Özlü, soylu, sağlam bir söz; toprağa kök salmış, dalları göğe uzanan, sağlam bir ağaç gibidir. Türeticisinin bilgisiyle her çağda ürün verir…
Özürlü, bozuk, çürük bir söz; köksüz bir ağaç gibidir; toprağın yüzeyinde savrulup durur; yoktur onun yerleşecek yuvası. İbrahim Suresi 24/25/26
Köklerini kırk bin yıllık tarihe salmış olan ulu dil ağacının; yaprağını, dalını, kolunu, gövdesini, kökünü, yani ağzımızın tadını, bırakıp; yelin önünde oradan oraya savrulan kökü, soyu belirsiz, elin, çürük, zehirli ve tadı bozuk, yemişleriyle ağzımızın tadını bozduk.
Tanrının ağzımıza, anamızın ak sütü gibi helal ve temiz olarak, yerleştirdiği dilimizi atıp, yüzyıllardır, papağan gibi, ne demeye geldiğini bilmediğimiz ezberleri yineleyip durduk.
Güya konuştuğumuzu sanıyorduk!
Oysaki düşünceden yoksun bir eylem olarak bazı sözcüklerin tekrarı şeklindeki çabayı papağanlar, büyük bir beceriyle, yapabiliyorlardı.
Türkler papağanlaştırılmıştı!!!
Tanrı’ya yakarılarımız bile papağancaydı!
Sadece dil değildi bozulan, kokuşturulan. Düşüncemiz, fikrimiz, inançlarımız, sevdalarımız, ülkülerimiz, işimiz, birliğimiz, dirliğimiz de bozulmaktaydı usulca ve derinden…
Bu Türklüğün topyekun yok edilmesi demekti!!!
Peki, bütün bunlar kimler tarafından, hangi gerekçelerle ve nasıl yapılmıştı?
İşte bu başlık altında Türklüğün bin yıllık yarasına parmak basacak ve hiç olmazsa “zararın neresinden dönülürse kardır” düşüncesiyle Türk Dilini, yeniden, “toprağa kök salmış, dalları göğe uzanan, sağlam bir ağaç” haline getirme uğrunda süregelen çalışmalara küçücük de olsa bir katkı yapmaya çalışacağız.
Kök Tenğri bizlere, bu uğraşımızda, kolaylıklar versin!!!
TTK.