KOMÜNİST DON KİŞOTU PROLETER - BURJUVA GOSPODİN NAZIM HİKMETOF YOLDAŞA
Don Kişotu herkes bilir; kahramanlık martavallarıyla dolu kitapları okuya
okuya zayıf sinirleri büsbütün sarsılan ve aklını oynatan bu kahraman taslağı,
cihana güya adalet götürmek için sıska bir ata biner ve paslanmış bir mızrakla
yola çıkar. Bozuk kafasında yalnız düşman orduları ve devler olduğu için koyun
sürülerini asker, yeldeğirmenlerini dev sanarak onlara hücum eder. Sonunda ne
olduğu da malumdur.
Son zamanlarda da İstanbul'da bir komünist Don Kişotu türedi. O da modası geçmiş
paslı bir mızrakla ve kafasında yalnız burjuva - proleter manisi olduğu halde
rasgele saldırıyor, haykırıyor, hırslanıyor, tulumbacı ağzıyla şiirler (?!)
yazıyor. Gayesi basit, fakat pek yaman: Türkiye`de halk rejimi yani komünizmi
kurarak bu çorak memleketi cennet haline getirmek.
İşin doğrusunu söylemek icap ederse asıl Don Kişot olanlar bu işin
elebaşılarıdır. Onların Türkiye`deki müsveddesi olan Nazım Hikmetof Yoldaş da
ancak bir Sanso Pansa`dir. Fakat Türkiye`de baş komünist kendisi olduğu ve yahut
öyle geçindiği için ona, Türkiye komünistlerine de değer biçmek üzere, Don
Kişotluk rütbesini çok görmüyorum.
Kara vicdanını Mujik cehenneminde kızartan ve Yahudi Marks`ın bayat felfesinin
altına bir kole gibi yatan, karanlık günlerimizde İstanbul`dan ve Anadolu`dan
kaçarak Moskova`da ense yapan yurt kaçkını Nazım Hikmetof Yoldaş`a hiçbir sözüm
yoktu. Çünkü türlü türlü maniler ve türlü türlü manyaklar olduğunu biliyordum.
Fakat Hikmetof Yoldaş nebbaslığa başlıyarak büyük Namık Kemal`in kemiklerine diş
uzatınca mesele değişti.
* * *
Komünist Nazım Hikmetof ile romancı Peyami Safa`nın aralarında ne geçtiyse
geçti. Düne kadar birbirinin dostu ve bedava reklamcısı olan bu iki edib-i şehir
bozuşup cilveleştiler. Itiraf etmeli ki bu münakaşada Peyami Safa daha dürüst
hareket etti; münakaşayı münakaşanın çerçevesinden aşırmadı. Fakat, ya Hikmetof
Yoldaş? Hayır, o böyle bir fırsatı kaçıramazdı. Ahmet Haşim`e Hamdullah
Suphi`ye, Yakup Kadri`ye saldırdığı zaman kimse kendisine cevap vermedi ya, o
zavallı gafil bunu kendi kahramanlığından yıldıklarına hamletti; bir saldırış
daha yaptı. Nazım Hikmetof Yoldaş bu saldırışını da yalnız Peyami Safa`nın
şahsına yapsaydı tabii yine kimse sesini çıkarmıyacaktı. Çünkü onun fikirleri
gibi Polon ve Mison karışık argosu ile, trak tiki taklarla, karamaca beyleriyle
karışık edebi soytarılıklarları, iğrenmeden okuyabilenleri eğlendiriyor, onlara
hoşca vakit geçiriyordu. Fakat Nazım Hikmetof Yoldaş bu münakaşayı Türk
milliyetperverliği üzerinde tepinmeğe yeltenmek için vesile yaptı ve Türkiye`nin
en büyük adamlarından biri olan Namık Kemal`i arslan postu giymiş olmakla
ittiham etti. Öyle sanıyorum ki arslan postu giymiş olmakla kasdettiği mana
eşekliktir. Bu, arslan postu giyen ve kendisini arslan diye satan eşeğin
hikayesine telmihen yapılmış, komünistlere yaraşır şekilde bayağı, Don Kişotca
bir tesbihtir. Bir kere Namık Kemal arslan postu giymiş değildir. Namık Kemal
arslanın ta kendisidir.
