Gönderen Konu: Siyasal İslamcılığın Beslendiği Kaynaklar!  (Okunma sayısı 264890 defa)

0 Üye ve 4 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyetin sağladığı fikir, inanç, ifade ve ibadet özgürlüğü ve daha birçok nimet; asıl gayeleri Türklüğü yok etmek olan, çağdaş haçlılar ve onların yerli işbirlikçilerince, tepe tepe yayıldıkları, otlu sulu, bir çayır alanına dönüştürülmüştür.
Türk Budunu, kitleler halinde İslam’a geçmelerinin hemen ardından, yüz yıllık bir zaman dilimi sonunda, tek başlarına İslam’ın temsilciliği, koruyuculuğu ve kollayıcılığı göreviyle baş başa kalmışlardır.
Türklüğün bu yeni din ve medeniyet dairesine girişi, İslam öncesi dönemlerdeki başka kültür ve inanç dairelerinin hiç birisine benzememiş, bu yeni misyon Türklüğün, başta milli karakteri olmak üzere, bir çok cihetini temelinden sarsmış ve değiştirmiştir.
Bu yeni dönemde Türk Budununun Cihan Hâkimiyeti Ülküsü yerini, İslam’ın sancaktarlığı ve yayılması amacına bırakmıştır.
Türk Budununun yüklendiği bu yeni görev O’nu devasa haçlı dünyasıyla, din savaşları ve din amaçlı coğrafyalara hâkimiyet kurma noktasında karşı karşıya getirmiş, Türkler koskoca batı haçlılığını kendi kıtalarına hapsederek, kabukları içerisinde bırakmıştır.
Türklüğün haçlı dünyasına karşı gerçekleştirdiği bu hapsedici kuşatma, haçlı dünyasında derin travmalara yol açmış, haçlı batının bilinçaltına, bir daha asla tedavi edilmeyecek şekilde, Türk düşmanlığı kazınmıştır.
Yani haçlı batının, ta hücrelerine kadar işleyen, Türk düşmanlığının baş nedeni: Türklerin batı dünyasını, din adına, coğrafyalarına hapsetmeleri ve kutsal yerlere ulaşmalarının yollarını kapatmış olmalarından kaynaklanmaktadır.
Anlaşılacağı üzere haçlı batının Türklüğe karşı beslediği kinin nedeni: Türklerin, İslam adına, sergiledikleri duruştur. Yani Türkler, cümle âlemi, dinleri uğrunda, kendisine, düşman etmiştir.
Türklüğe, dini alan çekişmeleri nedeniyle, düşman kesilen haçlı batı, Türklüğün devlet, ekonomi ve askeri bakımdan gücünün zayıflamasıyla birlikte, 1. Dünya savaşı ve sonrasında, O’na öyle bir fatura kesmiştir ki, bu faturanın, Sevr Antlaşmasının, dünya tarihinde bir eşi ve benzeri bulunmamaktadır.
Kesilen bu öç faturası sadece Türk topraklarının işgalini değil, Türklerin bu coğrafyadan sürülmesini de içermekteydi.

    Lakin “Türk Soyunun Gizli Gücünün”, kutlu Türk Başbuğu Atatürk önderliğinde, “Milli Mücadele” adıyla tekrardan haçlılar karşısında zahir olması, haçlıların bu hevesini kursaklarında bırakmıştır.

Türklüğü en zayıf gününde bile savaşarak alt edemeyeceğine kesinlikle kani olan haçlı batı süratle taktik değiştirerek yeni yol ve yöntemler geliştirmiş ve bu yeni yöntemlerini büyük bir kararlılık, sabır ve sistematikle uygulamaya koyulmuşlardır.
Mademki Türkler haçlıları, din uğrunda, kabuklarına hapsetti, öyleyse Türkleri de din ile vurmak lazımdı!
Öyle de yaptılar.

TTK.

