
41 Füsun Üstel, İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları(1912-1931),2.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2004,s.44.
42 1909 yılında, Yağcızade Şefik Bey tarafından Osmanlı Donanmasını güçlendirmek adına kurulan bir cemiyettir. Bkz, Tarık Zafer Tunaya, Türkiye‟de Siyasal Partiler Cilt 1: İkinci Meşrutiyet Dönemi,2.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2007,s.67.
43 a.g.e,s.52.
44Masami Arai,JönTürk Dönemi Türk Milliyetçiliği,çev.Tansel Demirel,4.B,İletişim Yayınları,İstanbul,2008,s.115.
45 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.198.
46Bkz, Sertkaya, a.g.e, s.V;Öner, a.g.e, s.10;Tümtürk,a.g.e,s.9.
47 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.221. Bu sözlerden, Atsız‟ın o yıllarda komünizme sempati duyduğu veya komünizme karşı olmadığı anlamı çıkmamalıdır. Zaten Atsız, arkadaşından bahsederken, kendisinin O‟na “Hain komünist” diye hitap ettiğini, arkadaşının da bu mukabil Atsız‟a “Pis faşist” diyerek karşılık verdiğini ifade etmektedir. Burada, belirtilmek istenen, Atsız‟ın hatıratından yola çıkarak, diğer monografilerde olduğu gibi Atsız‟ın o yıllarda aktif bir şekilde komünizmle mücadele içerisinde olduğu tezine şüpheyle yaklaşılması gerektiğidir. Zaten, ileride de görüleceği üzere Atsız, hatıratında “Komünizmle İlk Çarpışmam” başlığı altında 1930‟lı yıllarda Nazım Hikmet ile yaşadığı polemiğe atıf yapacaktır.
48 Tümtürk,a.g.e,s.9-10.
49 Sertkaya,a.g.e,s.V. Sakin Öner de Sertkaya gibi cenazenin olduğu günün akşamı okulda vuku bulan kavgaya işaret etmekte ancak Atsız‟ın bu kavga neticesinde okuldan atıldığını iddia etmektedir.Kuşkusuz, bu iddia geçersizdir çünkü Atsız‟ın okuldan atılış tarihi 4 Mart 1925, Gökalp‟ın ölüm tarihi ise 25 Ekim 1924‟tür.
50 Atsız‟ın otobiyografisinde bu hadiseden bahsetmemesi de bu bilgilere şüpheyle yaklaşılması lüzumunu göstermektedir çünkü Tıbbiye ile Hukuk Fakültesinde yaşanan basit bir kavgadan dahi bahseden Atsız‟ın,bkz.Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri,s.230, Türkçülüğün önemli mümessillerinden Gökalp ile bağlantılı bu anekdotu vermek isteyeceği akıllara gelmektedir.
51 Üstel, a.g.e, s.131..
52 Sertkaya,a.g.e,s.5.
53 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.232.
54 a.g.e,s.232-233.İsmet Tümtürk, Atsız hakkında yazmış olduğu mezkur yazıda; Atsız‟ın katlandığı “mahrumiyet”ler arasında hiçbirinin subay üniforması yerine sivil elbise ile yaşamak “mahrumiyet”i kadar acı gelmediğini ileri sürmüştür.Bkz,İsmet Tümtürk,a.g.e,s.10.
55 Sertkaya,a.g.e,s.V.
56 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.233. Atsız‟ın, Tıbbiye öğrencisi iken gönderdiği mektuptan da anlaşıldığı üzere, Türk Ocakları‟nın yapısını eleştirdiği gözlemlenmektedir. Nitekim Atsız, Halkevlerinin kuruluşuna dair övgüler düzdüğü iki adet makalesi bulunmaktadır. İlk makalesinde, aydınların artık bir “uyanış” içerisinde olduğunu iddia ederken, Halkevleri‟ni bu uyanışın “en güzel eseri” olarak tarif etmiştir. Bkz, Atsız, “Halk ve Münevver”,Atsız Mecmua, sayı:10,15 Şubat 1932,Makaleler IV, ,2.B,İrfan Yayınları, İstanbul,1997,s.124.Bu makaleden iki ay sonra yayınladığı bir başka makalede ise şu sözleri sarfetmiştir: “Halkevleri güzel ve heyecanlı bir harekettir. Temenni ederiz ki bu güzel ve heyecanlı hareket şuurlu neticeler vererek, merhum Türk ocaklarının son zamanlarında olduğu gibi faaliyeti yalnız Cumhuriyet bayramlarında verilen balolara inhisar etmez”.Bkz, Atsız, “Bize Bir Gençlik Lazım”,Atsız Mecmua, sayı:12,15 Nisan 1932,Makaleler III, s.181.
57 Sertkaya,a.g.e,s.V;Özdemir,a.g.e,s.14.
58 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.233.Atsız‟ın monografilerinde yazılanlar bu nokta da Atsız‟ın kendisinin kalem almış olduğu hatıratıyla çelişmektedir. Sertkaya ve Özdemir‟e göre, bu makale Atsız Edebiyat Fakültesi öğrencisiyken kaleme alınmış ve bundan sonra Atsız, Köprülü‟nün dikkatini üzerine çekmiştir. Bkz, Sertkaya, a.g.e,s.V; Özdemir,a.g.e,s.14.
59 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.234.
60 Sertkaya,a.g.e,s.VI. Yağmur Atsız bu isimlere ilave olarak Ahmet Hamdi Tanpınar,Sabahattin Ali,Tahsin Banguoğlu,Nahid Fıratlı isimlerini zikretmektedir.Bkz,Y.Atsız,a.g.e,s.39.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
1.2Atsız‟ın Meslek Hayatı
   1.2.1Atsız‟ın Asistanlık Yılları

