Söylediğiniz sözlerle fikri dünyanızı ne kadar da güzel özetlemişsiniz aslında. Sizden olanı, ulvî bir karaktere bürüyüp, sizden olmayanı da çapulcu vs. ilan etmişsiniz. İşte esasen sizdeki zayıflık buradan başlıyor. Siz gibi olmayanlara tahammül edemiyor ve her türlü hakareti boynunuzun borcu bilerek saldırmaya başlıyorsunuz. Ve bunu da marifet sayarak kendinize sadece kendiniz gibilerin olduğu sanal bir dünya kuruyor ve içerisinde ip atlıyor, mutluluk şarkıları söylüyor, kâh gülüyor kâh eğleniyorsunuz.
‘’Yobazın ince gülü’’
Tartışmak için öncelikle edep gerekir, maalesef onu da sizde göremiyorum ben.
‘’ Aslında hiç benimsemediğin bir düşünceyi savunur gibi yaparak hainlik sergilemeye kalkmak edepsizliğin, sinsiliğin hasıdır. senin anladığın manada edep dediğin şey mekteb-i cemaat-i de bolca bulunur ama o da nedense
Keriz Feneri,
sübyan ziyanı,
asker ve bayrak düşmanlığı olarak zuhur eder.''
Benim esas üzüldüğüm nokta, Türkçülükten mevzuu açıldığında Türkçülüğün Türk-İslâm temelli olduğunu savunan, ya da herhangi bir dine saldırmayı hoş görmeyen kişilerin sizi burada, içinde barındırması. Çok yazık. Yazık ki ne yazık...
''Bakmışsın bu adamlar sövüp saymıyor, elden geldiğince düşünceye düşünce ile yanıt veriyor. Sana bir şekilde batmış ki, tartışmayıp doğrudan yapıştıran yerleri es geçip buraya gelmişsin.''
Türk-İslâmcılıkla Türkçülük fikrinin temelde sizin gibi insanlar tarafından çatıştığını görmek ne üzücü bir şey. İkisi de birbirini destekleyen olgular iken siz değerli ayrıştırıcı Türkçü arkadaşlar sayesinde Türkçülük maalesef anti-islâm şeklinde algılanmaktadır. Ya da ben öyle algılamaktayım.
‘’Bu Türkçü düşünce alanının yöneticileri, İslâm dini de içinde olmak üzere herhangi bir dine saldırmayı hoş görmez ancak Türkçülüğün Türk-İslâm temelli olduğunu savunduğumuzu ileri sürmen de ayrı bir kafa karıştırma yöntemidir. Kişisel düşüncem, zorla ya da gönüllü olarak veya o dönem ulusun çıkarlarına uygun düştüğü için Türklerin büyük bir bölümünün askeri nitelikleri de olan İslâm dinini benimsemesi Türklüğün, Budizm ve Hıristiyanlık arasında sıkışarak zaafa uğramasını engellemiştir. Budizm, Manihaizm, Hıristiyanlık, Musevilik gibi çeşitli dinlerin bağlısı olan Tarhanların aralarındaki din temelli sürtüşmelere son vererek, tek bir din etrafında uzun ömürlü tek parça büyük devletler kurabilmesinin yolu da bu sayede açılmıştır. Belki seni üzebilir ama İslâm dininin Arap yarımadasına şıkışmaktan kurtularak kapsayıcı bir özelliğe bürünmesi de Türkler sayesinde olmuştur. Bunları ifade etmek Türk-İslâm sentezi değildir, tarihi bir tespittir. Türk-İslâm sentezi Arap kültür öğelerinin din adı altında Türklere dayatılarak Türk kimliğinin aşındırılmasıdır. Madem Kur’an’da sıkça anıldığı gibi peygamberler yoldan çıkmış, ahlâksız topluluklara gönderilmiştir. Arabın ahlâksızlığının bedelini ben dilimi, töremi ve kimliğimi kaybederek ödeyemem. Asıl olan vahyin anlamını bilmekse gerektiğinde Türkçe ibadet eder, Türkçe yaşarım. Bunlarda gücüne giderse aç Kur’an’ı Rum suresi 1,2 ve 3. ayetleri oku bak bakalım kimin galibiyeti dilenmiş, ama sonra bir de tarihe bak aslında Arap postunu kimlerin sayesinde kurtarmış. ’’
Üstad Necip Fazıl, sarf ettiği sözlerin hemen hemen hepsinde haklıdır. Özellikle de: ""Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde planında kurtarıldıktan sonra ruh planında ebedi helake mahkumiyet."" sözünde. Ki Türk edebiyat tarihinde bunu sadece Necip Fazıl söylememiştir. Dili olan, okuyan ve yazan her kimse bu görüşü savunmuştur.
Neyse fazla söze ne hacet. Siz kendiniz gibi insanlarla kendinizce tartışın.
‘’ Senin üstadın gibi koynu haçlı mürteciler yüzünden emperyalizmin Türklerle ve Müslümanlarla hesabının kapandığını görmeye ömür değil, ömürler yetmez. Üstadın Necip Fazıl b.k haklıdır dersem sana değil de başkalarına karşı ayıp olacak, Ebusuud gibi soysuzların, ‘’ha İngiliz bayrağı, ha Türk bayrağı, biri asılmayıp öbürü asılsa ne çıkar’’ diyebilen İskilipli Atıf gibi alçakların zikri neyse senin bir dönem kadın bacaklarına övgüler dizen megaloman ve fetişist üstadının fikri odur. Bir gün bile genç Türkiye Cumhuriyeti’ne el vermeyip önceden beri altını oymaya çalışan haçlı emperyalistlerin işbirlikçilerinden de başka bir tutum beklenemez. Bütün Batılı liderler kendi yurtlarında sekülerizmi destekleyip, inancın kişilerin vicdanı ile sınırlı olduğunu belirtirlerken, senin gibi ahmaklara neden ılımlı İslâm pompaladıkları, neden yeni Osmanlıcılık gazı verdikleri ve neden bir gün öpüştürdükleriyle öbür gün dövüştürmeye çalışmalarını sorgulamak aklınıza gelmez. Batı’yı bugünkü teknik ve parasal güce kavuşturan bir dönemden sonra Hıristiyanlığın baskısından kendisini kurtarıp, dini ait olduğu yere kişilerin vicdanına havale etmesidir. Hıristiyanlığın şansı devlet olamayışı, bizim şanssızlığımız da; devletimizin uzun zamandır dinin kucağında doğmasıdır. Yobaz tarihin her döneminde değer bilmezdir, Türk kimliğine düşmandır, içinde yaşadığı devletin çökeceğini bilse bile amacından bir adım geri atmaz. Ki, günümüzde dahil tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur, sana anlatmaya kalksam fikri sabitin yüzünden boşuna emek olur. Merak edersen Gökbörü’nün ikinci sayısı çıktığında alır okur, bu arada Türk aydınlanması ne imiş onu da görürsün.’’
Çağrıbey'e not:
Farklı fikirlerin olmadığı yerlerde aynı fikirden insanlar zamanla birbirine düşecektir. Ve birbirinin özel hayatına dahi girecek ve onu rahatlıkla deşifre edecektir. Çünkü farklı fikirlerin olmadığı yerde fikirler değil kişiler çatışır. Bence bu konuda bir önlem alın derim ben. Zira ben kışkırtmaktan ziyade insanları fikirler etrafında çevirmek, düşündürmek istemiştim. Ama umduğum gibi olmadı.
''Bu da dostça bir temenniden ziyade, düşmanca bir dilek gibi geldi. İkinci cumhuriyetçilerin, marksistlerin, ateistlerin, kürtçülerin, kızılların, sorosçuların, din bezirgânlarının, cemaatçilerin, nurcu tayfaların, zenginin, sosyetenin, cümle devlet, bayrak, anayasa düşmanı sömürgeci uşaklarının Abant şuralarında tek fikir etrafında buluşmaları seni rahatsız etmiyor da çamur atarak lekelemeye çalıştığın yekpare Türkçü tutum mu seni rahatsız ediyor?''