Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyetin sağladığı fikir, inanç, ifade ve ibadet özgürlüğü ve daha birçok nimet; asıl gayeleri Türklüğü yok etmek olan, çağdaş haçlılar ve onların yerli işbirlikçilerince, tepe tepe yayıldıkları, otlu sulu, bir çayır alanına dönüştürülmüştür.
Türk Budunu, kitleler halinde İslam’a geçmelerinin hemen ardından, yüz yıllık bir zaman dilimi sonunda, tek başlarına İslam’ın temsilciliği, koruyuculuğu ve kollayıcılığı göreviyle baş başa kalmışlardır.
Türklüğün bu yeni din ve medeniyet dairesine girişi, İslam öncesi dönemlerdeki başka kültür ve inanç dairelerinin hiç birisine benzememiş, bu yeni misyon Türklüğün, başta milli karakteri olmak üzere, bir çok cihetini temelinden sarsmış ve değiştirmiştir.
Bu yeni dönemde Türk Budununun Cihan Hâkimiyeti Ülküsü yerini, İslam’ın sancaktarlığı ve yayılması amacına bırakmıştır.
Türk Budununun yüklendiği bu yeni görev O’nu devasa haçlı dünyasıyla, din savaşları ve din amaçlı coğrafyalara hâkimiyet kurma noktasında karşı karşıya getirmiş, Türkler koskoca batı haçlılığını kendi kıtalarına hapsederek, kabukları içerisinde bırakmıştır.
Türklüğün haçlı dünyasına karşı gerçekleştirdiği bu hapsedici kuşatma, haçlı dünyasında derin travmalara yol açmış, haçlı batının bilinçaltına, bir daha asla tedavi edilmeyecek şekilde, Türk düşmanlığı kazınmıştır.
Yani haçlı batının, ta hücrelerine kadar işleyen, Türk düşmanlığının baş nedeni: Türklerin batı dünyasını, din adına, coğrafyalarına hapsetmeleri ve kutsal yerlere ulaşmalarının yollarını kapatmış olmalarından kaynaklanmaktadır.
Anlaşılacağı üzere haçlı batının Türklüğe karşı beslediği kinin nedeni: Türklerin, İslam adına, sergiledikleri duruştur. Yani Türkler, cümle âlemi, dinleri uğrunda, kendisine, düşman etmiştir.
Türklüğe, dini alan çekişmeleri nedeniyle, düşman kesilen haçlı batı, Türklüğün devlet, ekonomi ve askeri bakımdan gücünün zayıflamasıyla birlikte, 1. Dünya savaşı ve sonrasında, O’na öyle bir fatura kesmiştir ki, bu faturanın, Sevr Antlaşmasının, dünya tarihinde bir eşi ve benzeri bulunmamaktadır.
Kesilen bu öç faturası sadece Türk topraklarının işgalini değil, Türklerin bu coğrafyadan sürülmesini de içermekteydi.
Lakin “Türk Soyunun Gizli Gücünün”, kutlu Türk Başbuğu Atatürk önderliğinde, “Milli Mücadele” adıyla tekrardan haçlılar karşısında zahir olması, haçlıların bu hevesini kursaklarında bırakmıştır.
Türklüğü en zayıf gününde bile savaşarak alt edemeyeceğine kesinlikle kani olan haçlı batı süratle taktik değiştirerek yeni yol ve yöntemler geliştirmiş ve bu yeni yöntemlerini büyük bir kararlılık, sabır ve sistematikle uygulamaya koyulmuşlardır.
Mademki Türkler haçlıları, din uğrunda, kabuklarına hapsetti, öyleyse Türkleri de din ile vurmak lazımdı!
Öyle de yaptılar.
TTK.
Börü KamDevamı bir sonraki iletidedir.