Börü Kam

Devamı bir sonraki iletidedir.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır)

Artık Türklük diniyle vuruluyor, gözleri bağlı körebe oyununun ebe çocuğu gibi, yediği darbeleri biliyor lakin kimden ve nasıl geldiğini bir türlü anlayamıyordu.
Peki, haçlı batı bunu nasıl gerçekleştirdi?
Haçlı batı dezenformasyon (bilgi çarpıtma), manipülasyon (hileli yönlendirme), istismar ve sahte din modelleriyle bu amacını adım adım yürüttü.
Dini hassasiyeti diri olan Türk toplumuna; ürettiği yalanlarla ve dayattığı işbirlikçi, din kisveli kişiler eliyle, el altından; Atatürk, milliyetçilik, laiklik ve tabii ki Türklük kötületildi, yerine; halifelik, ümmetçilik, İslam hümanizmi, din kardeşliği gibi kavramlar enjekte edildi.
Haçlı batı, bu yöntemi uygulamak için, yalnızca yerli işbirlikçilerle yetinmedi, daha doğrusu yerli işbirlikçilere yol ve yöntem öğretecek haçlı orijinli kişileri de, İslam kimliğiyle, devreye soktu.
Son yüzyıl içinde İngiliz’inden, Alman’ına, ABD’lisinden, Fransız’ına, Hollandalısından, Danimarkalısına ve hatta İsraillisine kadar hemen bütün devlet ve milletlerden onlarca, yüzlerce Müslümanlığı seçmiş kişiyi, başta Türkiye olmak üzere, İslam dünyasına ihraç ve dâhil etti.
Bu mühtedi (dinini değiştiren,) dünün gayr-i müslimi, bu günün müslümanı, kişilerin hepsinin ortak noktası: İslam’ın temel bilimleri alanında iddialı kitaplar neşretmeleri, İslam toplumlarına, tabiî ki asıl hedef olan Türklere; ümmetçiliği, din kardeşliğini ve hümanistliği cici, milliyetçiliği ise günah ve tukaka olarak göstermeye çalışmalarıdır.
Dünün haçlısı, taze Müslüman bu mühtediler İslam âleminde büyük bir saygı, sevgi ve alkışla kabul görüp, Hıristiyanlığın bunalımından İslam’ın aydınlığına koşan batılı aydınlar olarak baş tacı edildiler.
İslam toplumlarında kabul gören bu mühtediler, doğma bitme Müslüman gibi, dini otorite kesilip İslam topluluklarına yön verip, ahkâmlar kesmeye de başladılar.

TTK.

Börü Kam

Devamı bir sonraki iletidedir.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır.)

Kimlerdi bu mühtediler?
Şimdi bir bir bunları sayıp dökelim!
Hamit Algar.
Aslen bir İngiliz vatandaşı, dinen: Yahudi.
İlgi alanı: Nakşibendi Tarikatı.
Oysaki Hamit Algar İngiliz istihbaratının en önemli elemanı ve Ortadoğu uzmanıydı.
Hamit Algar’ın yayınlanmış kitaplarının tamamı Türklere halifeliği ve ümmetçiliği tavsiye edip, milliyetçiliği, laikliği ve tabiatıyla Atatürk’ü karalamak eksenine oturmaktaydı.
İngiliz istihbaratçısı Yahudi Hamit Algar’ın ilgi ve alakaları arasında said-i nursi denilen kürt saitde önemli bir yer tutmaktaydı.
Hatta Hamit Algar denilen bu İngiliz casusu Yahudi, ABD Berkeley Üniversitesindeki akademik kimliğini kullanarak( Algar, aynı zamanda Berkeley Üniversitesinde Yakındoğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümünde doçent olarak da görev yapmaktadır.)”Sait Nursi ve Risale-i Nur; Günümüz Türkiye’sinde İslam’a Bakış” başlıklı kapsamlı bir makaleyi akademik yayınlar arasına sokuyordu.
Ne gariptir ki başbakan Erdoğan ve başbakanın akıl hocası ve ağabeyi Unakıtan da tıpkı Yahudi Algar gibi kürt sait aşığı ve Nakşibendî tarikatı müntesibidirler.
Rabıta adlı Suudi Vahhabiliğinin misyoner kuruluşu, Hamit Algar adlı İngiliz istihbaratçısı Yahudi’nin kitaplarını bastırıyor, İslam adına(!) yaptığı çalışmaları(!) finanse ediyordu.