Evet, Namık Kemal arslandı , sırtlan değil... Çünkü mezarlarda yatan arslanlara
değil, kanlı cellat gibi tepemizde yaşıyan kızıl sultanlara saldırıyor, ağız
dolusu küfürü onların suratına haykırıyordu.
Fakat bu böyle olmasa bile, Namık Kemal`in arslan postu giymesi veya Nazım
Hikmetof Yoldaşın kendi postu içinde yaşaması münakaşaya girecek şeyler midir?
Madem ki münakaşa ( veya cilveleşme) Peyami Safa ile yapılıyordu ve uzaktan veya
yakından Namık Kemal ile ilişikliği bulunmuyordu, o halde Namık Kemal`i hakaret
etmekte mana yoktu.
* * *
Peyami Safa`ya telkin veren Hikmetof Yoldaş, kendi salkım yutmaktadır. Ona
"ölüleri mezarında rahat bırak" dediği halde niçin leş arıyan sırtlanlar gibi
Namık Kemal`in mezarini eşiyor? Görülüyor ki Hikmetof Yoldaş ne dediğini
bilmeyen, tezatlar içinde yüzen zavallı bir hastadır.
Hikmetof Yoldaş aynı zamanda megalomaniyle de uğraşmıştır. Bu zavallı büyüklük
meraklısının kuruntusuna göre Peyami Safa, Hikmetof Yoldaşın karşısına
kendiliğinden çıkmış değilmiş. O`nu çıkarmışlar ve Hikmetof Yoldaşın paçasına
salıvermişler. Bir büyük ölünün kemiklerine saldırmakla Nazım Hikmetof Yoldaşın
paçasına saldırmak arasındaki farkın, yükseklik cihetinden ikincisinin lehinde
olduğunu şöyle bir tarafa bırakarak soralım: Peki Hikmetof Yoldaş! Mademki her
saldırış bir kışkırtma ile yapılıyor, o halde seni Namık Kemal`in kemiklerine
saldırtan kim?
Hem de megalomaniye bakın ki herkes, milliyetperverler, hatta hükümet bile Nazım
Hikmetof Yoldaşa doğrudan doğruya saldırmaktan çekiniyor da O`nun karşısına
Peyami Safa`yı çıkarıyor ve Peyami Safa`da bu iş için para alıyor. Tabiidir ki
dünyada her şeyi iktisadi gözle gören Gospodin Nazım Hikmetof Yoldaş için her
hareket iktisadidir. Her hareket iktisadi olduğu için de Peyami Safa, Hikmetof
Yoldaşa vereceği cevabın karşılığı olarak milliyetperver kaynaklardan para
almıştır. O halde biz de soralım: Her hareket iktisadi olduğuna göre acaba
Hikmetof Yoldaşın Namık Kemal`in kemiklerine saldırmasında hangi iktisadi
amiller rol oynamıştır?
Nazım Hikmetof Yoldaş hülyalı ve manyak muhayyelesiyle kendisini devler
arasındaki bir kahraman olarak gördüğü ve Türkiye`yi sözüm ona irsada memur
olduğu için , karşısına dikilen herkesi bir kafir ve her kafiri de batıl dinin
ulularından yardım gören birisi olarak kabul edebilir. Belki benim için de böyle
düşünebilir. Fakat şu hakikatı aklı başında ve namuslu insanlardan hiçbiri inkar
edemez ki Hikmetof Yoldaş bu hızını ve cesaretini Moskova`nın orak ve çekicinden
aldığı halde ben damarlarımdaki Türk kanından başka hiçbir yerden almıyorum.