   Atsız‟ın başarı ile geçen okul hayatı sonucunda hocası olan Fuat Köprülü, O‟na Edebiyat Fakültesinde asistanlık teklif etmiştir. Yüksek Öğretmen Okulu‟ndan da mezun olması neticesinde, mecburi 8 yıllık mecburi hizmetinin kaldırılması için aracı olmayı teklif eden Fuat Köprülü‟nün bu önerisini kabul eden Atsız,25 Ocak 1931 yılında hocasının asistanı olmuştur.61 Bu yıllarda Atsız, yayın hayatının ilk önemli durağı olan “Atsız Mecmua” adlı dergisini neşretmeye başlamıştır. Kendisini “Türkçü ve Köycü” bir mecmua olarak niteleyen bu dergi 15 Mayıs 1931‟den,25 Eylül 1932‟ye kadar çıkmıştır.62 Bu dergide yazan isimler arasında Fuat Köprülü, Zeki Velidi Togan,Abdülkadir İnan, Pertev Naili Boratav ve Sabahaddin Ali gibi isimler yer almaktadır.63
   Dergide dikkati çeken ilk husus, 1940‟lı yıllarda, Atsız‟ın deyim yerindeyse “kanlı bıçaklı” olacağı Pertev Naili Boratav ile Sabahattin Ali‟nin yazılarının bu dergide yayınlanması olmuştur.64 Daha önce de bahsedildiği üzere, bu iki isim Atsız‟ın talebelik yıllarından arkadaşlarıdır ve bu arkadaşlığın en azından 1932 yılına kadar devam ettiği bu veriden anlaşılmaktadır. Bu dergide dikkati çeken bir diğer husus ise derginin parola olarak “Türkçü ve Köycü” sloganını seçmesidir.Türkçülük ile köycülük arasındaki bu simbiyotik ilişkiyi anlamak için öncelikle Türk düşün hayatında “köycülük” fikrinin ne surette girdiğine bakmak lazım gelmektedir.

