"Yan gelip yatmadılar!"
Bir günde, PKK, 15 insanımızı şehit etti. “Yan gelip yatmadılar.” Başbakan Erdoğan’ın, tarihe geçen bu sözlerini hatırlatmaya mecbur oldum. Çünkü “şehitlerimizin kanları yerde kalmayacak, terörle mücadelede kararlıyız” sözlerinden gına geldi.
Başbakan hep, “Şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapmayın” der ama o, hep siyasetle oyalar. Şimdi, biz ne yapalım, milletçe gözyaşları dökmekten başka?
Aymazlık
AKP İktidarının bu konudaki aymazlığı, üstünlük göstermemesi, mücadelede kararı, “eş güdüme” sonra da ABD ve “sözde” Irak hükümetine, yani Kürtlere havale etmesi gafletten öte bir şey!
Erdoğan, gene şehit ailelerine “başsağlığı dilerken” , bu hayati sorunumuzu, “acımızı” gelecek hafta Washington’u ziyaretinde -eğer ABD Başkanının kendi ayırdığı zaman müsaade ederse- Bush’la konuşacağını ve ondan yardım isteyeceğini söyledi ve gaflete tüy dikti.
Düşünün; koca TC’nin Başbakanı, Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden PKK eşkıyasını Kuzey Irak’taki inlerinde vurmak için, Amerikan Başkanından yardım ve müsaade istemeye Washington’a gidiyor. Ve sırası gelmişken hatırlatalım: ABD, kendisini tehdit eden El Kaide teröristlerini vurmak için, binlerce mil öteden gelmişti de “Müslüman” Erdoğan, Irak’taki dindaşlarımızı öldürmek için, geçiş hakkı tanınmamasını -Birinci Tezkerenin kabul edilmemesini- eleştirmişti.
Yazın bir kenara: AKP iktidarının sonunu, belki yeni Anayasa, vb.. getirmez ama, teröre karşı gösterdiği bu acizlik, muhakkak getirecektir!
Halk istiyor diye
Geçen akşam Mehmet Barlas televizyonda, “Halk istiyor diye sınır ötesi takip yapılmamalı” diyordu. Bir defa, bu “operasyon” sadece “Türk halkı istedi” diye değil, askeri ve stratejik bakımdan artık zorunlu oldu.
Alternatif nedir? Bunu söylesinler. İnsanlarımız her gün ölürken, Amerikan “yardımı” mı? Avrupalıların, terörü PKK’yı “lanetlemeleri” için “diplomatik girişimler” yapmak mı? Gerçek şu ki; artık radikal bir hareket yapılmazsa, terörün dışarıdaki kökü kazınamaz!
Bu operasyonun çok güç olduğu, insan maliyetinin ağır olacağı muhakkak! Barzani’nin peşmergeleriyle, mahalli halkla, hatta ABD askerleriyle de karşılaşılacağı muhakkak! Ancak Milletin varoluşu ve ülkenin bütünlüğü söz konusu olduğunda “maliyet” nereye kadar düşünülür?
Bazıları, hep yakın tarihimizi ve Atatürk’ü referans gösterdiğimiz için, bizi eleştiriyorlar. Peki, kimi referans almalıyız? Amerika’yı mı, AB’yi mi?
Eğer Mustafa Kemal ve arkadaşları, “maliyeti” ve karşımızdaki yabancı devletlerin gücünü düşünselerdi, bugün nerede olurduk? Anadolu’nun Batı köşesinde ve şimdi timsah gözyaşları dökenler de, “Der Saadet” te -o da belki- yabancıların uşakları olurlardı.
Gene Barlas o konuşmasında celalleniyor; “Bir karış vatan toprağı verilmez” diye! Kurtuluş savaşında olduğu gibi, bilumum düşmanlar Ankara kapısına dayanana kadar mı beklenecek? Çünkü bu savaş, Türkiye’yi parçalamayı amaçlayan PKK’ya karşı değil, onlara destek olanlara karşı da verilen bir hayat-memat mücadelesidir. Ve zaman “idare-i maslahat” zamanı değil, “karar” almanındır!
Gaflet
Güneydoğu-Kürt sorunu hususunda, PKK eşkıyasının 1984’teki Eruh-Şemdinli saldırısından beri çok hatalar yapıldı. Ancak bunu söylerken, Cumhuriyet’ten sonra, “Şark Meselesi” hususundaki gelişmeleri de göz önünde tutmalı ve olayın bu hale gelmesinin asıl sorumlularının, Türklerle-Kürtler arasına nifak sokanlar olduğu da, unutulmamalı. Bu ayrı bir kitap konusu!
Bugünkü durumda hataların başında; önce PKK eylemlerini önemsemekten, APO’yu “ABD istemedi” diye asmamaya, “AB istiyor” diye askerlerin, ellerini, kollarını bağlayan yasaları çıkarmaya, ABD’nin dayattığı “eve dönüş” yasasının kabul edilmesine ve de, PKK’nın DTP aracılığıyla, TBMM’ye “indirilmesine” kadar uzanan bir gaflet yolu var. Ama bazıları, hâlâ “DTP’nin, Meclise girmesi iyi oldu” diyesiler. Kime “iyi” oldu?
O “bazıları” , bölücülerin asıl amaçları belli iken, Türk topraklarını içine alacak “Büyük Kürdistan” gerçekleşirken, hâlâ “Barışçı çözüm” den söz edebiliyorlar. “Silahlar bırakılmalı” diyorlar. APO’nun ve DTP’nin, “silahları bırakmaktan” neyi anladıkları, şimdiye kadar belli olmadıysa, gene Şırnak’ta, Gabar dağında belli oldu!
Cin, şişesinden çıktı. Türkiye parçalanmadan, o şişeyi paramparça kırmanın ve “cini” itlaf etmenin zamanıdır.
Bunun için, AKP iktidarının “siyasi iradesi” yok, ipler başkalarının elinde! Kısacası, “siyasi iradeden” hayır kalmadı. “Kanı durdurmak” ve Türkiye’yi kurtarmak için, sıra milletin ve Ordunun gücünde, iradesinde!