Azerbaycan’ın Türkleşmesi ve Azerbaycan Türkçesinin Teşekkülü
Cevat Heyet
Azerbaycan Türkçesi Oğuz Türk dili ve lehçelerinin merkezî dalı olup Azerbaycan’dan başka İran’ın birçok bölgesinde, Irak’ta ve Doğu Anadolu’da yerel halkın ana dilini oluşturmaktadır.
Azerbaycan Türkçesinin de diğer diller gibi birçok ağızları ve bir de edebî dili vardır ki, Azerbaycan’ın genel halk dili üzerinde teşekkül etmiş ve bugün ona yazı dili de diyoruz ve makalemizin konusunu oluşturmaktadır.
Azerbaycan Türkçesinin teşekkül tarihi veya genel halk dili şeklini alması Azerbaycan’ın Türkleşmesiyle ilgilidir; fakat, onunla çağdaş değildir. Bu dilin ne zaman genel halk dili olarak vahit bir dil şeklini alması konusunda dilci ve tarihçiler arasında fikir ayrılığı bulunmaktadır. Batılı Türkologlar, Türkiye ve bazı Azerbaycan âlimleri (Z. Velidi Togan, M. Ergin, E. S. Sumbatzade vb.) Azerbaycan’ın 11-13. yüzyıllarda Türkleştiğini ve Türk dilinin de bu asırlarda genel halk dili hâlinde oluştuğu fikrini savunmaktadırlar. Fakat, Kuzey Azerbaycan ve Rus müelliflerinden birçoğu (E. Demirçizade, T. Hacıyev, N. Hudiyev, M. İsmailov vb.) Türklerin hatta Milattan önceden Azerbaycan’da yaşadıklarını ve Azerbaycan halkının 3-7. yüzyıllarda Türkleştiğini ve dilimizin de 7-8. yüzyıllarda teşekkül ettiğini ileri sürmektedirler.
Biz bu konuda her iki tarafta yazılmış olan kitap, monografi ve makaleleri okuduktan sonra bu makaleyi yazmaya karar verdik. Burada her iki tarafın fikirlerini kısaca izah ettikten sonra kendi düşüncelerimizi de açıklamaya çalışacağız.
Azerbaycan’ın Türkleşmesi
Azerbaycan’ın Türkleşmesi Türk boylarının buraya gelip yerleşmesiyle mümkün olmuştur. Türklerin Azerbaycan’a gelip yerleşmeleri çok eski zamandan başlamış ve 16. yüzyıla kadar devam etmiştir. Kuzey Azerbaycan müellifleri, hele son zamanlarda bu kanaate varmışlar ki Azerbaycan tâ eskiden Türklerin yurdu olmuş ve sonradan gelen Türkler de bunlara karışarak yerlileşmişlerdir. Hata bazıları (Mahmut İsmailov vb.) eski Türklerin veya Prototürklerin önce Ön Asya’da oturduklarını ve şayet oradan Orta Asya’ya göçtüklerini yazıyorlar. Mesela, rahmetli Aydın Mehmedov (1989), Tofik Hacıyev ve Nizami Hudiyev (1990) kendi kitaplarında bazı Sümer-Türk sözlerinin benzerliğine değinerek Sümer uygarlığının oluşumunda Türk soyunun doğrudan veya herhangi bir vasıtayla iştirak ettiğini yazıyorlar. Bu hususta Türk bilginlerinden Prof. Osman Nedim Tuna uzun süre araştırmadan sonra 150’den çok Sümer sözünü sistemli şekilde fonetik değişmeleri izlemekle Türk sözleriyle karşılaştırmış ve eski dönemde Sümer-Türk dillerinin arasında ilişki olduğunu göstermiştir (N. Tuna 1990).
20. yüzyılın başlangıcında F. Hommel, Sümer-Türk dillerini karşılaştırarak incelemiş, Sümer dilinin de Altay dillerinden olduğu kanaatine varmıştır.
Ünlü çağdaş Kazak bilgini Olcas Süleymanov da Sümer-Türk dillerini karşılaştırarak tetkik ederek, 60 kelimede yakınlık olduğunu tespit etmiş ve sonuçta Sümer diliyle eski Türk dili arasında kültürel bağlılık ve ilişki olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır (Süleymanov 1992).
Y. B.Yusufov ve Z. Velidi Togan gibi birçok müellif, Herodot, Bizans müellifleri Menander Feonan ve Feofila Simokattadan naklen Sakaların hâkim kesiminin Türk olduklarını yazmaktadırlar.
Sakalar MÖ (7-6) doğudan batıya gelerek Azerbaycan ve Kafkasya’da Saka İmparatorluğunu kurmuşlar ve Alp Ertunga (Efrâsiyab) da onların hakanı olmuştur. Pers imparatoru Kûroş da Ceyhun (Amuderya) nehri kıyısında Sakalarla savaşırken Tomiris onların kraliçesi olmuştur (V. Togan 1984; Kafesoğlu 1984).
Sakalardan sonra Türk boyları değişik adlarla Orta Asya’dan batıya, Kafkasya ve Azerbaycan’a gelmişler. Bunlardan Hunlar, Bulgarlar, Sarı Ogurlar Miladın ilk asırlarında bu bölgeye gelip yerleşmişler. Bu boyların göç tarihleri ile ilgili müelliflerin kayıtları farklıdır. Örneğin, 5. yüzyılda yaşayan Ermeni müelliflerinden Musa Horen ve Abbas Katina’nın yazdığına göre, Bulgarlar
Milattan 200 yıl önce Kafkasya’da yaşıyor ve onlara On Oğur da diyorlarmış.
Batılı müelliflerin yazdıklarına göre, Hunlar 4-5. yüzyılda Orta Asya’dan batıya ve Azerbaycan’a doğru gelip hükümet kurmuşlar. Balasagun şehri de (Aras’ın güney kıyısındaki Muğan’da) onların merkezi olmuştur (Grosset 1969).
Bugün Hunları bütün Avrupa müellifleri Türk sayıyorlar. Hunlar kuzey Azerbaycan’da (Ablan) diğer Türk boylarıyla birlikte konfederasyon kurmuşlardır. Koksayan, Varaşili (Odinlerden) eski Ermeni kaynaklarına dayanarak şöyle yazmıştır:
5. yüzyılın sonlarında ve bu asrın başlarında Türkler Azerbaycan’ın her tarafında yerleşmiş olup, Hun-Savir birliğine On Oğur ve Kengerler de dahil olmuşlardır.
Hazarlar 350 yılında Kafkasya’ya gelip yerleşmişlerdir. Ablan müellifleri Musa Kalankaytunun yazdığına göre, 6. yüzyılda Albanya (Aran) da Türk dili o kadar yayılmıştı ki 520 yılında Aran Papazı Sabirler arasında Türk dilinde Hıristiyanlık propagandası yapıyormuş (İsmailov 1992).
Albanya’da 3. yüzyıldan başlayarak (3-8. yy.) Türk boyları (Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Savirler, Kengerler, Peçenekler vs.) ve boy birlikleri Alban halkının Türkleşmesine sebep olmuşlar (Hudiyev 1991).
Hazarlar Kafkasya’da yerleştikten sonra önce Göktürk İmparatorluğuna tâbi olmuşlar; 7. yüzyılda Göktürk İmparatorluğu çöktükten sonra bağımsız olarak kendileri imparatorluk kurmuşlar ve resmî dilleri de Hazar Türkçesi olmuştur. Sâsânîler’den Kubad’ın (486-531) saltanatının sonuna kadar Aran, Gürcistan, Vaspuragan ve Sisecan Hazarlar ve Türk boylarının elinde kalmış, dolayısıyla da bütün Azerbaycan’a Hazar ülkesi denmiştir (Taberî, Belâzûrî, İbn Hurdâdbeh, Yâkûbî).
Kubad’ın oğlu Anûşîrvan bütün bu bölgeyi Derbend’e kadar aldı ve orada Derbend kalesini yaptırdı.
Yukarıdaki olayları göz önünde bulundurduğumuzda Vahb İbn Münebbeh’in İbn Hişam’ın Al-Tican kitabında Muaviye’den naklettiği rivayet pek doğal görülmektedir: Bir gün Muaviye Azerbaycan’a ordu göndermeden önce danışmanı Übeyd ibn Sâriye’den Azerbaycan nedir diye sordu. Übeyd de orası eskiden beri Türklerin ülkesidir diye cevap verdi.
10. yüzyılda Ruslar güçlendikten sonra Hazarlar’a saldırıp onları yendiler (965); daha sonra Hazarların bir kısmı Azerbaycan’a diğer kısmı da Doğu Avrupa’ya göçtüler. Kıpçaklar da 9. yüzyılın sonlarından itibaren Hazarın kuzeyinden batıya doğru göç ettiler; bunların bir kısmı Azerbaycan’a gelip Müslüman oldular; bir kısmı da Hıristiyanlığı kabul edip Gürcistan’a gittiler ve Gürcülerin arasında eriyip Gürcüleştiler.
Bazı kaynaklarda Kıpçakların Miladın ilk asırlarından Kafkasya ve Azerbaycan’a geldikleri yazılmıştır. İşte Kuzey Azerbaycan müellifleri ve Ruslar bu tarihî olayları göz önüne alarak Azerbaycan’ın 7. yüzyılda tamamen Türkleştiğini ve Azerbaycan Türkçesinin 8. yüzyılda vahit bir dil olarak şekillendiğini ileri sürmektedirler. Fakat, aşağıda izah edeceğimiz gibi, bu asırlarda ancak Kuzey Azerbaycan’ın Türkleşmiş olduğunu kabul edebiliriz. Çünkü tarihî belgelerin gösterdiğine göre, Güney Azerbaycan’da Selcuklular ve hatta Moğollar geldikleri zaman bile değişik bölgelerde çeşitli dil ve lehçeler konuşulmaktaymış. İslam tarihçilerinin yazdıklarına göre, Azerbaycan İslam ordusu tarafından alındığı sırada, burada din ve dil birliği olmadığı gibi, birçok şehirlerde Azerî, Tat lehçeleri yaygınmış. Mukaddasî’nin yazdığına göre, 10. yüzyılın sonunda Erdebil’in çevresinde Savalan bölgesinde yaşayan halk 70’den fazla dilde konuşuyorlarmış.
İbn Havkal’a göre, bu bölgenin köylerinde Fars, Tat dillerinden başka diller de yaygınmış ve bu dil-lehçelerde konuşan ahali birbirlerini anlamıyorlarmış. Arapların hâkim olduğu yıllarda (iki asra yakın) da Türkler Azerbaycan’a gelmişlerdir. Bu
dönemde İslam diniyle beraber Arap dili ve az-çok Fars dili de bu bölgede yayılmaya başlamıştır. Bu dönemde din ve medeniyet birliği oluşmuş ve Azerbaycan gelişmiştir.
Selçuklular döneminde Azerbaycan
Azerbaycan’ın bütün olarak Türkleşmesi 11. yüzyılın 2. yarısında Selcuklu (Oğuz) Türklerin İran’a ve özellikle Azerbaycan’a gelip yerleşmesiyle başlamıştır.
Selcuklular geldikleri zaman Azerbaycan’da Hazarlar ve onlara yakın olan Bulgarlar, Ağaçeriler, Belençerler, Borçalılar ve özellikle Kengerliler yaşıyorlardı. Kıpçaklar da kuzeyden gelip bu ülkede yerleşmişlerdi. Bu Türk boylarının çoğunluğu Kabala, Borçalı, Kazak, Asasuği ve Araz kıyıları ve Muğan’da yaşıyorlardı.
Alparslan 1064’te Gence’yi aldı. Sonra oğlu Melikşah zamanında Şavtekin’in kumandasında bütün Aran ve Gürcistan alındı ve ondan sonra Gence Türkmen (Oğuz) şehri adlandırıldı (İbn Razzak).
Hârezmşahlar zamanında Aran, Muğan ve Hoy Türkmenlerin (Oğuzların) merkezi oldu. Yakut Hamevî’nin yazdığına göre Erdebil ve Tebriz arasındaki bütün dağlık yollar Türkmenlerle dolmuştur. Bunların emirleri Bişkin (Meşgin) adlanırdı. Bu boyların arasında Beğdili, İnallu ve Ağaçeriler de vardı. Hârezmşahlar döneminde Kıpçaklar (50000 ev) Derbend’den geçip Azerbaycan’a göç ettiler.
İlhanlılar döneminde Azerbaycan
Selçuk Türklerinin gelmesiyle hızlanan Türkleşme süreci, İlhanlılar zamanında tamamlandı. Moğollarla beraber Türkler de İran’a ve Azerbaycan’a gelmişler. Ünlü İslam tarihçisi İbn Asîr’in yazdığına göre, Moğol ordularını yarısından çoğunu Türkler oluşturuyordu. Moğollarla birlikte Uygur Türkleri de hükümet ve orduyu yönetiyorlardı. Uygur Türkleri Moğol hanlarının hocası ve kâtipleri olmuş, onlara kendi alfabelerini (Uygur alfabesini) ve okuma-yazma öğretiyorlardı. İlk Moğol İlhanı Hulâku Han İran’a geldiğinde Cengiz Han’ın vârislerine büyük Han Mengü Kağan tarafından her ulusun ordusunun 1/5 Hulâku ile beraber İran’a göndermelerine emir verildi. Hakan’ın emriyle İran’a 2 milyon Türk geldi (Târix-e Cehangoşâ-ye Coveyni, Câmeottevârix Reşîdî, Vessaf Tarihi ve Historiya des Mongols).
Moğollar zamanında Horasan’dan dahi birçok Türkmen (Oğuz) Azerbaycan’a göç etti. Aynı zamanda Akkoyunlu, Karakoyunlular da bu dönemde Türkistan’dan Anadolunun doğusuna (Van gölünün kuzey kıyısı ve Diyarbakır) ve 15. yüzyılda oralardan Azerbaycan’a geldiler.
Moğollar geldikleri zaman onlara teslim olmayan şehirlerin ahalisini öldürüp kentlerini de dağıtırlardı. Onlar kalmak istedikleri yerlerin halkını göç ettirip mallarını müsadere ediyorlardı. Tebriz, Marağa ve Halhal (Ağaçeri Türkleri) ahalisi onlara teslim oldukları için bu şehirleri yıkmadılar. Fakat, Erdebil, Sarap halkını katliam ettiler (Yakut Hamevî).
İlhanlılar zamanında Tat-Tacikleri yerlerini terk etmeye zorladılar. Sonra onlara ağır vergi koydular. Ticaret işleri ve bütün devlet kredi ve imkanları ortak denilen şirketlere verilmişti. Tat-Tacikler ticaret yaptıkları zaman ortaklara borçlanıyor ve borcunu vermeyen tüccar ailesiyle beraber köle olmaya mahkum oluyordu. Tatları ordu hizmetine almıyor, aldıkları zaman da özel damga ile bellendirip markalandırıyor ve aşağılıyorlardı.
Moğol Hanları, yerleri ordu kumandalarına bağışlayıp buna ikta diyor ve bu yerlerin çiftçileri sahiplerine raiyet oluyorlardı.
Bu aşağılama ve ayrı-seçkilik (diskriminasyon) sonucunda Tatlar göç etmeyi kalmaya tercih edip onların çoğu Irak’a gittiler. O zaman Abakan ve onun veziri Cüveyni ve Gazan Hanın fermanıyla Irak’ta Fırat nehrinden kanallar açılmış ve büyük arazi sahaları ekin için müsait bir duruma getirilmişti. Azerbaycan ve Irak-ı Acem (Sultanabat) den göç eden Tatlar orada yerleşmeyi uygun görüp oraya gitiler. Kalanlar da Moğollarla birlikte zamanla Türklerin arasında eriyip Türkleştiler. İşte bundan sonra Güney Azerbaycan’da Türk dili genel halk dili olmuş ve Azerbaycan Türkçesi vahit bir dil olarak şekillenmiştir.
Moğol İlhanlarının bu gayrı-insanî politikası onların Müslüman olmalarından önceki dönemlere aittir. Öyle ki, Gazan Han Müslüman olduktan sonra Taciklerin durumunu değiştirmek için aşağıdaki fermanı çıkarmıştır:
Bundan sonra bizim askerlerimiz Taciklere “onlar ikta ile birlikte bize verilmiş kölelerimizdir” dememelidir. Tanrı Taciklerin hayatını bize bırakmıştır. Onlara İnsan gözüyle bakmalıyız. Yoksa Allah karşısında sorumlu olacağız (Manakıb-ı Şeyh Safiyettin).
Türklerin yerleşmek için Azerbaycan’ı tercih etmelerinin esas sebebi bu ülkede otlak, bağ-bahçelerin çok olup mal-hayvan beslemeye daha uygun ve elverişli olması olmuştur.
Yukarıda söylediklerimize rağmen 14. yüzyılda dahi az-çok Tatların kalıntıları bazı yerlerde kalmıştı; hatta şimdi bile bazı yörelerde (Halhal’ın etrafındaki köylerde ve Gelin Kaya’da) ve Baku ve Kuba yörelerinde (Konak kendi, Siyezen) tak-tük Tatlar
yaşamaktadırlar.
Türkleşme ve Oğuzlaşma süreci 14. yüzyılda Emir Timur’un gelmesiyle daha da hız kazandı. Özellikle Timur Anadolu seferinden galip olarak döndüğünde birçok Türk boylarını Suriye ve Anadolu’dan Azerbaycan’a getirdi (Bunlar Şamlı, Musuulu, Rumlu, Kaçar, Afşar, Zulkadr, Kovanlu, Kozanlu, Tekelu, Baharlu, Varsaklu, Beğdili boyları olup Azerbaycan’da kaldılar ve birçoğu Erdebil ve etrafında Safevî şeyhi (Şeyh Ali)nin çevresine toplanıp onun ve oğullarının müritleri oldular. Bu asırda Tebriz’e gelen Arap seyyahları (İbn Batute ve İbn Fazlullah el-Omarî) seyahatnâmelerinde Tebriz’i Türk şehri olarak vasıflandırmışlardır.
Emir Timur ve Akkoyunlu hükümeti birçok Türkmenleri özellikle de, onlara tabi olmayan ve Celâyirilere hizmet eden Karakoyunlu Türkmenlerini Azerbaycan’ın daha kuzey bölgesine sürdüler. Bu sürülen boylar arasında oymak reisleri ve yurt yaptıkları yerlerin adlarına göre, yeni boy-oymak adları töredi ve Azerbaycan’ın her tarafında Oğuzlar hâkim olmayı ve çoğunluğu oluşturmayı başardılar. Son olarak 16. yüzyılda Şah İsmail ayaklandığı zaman Anadolu’dan birçok Türk boyları (Kızılbaşlar) gelip Şah İsmail’in etrafında toplandılar ve onun ordusunun esasını oluşturdular. Böylece, Güney Azerbaycan da tamamıyla Türkleşmiş oldu.