   Türk fikir hayatına, köycülük düşüncesi II. Meşrutiyet döneminde girmiştir. Özellikle Türk Yurdu dergisinde Yusuf Akçura‟nın ve Parvus Efendi(Alexander Helpfand)‟ın yazılarıyla gündeme gelen bu düşünce milliyetçi ideoloji ve hareket için köylülerin desteğini almayı amaçlar. Bu düşüncenin, aktivist bir nitelik kazanması ise I.Dünya Savaşı sonrasında on beşe yakın tıp doktorunun “Köycüler Cemiyeti”ni kurmasıyla gerçekleşmiştir.65Ancak, Türk düşün ve siyasal hayatında, köye ve köylüye yönelik ilginin artması 1930‟lu yıllara tesadüf etmektedir. Yeni rejimin toplumsal tabanının arttırılması gayesinin bu bağlamda önemli bir yeri olsa da bürokratik elit dışında da bu düşüncenin önemli ölçüde revaçta olduğu söylenebilir. Ulusal kültürün köylerde olduğu tezi ve de köyleri saflığın bir numunesi olarak gören “köycülük” düşüncesi diğer birçok milliyetçi harekette olduğu gibi Türk milliyetçiliği fikrinin temel direklerinden birisini oluşturmuştur.66

   Atsız‟ın üniversite yılları, kısa sürmüştür. Buna sebep olacak olay ise 1932 Temmuzunda Ankara‟da toplanan Birinci Tarih Kongresi olmuştur. Bu kongrede ileri sürülen “Hititlerin, Türkler‟in ataları ve Anadolu‟nun da eski bir Türk yurdu olduğu” şeklindeki teze, Zeki Velidi Togan şiddetle muhalefet eder. Bunun üzerine Eylül 1932 yılında Milli Eğitim Bakanı olacak olan Reşit Galip, Zeki Velidi Togan‟ın ilmi birikimi konusunda müstehzi ifadeler kullanır.67Atsız, içerisinde Pertev Naili Boratav ve Bedriye Hanım‟ın( Daha sonra Atsız‟ın eşi olacaktır) da bulunduğu yedi arkadaşı ile beraber Reşit Galip‟e “Zeki Velidi Togan‟ın öğrencisi olmakla iftihar ederiz.” diyen bir protesto telgrafı çeker ve bu telgraf üzerine dikkatleri üzerine çeker.68

   Atsız‟ın bu telgrafı yayınlamasında iki etken ileri sürülebilir. Birincisi, Zeki Velidi Togan‟ın öğrencisidir ve oldukça samimi bir ilişkisi vardır. Ayrıca, daha öncede belirtildiği üzere, Zeki Velidi Togan Atsız Mecmua‟nın yazarlarından biridir. İkincisi Atsız, tezi ilmi bulmamış ve çeşitli zamanlarda Türk Tarih Tezi‟ni hicvetmiştir. Türk Tarih Tezi‟nin benimsenmesinin iki amacı bulunmaktadır: Türklüğün ulusal özgüvenini ve saygısını yeniden kazanmak ve Anadolu‟yu Türk milli vatanı olarak tespit etmek.69 Nihal Atsız‟ın fikirlerinde de görüleceği üzere, “territoryal milliyetçilik” eğilimi taşıyan bu fikre katılması mümkün değildir.

   Atsız‟ın davası uğrunda bir üniversite asistanı olarak verdiği bu mücadele, kısa sürmüştür zira Reşit Galip, 19 Eylül 1932‟de Milli Eğitim Bakanı olmuştur. Atsız, bu gelişme üzerine daha da hırçın bir tavır içerisine girmiştir ve 25 Eylül 1932‟de son defa yayınlanacak olan Atsız Mecmua‟da “Darülfünun‟un Kara, Daha Doğru bir Tabirle Yüz Kızartıcı Listesi”70 adıyla bir makale neşreder. Bu yazıyla birlikte asistanlıktan alınacağını bilen Atsız aynı makalenin sonunda meşhur “Yolların Sonu” adlı şiirini yayınlar.71 Şiirin ilk iki dizesi adeta veda niteliğindedir: “Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden, belki bir kişi bile gelmeyecektir bizle…”.