* * *
Nazım Hikmetof Yoldaş Peyami Safa`ya yüksekten bakıyor. "Okuman lazım evlat"
diyor. Peyami Safa`nin Hikmetof Yoldaştan daha okumuş. yüksek kültürlü olduğu
muhakkak olmakla beraber acaba Hikmetof Yoldaş el aleme "okuman lazım" diyecek
kadar okumuş mudur? Ben bunu hiç ummuyorum. Eger Hikmetof Yoldaş biraz okumuç
olsaydi Türkmenistan`da budizm dininin bulunmadığını ve Simavneli Şeyh
Bedreddin`nin komünist olmadığını bilecekti. Malum ya, Hikmetof Yoldaş ilmi,
siyasi, içtimai, tarihi hakikatlerle (?!) dolu olan şiirlerinin (?!) birinde
kendilerinin (yani komünistlerin) vaktiyle Şeyh Bedreddinle beraber
ayaklandıklarını söylediği gibi başka bir şiirde de Türkmen kayıkçıyı
Türkmenistanlı bir buda heykeline benzetiyor. O halde ben de kendisine şöyle
söylüyebilirim: "Okuman lazım Yoldaş!Buda dini Türkmenistan`a tarihin hiçbir
devrinde girmemiştir. Türkmenistanlı Buda heykeli demekle İskoçyalı Safii imami
demek arasında fark yoktur ve Şeyh Bedreddin senin sandığın gibi bir komünizm
mübessiri değildir. O`nun ne olduğunu senin bugünkü ilmin, kafan ve seciyen
anlıyamaz. Okuman lazım Yoldaş! Mujikistan cambazhanesinde size bunları elbette
öğretemezlerdi. Okuman lazım, okuman!"
Hikmetof Yoldaş, Peyami Safa`nın babası, Ingiliz-Boeer savaşında kazandıkları
zaferden dolayı İngilizleri tebrik etti diye çatıyor. Bundan Hikmetof Yoldaşa ne
olduğunu anlıyamıyorum. İngilizler bir avuç Boeeri yendi diye sevinmek gerçi
doğru bir hareket değildir, fakat İsmail Sefa`nın dinine dahleden Yoldaşın
kendisi sanki müslüman mı? Bolşevikler küçük Azerbaycan Cumhuriyetini istila
ettikleri zaman Hikmetof Yoldaş acaba kaç defa taklak attı? Ingiltere`ye hulus
çakmakla Moskova`ya dalkavukluk etmek arasında ne gibi bir fazilet farkı
olduğunu anlıyamıyorum.
Nazım Hikmetof Yoldaş hasep, nesep, şeref, kan diye birşeyler tanımadığını
söylüyor, bunları söylemeğe lüzum yoktu. Biz zaten komünist taslaklarında böyle
şeyler olmadığını biliyorduk. Ataları, bu toprağa kan katanlardan, halis kanlı
Türk olanlardan bir komünist çıktığını da zaten şimdiye kadar görmedim. Bunlar
daima kanı bozuk, sütü bozuk, yeri yurdu belirsiz, soyu sopu şüpheli ve Türk
olmuyan kimselerdir. Nitekim Nazım Hikmekof Yoldaşın kendisi de Türk değildir.
Acundaki komünizmin de nasıl bir bozuk kan unsuru olduğunu anlamak için onların
önderlerine bakmak kafidir. Biz, kanı Türk olmuyan yurttaşlardan bu yurda ne
kadar bağlılık beklenebileceğini birçok acı denemelerle öğrenmiş bulunuyoruz.
Onun için Misonlar, Kohenler ve Çerkes Ethemlerle Nazım Hikmetof Yoldaş arasında
hiçbir fark görmüyoruz.
Karışmamış kan davası yalnız hayvanlar değil, insanlar için de vardir.
Hayvanların en asil ve değerlileri halis kanlı olanlar olduğu gibi insanlarin en
asilleri en saf kanlı olanlarıdır. Kan ve ırk meselesi kan grupları tetkiki
demek olan fizyolojik ve antropolojik bir meseledir. Sonra, Nazım Hikmetof
Yoldaşın hatırı için veraseti de inkar edecek değiliz a... Zaten tabii ilimler
bakımından insanla hayvana aynı gözle bakılmak gerektiği halde, kuyruğuna motor
takmağa kalkacak kadar ilmi zihniyetli geçinen Nazım Hikmetof Yoldaş nedense
işine gelmiyen ilmi hakikatlerden tegaful ediyor. Bize gelince: Biz, kuyruğumuz
olmadığı için motor takmağa da kalkışmayız. Yalnız tabii değil içtimai bakımdan
da insanla hayvan arasında münasebet olduğunu da aramızda yaşayan bazı insanlara
bakarak kabul edebiliriz. Fakat insanları yalnız ve sadece mide ve hüsyeden
mürekkep bir makine gibi kabul edemeyiz. İnsanları yaşatan bir de şeref ve
haysiyet olduğuna inaniriz ve Nazım Hikmetof Yoldaşa yine ilmi bir hakikat
olarak beyan ederiz ki: Göçebe olduğu zamanlarda bile toprak mülkiyetini tanıyan
Türk Milleti komünist olamaz. En yoksul Türk köylüsünün bile el evinde el ekmeği
yemeğe tahammülü yoktur. Kaldı ki hiçbir şeye sahip olamayan ve esir yaşamağa
alışan mujikler bile bir çanaktan yemeğe alışamadılar. Komünizm Rusyada bile
hakikat olamadı. Nerede kaldı ki kanı, dili, dini ve dileği bütün olan Türk
köylüsü komünist olacak. Onun için Nazım Hikmetof Yoldaş artık yanlış kapı
çalmaktan vazgeçsin. Beğenmediği Türkiye cehenneminden çıkarak huri ve gilmani
bol olan komünist cennetine gitsin. Hikmetof Yoldaşa şunu da ihtar ederim ki
onun gibi kabadayı fedailer daima ateş hattında bulunurlar. Burası kızıl
orduların ateş hattı değildir. Burada kalmak ve sözüm ona kahramanlık
yaygarasıyla bol bol matbaa mürekkebi harcamak mertliğe yaraşmaz.
* * *
Ben Nazım Hikmetof Yoldaşa bu cevabı daha önce verebilirdim. Başkalarının
vermesini bekledim. Başkaları verecektir sandım. Bir zamanlar İstanbul`daki bir
Edebiyatçılar Birliği vardı. İstanbul`un meşhur ve meçhul bütün şairleri,
edipleri oranın azasıydı. Hatta zannedersem Nazım Hikmetof Yoldaş da Bahri Hazer
adındaki şiirini Peyami Safa`nın kılavuzluğu ile ilkönce orada okumuştu. Bir
gün, gazetenin birinde "Şekspir büyük şair değildir." diye bir yazı çıktığı için
bu Edebiyatçılar Birliği azaları hep birden şahlanmışlardı. O ne asıl heyecandı
öyle !... Şekspire saygısızlık edildi diye o yazıyı yazanı dünyaya geldiğine
pişman etmişlerdi. Halbuki Şekspir bizim neyimizdi? Ve acaba hakikaten o kadar
da büyük mü idi? Bütün bunlar su götürür şeyler olmakla beraber şimdilik
geçelim. Halbuki bu sefer Nazım Hikmetof Yoldaş bizim büyük şair ve büyük
vatanperverimiz Namık Kemal`e sövüyor da o edebiyatçılardan hiçbirisinin kılı
kıpırdamıyor. Doğrusu, memleketin edebiyatçılarının kansız insanlar olduğunu
biliyordum ama bu kadar kansız olduklarını kestiremiyordum.
İstanbul`da bir de gazeteler vardır. Hem de hepsi fırkanın gazeteleridir.
Balatta bir sarhoş yahudi çıksa, içini dışına dökse, küçük bir şeye küfretse
hemen polisler yakalar, gazeteler yazar, divana çekerler. Nazım Hikmet Yoldaş da
yetim-i Sefaya çullanırken onu muhalif diye jurnal ediyor ve alt yanında da
faşisto-demokrato liberal diye rejime saldırıyor ve alay ediyor. Bunu polisler
anlıyamabilir. Fakat o pek anlayışlı ve uyanık gazetecilerimiz nerede? Tan`in
baş sayfalarında demokratlıkla devletçiliğin evlenme törenini yapan ve bu iki
fikri birleştirmeğe çalışan Mahmut Esat Bey nerede? Öyle mi Nazım Hikmetof
Yoldaş? Faşisto demokrato-liberal.... Gölgesinde rahat rahat yazı yazabildiğin
rejimi böyle mi anliyorsun?
İstanbul`da birde "Milli Türk Talebe Birliği" vardir. "Milli Türk" terkibinin
saçmalığına ve bunun, Türk olmuyanlar tarafından kendileri hakkındaki şüpheleri
bertaraf etmek için yapılmış bir manevra olduğu hakkındaki telakkilere rağmen bu
genç arkadaşlar bir zamanlar Cevdet Kerim Bey`le vatanperverlik rekorunu kırmak
için maç yapmışlardı. Bir yabancı bir Türk memuruna hakaret etti diye camları
taslamışlardı. Fakat bu sefer o Türk memurundan namutenahi kere büyük olan bir
Türk şairi hakarete uğruyor da bu Türk gençliği sesini çıkarmıyor? Nerde kaldı
Namık Kemal için yapılan ihtifaller?... Demek ki onlar gösterişti. Gösteriş
olmasaydı bu gençlik bir varlık gosterirdi. Halbuki onlar "Gençlik Var" diye
mecmua da çıkarmışlardı. Hazin ve gülünç varlık...
* * *
Acaba bu Nazım Hikmetof Yoldaşın san'atta ne değeri var? Bazı budalalar
tarafından asrın en yüksek şairi olduğu bile ilan edilen bu Sanso Pansa`nın
şairliği hakikaten 100 numara mıdır? Bana sorarsanız sıfır. Şiirin bir tarifi
vardır. Nazım Hikmetof Yoldaşın hezeyanları o tarife sığmaz. San'atta dar bir
çerçeve içinde kapalı kalmak taraftarı değilim. Fakat tulumbacı argolarını, zevk
fesadına uğramış naraları da san'at diye kabul edemem. Aklı başıda kimse de
kabul edemez. Şiir vezinle ve kafiyeyle olur. Böyle olmuyan yazılara nesir
derler. Gerçi nesirde de şiir yapılır ama bu, manzum şiirden daha güç, daha
san'atkarane birşeydir ve Hikmetof Yoldaşta bunun zerresi yoktur. Nitekim
gölgesi Orhan Selim`in yazıları da meydandadır. İşte Nazım Hikmetofun
san'atından parçalar:
Bana bak:
Hey!
Avanak!
* * *
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
Makinalaşmak
İstiyorum,
* * *
Şiirerim içilmez
Ingiliz tuzu gibi.
Hakikaten, Ingiliz tuzunu, Moskof mushili içilerek yazılmış olan bu satırların
üzerine içmek daha doğru olur. Sonra trrrrum diye makine taklidi yapmak hangi
şiirin ve hangi zevkin kabul edeceği şeydir? Şiir yalnız taklidi lafizlarla mı
meydana gelir? Kelimelerin ahengi yok mudur? Hikmetof Yoldaşın ağzındaki teneke
düdüğün sesine çelik pistonlu makinelerin iniltisidir diyebilir miyiz? Hikmetof
Yoldaş köpek veya sığır başlıklı şiirler yazsa havlıyacak yada böğürecek mi?
Bütün bunlar yalnız şunu gösterir: Nazım Hikmetof Yoldaşta zevk fesada uğramış,
tereddi etmiştir. Eğer onun şiirleri çok okunuyorsa bu da okuyucu kütlesinin
bozuk zevkli olduğunu gösterir. Nitekim bazı edepsizce ve açık saçık kitaplar da
el yazılarıyla yazıp dağıtılacak kadar çok rağbet bulmuştu. Nazım Hikmetof
Yoldaşın çok mukallitleri çıkıyorsa bu da o tarzın kolay oluşundandır. Çünkü
vezin ve kafiyeli ve aynı zamanda manalı şiir yazmanın güçlüğünü anlıyan
kabiliyetsiz insanlar için başvurulacak yegane yol vezinsiz, kafiyesiz, manasız,
mantıksız yazı yazmaktan ibarettir.
Nazım Hikmetof Yoldaş burjuva düşmanıdır. Fakat bu düşmanlıkta müteassıp
softalardan daha müteassıptır. Bu softalarca nasıl namaz kılmayan, oruç yiyen
kimseler kafirse, asılması sevapsa, Hikmetof Yoldaş için de burjuvaların
asılması elzemdir. Fakat bir yazısında Piyer Loti`ye "domuz burjuva" diyen
Hikmetof Yoldaş "domuzuna proleterlik" sattığı halde bayağı burjuvadır. Başka
bir yazısında da ayda 60 papallle geçindiğini söylemek istiyor. Galiba Gospodin
Yoldaş cenapları 60 liranın Türk köylüsünün rüyasında bile görmediği bir servet
olduğunu unutuyor. Bu taslağa şunu söylerim ki: Mert adam, sözünün eri adam
proleterlik sattığı halde burjuva geçinmez. Nazım Hikmetof Yoldaş mütareke
yıllarında, yüz elliliklerden Refi Cevadin Alemdar gazetesi idarehanesinde ayı
oynattığı günden bugüne hep burjuva olarak geçinmiştir ve.... Kurtuluş savaşında
düşman karşısına çıkacak yüreği olmadığı için Rusyaya kaçarak savaşın bitmesini
beklemiş ve savaş bittikten sonra buraya bir kahraman(?) olarak dönmüştür. Bir
iki defa hapse girmek ve ağız dolusu argo savunmakla kahramanlığın kazanıldığı
bir zamanda bu da çok görülmez. Fakat unutmamalıdır ki argonun da soylusu ve
soysuzu vardır. Eski Çeşme meydanında saldırma çeken kabadayı argosuyla Beyoğlu
sokaklarında dolaşan Palikarya oğlanlarının argosu arasında dağlar kadar fark
vardır. Tıpkı aç midesine yumruğu basarak ıztırap içinde didinen bir emekcinin
iniltisi ile Nazım Hikmetof Yoldaşın 60 papale haykıran naraları arasında fark
olduğu gibi.
Bu küfürler, bu palavralar, bu düzgünlü yaveler, bu Babıali sokaklarında don
kişotca kişnemeler sözde hep Türk işcisi için değil mi?
Türk işcisi bu deli saçmaları, bu gerdan kırmalar, nara atmalarla mı kurtulacak;
bolluğa tokluğa, sağliğa kavuşacak? Hayır Nazım Hikmetof Yoldaş! Aç adamlar
maskaralık istemiyorlar. Aç adamlar ne yetim-i Sefa`nin kırık mızraplı udu, nede
Namık Kemal`in ölüsüyle ve kemikleriyle beslenmek istemiyorlar. Aç adamlar bol
bol papel getiren naralı şiirler, mahkemelerde dile gelen tezler ve sokaklarda
kişniyen ülkülerle avunmak ve aldanmak istemiyorlar. Aç adamlar iş ve refah
istiyor. Aç adamlar açık sözlü, açık özlü, ak alınlı kahramanlar istiyor. Açık
gözlü taslaklar değil....
Nazım Hikmetof Yoldaş! Sarı suratlı afyonkeş Çinlilerle kara suratlı yamyam
Habeşlerin davasını güdüyorsan, haydi oraya... Yolun açık olsun. Babiali
caddesinde Habeş davası müdafaa olunamaz. Senin begenmediğin burjuvalardan
yüzlerce kişi Habeş davasını kanlarıyla korumak için kızgın kum çöllerine
koştular. Sende o yürek nerede? Şimdiye kadar ki susuşumuzu sakın güçsüzlüğümüze
ve çekindiğimize verme. Deli-Petro gibi bayrak açıp gelseniz bile bizi
karşınızda Baltacı`lardan mürekkep bir ordu halinde bulursunuz. Hem bu sefer her
biriniz için Katerin gelse de elimizden kurtulamazsınız.
24-3900