    Aynı Rabıta örgütü Hamit Algar’la dirsek temasındaki Türkiyeli(!) siyasal İslamcıları da unutmayıp 10 Kasım günü(!) Suudi Kralının elinden Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’ü de ödüllendirerek onore ediyordu.

Vahhabi Suudi hanedanı ve ABD’li petrol şirketinin finanse ettiği Rabıta İstanbul Üniversitesi İslami Araştırmalar Enstitüsünü de unutmayıp, bu kurumun yayımladığı kitapların ana fikrini oluşturan “Atatürk, İslam’a yönelik en erken ve en zarar verici saldırıların öncüsüdür” ibarelerin karşılığını cömert lütuf ve ihsanlarıyla ödüllendiriyordu.

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır.)

İstihbaratçıların Müslüman olması, yani mühtedilik, modasına kapılanlardan bir tanesi de Hollanda istihbaratının kaim ve kadim elemanlarından Von Bommel’dir.
Von Bommel de meslektaşı Hamit Algar gibi İslam’la şereflenir(!) şereflenmez İslam adına din otoritesi kesilip kapağı Süleymancıların arasına atarak yerini, yurdunu buluyor(!)
Taze mühtedi Von Bommel Süleymancılıkla yetinmeyip dini içerikli “Gıblah” adlı dergiyle Pakistan, Libya, İran gibi İslam ülkeleri nezdinde dini prestij sahibi de oluyordu.
Taze mühtedi Von Bommel’de diğer mühtediler gibi halifelik, Osmanlıcılık, ümmetçilik ve din kardeşliği ekseninde özendirici olurken, Atatürk ve Türk Milliyetçiliğine karşı azılı bir düşmanlık sergiliyordu.
Taze mühtedi Von Bommel, daha sonraları başbakan sıfatıyla Türklüğün başına musallat edilen belanın fikri referans edineceği kitabıyla(Korte İnleiding Tot De Geschiedenis Van Türkije)

    Türkiyelilik üst kimliği altında, 36 ayrı etnik kimlik söylemini ortaya atarak, Türk Milli kimliğinin bütünlüğünü de didiklemekteydi.

Ne hikmettir ki ta gençliğinden beri Yahudi aleyhtarlığı yapan başbakan, Mossad ajanı Alon Liel tarafından yazılan kitapla övülüyor, övülmekle de kalmayıp yere göğe sığdırılmıyor ve hatta kutsanıyordu.
Başbakanı öven sadece Alon Liel mi?
CİA istasyon şefleri Fuller, Abromowitz, Makowski, Perle vs.. de Tayyibi övmede birbirleriyle yarışıyorlardı?!
CİA istasyon şefi Graham Fuller yakın dostu, işbirlikçisi ve kankası Prof. Şerif Mardin’i said-i nursi hakkında kitap yazmaya teşvik ederek bu hizmet ve çalışmalarının karşılığını, gayet cömertçe, CİA kasasından karşılıyordu.

TTK.

Börü Kam


(Devamı bir sonraki iletidedir

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır.)

Nurculuğun etkili kanaat önderlerinden Mehmet Fırıncı namında ki zat da, yol başçısı kürt sait gibi, bekârlığı düstur etmiş ve altmış yaşına kadarda bu düsturunda karar kılmışken, birden bire ne oluyorsa, altmış yaşında erkekliği depreşmiş olmalı ki(!) 1985 yılında, Şükran Vahide adlı, kendisinden çok genç bir kadınla evleniyordu.
Nurcu önder Mehmet Fırıncı’ya bekârlık orucunu bozduran Şükran hatun kimdir, necidir diye sorup soruştururken bir de neyle karşılaşırsınız?
Meğer Şükran Vahide de 1982 yılında hidayete ermiş Mary Weld adında bir mühtediymiş.
İngiliz Mary’nin de ilgi ve uzmanlık alanı kürt sait ve risaler üzerine.
Aman Tanrım!
Şu aşka bakar mısın? Elin İngiliz’i bile kırk yıllık dinini terk edip yarın cennette kırk nuriyle ödüllenecek bir mümine olup çıkıyor?!

Bir başka mühtedi ki bu zat-ı muhterem notaların diliyle, ezgilerin sesiyle mümin gönüllerin kapısını aralamayı başarabilmiş ender şahsiyetlerden birisi(!)
Neşideler Neşidesi adlı besteyle, başta fetullahçılar olmak üzere, hemen bütün cemaatlerin gönlünü fetheden Ali Ufki adlı zatın asıl adı Wojciech Bobowski olan bir Yahudi olduğu anlaşılıyordu.
Eski Yahudi, taze Müslüman bu mühtedinin meşhur bestesi Neşideler Neşidesi’nin Tevrat’ın bir bölümü olduğu ise cemaatler tarafından hiç mi hiç fark edilmiyor ya da, fark edilse bile, önemsenecek bir şey olarak görülmüyor.
Ali Ufki adını alan mühtedi Yahudi Wojciech Bobowski sadece Tevrat bölümlerini müzik eseri olarak bestelemekle kalmıyor, İncil ve Tevrat’ı da Türkçeye çevirerek misyonerlerin hizmetine sunuyordu.

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır.)

Mühtedilik modasının dikkat çeken bir siması da Ian DALLAS Abdulkadir es-Sufi ismini alarak imana kavuşan İngilizdir.
Abdulkadir es-Sufi’de (Ian DALLAS) İslam’a geçer geçmez Cihat adlı bir kitap hazırlayarak eski düşmanları, yeni din kardeşlerine cumhuriyet, laiklik ve Atatürk’e karşı nasıl savaş verileceğinin ve halifeliğin yeni baştan tesisinin yollarını gösteriyordu.
Abdulkadir es-Sufi’nin (Ian DALLAS)Cihat adlı kitabı Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Nabi Avcı’nın sahibi olduğu Yeryüzü yayınevince basılıp dağıtılıyordu.
İngiliz mühtedi Abdulkadir es-Sufi’nin (Ian DALLAS) milli kimlik, milli bayrak ve milli marşa karşı, İslam(!) adına geliştirdiği kavramlar, başta başbakanın “beynimin yarısı” diye tanımladığı HADEP’te genel başkan yardımcılığı da yapmış olan kürtçü siyasal İslamcı Mehmet Metiner ve diğerlerince sermaye ediliyordu.
Bir başka İngiliz Martin Lings’de hidayete ererek(!) Ebubekir Siraceddin adını alıyordu.
Önceleri keskin bir Protestan iken Protestanlığı da protesto edip ateistliğe intikal eden Martin Lings dünya dinleri üzerinde araştırma yaparken birdenbire İslam’ı seçip mühtediler safındaki yerini alıyordu.
Bütün mühtediler gibi Martin Lings’de İslam bilimleri üzerine otoritesini ispat edip(!) İslam Peygamberinin hayatını anlatan “Hz. Muhammed’in Hayatı” adlı eseriyle Müslümanlara peygamberlerini öğretmiştir(!)
Dünün İngiliz Protestanı Martin Lings’ iken imana gelip Ebubekir Siraceddin adını alan mühtedi, İslam adına gösterdiği gayretleri ve neşrettiği kitabı nedeniyle “Siret Ödülü”nü almaya hak kazanıyordu.

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır.)

Muhammet Esed, gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudi ise diğer mühtedilerden bir adım daha öte geçip, Kur’an Tefsiri işine el atıyordu.
Oysaki Kur’an tefsiri yapabilmek daha çocukken başlanan zor ve zahmetli bir eğitim ve üstüne üstlük de onlarca temel bilim dalında uzmanlık gerektiren bir iştir.
Ne diyeceksiniz adam imana kavuşur kavuşmaz İslami bilimleri yalayıp yutmuş ve bizim Müslümanların yapamadığını(!) yapmış.
Yapılacak tek şey alkışlamak(!)
Muhammed Esed ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss işi Kur’an tefsiriyle sınırlı tutmuyor, İslam toplumlarına yol gösterici kitaplara da imzasını atıyordu.
Yolların Ayrılış Noktasında İslam, Mekke’ye Giden Yol ve İslam’da Yönetim Biçimi adlı kitaplarıyla İslam âleminde âlimliğini(!) tescilleyen Muhammed Esed ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı mühtedi bu kitaplarının eksenini milliyetçiliğin kötülenmesi esası üzerine oturtuyordu.
Muhammet Esed, ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudisi mühtedisi milliyetçiliği karalama ve köreltmekle kalmayıp işi bir adım daha ileri götürerek:

    “Hükümetler şeriatın omuzlarına yüklediği amaçları gerçekleştirdiği müddetçe bütün vatandaşların ona bağlı kalması konusunda mutlak hak sahibi olur ve halk üzerinde kolaylıkla ve zorlukla, hoşa giden veya gitmeyen her konuda itaat istemeye hakkı vardır. Müslüman’a düşen şer’i hükümetle bir ve beraber olmak, onu devamlı desteklemek, ona yardımcı olmak ve bu birlik uğruna tüm fayda, zevk ve dünya mallarını ve gerektiğinde hayatlarını feda edebilmektir.”

Diye siyasal İslamcı yöneticilere ışık tutuyordu.
Muhammet Esed, ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudisi mühtedinin fikirleriyle en çok etkilediği kişilerin başında yer alan başbakan Erdoğan’ın söylem ve eylemleri hocası ve akıl danesininkiyle birebir örtüşmüyor mu?
Ne diyordu başbakan?
“Ulemaya danışılacak. Ulema ne diyorsa o olur!”
“Buna mecelle (şeriat hukuku) karar verecek!”
Muhammet Esed, ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudisi mühtedinin:

    “Allah ve Resulü adına insanları yöneten ve şeriatın emirlerini yerine getiren hükümet, halkın ve devletin selameti böyle bir uygulamayı gerektirecek olursa, kişilerin hayatları ve malları dâhil olmak üzere, halkın sahip olduğu her şeye el koyabilir”

fetvası anında Türkiye’de ki siyasal İslamcılarda yankı bulmakta, bu fetva temeline dayalı olarak kendilerinden olmayan ya da yanlarında bulunmayan herkesin malları üzerinde kendilerini hak sahibi olarak görebilmektedirler.
Muhammet Esed, ya da gerçek adıyla Leopolde Weiss adlı Avusturya Yahudisi mühtedi verdiği fetvalar zincirlerin bir tanesinde de “başkanlık sisteminin İslami bir uygulama” olduğuna hükmedecek ve bu fetva başbakanda anında yankı bulacaktı.

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır.)

2010 yılı nisanında Vakit Gazetesinde çıkan bir habere göre İstanbul Bağcılarda dünya çapında araştırmacı ve İslam entelektüeli olan üç kişinin İslam Peygamberini anlatacakları duyuruluyordu.
Bu üç kişi ise şunlardı:
1-Ebubekir Siraceddin ya da gerçek adıyla Martin Lings,
2-Ahmad Vıcenzo adını alan ve Şazeli Şeyhi Kont Abdulhahid Pallavaci vasıtasıyla hidayete eren ve bu ermişliğin verdiği hızla “İtalyan Entelektüeler Derneğini kuran İtalyan mühtedisi Gianpiero Vincenzo.
3-Abdulhakim Murad ya da gerçek adıyla Tim Vinter adlı İspanyol.

Ne güzel değil mi? Elin dünkü gâvuru doğru yolu bulup hidayete eriyor(!) ve bununla da kalmayıp İslam alanında allame olup İslam’ı Müslümanlara anlatıyor, hem de Türkiye’de, Türk Müslümanlara?!

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır.)

Yahudilikten İslam’a geçme modasının en dikkat çeken isimlerinden bir tanesi de Meryem Cemile adını alan Margaret Marcus'dur.
Asıl adı Margaret Marcus olan Amerikan Yahudisi dişi evliya(!) Meryem de diğer mühtediler gibi işini gücünü bırakıp İslam adına araştırmalar yapıyor ve bu araştırmaları makaleler, kitaplar halinde Müslümanların İslam’ı daha iyi öğrenmeleri(!) için neşrediyordu.
Dişi evliya Yahudi mühtedisi Meryem’de ne hikmetse İslam’la tanışır tanışmaz fikirlerini “milliyetçilik son derece tehlikeli ve kötü, ümmetçilik gayet güzel ve tek kurtuluş yolu” esası üzerine ikame ediyordu.
Dişi evliya Meryem’in marifeti bunlarla da sınırlı değildi.
Yahudi mühtedisi Meryem yazdığı “Feminist Hareketlere Karşı Müslüman Kadın” adlı kitabıyla kadının olması gereken yeri belirliyordu.
Meryem’e göre Müslüman kadının yeri “EVLERİ”dir.
Meryem Cemile’den ilham alan Türkiyeli dindaşları siyasal İslamcılar işi bir adım daha ileri götürüp kadının yeri olarak “evlerinin dibi” yani “mutfak ve yatak odası” olarak belirliyorlardı.
Müslümanlığı seçmiş(!) olmasına rağmen Meryem Cemile’nin bütün giderleri ve kitaplarının basım finansmanı ABD’de bulunan Yahudi lobilerince karşılanıyor, Meryem’in milyonlarca adet basılan kitapları bütün İslam ülkelerine bedava olarak dağıtılıyordu.
Meryem Cemilenin fikirleri özellikle Araplar arasında öylesine yer tutuyordu ki “tu kaka yapılan milliyetçilik” terk ediliyor İngiliz, Fransız ve İtalyan işgal ve sömürülerine karşı hiç bir direnç gösterilmediği gibi bir avuç Yahudi’nin kurduğu İsrail, otuz küsur devleti olan, 400 milyonluk Arap dünyasını şamar oğlanına çeviriyordu.

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
(Önceki iletinin devamıdır.)

Mühtedilerin şırınga ettikleri “milliyetçilik kötüdür” “hilafet ve ümmetçilik iyidir” afyonu Türkiye’de de meyvelerini veriyor, AKP adlı küresel oyunların becerikli taşeronları tarafından “özelleştirme” adıyla Yahudilere ve haçlı batılılara satılan milli kuruluşlarımız ve topraklarımız için Türk Milleti yeterli direnci göstermiyor, daha doğrusu aldırış bile etmiyordu.
Oysaki Osmanlı’da da zihniyet AKP iktidarıyla bire bir aynıydı. Başbakanın akıl hocası ve ağabeyi Kemal Unakıtan’da dünün Osmanlı idarecilerinin ağzıyla “sattıklarımızı sanki alıp da götürecekler mi?” diyordu.
Başbakan, akıl hocası Unakıtan’ın sözlerinin üstüne cila çekip:
“TÜRKİYE’Yİ PAZARLAYACAĞIZ!”
Diye haykırıyordu!?

TTK.

Börü Kam

(Devamı bir sonraki iletidedir.)