   Bu makalenin akabinde beklenen sonuç gerçekleşir ve Atsız ve Edebiyat Fakültesi Dekanı‟nın kararıyla Atsız‟ın üniversite asistanlığına 13 Mart 1933 yılında son verilir.72

61 Sertkaya,a.g.e,s.VI.
62 Öner, a.g.e,s.11.
63Sakin Öner, Atsız Mecmua‟da kimlerin yazdıkları hakkında bilgi vermemekte, Sertkaya ve Özdemir ise, yalnızca Fuat Köprülü, Zeki Velidi Togan ve Abdülkadir İnan‟ın eserlerini zikretmektedir. Bkz, Sertkaya, a.g.e,s.VI;Özdemir;14.
64 Sabahattin Ali‟nin; “Başımda saçlar kardı/Deli Rüzgârlarım Vardı” dizeleriyle başlayan meşhur “Dostlar” şiiri ilk defa Atsız Mecmua‟da yayınlanmıştır. Bkz, Fatih Yaşlı, Milliyetçilik ve Faşizm, Türkiye‟de Irkçı Milliyetçilik Üzerine Bir İnceleme, basılmamış doktora tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,2008,s.121.Atsız ile Sabahattin Ali‟nin Atsız hakkında yazdığı; “Mektepte acaba kim tanımaz Mir-i Nihal‟i/Bazusu kavi Türkçülüğü pek yamandır/Almıştır Oğuz Beyliği fermanının lakin/Öz kendini farzetti Hülagu-yı zamandır/Aşıklığı reddeyledi aşıklara güldü/Hey yavrucuğum gel de benim şapkamı kandır/Bir kere nazar kılsa tanır esnafı esnaf/Aşık değilim ben diyerek eyleme boş laf şiiri için bkz, Y.Atsız, a.g.e,s.68.Ayrıca, Atsız‟ın kendi penceresinden anlattığı Sabahattin Ali ile anıları hakkında,bkz.Atsız,Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri,s.111-119.
65 M. Asım Karaömerlioğlu, “Türkiye‟de Köycülük”, Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce 2:Kemalizm,s.284.
66 a.g.m,s.293. 1950‟li yıllarda Remzi Oğuz Arık tarafından kurulan “Türkiye Köylü Partisi”, bu partinin ardılı niteliğinde olan ve Alparslan Türkeş‟in başkanlığını yaptığı “Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi” bu hususta örnek olarak verilebilir. Ayrıca, ülkücü hareketin “milli doktrin” olarak öne sürdüğü 9 Işık‟ta maddelerden bir tanesi “köycülük”tür. Köycülük düşüncesinin başka milliyetçi hareketlerde de bulunmasına örnek olarak da 1930‟lı yıllarda Almanlar‟da görülen “Blut und Buden” ideolojisi gösterilebilir, bkz.Karaömerlioğlu, a.g.m,s.294.
67 “Zeki Velidi Bey‟in Darülfünundaki kürsüsü önünde talebe olarak bulunmadığıma şükür ediyorum”. Özdemir, a.g.e,s.15.
68 Sertkaya,a.g.e,s.VII.
69 Ahmet Yıldız, „Ne mutlu Türk‟üm Diyebilene‟ Türk Ulusal Kimliğinin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938),2.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2004s.162.
70 Atsız, “Darülfünunun Kara, Daha Doğru Bir Tabirle Yüz Kızartıcı Listesi”,Atsız Mecmua, sayı:17,Eylül 1932.
71Atsız, “Yolların Sonu”, Atsız Mecmua, sayı:17,25 Eylül 1932,s.166-170.
72 Sertkaya,a.g.e,s.VII. Sertkaya‟nın naklettiğine göre bu hadiseden sonra Atsız, Üniversite Dekanı olan Ali Muzaffer Bey‟i Tokatlıyan‟da düzenlenen bir çay merasiminde tokatlamıştır,bkz,a.g.e,s.VII.Yılmaz Öztuna,Atsız‟ın üniversiteden uzaklaştırmasının,O‟nun ilmi kariyeri ve fikirlerini rahat bir ortamda yayamaması bakımından son derece zararlı olduğunu belirtir. Ancak, Öztuna‟ya göre, Atatürk bu hadiseye hiç önem vermemiş ve Atsız‟ın bundan sonraki yazılarını takip etmiştir. Hatta Atatürk Atsızla tanışmak istemiş, ancak Fuat Köprülü buna engel olmuştur. Bkz, Öztuna, a.g.m, s.25.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat